Paris’ten Süleymaniye’ye Kürtler saldırıların hedefinde

HDP’li Dilan Dirayet Taşdemir, saldırıların Kürt meselesinin uluslararası bir boyutta olmasına bağlandığını söylerken bu suikastların sadece Paris ile sınırlı kalmadığını Süleymaniye’de yaşanan son olayları da hatırlatarak dikkat çekiyor.

Fransa’nın başkenti Paris’te Strasbourg Saint Denis Mahallesi’nde bulunan Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi ve yine aynı sokaktaki bir restoran ile kuaföre silahlı saldırıda bulunan William M., Kürt sanatçı Mir Perwer (Mehmet Şirin Aydın), Avrupa Kürt Kadın Hareketi’nden (TJK-E) aktivist Emine Kara (Evin Goyi) ve Abdurrahman Kızıl’ı katletti.

Daha sonrasında katliamın ardından yapılan protestolara ‘bozkurt işareti’ ile yapılan provokasyon sonucunda polis, katliamı protesto edenlere saldırdı. Fransa basınında ve de siyasilerce de eleştirilen bu durumun daha sonrasında emniyet güçlerince ‘provokasyon’ sonucu yaşandığı açıklandı. Katliama ilişkin soruşturma kapsamında ise William M. önce tutuklanıp hastaneye sevk edilse de son aşamada yeniden tutuklu yargılanmak üzere gözaltına alındı.

Peki, 9 Ocak 2013’teki yine Paris’te yaşanan Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in katledilmesinden 10 yıl sonra gerçekleşen bu katliam ne anlama geliyor? HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, Kürt sorunun uluslararasılaşmasının bir sonucu olarak değerlendiriyor bu durumu. ANF’ye konuşan Taşdemir, sadece Paris’i değil Süleymaniye’yi de bu anlamda örnek gösteriyor.

CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR VAR

HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir 10 yıl önce gerçekleşen katliamı hatırlatarak, bu olaya dair de cevaplanması gereken soruları vurguluyor: “9 Ocak 2013’ten neredeyse 10 yıl sonra tekrar Paris'te, önceki katliamı andıran benzerlikler taşıyan ikinci bir katliam daha gerçekleşti. Bunun bir ırkçı saldırı olduğu konusunda bir yaklaşım geliştiriliyor. Topluma bunun üzerinden bir ikna yaratılmaya ve bunun üzerinden dosya yürütülmeye çalışılıyor. Haklı olarak Kürtlerin, demokrasi güçlerinin ve kadın hareketlerinin bu konuda kaygı duyması, şaibeler olduğuna dair inanç geliştirmesi tabii ki boş bir kaygı değil. Evet, Avrupa’da sık sık ırkçı saldırılar gerçekleşiyor ama bunun da sıradan bir ırkçı saldırısı olduğu, tesadüfen geliştiğine dair bizim bir inancımız yok.

Çünkü bizim deneyimlerimiz var, çok da uzun olmayan bir zaman diliminde 10 yıl önce aynı yerde, aynı biçimde yine Kürtlerin demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürüten 3 tane kadın katledildi. Takip edebildiğimiz kadarıyla bu katliamın yıl dönümünün anması için yapılacak bir toplantı söz konusu ve bu toplantı da tesadüfen bir saat ertelendikten sonra bu katliam gerçek düşüyor. Eğer toplantı gerçekleşmiş olsaydı muhtemelen daha fazla can kaybı yaşanacaktı. Burada cevaplanmayan sorular var. İlk olarak bu toplantının nasıl olacağını, nerede olacağını biliyor muydu saldırgan? Neden Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi hedef alındı? Yine direkt Kürtlere ait işyerlerinin de hedef alınması cevaplanması gereken sorular arasında. Dolayısıyla Fransız hükümetinin bu konuda Kürtlere çok açık ve net bir açıklama yapması. Bu soruşturmayı açık, şeffaf yürütmesi yani hiçbir şeyi karanlıkta bırakmaması gerekiyor.”

