Kalkan: İmralı’ya yürümek gerekir

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “İmralı'ya yürümek gerekli. Daha fazla tepki oradan gösterilmeli” dedi.

Kürt Halk Önderi üzerindeki tecride ve 21 aydır haber alamama haline karşı önemli bir duyarlılık, mücadele düzeyi olduğunu, ancak var olanla yetinmemek gerektiğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, “Mücadeleyi daha fazla geliştirmeliyiz. Daha çok yönlü, zengin kılmalıyız. Kendi hukukunu bile işletmeyen güçleri, bazı kurallara uymaya zorlamalıyız. Bunun için de durmak olmamalı kesinlikle. Daha çok birlik, bütünlük olmalı. Daha fazla Önderlik gerçeğini diğer halklara, kadınlara, gençlere yaymalıyız. Daha fazla Önder Apo'yu sahiplenen, anlamaya çalışan; İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı asgari hukuk kurallarının işlemesi için mücadeleyi daha çok büyütmeliyiz, geliştirmeliyiz” diye konuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber TV’nin ‘Özel Program’ında önemli değerlendirmelerde bulundu:

MİLLETVEKİLLERİNİN ADRESİ DOĞRU

Öncelikle tarihi İmralı direnişini ve Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Çeşitli eylemler oluyor. Açıklamalar da var fakat muhatap kurumlardan olayı netleştirecek bir açıklama henüz gelmedi. Son olarak milletvekillerinin eylemleri var. İmralı'ya Önder Apo ile görüşmek için gitme başvuruları var. Bu önemli. Adalet Bakanlığı önünde eylem yapıyorlarmış. Milletvekillerinin adresleri doğru. İnsan öncelikle onu söyleyebilir. O adresin üzerine gitmek lazım. Çünkü söz konusu bilgileri yayan kurumlardan bir tanesi. Hem bilgi yayıyor hem de avukatların, ailenin gidip Önder Apo ve İmralı'daki diğer tutsak yoldaşlarıyla görüşmelerini engelliyor, izin vermiyor görüşmeye. Peki bu durumda ne diyeceğiz? Böyle bir tutuma ne denir? Burada bir oyun var, hile var diyebiliriz. Başka ne diyeceğiz? Hem bilgi yayacaksın, şaibe yaratacaksın hem de netleşmesine izin vermeyeceksin. O zaman sen oyun oynuyorsun, derler insana. Ortada bir oyun olma ihtimali fazlasıyla var, ziyadesiyle var. Bu bakımdan netleştirmek üzere bu eylemleri geliştirmek, gidiş başvurularında ısrar etmek, mevcut yönetimi, İmralı'ya gidiş gelişi örgütleyen kurumları zorlamak kesinlikle gerekli. 

Şunu tekrar edebiliriz; bir belirsizlik durumu vardı. Birçok şaibe yayıldı. Bu tabii ciddi bir endişe, kaygı ortaya çıkardı, belirsizlik yarattı. Kaygıyı, endişeyi artıracak belirsizlik durumu devam ediyor. Herhangi bir değişiklik yaşanmamıştır. 

Milletvekillerinin girişimleri doğru adreste. Oradan sonuç almaya çalışmak lazım. Adalet Bakanlığının başka biçimlerde de aslında bu işten sorumlu olması lazım. Sorumlu kurum, aynı zamanda bilgilerden de sorumlu bir kurum. Dolayısıyla oranın üzerine gitmek, netlik yaratmak gerekli. Çünkü durum gerçekten de ciddidir. Öyle hafife alınacak ya da farklı biçimde algılanacak, değerlendirilecek bir durum değil. Bu çok zorluyor Hareketi, yoldaşları, halkımızı, yurtsever insanları, dostlarımızı. Herkes tetikte, adeta yatmıyor, uyumuyor. Büyük bir duyarlık içerisinde. Neredeyse iki yıla yaklaşacak, 21 ay oldu. Herhangi bir irtibat, bilgi yok. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Buna hiç kimsenin, Kürt halkının razı olmasını beklememesi lazım. Olamaz ve dolayısıyla razı olmama durumunu geliştiriyor, geliştirecek.

DEMEK Kİ TEHLİKELİ BİR DURUM VAR

Bu noktada bazı kurumlar, CPT eleştirildi mesela. Bir açıklama yapabilirdi. Benim kurallarım var, ben kurumum diyor. Evet, bizim saygımız var. Öyle kurallarını değiştirsin, kurum bize göre çalışsın filan demiyoruz. Ama yani ortada 40 milyonluk bir ulus var. Bu ulusun iradesi söz konusu. Mücadele yürütüyor, yemiyor, içmiyor. Bu insanlar 40 bin, 50 bin şehit vermişler bu uğurda. Bugün en büyük kaygı ve endişe içindeler. Bunları netleştireci, rahatlatıcı, en azından bu belirsizliği ortadan kaldırıcı, iki kelime söylemek bir kurumu çok mu zorlardı, kurallarını çok mu ortadan kaldırırdı?

Bu bizim tarafımızdan anlaşılmıyor. Mevcut tutum gerçekten de anlaşılır değildir. Şuna yorumluyoruz. Eğer tehlikeli bir şeyi yoksa bu durumun sürmemesi lazım. Demek ki tehlikeli bir durum var. Bu bizde kaygıyı, endişeyi, öfkeyi, tepkiyi daha fazla artırıyor. Toplum daha fazla tepki içerisinde. Bunu herkes görmeli. Bu toplumun hassasiyetleri önemlidir. Bunu gözetmek CPT’yi kurum olmaktan çıkarmazdı. Kurallarını bozmaz diye bu kadar ısrar etmeye, yani farklı davranış göstermeye gerek yoktu. Böyle davranış gösteriliyor. Bu doğru değildir. Doğru olmadı. Anlamayabilirler, kendilerine bir şey diyemem ama en azından hassasiyetleri gözetebilirlerdi. Karşılarında bir toplum var, öyle herhangi bir kişi, kurum, parti, örgüt filan yok. Bir toplum var ve bu toplum soykırım altındaki bir toplum. Soykırımdan kurtuluş iradesini arıyor, onunla yürüyor. Bu iradeye saldırı buradadır. Dolayısıyla hassasiyet bu noktada. 

