Kayıp yakınları 3 kentte buluştu

Kayıp yakınları Amed, Batman ve İzmir'de adalet arayışlarını sürdürdü.

Amed'de faili meçhul cinayetlerle katledilen ya da gözaltında kaybedilen yakınları için adalet mücadelelerini sürdüren aileler, eylemlerinin 68. haftasında polis engeli ile karşılaştı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube yöneticileri ve üyeleri ile Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önüne gelen kayıp yakınlarının açıklama yapmasına engel olundu. Polisler, gerekçe olarak ise Valiliğin aldığı 10 gün süreli “eylem ve etkinlik yasağı” kararını gösterdi. 

Yasak üzerine kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, açıklamalarını İHD Amed Şubesi’nin sanal medya hesabından yayımladıkları video aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı. 
İHD Şube Yönetim Kurulu üyesi Derya Yıldırım, 25 Ocak 1995’te gözaltında kaybedilen Bedri Alağam’ı hatırlattı.

Yıldırım, 1990’lı yıllarda ailesiyle birlikte Hazro’nun Goman köyünde yaşarken koruculuk dayatmasını kabul etmeyip Amed kent merkezine göç eden Yıldırım’ın burada kıraathane işleterek geçimini sağladığını anlattı.

Olay günü, işlettiği kıraathanenin önünde ‘Olcay’ adlı bir kişinin silahlı saldırıya uğramasına tanıklık ettiği gerekçesiyle Alağam’ın, Ali Günbey, Seyfettin Günbey ve Mesut adlı kişilerle gözaltına alındığını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti: “Yine aynı gün olayla ilgili olarak Hazro ilçesine bağlı Ormankaya köyüne baskın düzenleyen askerler, Ferit Akçe ile Garip Eker’i gözaltına alır. Ferit Akçe korucu olduğu için aynı akşam serbest bırakılır. Bedri’nin ailesi Emniyet Müdürlüğüne dilekçe ile başvuruda bulunur. Fakat Emniyet’ten ‘Bedri’yi saldık’ cevabını alan aile, dilekçeleri işleme konulmadan emniyet tarafından geri çevrilir. Olayın 6’ncı günü Bedri dışındaki dört kişi savcılığa çıkarılır. Seyfettin Günbey ve Mesut adlı kişiler tutuklanır. Bedri Alağam’ın ailesi serbest bırakılan Ali Günbey ve Garip Eker ile görüşür. Ali ve Garib’in, Bedri ile aynı yerde tutulduklarını, Bedri’nin gördüğü işkencelerden dolayı durumunun kötü olduğunu ve serbest bırakıldıklarında Bedri’nin ayrı tutulduğunu öğrenirler.”

Yıldırım, yaklaşık 8 ay boyunca Alağam’dan haber alamayan ailesinin hukuki yardım talebiyle o dönem derneklerine başvuruda bulunduğunu kaydetti. Derneklerinin de konuyu Uluslararası Af Örgütü ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na bildirdiğini belirten Yıldırım, “Dernek avukatları tarafından tutuklanan şahısların dava dosyaları üzerinde yapılan incelemelerde Bedri’nin gözaltına alındığına dair tutanak bulunmasına rağmen, salıverilmesine ait tutanak bulunmadığı, yine diğer şahısların serbest bırakılma tutanaklarının dosya içerisinde olduğu tespit edilir. Ayrıca incelemenin yapıldığı tarihlerde DGM kalemi hazırlık soruşturması fihristinde de Bedri’nin adı geçmesine rağmen daha sonraki süreçte silindiği (üzerinin karalandığı) görülür” ifadelerini kullandı. 
Bu gelişmeler üzerine Alağam Ailesi'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru yaptığını belirten Yıldırım, bu başvuru ve diğer tüm girişimlere rağmen aradan geçen 27 yılda Alağam ile ilgili olumlu ya da olumsuz hiçbir bilgiye ulaşılamadığını dile getirdi.