KÜRTLERE HESAP VERİLMESİ GEREKİYOR

HDP’li Taşdemir, olayın sadece ırkçı bir saldırı olarak tanımlanmak istendiğini vurgularken 10 yıl önceki Paris katliamını yakın zamanda gerçekleşen plan bütçe komisyonunda MİT müsteşar yardımcısına sorduğunu da söylüyor: “Bundan 10 yıl önceki Paris katliamı aydınlatılamadı. Kamuoyu bu konuda ikna edilmedi. Sadece bir tetikçinin yargılandığını, onun da hasta olup daha sonra yaşamını yitirdiğini ve buna dair de derin bir soruşturmanın yürütülmediğini biliyoruz. Çünkü Ömer Güney'in Türkiye istihbaratıyla ilişkileri oldu. Hatta ses kayıtları kamuoyuna yansıdı. Biz de HDP olarak defaatle soru ile araştırma önergeleri verdik ve bunun aydınlatılması gerektiğini söyledik. Hatta çok yakın bir zamanda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fatih Oktay'ın da olduğu plan bütçe komisyonunda, MİT Müsteşarı'nın yardımcısı da vardı. Ben o komisyonda aynı soruyu kendilerine sordum. Paris katliamını gerçekleştiren bu tetikçinin Milli İstihbarat'la basına yansıyan ses kayıtlarının olduğunu ve buna dair MİT'in de bir açıklama yapmadığını hatırlattım. Ama yine aynı sessizlik. Sanki hiç bu soru sorulmamış gibi bir tutum sergilendi. Ne inkâr, ne kabul!

Dolayısıyla burada hem olayın oluş biçimi hem merkezinin yine Paris olması tabii ki bizim hafızamızda ikinci bir Paris katliamı olarak yer edindi. Kaygılarımız, kuşkularımız bu yönde. Tabii ki bu soruşturma devam ediyor, umuyoruz ve diliyoruz ki bir önceki katliam gibi üstü örtülmez. Sadece bir tetikçi yargılanmaz ve olay karanlık dehlizlerde bırakılmaz. Ama maalesef genel yaklaşımları bizim de takip ettiğimiz kadarıyla bu olayın sıradan bir “ırkçı” tarafından yapıldı olarak ele alınması. Akıllara ırkçı bir saldırı olarak yerleştirilmeye çalışılıyor. Ama bunun arkasında ve önünde olan durumların iyi bir şekilde aydınlatılması kamuoyuna ve Kürtlere bir hesap verilmesi gerekiyor. Kürtlerin bu anlamda yaşadıkları yerde tehdit altında oldukları anlamına da geliyor bu olanlar. Haliyle bir öfkeyi bir tepkiyi de haklı olarak içinde barındırıyor.”

ULUSLARARASILAŞAN BİR KÜRT MESELESİ VAR

Yaşanan bu saldırıların Kürt meselesinin uluslararası bir boyuta ulaşmasından kaynaklandığını da ifade eden Dilan Dirayet Taşdemir şunları ifade ediyor: “Bunun ötesinde bir de Kürt meselesiyle çok yakından ilgili bir durum. Uluslararasılaşan bir Kürt meselesi var. Kürtlere karşı gelişen operasyonlarda, işgal hareketlerinde, savaşın yönlendirme biçiminde uluslararası güçlerin de çok fazla rol aldığı, dönem dönem de denge pozisyonunda olduğu bir süreci yaşıyoruz. Dolayısıyla uluslararasılaşan bir Kürt meselesi de var. Öte yandan Kürtler dünyanın her yerinde çok ciddi bir örgütlülüğe de sahipler. Kurdistan'da yaşanan zulme, kırım siyasetine karşı belli bir duyarlılık ve bir sahiplenme elbette ki başka yerlerde yaşayan Kürtler açısından da söz konusu.