SOYKIRIMA DESTEK OLUYORLAR

Avrupa kurumları gerçekten de bir netlik yaratmak, biraz Türkiye'de hukukunu işlemesini sağlatmak yerine aslında daha fazla Türkiye'yi destekleyen saldırılar yapıyorlar. Almanya tutukluyor, öteki tutukluyor, Kürt yurtseverlerini tutukluyorlar. Kürt evlerine saldırıyorlar, Kürt derneklerini yağmalıyorlar. İnsan ne diyebilir ki? Onlar bunu yaparlarsa elbette ki AKP-MHP faşizmi, soykırımcı zihniyet ve siyaset her şeyi yapar. Hiçbir hukuka, ahlaki kurala uymaz. Zaten uymuyor da. Dolayısıyla Türkiye'de, İmralı'da olanların gerçekten de suç ortağı durumunda oluyorlar. Avrupa kurumları, yani Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, CPT, AİHM buna müdahale etmiyor. Hukuksuzluk var. En azından o, o mahkeme şeylerini AİHM kararlaştırdı. Dolayısıyla oradaki duruma ilişkin de bir görüşünün olması gerekli ama olmuyor, olmadı şimdiye kadar. Yadırgıyoruz biz bu durumu. Bunun soykırıma destek oldugunu hep söyledik, tekrar tekrar da söyleyeceğiz. Kim ne derse desin.

Sonuç itibarıyla AKP-MHP faşist, soykırımcı zihniyet ve siyasete sahip. Önder Apo’dan intikam almaya çalışıyor, her türlü saldırıyı yapıyor, Kürt soykırımını uyguluyor. Uluslararası komplo bir soykırım saldırısıydı. 24 yıldır İmralı sistemi bir soykırım sistemidir. Bu tecrit, bir soykırım saldırısıdır. Bu biçimde sürdürüyorlar. Her türlü düşmanca tutumu hiçbir ahlaki ve hukuki kurala uymadan sürdürüyorlar. Buna da Avrupa ortak oluyor. Belki de teşvik ediyor bilemiyoruz. Biz o konuda da kuşkuluyuz. Şüphelerimiz var. 

MÜCADELEYİ DAHA DA GELİŞTİRECEĞİZ

Geriye kalan, bize kalan; mücadele edeceğiz. Mücadeleyi daha çok geliştireceğiz. Bu konuda ilgili birçok kurumun çağrısı oldu. Yurt dışında, dört parça Kurdistan'da hareketlilik var. Bakurê Kurdistan, Türkiye toplumu harekete geçiyor. Önderlik Türkiye'dedir, Bakur’dadır. İmralı'ya yürümek gerekli. Daha fazla tepki oradan gösterilmeli. Bu anlamda gelişen mücadeleleri selamlıyoruz. Önemli bir duyarlılık, mücadele düzeyi var. Şu gerekiyor: var olanla yetinmemeli, mücadeleyi daha fazla geliştirmeliyiz. Daha çok yönlü, zengin kılmalıyız. Kendi hukukunu bile işletmeyen güçleri, yani bazı kurallara uymaya zorlamalıyız. Bunun için de durmak olmamalı kesinlikle. Daha çok birlik, bütünlük olmalı. Daha fazla Önderlik gerçeğini diğer halklara, kadınlara, gençlere yaymalıyız. Daha fazla Önder Apo'yu sahiplenen, anlamaya çalışan; İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı asgari hukuk kurallarının işlemesi için mücadeleyi daha çok büyütmeliyiz, geliştirmeliyiz. Bu temeldeki çağrımızı yineliyorum.

GERİLLANIN TARİHİ DİRENİŞİ

Zap, Avaşîn ve Metîna merkezli savaş 9. ayında. Bilançolar açıklandı. Savaş, her tarafa yayıldı bir düzeyde. Gever’den İstanbul’a kadar eylemler sürüyor. Ben öncelikle bu faşist, soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı gelişen direnişi selamlıyorum. Bu temelde özellikle Zap, Avaşîn ve Metîna gerillasını selamlıyor, başarılarını bir kere daha kutluyorum. Bu direnişin kahraman şehitlerini bu vesileyle bir kere daha saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Savaş, 2023 yılına devrediliyor. Bir-iki haftada sonuç almak isteyenler, yılı devirdiler, ayları devirdiler. Şimdi ise çaresiz durumdadırlar. Yıllık, aylık bilançolar ortada. Son 8 aylık bilanço verildi. Merkez Karargah’ın savaşın sonuçlarına ilişkin açıklamaları var ki biz zaten birçok değerlendirmede ifade ettik, birçok arkadaş da değerlendirdi. Bir planları bozulmuştur. İki bataklığa saplanmış haldedirler. Üç debeleniyorlar, çaresizler, çözümsüzdürler. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çekilmek zorundalar, çekilemiyorlar da. Dolayısıyla daha fazla kayıp veriyorlar, verecekler. Nitekim böyle bir durum olduğunu en son Merkez Karargah’ımız yine açıkladı. Yani işgali gerçekleştirememiştir. Gerillayı ezememiştir. Bu hedefle 14 Nisan 2022 saldırısına girdi AKP-MHP faşist diktatörlüğü. Hem de bunu bir kaç haftada yapmak istedi. Şimdi böyle yapamadığı kanıtlanıyor. Zaten bu kadar uzadı, başarılı olamıyor, dedik. Dahası birçok yerden kaçmak zorunda kalmıştır, birçok yeri terketmek zorunda kalmıştır. İşgali gerçekleştiremedi. Daha fazla da darbeyi yiyecek, önümüzdeki süreçte daha çok kaçmak zorunda kalacak.

SOYKIRIMCI SİYASETİN SONUNU GETİRECEK

Buralar sadece AKP-MHP faşizminin sonunu getirmeyecek. Aslında Türkiye’de somutlaşan bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetin de sonunu getirecek. Bu direnişin hedefi budur. Bunu adım adım başarıyor. Yakın zamanda çok daha güçlü bir biçimde başaracak. Bunu net söyleyebiliriz. 

Bu anlamda gerçekten de Zap, Avaşîn ve Metîna gerillası ne kadar kutlansa azdır. Ne kadar selamlansa azdır. Bu direnişin kahraman şehitleri ne kadar anılsa azdır. Çünkü her şeyi onlar yarattı, onlar var etti. Bu kirli oyunları, tehlikeli kirli pazarlıkları, tehlikeli girişimleri, imhacı, soykırımcı amaç ve hedefleri, Apocu fedai çizgide geliştirdiği şehadet çizgisinde yürüttüğü direnişle bozdu, boşa çıkardı, yenilgiye uğrattı. Bu son derece açık, net. Yani burada yenilir, dedik. Önce çok birçok çevre inanmadı. Abartıyorlar, kendilerini övüyorlar, sandılar. Yenildi AKP-MHP faşizmi, çeteleri. Zap’ta Metîna’da, tıpkı DAİŞ nasıl Kobanê'de yenildiyse öyle yenilecek, dedik inanmadılar. Şimdi bu aşikardır. Bilançolar, açıklamalar, net ortaya koyuyor ki gerçekten de TC devleti, AKP-MHP faşizmi, faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset, Zap, Avaşîin, Metîna’da, Medya Savunma Alanları’nda, Kurdistan Özgürlük Gerillasının direnişi karşısında yenilmiştir. Bunu net söyleyebiliriz. Bunun göstergeleri olarak başka şeyler de ifade ettik. Burada yenildiği, çaresiz kaldığı, çıkmaza girdiği için halka saldırıyor, kadınlara saldırıyor, demokratik siyaset alanına saldırıyor. Her hafta Güney Kurdistan'da, Rojavayê Kurdistan'da sivil halka saldırıyor. Bunları söyledik. Buna da birçok çevre inanmadı.

YENİLGİNİN SONUÇLARIDIR

Kimyasal silah kullanıyor, taktik nükleer silah kullanıyor, her türlü savaş suçu işliyor, bu yenilgiden kendini kurtarabilmek için, dedik. Çok fazla itibar edilmedi ama şimdi gerçekler ortada işte. Bu yenilginin sonuçlarıdır yaşananlar. Rojava'da o kadar sivil katlettiler. Şengal'den Mexmûr’a bu kadar saldırılar yaptılar. Hep bunun sonuçlarıydı. 

Türkiye'de, Bakurê Kurdistan'da da yapmadıklarını bırakmadılar. Basına saldırdılar, işte görüyorsunuz, sanatçılara saldırdılar. Şimdi demokratik siyasete saldırıyorlar bugün. Demokratik Bölgeler Partisi’nin Eş Genel Başkanlığından tut bütün il başkanlarını toplamışlar. Hepsine birden saldırıyorlar. Tutukluyorlar. Baskıyı, işkenceyi had safhada arttırıyorlar. İmralı işkence ve soykırım sistemini daha fazla ağırlaştırıyor, daha çok derinleştiriyorlar. Bütün bunların hepsi niçin, neyi gösteriyor? Zap, Avaşîn ve Metîna’da yenildikleri içindir. Bu yenilgiyi gösteriyor. 

Şöyle bakmamız, anlamamız gerekli. Eğer AKP-MHP faşizmi, Zap, Avaşîn, Metîna’da gerillaya karşı savaşında başarılı olsaydı öyle basına, sanatçıya, partiye, kadına saldırmazdı. Bu kadar kadın tutukladılar. Hele kadınlara, tıpkı İmralı'da Önder Apo'ya saldırdıkları gibi adeta intikam alırcasına saldırıyorlar. Çünkü bütün o tacizci, tecavüzcü yüzleri açığa çıkıyor, maskeleri düşüyor. 6 yaşındaki kız çocuklarına saldırmış, tecavüz etmişler. Hem de organize olarak. Yıllardan beri bunları açığa çıkarıyor. Buna büyük öfke duyuyorlar. Nasıl Önder Apo Kürt halkını bilinçlendirip örgütledi, iradeli kıldı, özgür yaşama, özgürlük mücadelesine çektiyse, her türlü sömürgeci, soykırımcı, faşist maskeyi düşürdüyse özgür kadın hareketi kadın mücadelesi de düşürüyor. Onun için adeta intikam alırcasına saldırıyorlar. Habire tutukluyorlar. Adeta kimseyi bırakmak istemiyorlar.

MUHALEFETDEN DE SES ÇIKMIYOR

Bu organize tutuklama saldırılarının, sadece AKP-MHP ile sınırlı olmadığı da anlaşılıyor aslında. Bakın muhalefetten de çok ses yoktur. CHP başta olmak üzere sözde AKP-MHP iktidarına alternatif olduğunu söyleyenlerden de ses yok. Hiçbir ses çıkarmıyorlar. Sözde faşizmi yıkacaklar, Türkiye’ye demokrasiyi getirecekler. Hangi demokrasi, ne demokrasisi? Sen AKP-MHP faşizminin Kürt halkına, Alevi toplumuna, devrimci demokratik güçlere, kadınlara, gençlere her türlü saldırısı karşısında hiçbir ses çıkarıyor musun? Ondan sonra diyorsun ki; ben demokratım, demokrasi getireceğim. Bu bomboş laftır. Hiç inandırıcılığı da yok. Hiç kimse inanmıyor buna. Dolayısıyla onlar da işin içindedirler. 

DIŞARIDAN DA DESTEKLEYENLER VAR

Sadece onlar değil, dışarıdan da destekleyenler var. Toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. Aslında Türkiye’yi kurtarmak için bir taraftan Rusya destek veriyor, bir taraftan Amerika destek veriyor. NATO destek veriyor. Amed'de, Ankara'da Kürtlere, Kürt kurumlarına yönelik saldırıyla Almanya'daki Kürt kurumlarına yönelik saldırı birbirine paralel, eş zamanlı ve aynı karar plan temelinde oluyor. Bunu görüyoruz. Yani sanki AKP-MHP böyle yapıyor da Alman yönetimi çok mu farklı değil. Aynı anlaşma içerisindeler. Böyle durumu kurtarmaya, AKP-MHP'yi kurtarmaya çalışıyorlar. Böyle bir saldırganlık var. Bu öyle görülüyor ki daha çok artacak. AKP-MHP, uru umuyordu; savaşla başta Zap savaşı, Metîna olmak üzere gerillayı yenerim, Rojavayê Kurdistan’ı işgal ederim, böylece büyük zafer kazanmış olarak iktidar ömrümü uzatırım. 2023'te alavere dalavere ile seçim kazanırım, önümüzdeki süreçte tekrar Türkiye'de yönetim olarak kalırım. ABD, Avrupa Birliği, Rusya, şu bu dış güçler de ‘bu saldırılar olur PKK zayıflar, AKP-MHP de yıpranır, bu CHP'dir, 6’lı Masa denen güçleri hazırlarız. Yumuşak bir biçimde tekrar kendi çıkarlarımızı sürdürmek üzere Türkiye de yönetim yaparız’ umudu taşıyordu. Zap direnişi, bu oyunların hepsini bozdu. AKP-MHP faşizmine iktidar ömrünü uzatmaya fırsat vermedi, yenilgiye uğrattı. Dış güçlere de AKP-MHP’nin yerine yumuşak geçiş tekrar faşist sömürgeci bir alternatif iktidarı geçirmelerine izin vermedi.

