Kubilay: Sessiz kalındığı için Urla da gasp edildi

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, "Gasp edilen Kürt halkının siyasi iradesidir diye uzaktan bakanlar, bugün Urla üzerine düşünmeli" dedi. Kubilay, "AKP'nin kan kaybı hızlandı" dedi.

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin İstanbul İl Örgütü'nde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. ,

'ÇOCUKLARIMIZA SİLAH DAYADILAR'

Kubilay'ın konuşmasının satır başları şöyle:

"Bugün de yeni gözaltılara uyandık. Bugün sabah saatlerinde Diyarbakır Sur Belediye binamıza polislerce baskın düzenlendi. Belediye, zırhlı araçlar ve bariyerlerle abluka altına alındı. Eşzamanlı olarak Sur Belediye Eşbaşkanımız Filiz Buluttekin ve Belediye Meclis Üyemiz Yılmaz Eken’in evlerine baskın yapıldı. Buluttekin ve Eken gözaltına alındı. Bu hukuksuzluk, bu despotluk yetmiyormuş gibi polis Belediye Eşbaşkanımız Filiz Buluttekin, eşi ve 10 yaşındaki oğlunun başına silah dayayarak yere yatırdığını öğrendik.

Çocuklarımızın başına dayadığınız silahlar utanç vesikanız. Çocuklarımıza yaşattıklarınız yanınıza kalmayacak.

19 ARALIK VE MARAŞ KATLİAMLARI

19 Aralık bu ülkenin tarihine kara leke olarak yazılan iki katliamın yıl dönümü. Bu operasyonda 30 devrimci tutuklu katledildi, 237’si yaralandı. Bu katliamda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, katliamı bir kez daha lanetliyoruz. Aradan 19 yıl geçmesine rağmen operasyon emrini verenler de gerçekleştirenler de yargı önüne çıkarılmadı ve cezalandırılmadı.

Cumhuriyet tarihinin en kanlı ve hunharca işlenmiş siyasi katliamlarından biri 19 ve 24 Aralık 1978 tarihleri arasında Maraş’ta gerçekleşmişti. Alevileri hedef alan, merkezden planlanmış, yerelde hem mülki hem de siyasi ayakları oluşturulmuş bu katliamda resmi verilere göre 111 kişi katledilmiş, 176 kişi yaralanmış, 210 ev ile 70 işyeri tahrip edilmişti. Resmi olmayan bilgilere göre ise 500’e yakın insanın öldürüldüğü kayıtlara geçmişti. Maraş katliamında rejimin Alevi nefretini, Kürt düşmanlığını, komünizm karşıtlığını en hoyrat ve en çıplak bir şekilde görürüz.

KAYYUM GASPLARI

18 Aralık’ta Varto, Bulanık ve Erentepe belediyelerimize kayyum atanmıştı. Böylece KHK kumpasıyla el konulan 6 belediye dahil 37 HDP’li belediyeye karşı siyasi darbe yapıldı ve gasp edildi. Nitekim, Kürt illerindeki HDP’li belediyeler ve Kürt halkının siyasi iradesi kayyumlar yoluyla gasp edilmeye devam edilirken, geçen hafta da İzmir'de CHP’li Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz’un yerine de ilçe kaymakamı kayyum olarak atandı. Pek çok açıklamada dile getirdiğimiz gibi kayyımlar saray rejiminin yerel ayaklarını oluşturmak için başvurduğu siyasi bir darbe yöntemidir. Sandıkta kaybedileni siyasi zorbalıkla elde etmenin gayri meşru bir biçimidir. AKP-MHP iktidarı ihtiyaç duydukça, bu darbe yöntemlerine başvurmaktan geri durmayacaktır. Çeper bir kez genişlemiştir, arkasının geleceğine kuşku duyulmamalıdır. İronik olarak söylemek gerekirse bundan sonrası artık iktidarın değil, muhalefetin sorunudur.

Dün 'nasıl olsa el konulan HDP belediyeleridir, gasp edilen Kürt halkının siyasi iradesidir' diye uzaktan bakanlar, bugün Urla üzerine birkaç kez düşünmelidir. Sarayın saldırı dalgası kendinden olmayan herkesin kapısını aşındırmaya başlamıştır. Açıkça dile getirmek gerekir ki, başta Diyarbakır, Van ve Mardin olmak üzere HDP’li 37 belediyenin kayyımlarla gasp edilmesine itirazlarını yüksek sesle dile getirmeyenler, bugün Urla Belediyesi'nin gasp edilmesinin yolunu açmışlardır. Kimse kusura bakmasın ama bu konuda muğlak olan hiçbir şey yok. İkilem demokrasi mi, darbe mi ikilemidir. İkilem seçilmiş mi, atanmış mı ikilemidir. AKP-MHP iktidarı iktisadi ve siyasi bütün alanlarda rant kapısı olarak gördüğü her yere ve her şeye el koyacak, fiilen halkın siyasi iradesini bir şekilde gasp edecektir.