Bu tarz eylemler de Kürtlerin dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar, ister dört parça Kurdistan'da ya da Avrupa'da güvende olmadıklarını da ifade ediyor. ‘Siz nerede olursanız olun, sesinizi yükselttiğinizde, itiraz ettiğinizde, hukuksuzluğa karşı çıktığınızda, ulusal bilincinizi, kimliğinizi savunduğunuzda biz gelir sizi buluruz, her yerde biz size yönelik imha, yok etme siyasetini devre koyarız’ demek oluyor. Bunun yolu yöntemi bir tane Fransız ırkçısı olur, bir tane Ömer Güney gibi bir tetikçi olur... İçerisinde bu tarz anlamları da taşıdığı için Kürtler bu kadar ciddi bir tepki de gösteriyor.

Söz konusu muhatap devletlerin bu konuda kendi üzerine düşen görevi yapmadığı, Avrupa'nın göbeğinde demokrasi, hukukun, özgürlüklerin, sözde korunduğu, savunulduğu yerde bile karanlık işlerin bu kadar rahat üstü örtbas edilebileceği ya da bir şekilde manipüle edilebileceği bir süreç yaşanıyor. Biz bunu ilk olarak 9 Ocak'ta yaşadık.”

SÜLEYMANİYE MERKEZ OLARAK SEÇİLMİŞ GİBİ

HDP Ağrı Vekili Taşdemir’in dikkat çektiği bir başka konu ise bu suikastların sadece Paris’te gerçekleşmemiş olması. Taşdemir bu konuda Süleymaniye’yi de örnek gösteriyor: “Bu suikastlar sadece Paris'te gerçekleşmedi. Örneğin Güney Kurdistan'da Süleymaniye bu konuda bir merkez seçilmiş gibi görünüyor. Orada da son olarak Nagihan Akarsel bir suikast sonucu yaşamını yitirdi ve yine onlarca Kürt yurtseveri katledildi. Kürtlerin güçlü olduğu, siyaset yürüttüğü ya da sürgüne gittiği merkezlerde bu tarz suikastlar gerçekleşmeye devam ediyor.

Bakın Türkiye Büyükelçisi zaten aleni söyledi: ‘Biz ‘terör’ ile ihtisaslı gördüğümüz herkesi hedef yaparız, katlederiz’ dedi. Bunun için bir mekân da belirtmedi, açık ve net dünyanın neresinde olursa olsun dedi. ‘Terörist olarak gördüklerimiz’ diye ifade etmesi bile kendilerini hâkim, savcı mahkemenin de yerine koyarak hatta yargısız infaz gerçekleştirebileceklerini açıklamaktır bu. Bahsettiğim Komisyonda böyle bir açıklama yapıldığını ve bunun insanları infaz edeceğini ayan beyan söylemek olduğunu ifade ettim. Buna da bir cevap verilmedi, ne inkâr edildi, ne de kabul edildi!

Dolayısıyla hem Süleymaniye'de Başur hükümeti, hem Paris'te, Fransız hükumet bu tür suikastların ve katliamların gerçekten kendi politikaları olmadığını düşünüyorlarsa ve toplumun bu konuda ikna etmek istiyorlarsa o zaman bu süreçleri şeffaf yürütmeleri lazım. Arkadaki karanlık güçlerin aydınlatılması lazım. Mesele sadece tetikçi yargılamak değil. Türkiye'de de Deniz Poyraz’ın katilinin cezalandırılması değil tek mesele. Onun arkasında bir güç var. Bir siyaset var besleyen, büyüten, hedef gösteren, katliamı gerçekleştiren, hatta yargı sürecini kendisi de bu katliamın neredeyse bir parçası haline geldi.

Sonuç olarak Kürt meselesi aynı zamanda uluslararası arenada da Kürtleri hedef haline getirmiş bulunuyor. İşte tam da bu yüzden ilgili devletlerin bu konuda daha şeffaf, daha açık, hukuku işleten, hesap veren, hesap soran bir yerde olması gerektiğini düşünüyorum.”