BATMAN

Batman'da kayıp yakınları 523’üncü haftaya ulaşan eylemlerini sürdürdü.
İHD yöneticileri ile birlikte kentin Gülistan Caddesi üzerinde yer alan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları, bu hafta Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ın 23 Mart 1993 tarihinde katledilen babası Abdurrahman Acar’ın faillerini sordu. Başaran ile birlikte partili milletvekilleri Feleknas Uca, Necdet İpekyüz, HDP İl Örgütü ve Barış Anneleri’nin de katıldığı eylemde faili meçhul cinayetler katledilen ve kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı.
İHD Şube Yöneticisi Ahmet Şiray, "Bizler ölülerimizin yasını tutabilmek, onları insan onuruna yakışır bir şekilde ve usulünce defnedebilmek için adalet istiyoruz. Faili meçhul cinayetlerin faillerinin yargı önüne çıkarılarak cezalandırılmasını ve kayıplarımızın akıbetinin açıklanmasını istiyoruz. Kayıplarımızın failleri bulunsun ve yargılansın” diye konuştu.
Sonrasında 1993 yılında Eski Midyat Garajı olarak adlandırılan yerde katledilen Abdurrahman Acar’ın öyküsünü anlatan Şiray, öldürüldüğünde henüz 31 yaşında olan Acar’ın evli ve 4 çocuk sahibi olduğunu paylaştı.
Kentte esnaflık yapan Acar’ın ailece işlettikleri kıraathanenin o dönem Halkın Emek Partisi (HEP) lokali olarak kullanıldığını söyleyen Şiray, “Bu nedenle hedef haline getirilmiş ve kıraathanenin kapatılması için zorlanmıştı. Partili olarak bilinen aile fertleri defalarca tehdit edilmiş, Abdurrahman Acar da öldürülmeden önce yaklaşık bir yıl boyunca tehditlere maruz kalmıştı” diye belirtti.
1993 yılının Batman’da faili meçhullerin en yoğun olduğu yıl olduğunu hatırlatan Şiray, “Abdurrahman Acar, bayram arifesinde yine esnaflık yapan ağabeyine iftar için yemek götürürken iftara 5 dakika kala Eski Midyat Garajı’nda, içerisinde yüzlerce kişinin arasında kontra güçler tarafından başının arkasına aldığı kurşunla katledildi. Yüzlerce insanın olduğu çarşının içerisinde hiçbir görgü tanığı bulunamadı, bulunmadı. Ramazan ayı boyunca hiç cinayet işlenmemiş ancak öncesinde Acar’ın da aralarında 7 kişi öldürülmüştü. Üzerinden 29 yıl geçti ama hala failleri bulunamadı” dedi.
Cinayete dair açılan soruşturma dosyasının ‘zamana aşımı’na uğratılması üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıldığı bilgisini veren Şiray, sonrasında Ayşe Acar Başaran’ın kaleme aldığı metni okudu. 
Başaran, katledilen babasına dair şunları yazdı:
 “Babam katledildiğinde 8 yaşındaydım. En küçük kardeşim 2,5 en büyüğümüz 11 yaşındaydı. Babamdan sonra hayatımız tamamen değişmiş oldu. Oturduğumuz ev, okuduğumuz okul, mahallemiz. İlk zamanlar aranırsa katilinin bulunacağını sanıyordum. 
İnsanlara duygularımızı anlatıp birbirimizi tanımamız gerekiyor. O dönemde babasını kaybeden ve bu acıyı derinden yaşayan çocuklar belki birbirini anlayabilir. Babam katledildikten hemen sonra ‘Ben büyüyeceğim ve babamın katillerini bulmak için avukat olacağım’ diyordum, o çocukluk psikolojisi idi. Babamın katili bulunmayınca bir hayalet ile savaşıyorsun, çünkü katil ortada yok ve hep onu bulma savaşını veriyorsun. Üniversiteye gitmeden önce de avukat olursam sanki babamın katilini ortaya çıkartabilirim inancı oluşmuştu.
Sonrasında annem HADEP’te aktif görev yapınca anladım ki bu hukuki bir mesele değildi. Babam da ne ilk ne de sondu maalesef, partide bize benzeyen yüzlerce aile, çocuk vardı. 
Katledilenlerin/kaybettirilenlerin hepsinin ortak yönü Kürt olmak ve özgürlükleri için mücadele etmekti. Tam da bu nedenle Kürt sorununu zorla, baskıyla çözmek isteyen güçlerin hedefi olmuşlardı. HADEP’te failleri belli ancak meçhul bırakılan yüzlerce binlerce aile adalet arayışları için politik alanda mücadele veriyordu. En üzücü olan şey ise; gördükçe anlıyordum ki bir nebze şanslı olanlardandık, cenazemiz vardı başında yasımızı yaşayacağımız bir mezarımız vardı en azından. 
Bu coğrafyada ölümlerden ölüm beğendirtiyordu devlet. Oysaki kemikleri bile bulunamadan yaşamını yitirenlerin annelerinin, eşlerinin, çocuklarının acısı tarifsiz. Üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen adaletin sağlanmamasından kaynaklı olsa gerek; her bayram arifesi ilk günkü acıyla aynı duyguları yaşıyoruz. 
Maalesef ülkenin içinde bulunduğu atmosfer ve çözüm yöntemi 29 yıldan sonra da değişmedi. Babamın da içinde olduğu yüzlerce dosya zamanaşımına uğratıldı, failler beraat ettirildi. Yüzleşmekten kaçan devlet yok sayarak üstünü kapatarak acıların ilk günkü tazeliğini korumasına neden oluyor. Ancak bizler hakikatin ortaya çıkartılması, samimi bir yüzleşmenin olması ve hesaplaşmanın olması faillerin bulunarak yargılanması için mücadele etmeye devam edeceğiz.”