'AKP'NİN KAN KAYBI HIZLANDI!'

Saray rejimi kayyumlara, savaşa ve şiddete mahkumdur. Bu iktidar gidicidir. AKP’nin bünyesinden doğan yeni partiler siyasi iktidarın kan kaybını hızlandırmıştır. Erdoğan, iktidarını korumak için içeride daha fazla şiddete başvuracak, dışarıda savaşa daha fazla yatırım yapmaya devam edecektir. Kuzey ve Doğu Suriye’de kurtaramadığı siyasi iktidarı ve ikbalini Libya’da, Fizan’da aramaktan vazgeçmeyecektir.

LİBYA

Halihazırda Trablus Hükümeti ile yapılan ikinci mutabakat muhtırası bir savaş tezkeresinden farksızdır ve Türkiye’yi Libya iç savaşında Selefilerin yanında muharip bir taraf haline getirebilir. Selefi bir hükümeti desteklemek AKP’nin ideolojik politik çıkarlarına hizmet etmekten başka bir anlama gelmiyor.

Açıkça ifade etmek gerekir ki, Cumartesi günü parlamentoda mutabakat muhtırası değil, savaş tezkeresi oylanacak. Türkiye kamuoyu bunu böyle okumalı, böyle bilmelidir. Bu vesileyle buradan bütün milletvekillerini uyanık olmaya ve tezkereye hayır oyu kullanmaya çağırıyoruz.

BAKANLIĞIN 'KADIN' GENELGESİ

Kadına yönelik şiddeti ve artan kadın cinayetlerine yönelik Las Tesis eylemleri dahil yükselen tepkiler üzerine Adalet Bakanlığı, 6284 sayılı yasanın uygulanmasına dair bir genelge yayımladı.
Genelgenin 5. Maddesi, kadın cinayetlerine ‘gizli soruşturma’ adı altında basın yasağı getirmektedir. Bu maddeyle basının bu davaların üzerine gitmemesi, kadın cinayetlerinin deşifre edilmemesi, kadın dayanışmasının yolunun kesilmesi, cinayetlerin üstünün örtülerek, dosyaların kapatılarak erkeklerin korunması anlamına gelmektedir. Örneğin, başta ‘intihar’ şeklinde tanımlanan ancak ailesinin sosyal medyada yürüttüğü kampanya sonrasında intihar olmadığı ortaya çıkan Şule Çet davasında da görüldüğü gibi kadınların şiddete karşı basında ve medyada yürüttüğü kampanyalar gerçeğin açığa çıkması ve yargı sürecinde çok etkili olmaktadır.

7. Maddeye gelince, 7. madde açık biçimde, şiddete uğrayan kadınların rızası dışında sığınma evine götürülebileceğini ifade ediyor. Bu madde “Mağdur istese de istemese de koruyucu tedbir uygulanabilir” demektedir. Bu maddeyle şiddete maruz kalmış bir kadın isteği dışında bir şeye zorlanarak ikinci defa şiddete maruz kalacaktır.
Genelge İstanbul Sözleşmesine aykırı düzenlemeler içeriyor

2020 BÜTÇESİ

Bu bütçe bir bütçeyi bütçe yapan bütün özellik ve niteliklerden yoksundur. Bu bütçe halkın bütçesi değildir. Büyük sermaye gruplarının ihtiyaçlarını temel alan, ekonomik krizin faturasını yeni vergilerle emekçilere ödeten, kamu kaynaklarını yandaş sermaye gruplarına, savaş ve silah tüccarlarına aktarma amacıyla yapılmış bir bütçedir.

ASGARİ ÜCRET

Aynı politika asgari ücret için de geçerli. Birkaç gün sonra asgari ücret de açıklanacak. Anlaşılan o ki, TÜİK asgari ücretin sadece 5,3 puan artırılmasını istiyor. Kasım ayında açıkladığı 8,9 gıda enflasyon oranını komisyona 5,30 olarak sunuyor. Bunlar önce minareyi çalıyor, sonra kılıfı uyduruyorlar. Oysa ki, TÜİK’in ne Kasım ayı oranı ne komisyona bildirdiği oran gerçeği yansıtıyor. Onlar asgari ücreti düşük tutmak için resmi enflasyonu düşük gösteriyor, kendilerince cinlik yapıyorlar.

Asgari ücretin en az 3200 lira olması ve vergiden muaf tutulması gerekiyor. Yıllık değil, dönemsel olarak belirlenmesi gerekiyor. Gerçek işçi temsilcileri bulunmayan, arkasında grev yaptırımı olmayan, toplu iş sözleşmesiyle belirlenmeyen bir asgari ücret görüşmesinin işçilerin lehine sonuçlanmasını beklemek ham bir hayalden başka bir şey değildir."