SİSTEMİN TIKANMASI BURADADIR

Bu bir tıkanma yaratıyor. Yani şimdi sistem tıkanması, esas olarak Türkiye'dedir, Suriye’dedir. Bu elbette yapısaldır ama bazı oyunlarla, yumuşak geçişlerle sözde sistem bu tıkanmaları aşıyor gibi görünecek. Yeni yönetimler getirdim diye toplumu aldatacak. Buna da PKK izin vermiyor. Gerilla direnişi izin vermedi. Şimdi herkes çaresiz, çözümsüz. Gerçekten de tıkanma derinleşiyor. Ne olacak belli değildir. Gerilla faşizmin ömrünü uzamasına da izin vermedi. Faşizmin yerine yumuşak faşizmin geçmesine de izin vermedi. Peki ne olacak şimdi? Yani ikisinin de yıkılıp gerçekten de Türkiye'yi gerçek demokrasiye taşıyacak bir alternatifin gelişmesi lazım. Demokratik güçlerin önü açılıyor. Biz hep değerlendirdik. HDP'nin, diğer demokratik partilerin Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, bir bütün gerçekten demokrasiye inanan güçlerin önü açıktır. Yani AKP-MHP yıkılırken onun yerine CHP gibi bir iktidar gelemez. Gerçek bir demokratik gücün gelmesi lazım. Çünkü pek fazla bir farkı yok CHP'nin. AKP'nin yerine CHP gelmiş. Ne değişecek? Oysa Türkiye'de değişim gerekli. Bu da ancak gerçek demokratikleşme ile olur. Bunun önü açık görülüyor. Bunun önlemek, buna izin vermemek için bütün gücüyle saldırıyorlar, elbirliği ediyorlar işte.

CHP'si de katılıyor buna, dış güçler de katılıyorlar. AKP-MHP, zaten saldırgandır. Faşist baskıyı, terörü had safhada uyguluyor. Kadınların üzerine gidiyorlar, gençlerin üzerine gidiyorlar, demokratik siyasetin üzerine gidiyorlar. HDP kapatılacak, DBP tutuklanacak, öteki partiler şu bu olacak. Ondan sonra her türlü fuhuşu, uyuşturucu zaten sokaklarda satılır hale getirmişler. Özel savaş uygulamaları, toplumu düşürme, toplumu çürütme, insanlığı bitirme uygulamalarını en ileri düzeye getirmişler. Böyle getiriyor, böyle tırmandırıyorlar. Bu biçimde güya ömürlerini uzatmaya çalışacaklar. Açığa çıkan bu, görünen bu.

GERİLLANIN ZAFERİ HER ALANA TAŞINMALI

Peki burada ne gerekiyor? Ne yapmak lazım? Bu gerçeği görerek daha çok mücadeleci olmak lazım. Daha çok birlik olmak gerekli. Demokratik güçlere gerçekten ben demokratım diyen güçler dürüst ve namuslu iseler, birlik olmalılar, faşizmi yıkmak için mücadele etmeliler. Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da, Kurdistan'ın dört bir yanında AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratan gerillanın zaferini, siyasi mücadeleye, toplumsal mücadeleye, ideolojik mücadeleye, sanata, edebiyata taşımalılar. Her alanda zafere dönüştürmeliler. Bunun için de daha örgütlü, daha çok yönlü mücadele etmek lazım. Bu seçim çalışmalarını kesinlikle böyle bir mücadele olarak ele almak lazım. Bu siyasi askeri durumla kesinlikle birleştirmek gerekli. Bunlardan kopuk, bunların dışında bir seçim kesinlikle yoktur, olamaz. Öyle yaklaşanlar, değerlendirenler hiçbir şey yapamazlar, başarılı olamazlar. Tam tersine faşizmin oyununa gelirler. O nedenle de şimdi yapılması gereken; mücadeleyi daha çok artırmaktır, daha çok birleşmektir. Bu ayrılık parçalılıklar önlenmeli. Küçük şeyler mesele yapılmamalı. Daha fazla ittifak, ilişki, birlik kadın hareketinde, gençlik hareketinde, demokratik siyasette gelişmeli. Gerilla ve zindan direnişlerine daha fazla sahip çıkılmalı. Bu faşist saldırılara karşı daha çok mücadele etmek lazım.

SALDIRMALARI, MÜCADELENİN KANITI

Faşizm, saldırır. Baskı gelmiyorsa kendimizden şüphe duymalıyız. Bir faşist diktatörlük saldırmıyorsa ne durumdayım diye endişe duymalıyız. Demek ki antifaşist mücadele görevlerini yeterince yerine getiremiyorum. Bu bakımdan DBP’dir, HDP’dir, MKM’dir, basındır, kadın hareketidir, Türkiye'nin gençleri, devrimci demokratik güçleri, kendilerine dönük saldırı oluyor diye endişe duymamalı. Tam tersine mücadele ettiklerinin bir kanıtı bu. Doğru yoldalar. Yani ne yapmaları lazım? Bir doğru yolda olduklarını bilmeliler ki o halde mücadeleyi daha çok geliştirmeliler, daha fazla mücadele etmek lazım, daha çok. Şimdi DBP’nin Eşbaşkanları mı tutuklanmış? Her tutuklanan yerine 5 kişi gidip pratikte görev ve sorumluluğu almalı. Sanatçı mı tutuklanmış, 5-10 genç gidip görevini yerine getirmeli. Basın mı tutuklanmış, kadın mı tutuklanmış, yerleri daha fazlasıyla doldurulmalı. Bu antifaşist mücadeleye daha çok katılmak, daha çok sahip çıkmak lazım. Türkiye'deki faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset teşhir edilmiş, 50 yıllık mücadeleyle kıstırılmış, yıkımın eşiğine getirilmiştir. Kendini diriltmesine izin vermemek lazım. Artık tarihe gömmek gerekiyor. Onu tarihe gömmek için de ne gerekiyorsa yapmak lazım. Her türlü mücadeleyi birlikte ortak olarak yürütmek gerekli. Türkiye'nin önünü açacak böyle bir mücadeledir. Dışarıda da ben gerçekten de demokratım, Türkiye'de demokrasi olsun istiyorum, diyenler bu mücadeleye destek vermeliler. Bu faşist böyle iktidarcı oyunlara girmemeliler. Aslında dış güçler için de bir sınav mevcut durum. Esas sınav tabii ki Türkiye toplumunadır, Kürt toplumunadır.