İZMİR

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" talebiyle Konak'taki eski Sümerbank önünde basın açıklaması yaptı. Bu hafta yapılan açıklamada 1948 yılında faili meçhul cinayete kurban giden Sabahattin Ali'nin akıbeti soruldu. "Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede" pankartlarının açıldığı açıklamada yazar Sabahattin Ali'nin fotoğrafları taşındı. 
Yazar Sabahattin Ali'nin 31 Mart 1948 sabahı yurt dışına çıkmak üzere İstanbul’dan ayrıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadığını söyleyen İHD İzmir Şube Yöneticisi Caner, "Sabahattin Ali’nin akıbeti bugüne kadar karanlıkta bırakıldı. 74 yıldır bütün faili meçhul cinayetlerde; Sabahattin Ali'nin katillerinin parmak izi var. Devletin resmi açıklaması 'Sabahattin Ali Bulgaristan’a kaçarken, milli hisleri galeyana gelen kaçakçı tarafından öldürüldü.' şeklinde olsa da Albay Talat Turhan, bir üst düzey emniyet görevlisinin 'Sabahattin Ali sınırdan Kırklareli’ne getirildiğinde sorguya çekildi. Fakat konuşmadığı için sıkıştırıldı ve bu sıkıştırılma sırasında öldü. Hem de inleyerek kollarımda can verdi' dediğine tanık olduğunu söyledi" ifadelerini kullandı. 
Gazeteci-Yazar Osman Balcıgil'in, “Yeşil Mürekkep” adlı kitabında da Sabahattin Ali'nin işkence sonucu öldüğünü yazdığını aktaran Canlı, sosyalist Sabahattin Ali'nin polis tarafından sürekli izlendiğini kaydetti. Yazılarıyla yoksulluğu ve yolsuzlukları gündeme getirmesi nedeniyle “yıkıcı propaganda” yapmakla suçlandığını aktaran Canlı, "Hakkında soruşturmalar açılıyor, hapis cezaları veriliyordu. Çalışamaz, üretemez duruma getirilmişti. Yurt dışına çıkmak istiyor ama pasaport alamıyordu. Sonunda bir kaçakçıyla anlaşarak yurt dışına çıkmaya karar verdi. Ancak anlaştığı kaçakçı Ali Ertekin’in dönemin haber alma teşkilatı için çalışan bir ajan olduğundan habersizdi. Ertekin, O'nu sınırı geçeceğiz diye Kırklareli’ne götürdü. Sonrası ise bilinmezliğe terk edildi. Sabahattin Ali’nin aylar önce gömülen cansız bedeni, bir çoban tarafından 16 Haziran 1948 tarihinde Sazara Köyü ormanlık alanında bulundu. Sabahattin Ali’nin cenazesi ailesine teslim edilmedi. Yeniden defnedildiği yer açıklanmadı. Kendisi gibi mezarı da kaybedildi" diye belirtti.
Sabahattin Ali'nin başına gelenlerin 74 yıldır tüm açıklığı ile bilinmediğine dikkat çeken Canlı, şunları söyledi: "Onun bir devlet komplosu sonucunda öldürüldüğü ve bedeninin kaybedildiği herkesin bildiği bir sır olmaya devam etti. 74 yıldır süren bu inkâr ve adaletsizlik artık son bulmalı; zaman aşımı zırhının arkasına gizlenmeden Sabahattin Ali’nin mezar yeri açıklanmalı ve kaybedilme süreci tüm açıklığıyla gözler önüne serilmelidir. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde bulunan gizli dosyalardaki Sabahattin Ali ile ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmalıdır. Sevdikleri, Sabahattin Ali’nin okurları, insan hakları savunucuları, O'nun; özgür, eşit ve adil bir Türkiye özleminin takipçileri olarak hakikat ve adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz."