Lira pul olurken!-MAKALE

AKP-MHP faşizminin Kürdistan’da yürüttüğü topyekûn soykırım savaşının TC devletine ve Türkiye toplumuna her düzeydeki bedelinin ne olduğunun doğru ve yeterli bir biçimde araştırılmaması, aslında en büyük handikaptır.

ürkiye’de ekonomik, sosyal, siyasi, askeri, kültürel, kısaca her türlü kriz derinleşmeye devam ediyor. Bu durumun somut göstergesi olarak lira yeniden pul oluyor. Döviz kuru hızlı inişler ve çıkışlar yapıyor. Enflasyon yükseliyor ve halkın alım gücü azalıyor. Dolayısıyla hayat pahalılığı artıyor. Bilindiği gibi, AKP iktidar olduğunda Türkiye’de liranın değeri adeta pul düzeyindeydi. Bundan dolayı liradan altı sıfır birden atarak AKP iktidarı paraya yeni bir ayar vermeye çalıştı. Böyle giderse fazla uzak olmayan bir gelecekte yine liradan sıfır atmak gerekecek. Ancak bunu, düşmüş olacağı için elbette AKP iktidarı göremeyecek ve başka iktidarlar yapacak.

Derinleşen kriz, kuşkusuz kendisiyle birlikte kriz tartışmalarının da yoğunlaşmasını getiriyor. Bu temelde liradaki dalgalanma ve artan ekonomik kriz her kesim tarafından yaygınca tartışılıyor. Doğal olarak derinleşen krizin nedenleri ve ne tür sonuçlara yol açabileceği anlaşılmaya çalışılıyor. Ancak her nedense, söz konusu kriz tartışmaları içerisinde en çok ekonomik kriz gündem yapılıyor.

Kolaycı bir yaklaşımla, bu duruma “Toplumun yaşamıyla ilgili de ondan” cevabı verilebilir. Fakat diğer alanlarda yaşanan krizler de doğrudan toplumun yaşamıyla ilgilidir. Hem de en az ekonomik kriz kadar öyledir. Örneğin askeri kriz ve yaşanan savaş durumu öyle bir noktaya gelmiştir ki, neredeyse her gün onlarca genç ölmekte ve toplum kan kaybetmeye devam etmektedir. Siyasi kriz Türkiye’yi neredeyse dünyadan tecrit olmuş hale getirmiştir. Sosyal ve kültürel kriz nedeniyle toplumsal doku iyice parçalanmakta ve tam bir psikolojik bozukluk ve hastalıklı zihniyet ve ruh hali ortaya çıkmaktadır. Böyle giderse, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da yapıldığı gibi Türkiye’de de bir rehabilitasyon uygulanmak durumunda kalınacaktır.

Türkiye’de derinleşen söz konusu krizin temel nedeni olarak yapısallık ve kapitalist modernite sistemine bağlılık tanımlamaları öne çıkmaktadır. Kuşkusuz Türkiye’deki mevcut sistem kendi başına değildir ve hegemonik dünya kapitalist sistemine bağlıdır. Sosyalistlerin eskiden çok kullandıkları deyimle, hem de göbekten bağlıdır. Dolayısıyla küresel sermaye sisteminin yaşadığı her şey, yani kriz, bunalım ve kaos olduğu gibi Türkiye’de de yaşanmaktadır. Hatta daha ağır ve tahripkâr bir temelde yaşanmaktadır.

Yine kapitalist modernite sistemi ise, esas olarak kriz, bunalım ve kaos demektir. Bu durum sürekli iç çelişki ve çatışmaları artırmakta, toplum üzerinde faşist baskı, katliam ve savaşlara yol açmaktadır. Kapitalist modernite sisteminin kriz, bunalım ve kaosu esas olarak yapısaldır. Sermaye sisteminin azami kâr gerçeği ile toplum ve doğa gerçeği çelişmektedir. Yapısal kriz ve kaos büyük ölçüde bu durumdan ortaya çıkmaktadır.

Yirmi sekiz yıldır yaşadığımız Üçüncü Dünya Savaşı gerçeği göstermektedir ki, kapitalist modernite sistemi savaşa yol açan kriz, bunalım ve kaosunu aşamamakta, ciddi bir çözüm ortaya çıkartamamaktadır. Eskiden birinci ve ikinci bunalım dönemlerinde kapitalizmin bunalımını kısmi olarak aştığı, ancak üçüncü bunalım döneminin genel ve sürekli olduğu, bu nedenle aşılamadığı ve de kapitalist sistemin aşamayacağı söylenirdi. Şimdi açığa çıktı ki, aslında birinci ve ikinci bunalım döneminde de kapitalizm kendi gücüyle değil, devrim ve sosyalizm hareketlerinin etkisiyle bunalımlarını kısmen hafifletebilmiş. Yani devrim ve sosyalizm hareketlerinin küresel olamaması ve alternatif hale gelememesi buna yol açmış.

Şimdi böylesi hareketler zayıf olduğu için, eskisi gibi geçici hafiflemeler de yaşanmamaktadır. Kapitalizmin kriz, bunalım ve kaosu Üçüncü Dünya Savaşı biçiminde devam etmekte, sistemi oluşturan taraflar savaşı sona erdirme ve kriz-kaos durumunu aşma gücünü gösterememektedir. Bu nedenle de küresel sermaye sistemi, düşük yoğunluklu dünya savaşı ile mevcut kriz, bunalım ve kaosu yönetmeye çalışmaktadır. Demokratik modernite devrimleri bir alternatif olarak bölgesel ve küresel düzeyde gelişmedikçe de, söz konusu durum devam edecektir.

Yani küresel kapitalist modernite sistemi yapısal bir kriz içindedir. Dolayısıyla bu krizin etkileri her zaman Türkiye’de ve başka alanlarda yaşanmaktadır. Bu açıdan, Türkiye’deki krizin esas olarak yapısal olduğu ve kapitalist modernite sisteminden kaynaklandığı doğrudur. Ancak bugün Türk Lirasını pul etmekte olan derin kriz, sadece küresel sermaye sisteminin yapısal krizinin bir etkisi sonucu ortaya çıkmamakta, esas olarak AKP-MHP faşizminin dört parça Kürdistan’da yürüttüğü soykırım savaşının doğrudan sonucu olarak yaşanmaktadır. Yani Kürt düşmanlığının ve soykırım savaşının bir sonucu olmaktadır.

Örneğin, AKP iktidarının ilk on yılında esas olarak savaş değil, ateşkes politikası izlemiş; bunun sonucunda Türk ekonomisini denetim altına almayı başarmıştır. Liradan altı sıfırı birden atarak belli bir kur politikası yürütebilmiştir. Ancak Suriye’deki savaşa dahil olmaya başladıktan ve DAİŞ’in Şengal ve Kobanê saldırılarını destekledikten sonra, esas olarak da 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren Kürt soykırım savaşını TC sınırları içinde tırmandırıp söz konusu savaşı sınırın Irak ve Suriye tarafına taşırmaya başladıktan sonra Türkiye’de enflasyon artmış ve lira yeniden pul haline gelmeye başlamıştır.

Demek ki Türkiye’deki bütün krizlerin esas olarak derinleşen ekonomik krizle bağı vardır. Söz konusu ekonomik kriz ise, esas olarak Kürt halkına yöneltilen topyekûn soykırım savaşından kaynaklanmaktadır. Bu savaşın toplum bilincini bozma ve gençleri toprağa gömme gibi bir bedeli bulunduğu gibi, Türkiye bütçesinin savaşa harcanma biçiminde de bir bedeli bulunmaktadır. Örneğin son üç-dört yıl içerisinde Türkiye bütçesinin nerede ve nasıl kullanıldığı esas olarak bilinmemektedir. Söz konusu gizlilik, bütçenin Kürt soykırım savaşına kullanılıyor olmasından dolayıdır.

AKP-MHP faşizminin Kürdistan’da yürüttüğü topyekûn soykırım savaşının TC devletine ve Türkiye toplumuna her düzeydeki bedelinin ne olduğunun doğru ve yeterli bir biçimde araştırılmaması, aslında en büyük handikaptır. Bu nedenle de, AKP manipülasyonları gerçekleri gizleyip Türkiye toplumunu ve dış kamuoyunu büyük ölçüde yanıltmaktadır. Örneğin TC devletinin başta DAİŞ olmak üzere Suriye’deki çete gruplarına verdiği desteğin maliyeti ne kadardır? Yürütülen Efrîn’i işgal savaşının ne kadar maliyeti olmuştur? Başta Bradost alanını işgal saldırıları olmak üzere, TC Devletinin Irak sınırı boyunca oluşturduğu tampon bölgenin ve her gün Medya Savunma Alanları üzerinde 24 saat sürdürülen keşif çalışmaları ile uçak saldırılarının maliyeti ne olmaktadır? Kuzey Kürdistan’ın her alanında dağlarda ve kentlerde yürütülen askeri saldırılar ne kadar gider ortaya çıkarmaktadır?

Örneğin 15 Ağustos günü Zeki Şengalî’yi katletmek için yürütülen Şengal saldırısının bedeli ne olmuştur? Bunun için Irak’a ne verilmiş, KDP nasıl tatmin edilmiş, aylarca süren hazırlıklar için ne kadar para harcanmıştır? Böylesi örnekler sayfalar dolusu çoğaltılabilir. Son iki ayda faşist AKP iktidarının Almanya devleti ile dört askeri anlaşma yaptığı basına yansımıştır. Diğer devletlerle ne kadar anlaşma yaptığına dair ise açıkta hiçbir bilgi yoktur. AKP-MHP faşizminin ABD ile anlaşmazlığının çok önemli bir nedeninin, Rusya’dan almaya çalıştığı S-400 füzeleri olduğu bilinmektedir. Yani bu da askeri amaçlıdır ve savaşla bağlantılıdır. Nereden bakılırsa bakılsın, Türkiye gelirlerinin hepsi Kürdistan’daki soykırım savaşına harcanmaktadır. Gerçek böyleyken, Türkiye’deki ekonomik krizin nedenini tartışmaya ve bunu başka yerlerde aramaya ve liranın yeniden neden ve nasıl pul olduğunu araştırmaya gerek var mıdır?

Kaynak: Yeni Özgür Politika