OLDUKÇA KRİTİK SÜREÇTEYİZ

Çok kritik bir dönemdeyiz. İşte Tayyip Erdoğan da hep “daha bunlar iyi günleri” diyor ya. Gerçekten de neler olacağını idrak etmemiz lazım. Oldukça kritik bir süreçteyiz. Bunu iyi görmek gerekiyor. Çünkü her türlü şey gelişebilir, daha ağır saldırılar olabilir. Darbeler, komplolar, katliamlar gündeme gelebilir. Hazırlıklı olmalıyız bunlara. Antifaşist mücadeleyi birlik içinde daha örgütlü ve daha etkili yürütmeliyiz, daha çok direnmeliyiz. Günlük mücadele görevlerine daha çok sahip çıkmalıyız. Zindana da düşebiliriz, zindanda da direniyoruz. Her yeri direniş alanı haline getirmeliyiz. Bu tutum kesinlikle tek doğru, devrimci ve demokratik tutumdur, yurtsever tutumdur. Sadece bu tutum kazandırır, başka hiçbir tutum kazandırmaz. Biz inanıyoruz; bu tutum daha çok etkili olacak, oluyor, daha da yaygınlaşacak. Zaten gördük. Yani zindanda da boyun eğdiremiyorlar. Dışarıda da direniyorlar, haykırıyorlar ya Kürt’ün başını eğdiremezsiniz. Bunu slogan yaparak gerçekten de mücadeleyi daha örgütlü, daha yaratıcı yöntemlerle, zengin yöntemlerle gelişen bir konumda tutmalıyız. Daha büyütmeliyiz ki önümüzdeki ayları, haftaları, faşizmin yıkıldığı, tecridin kırıldığı, demokrasinin, özgürlüğün, tarihin en büyük zaferlerinden birini kazanıldığı bir zaman dilimi haline getirelim. Önümüz açıktır. Herkesi böyle bir sonucu almak için daha çok örgütlenmeye, daha güçlü mücadele etmeye çağırıyorum.

AMMAN’DAKİ TOPLANTIYA İLİŞKİN

Amman, kritik bir yer. DAİŞ saldırıları da oradan örgütlendi ve yürütüldü, biliyoruz. Amman toplantıları, ünlü toplantılardır. Yüzyıl önce de Ortadoğu şekillenmesinde Ürdün'e böyle bir rol verildi. Ürdün üzerinden oluyordu. İngiltere, Fransa bu işleri yönetiyordu. Yani yüzyıl önce 1921'de de Kahire'de bir konferans oldu. Umarız bu Amman toplantıları o Kahire’deki konferans  gibi olmaz. Bu yüzyıllık Ortadoğu'yu, o toplantı bu biçimde şekillendirdi. Bu kadar bölünmüş, parçalanmış, soyulup soğana çevrilen, o düzeyde sömürülen, bu kadar faşist, milliyetçi, dinci, cinsiyetçi zihniyetlerle çatıştırılan bir Ortadoğu hiçbir zaman var olmadı. Bu son yüzyıl bir felaket yüzyılıydı Ortadoğu için. İşte o toplantılar sonucunda oldu. 

Kahire Konferansı… Kürt soykırımı da orada planlandı. O zamana kadar Kürtlere şöyle böyle yine de bir yer veriyorlardı. Bu yok sayılan ve yok edilmek istenen zihniyet ve siyaset, orada üretildi. Ondan sonra adım adım yaklaşımlar değişti. Yüzyıllık Kürt soykırımı öyle ortaya çıktı. 

KÜRTLER NİYE YOK?

Birçok şey bu durumu çağrıştırıyor. Onun için bunlara atıf yaptım. Niye? Çünkü mesela orada toplanmış, herkes orada var. Kürtler yok. Niye yok? Bu bizde şeyi uyandırdı; buna ikinci Irak toplantısı deniliyor. Irak'ın sorunları tartışılıyor. Evet, Irak'ın kendine ait bir sorunu yok. Irak'ın iktidarcı, devletçi güçler ve sistem tarafından yaratılmış sorunları var. Zenginliği bir sorundur. Maddi zenginliği, kültürel zenginliği ve çok ulusluluğu, dilliliği bir sorun oluyor. Bu iktidarcı, devletçi, sömürgeci sistem, zihniyet ve siyaset nedeniyledir. Yoksa başka bir sorun yok. Bu bakımdan mesela Irak'ın sorununun yarısı Kürt sorunuyla ilgilidir. 

Irak'ın sınır sorunu denen şey Kurdistan sorunudur. İran'la sorun, Kurdistan sorunu; Türkiye'yle sorun, Kurdistan sorunu; Suriye'yle sorun, Kurdistan sorunu; Kurdistan'ın bölüp paylaşılma sorunu. Kürt sorunu tartışılıyor orada ama Kürtler yok. Niye yok? Niye KCK’yi davet etmediler? Niye Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni davet etmediler. Eğer bu DAİŞ'e karşı mücadelenin geliştirilmesi için bir toplantı idiyse, ki son dönemlerde toplantılar öyle oluyordu, işte o zaman DAİŞ'e karşı mücadelenin, dolayısıyla Irak'ta istikrarı sağlamaya hizmetin en büyüğünü Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi yaptı, QSD yaptı. Yani binlerce Irak DAİŞ’lisini hala elde tutuyorlar, tutukladılar. DAİŞ'i Kuzey-Doğu Suriye çökertti. Onun üzerine Musul'u, diğer yerleri DAİŞ'ten alabildi Irak. Dolayısıyla mevcut Irak istikrarına en büyük katkıyı Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi yaptı. Madem bu Irak'ın güçlendirilmesi, güvenliği, istikrarı tartışılıyordu, buna en çok hizmet etmiş olan, en çok bunda rol oynamış olan Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ydi. Peki niye davet edilmedi, niye yok Kürtler?

Şimdi bu bizde endişe, kaygı yarattı. Geçmişle bağlantılar kurdurdu. Acaba yüzyıl önceki Kürt inkarı ve imhasına dayalı bir zihniyet ve siyaset yenilenmek mi isteniyor? Eğer böyle yapıyorlarsa BM'yi de, Fransa’sı da, oraya katılan devletler de iyi düşünsünler, tehlikeli oynuyorlar. Öyle diyebiliriz. Başka ne diyelim? Yüzyıllık sonuçlar ortadadır. Onu nasıl boşa çıkardı Kürtler? Yüzyıllık direnişleri ortada, daha fazla direnirler. Kendi başlarına da bela haline gelir Kürtler. Şimdi gitsin Türkiye yönetimine sorsunlar, yüzyıldır böyle bir sistemi içine koydular. Türkiye yönetimi neler çekti? Yöneticileri arada bir “bu kadar başımıza bela sarıldı” diyorlar. Yani şimdi olur mu olur. Belayı kendiler yaratıyorlar. 

SALDIRIRLARSA SAVAŞIRIZ, DEDİK

Böyle olmamalıydı. Ne sonuçlar çıktı tam bilmiyoruz. Örneğin TC devleti, Heftanîn’den Xakurkê’ye kadar on binlerce asker koyarak işgalci saldırı yürüttü. Bu işgale karşı kim direndi? Kürtler direndi. İşte işgali kırdılar. Zap’tan Metîna’dan kaçmak zorunda kaldılar. Bu topraklar, resmi olarak Irak toprakları sayılıyor. İşgali önleyen ise PKK oldu. Niye yok bu güçler? Irak'ın güçleri bu işgale karşı, katliamlara karşı nerede, hangi direnişi gösterdi? Hangi güvenlikten, savunmadan söz edecekler? Bizim Medya Savunma Alanları’mız var. Biz 20 yıl önce ilan ettik. 21. yılına giriyor. Buraya saldırılarsa savaşırız, dedik. Biz hala o noktadayız. Herkes bunu bilmeli. Biz de birleştirir ezeriz, diyorlarsa tamam bir şey demeyiz ona ama kendileri de çıkmaza girerler. AKP-MHP faşizmine gitsin, sorsunlar bu savaş hangi sonuçları ortaya çıkarıyor? Kendileri de oradan sonuç alsınlar.

DAİŞ ORAYA ÇAĞRILDI

Bunu insan net ifade edebilir. Herkes bunu böyle bilmeli. Gerçekten de yadırgadım. Mesela çeşitli Arap devletleri Mısır'dan tut diğerlerine kadar Türkiye ile ortak masaya oturdular. DAİŞ oraya çağrıldı. DAİŞ’e karşı mücadele edenler çağrılmadı. Onlar da gittiler, DAİŞ ile oturdular. İhvan-ı Muslim ile oturdular. Yani bu kadar olmamalı. Biraz demokratik zihniyet ve siyaset gelişmeli. Bu Ortadoğu'ya çok lazım. Arap siyasetçileri, aydınları, yazarları biraz demokratikleşmeli. Dolayısıyla bu dar Arap milliyetçiliği aşılabilmeli, Kürt’ün hakkı da görebilmeli, Kürt toplumunun değerlerini de görebilmeli. Gerçekten Kürt-Arap ilişkileri ittifakı, demokratik temelde kardeşlik ilkesine dayalı olarak geliştirilebilmeli. Öyle tutumları göremedik. Yani kendileri bunu rahatlıkla sağlayabilirlerdi. DAİŞ ile bir masaya oturdular. DAİŞ’in arkadaşıyla masaya oturdular. Güya Ortadoğu sorunlarını, Irak sorunlarını görüşüyorlar ama Irak'a, Ortadoğu'ya, Arap alemine yakın zamanda en büyük desteği vermiş olan Kürtlerle, özgür Kürt iradesiyle, Kuzey-Doğu Suriye yönetimiyle herhangi bir ilişki kurmuyorlar. Onları davet etmediler, onlarla çözemediler. Peki nasıl çözülecek bu Ortadoğu'nun sorunları? Nasıl bu sömürüden kurtulacak? Bu parçalanmışlık, işgal, sömürgecilik nasıl yıkılacak? Nasıl özgür ve demokratik olacak? Nasıl kardeşçe yaşayacak Ortadoğu toplumları, Kürtler, Türkler, Farslar, Araplar? Bence biraz akıllı olmak, iyi düşünmek gerekli. Bu bakımdan net bir şeyi belirtmiyor. Biz ayrıntıları bilmiyoruz ama toplantıyı biz önemsiyoruz. Dikkatle takip etmeye de çalıştık ama sonuçlar tabi açıklanmadı, fazla anlayamadık ama bir uyarı olarak en azından bir duyarlık geliştirmek amacıyla bunları bu biçimde ifade edebiliriz.

KATLİAMLAR; MARAŞ VE ROBOSKÎ

Aralık, katliamlar ayıdır. Bu katliamlar en son Roboskî Katliamı, 28 Aralık 2011'de. 11. yıl dönümü. Sonra zindan, cezaevleri katliamı var. 22. yıl dönümü. Öbürü Maraş Katliamı. 19-24 Aralık arasında 78'de. 44'üncü. Yani 11, 22, 44. yıl dönümleri oluyor bu katliamların.

Maraş Katliamı sırasında, zindan, cezaevi katliamı sırasında yönetim, Bülent Ecevit’ti. Roboskî Katliamı’nı Tayyip Erdoğan yaptı, bizzat Tayyip Erdoğan'ın emriyle yapıldı. Yani bu çok açık. Tayyip Erdoğan kendisi de söyledi, biz sivilleri vurmadık, Bahoz Erdal geliyor dediler, onu vurduk, dedi. Hatta iddia da etti biz Bahoz Erdal'ı vurmuşuz, diye. Sonra öyle bir ses çıkmayınca suspus oldu. Bu sefer her türlü baskıyla, bilmem tehditle, prim vererek toplumu davadan, mücadeleden vazgeçirmeye çalıştılar. Şimdi neyi söylüyorum? Bakın yıllar geçiyor, aynı katliam sürüyor. Katliamı, tarihleri ayrı, yerleri ayrı, yapan yönetimler ayrı ama bu katliamları yapan zihniyetle siyaset aynı. Bunu görmek lazım. Bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasettir. Bunu herkes böyle bilmeli. Maraş'taki katliam da bu zihniyet ve siyasetten kaynaklandı. Cezaevi katliamı da böyle oldu. O Roboskî Katliamı da böyle. Kürt’e dönük katliamcı saldırı da, Türk’e dönük katliamcı saldırı da bu zihniyet ve siyasetten kaynaklanıyor. Bunu görmeliyiz, bunu anlamalıyız. Şu bu yönetimle de bağlı değil, dikkat edilirse bir zihniyet ve siyaset var yönetimde. Değişiyor, hükümetler farklı oluyor ama uygulama aynıdır. Onu gerçekleştiren, ortaya çıkartan zihniyet ve siyaset aynıdır. Bunu görmek lazım. Bu, çok çok önemli ve bu zihniyet ve siyaseti yıkmak için elbirliği edip mücadele geliştirmek gerekli.

Devrimci demokratik güçlere, halklara, ezilenlere düşen görev bu. Bunu önemsiyoruz. Buna vurgu yapabiliriz, buna çağrı yapabiliriz. Ancak mücadeleyle bu katliamların intikamını alırız. Katliamcı zihniyet ve siyaseti ortadan kaldırabiliriz. Bunun için de daha çok duyarlı olalım, daha doğru anlayalım, daha fazla birleşelim, daha etkili mücadele edelim diyoruz. Ben bir bütün olarak bu üç katliamın da şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. 

Hareket olarak mücadeleyi bu katliamlar dursun, katliamcı zihniyet ve siyaset yok olsun diye yürüttük. Bunun için binlerce, on binlerce şehit verdik. Maraş Katliamı olunca Önder Apo, “PKK’nin kendini partileştirmesine karşı sömürgeci, soykırımcı zihniyetin bir saldırısıdır. Saldırı başladı ve darbeye gidecek” dedi. Gerçekten de 12 Eylül darbesi oldu iki sene sonra. Çünkü darbeyi yapanlarla Maraş Katliamı’nı yapanlar aynı kişilerdi. Aynı zihniyet ve siyaset, aynı örgüttü. Devlet içindeki kontrgerillaydı. Bunu çok iyi biliyoruz. Zindanı yapanlar da öyleydi. Onu herkes biliyor. Açığa çıktı. 45 yıldır zaten bu zihniyet ve siyasete karşı mücadele ettik, ediyoruz, daha fazla da edeceğiz.Mücadelemizle intikam aldık. Şehitlerin anılarını yaşatmaya çalıştık. Önemli bir düzey tutturduğu omuza inanıyorum. Yani bundan sonra da aynı mücadeleyi zafer çizgisinde daha çok geliştireceğiz. Bu katliamın şehitlerini mücadelemizde yaşattık, yaşatacağız.

ÖZ YÖNETİM DİRENİŞLERİNE İLİŞKİN

Öz yönetim direnişlerinin de yıldönümü. Aralık’ta başladı. Bir katliam saldırısıydı. Aslında bunları saydık. Dördüncü olarak da onu koyabiliriz. ‘Çöktürme Eylem Planı’ temelinde aslında daha önce de Kürt soykırımı zihniyet ve siyasetine, stratejik planlamasına dayalı olarak geliştirilen; yurtsever mahalleleri yok etmek üzere önceden hazırlanmış bir saldırı idi. Biz bu saldırıyı direnerek kırmak, en az zayiata indirmek, saldırı alanlarını daraltmak ve kırmak istedik. Gerçekten de daralttık. Bir kaç yerde saldırı oldu direnişimiz karşısında. Öyle olmazsa Kurdistan'ın her tarafına saldıracaklardı. Türkiye'deki Kürt mahallelerine, yurtsever, devrimci mahallelere, topluluklara saldıracaklardı. Bu kararlaştırılmıştı. Bunu en aza indirdik. Aslında tümden ortadan kaldırmak da istedik. Fakat gücümüz yetmedi. Hazırlıklarımız azdı. Bütün gücü harekete geçiremedik. Tümden boşa çıkartıcı, bütünlüklü bir mücadele geliştirmede zorlandık. Sınırlı kaldı ama o büyük saldırının çok etkili olmasını önledik. Daralttık, zamana yaydık. O süreçte bitirmek istiyorlardı. Her şey tümüyle hakim olmak istiyorlardı. Şimdi yıllar geçti. Yani 7-8 yıl oluyor. Başarılı olamadılar. Tersine toplum bu gerçeği de gördü. Direnişin yaşattığını, yeni ruh verdiğini, bilinç verdiğini, özgürlük ruhu mücadelesini geliştirdiğini gördük. Fedaileşme, toplumsallaşma daha çok gelişti. Şunu iyi görmek lazım. Evet her mücadelenin içinde hata ve eksiklik oluyor. Pratikteki hata ve eksiklikleri görmek, onların dersini çıkartıp kendini yenilemek lazım. Ama bir de mücadelenin ideolojik olarak, stratejik olarak doğru olup olmaması önemli. Ona bakmak gerekli. O doğru olursa pratik hatalar düzeltilebilir. Biraz zarar verebilir ama düzeltince o zararları telafi edebilirsin. Bu öz yönetim direnişlerine de bu temelde bakmak lazım. Evet ağır bir süreçti. Sert bir mücadele yaşandı, şehitlerimiz oldu. Şunu görelim; AKP-MHP'nin şimdiki saldırılarına bakalım. 6 yıldır yürüttükleri saldırılara bakalım, Rojava’ya saldırısına bakalım, Medya Savunma Alanları’na saldırısına bakalım, zindanlara saldırısına bakalım. Bakur’da, Türkiye'deki halklara, Kürtlere, Alevilere saldırılara bakalım. Bu direniş olmasaydı kuşkusuz bu saldırılar toplumu tümden yok edecek, temelde soykırımı her düzeyde geliştirecek temelde ortaya çıkacaktı. Bunları önledi, kırdı, zayıflattı. En önemlisi direnme ruhunu, bilincini, iradesini geliştirdi. Toplumları yeniden bilinçlendirme örgütledi, Kürt toplumunu örgütledi, Türkiye halklarını, demokratik devrimci güçlerini bilinçli indirdi, büyük bir mücadele gücü ortaya çıkardı. Bunu görmeliyiz, anlamalıyız. Yani Çöktürme Eylem Planı denen faşist, sömürgeci, soykırımcı saldırı planı, bir uluslararası komplonun güncellenmiş hali. Çok tehlikeli bir plan. Bazıları bunu görmüyor, anlamıyorlar. Çok içinde değiller. Dışarıdan gazel okuyorlar, hafifmiş gibi görüyorlar. Çünkü kendileri işin içinde değiller. Bunun nasıl bir saldırı olduğunu, dolayısıyla buna karşı mücadelenin nasıl yürütüldüğünü bilemiyorlar. Mücadeleyi yaşayanlar, yapanlar bilirler, gerçekten de çok tehlikeli bir plandı. Saldırı hızla sonuç almak da istiyordu. Bakın şimdi yenilgiye uğratılmıştır. Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da sürece yayılarak sonunda saldırganları yenilgiye uğratıldı. Bir sonuç ortaya çıkartıldı. Evet zarar gördük, şehitler verdik ama sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset yenilgiye uğruyor.

 Önemli olan bu. Halklar kurtuluyor, özgür ve demokratik yaşamın önü açılıyor. Önümüz açık, geleceğimiz aydınlık. Bu gerçeği görmeliyiz. Bunu ne yarattı? İşte bu direnişler yarattı. Gerçekten de Çiyagerlerin, Zeryanların, Xebatkarların, Mehmet Tunçların, Asya Yüksellerin, Zamanilerin, Sevelerin kahramanca direnişi yarattı. Şimdi bütün bu demokratik öz yönetim direnişlerinin şehitlerini bu vesileyle saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Şehit yakınlarımızın acılarını bir kere daha paylaşıyorum. Bu şahadetler çok anlamlı şehadetlerdi. Çok büyük değerler yarattılar. Bize düşen bu değerleri doğru anlamak ve doğru, yeterli temsil etmektir. Bize düşen bu oluyor, bu gerekiyor. Böyle olmalıyız. Başka türlü bu büyük direnişlere, onun kahraman şehitlerine yaklaşılamaz. 

Bu da zaten giderek daha fazla netlik kazandı. Aydınlık kazandı. Neyin ne olduğu net görüldü. Hatalarımız, eksikliklerimiz de görüldü ama kahramanca direnişin tarihi önemi rolü, yarattığı değerler, ortaya çıkardığı kazanımlar da net ve görünür hale geldi. Bunu anlamak önemli. Direnerek var olduk, direnerek yaşadık, direnerek kazandık, kazanıyoruz. Bunların gerçekleştirdiği en önemli direniş 2015-16 kış direnişiyidi. Cizre'de, Sur'da, Nusaybin'de, Şırnak’ta, Gever’de gelişen kahramanlık direnişiydi. Yaşayanlar onlardır. Var olanlar, yol gösterenler de onlar. Her zaman da öyle olacaklar. Bu şehitler, özgürlük mücadelesinde, özgür yaşamda, özgür Kurdistan'da her zaman yaşayacaklar.

ALİ HAYDAR DERSİM VE BAHARİN KOBANÊ ÜZERİNE

Devrimci halk savaşı yürütüyoruz. Faşist, sömürgeci, soykırımcı saldırganlığa karşı topyekün direniş halindeyiz. Bu direniş kahramanlık çizgisinde, fedai çizgisinde yürüyor. Büyük zorluklar ve acılar içinde yürüyor. Şehitler vererek yürüyor bu mücadele. Şahadet çizgisinde yürütülen bir mücadele. Bu temelde varlığımızı sürdürme özgürlüğümüzü kazanmayı sağlıyoruz. Bunun başka yolu yok. Bunun için de hemen her gün onlarca direnme eylemi oluyor. Düşmana darbeler vuruyoruz. Bedeli de oluyor. Şehitler veriyoruz. Merkez Karargahımız ve HPG-BİM açıklıyor. Zap’ın, Avaşîn’in Metîna’nın kahraman şehitleri 2023 yılına damgasını vurdu. Öncelikle onları saygı, sevgi ve minnetle bir kere daha anıyorum. Gerçekten insanüstü bir tutum, duruş gösterdiler. Fedailiği zirveye çıkardılar. İnsan cesaretini, fedakarlığını yükselttiler. İnsan iradesinin ve bilincinin aslında herseye kadir olduğunu bir kere daha bütün dünyaya kanıtladılar, gösterdiler. Savaş bütün alanlarda sürüyor. Bu alanda olduğu gibi diğer yerlerde de işte Kuzey Kurdistan'ın değişik alanlarında da savaşlar oldu, oluyor. Özellikle Botan alanı, Zagros alanı, Dersim'e kadar işte Amed, Mardin alanı önemli çarpışmalara sahne oldu yıl içerisinde. Oralarda da şehitler verdik. Evet, önce şehit düşmüşler ama yeni açıklanan şehadetler oldu. Kobanêli Baharin arkadaş, Wan yönetimimiz. Wan gurubumuz. Büyük bir direniştir.

Yine Medya Savunma Alanları’ndaki direnişler. Bu savaş içerisinde şehit düşen Ali Haydar Dersim arkadaş oldu. Onlar ilan edildiler. Aralık ayı şehitlerimizi Ali Haydar ve Baharin yoldaşlar şahsında saygı ve minnetle anıyorum. Zap, Avaşîn ve Metîna şehitleri için belirttik, yine demokratik öz yönetim şehitleri için belirttik. Bütün şehitlerimiz için geçerli. Gerçekten de bizi var eden güçler, bugünümüz, geleceğimiz, geçmişimiz her zaman her yerde en temel güç kaynağımız şehitlerimiz. Zorlukları yenmenin, engelleri aşmanın temel güç kaynakları. Bizi eğiten, örgütleyen, cesaretlendiren, birleştiren, doğru yola çeken ve yürüten, bizi komuta eden güçler. Bu Aralık ayı şehitlerimiz de böyledir. Bu yıl da geçmiş yıllar da da böyle şehitlerimiz oldu. 

Ali Haydar yoldaş, Dersim'den katıldı. Bir Dersim genci olarak. Kurdistan'ın hemen bütün parçalarında savaştı, mücadele etti. 30 yıllık bir mücadele yaşamı var. Her türlü zorluğu yendi, engeli aştı. Büyük bir neşe kaynağıydı. Seyit Rızaların özgürlük çizgisinde tereddütsüz yürüdü her zaman. Dersim direnişçiliğini, özgür yaşam ruhunu, tutkusunu her yerde, her zaman temsil etti. Savaşçılıktan her türlü komutanlığa kadar bu özgürlük mücadelesine büyük katkısı oldu. Kurdistan'ın bir ucundan geldi ve Kurdistan Özgürlük Mücadelesine katkı sundu. 

Baharin arkadaş da Güney ucundan gelip katılan Kobanê'nin işte kadın ruhunu, direnişçiliğini temsil eden bir arkadaşımızdı. Benzer özellikleri vardı. Baharin biraz inattı, çok ısrarlıydı, direngendi. Zorluklar ve engeller karşısında büyük bir direnme gücüydü. Wan’a yürüşü de bu temeldedir. Rojava'daki mücadeleye de katkıları oldu. Gerekli olduğunda Bakur’daki mücadeleye hiç tereddüt etmeden yürüdü. Mücadelenin en zor alanında, Wan gibi yerde savaşmak ve içinde bulunduğumuz koşullarda gerilla mücadelesini yürütmek, devrimci halk savaşını o alanlarda da başarıyla uygulayarak faşist soykırımcı saldırganlığa darbeler vurmak için hiçbir engeli, zorluğu dinlemeden, büyük bir iddia ve iradeyle, özgürlük aşkıyla yürüdü. Böyle bir kişilikti. Özgürlük çizgisine, kadın özgürlük çizgisine, Önderlik çizgisine, özgür yaşam gerçeğine Zilanca bağlanan fedaice yürüyen bir yoldaştı. 

Önderlik çizgisinde yürüyen bir Hareket ve halk var. Yeni bir halk, yeni bir yaşam çizgisi, yeni bir toplum, yeni bir kadın ve erkek oluşuyor. Buna gerilla öncülük ediyor. Özgür yaşamın bütün ölçü ve ilkelerini, ruhunu, düzeyini gerilla yaratıyor. Gerilla çizgisini fedai çizgisinde şekillenen yeni bir toplum, Kürt toplumu ortaya çıkıyor. Kürt uluslaşması, Önder Apo'nun geliştirdiği demokratik ulus çizgisinde bu temelde oluşuyor. Bunun öncüsü gerilla, onun komutanı da kahraman şehitlerimiz. Şehitlerimizin rolünü kesinlikle böyle anlamalıyız. Bu temelde Ali Haydar ve Baharin yoldaşlar şahsında tüm Aralık ayı şehitlerimizi bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. O kahraman şehitlerimizi, anılarını, özgürlük mücadelemizde onun zaferinde her zaman yaşatacağız.