Polis savcının yetkisini kullanıyor

Avukat Resul Tamur, ‘gizli tanık’ beyanlarının savcı veya katibi tarafından alınması gerekirken, polis tarafından alındığını ve ifade tutanaklarının altında imza bile olmadığını söyledi.

Avukat Resul Tamur, Emniyet ve yargının son yıllarda Kürdistan ve Türkiye’deki ‘gizli tanık’ ağlarına dikkat çekerek, polisin ‘gizli tanık’ların ifadesi konusunda savcının yetkisini kullandığını belirtti.

ANF’ye konuşan Av. Tamur, gizli tanıkların oluşturulma biçimi ve usulünde bir sakatlık olduğunu kaydederek, bu tanıkların genelde Emniyet’in belirlediklerinden oluştuğunu kaydetti. Av. Tamur, neredeyse hiçbir dosyada gizli tanıkların hangi aşamalardan geçip tanık olduklarına ilişkin bir belirginliğin olmadığını ifade etti.

TEHDİTLERLE OLUŞTURULUYOR

Emniyetin gizli tanıkları bir pazarlık sonucu oluşturduğu ihtimalinin çok güçlü olduğuna dikkat çeken Av. Tamur, şöyle devam etti: “Kişileri özgürlükleri ve ceza alacakları boyutuyla tehdit etmiş oluyorlar. Ceza alma riski ile karşı karşıya olduğunu düşünen kişi, bizim anladığımız kadarıyla da çoğu kez kolluğun teklifini kabul ediyor. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü benzer şekilde birçok kişiye gizli tanıklık kurumu teklif ediliyor. Bunları müvekkillerimizin bize aktardıkların biliyoruz. Kendileri ile hareket edip gizli tanık olmayı kabul etmeleri durumunda, bu kişiler hakkında herhangi bir yargılama veya cezalandırmaya izin vermeyeceklerini vaadinde bulunuyorlar. Ayrıca gizli tanık beyanları genelde toplu yapılan operasyonlardan hemen önce alınıyor.”

İFADELER TAMAMEN SOYUT

Gizli tanıkların soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki tavır ve ifadelerinin tutarsızlığına da değinen Av. Tamur, şunları söyledi: “Bu tanıkların beyanlarının yüzde 90’nı yer, olay, zaman ve kişi bağlamından kopuk oluyor. Tamamen soyut ifadeler oluyor. Çoğu zaman bunun bir gerçekliği ifade etmediği tarafımızca da ispatlanabiliyor. Örneğin Bağlar’da gördüğünü söylediği kişinin o tarihlerde cezaevinde olduğu ortaya çıkabiliyor. 2016-2019 yılları arasında Diyarbakır’da gözaltına alınan veya yargılanan gazetecilerin çoğunda gizli tanıkların beyanları, o gazetecinin Sur’daki sokağa çıkma yasakları döneminde orada faaliyet gösterdiğine ilişkin idi. Biz, genelde mahkemelerde bu tanıkların verdikleri beyanların bir bütünen dosya arasına alınmasını talep ediyoruz. Çünkü gizli tanığın beyanın sadece bir kişiye dönük olmadığı anlaşılacak ki o zaman gerçeklikten uzaklığını da görmüş olacağız. Mahkeme de bunu görmüş olacak.”

GİZLİ TANIKLAR KULLANILIYOR

Gizli tanık beyanlarının Emniyet veya savcılık tarafından alınmasından sonra mutlaka bir tutuklama gerekçesi haline getirildiğini söyleyen Av. Tamur, şöyle konuştu: “Tanık koruma kanunu 9’uncu maddesi gereğince aslında gizli tanık beyanlarının tek başına kişinin cezalandırılmasına yeterli olmadığı açıkça belirtilmiştir. Sadece bunlardan oluşmuş bir dosyada normal koşullarda ceza yönlü bir hükme varılmaması ve beraatle sonuçlanması gerekiyor. Gizli tanıklar genelde bir soruşturmanın başlangıç noktası olarak değil, yürüyen bir soruşturmanın pekiştirilmesi için fitil olarak kullanılıyor. Emniyet ve savcılık da bunu bildiği için çoğu zaman gizli tanığı tek başına kullanmıyor. Başka delilleri de ekleyerek, sanki birbirini pekiştirmiş gibi bir dosya hazırlıyorlar. Örneğin kişi hakkındaki seyahatlerden ve telefon görüşmelerinden bir şey çıkaramayınca, gizli tanıkları da kullanarak dosyayı farklı bir yöne doğru çevirebiliyorlar. Dolayısıyla mahkemelerde böyle bir durumda çok rahat ceza yönüne gidebiliyorlar.”

NAZLIER VE GÖK DOSYALARI

Gizli tanıklarının beyanlarının etkilediği dosyalara ilişkin iki örnek verebileceğini aktaran Av. Tamur, şunları paylaştı: “Birincisi; Kocaköy Belediyesi Eşbaşkanı Rojda Nazlıer’in dosyasıdır. Rojda Nazlıer gözaltına alınıp dört gün sonra adliyeye sevk ediliyor. Savcılık ifadesi alınırken o arada iki tane açık tanık beyanı var. Savcılıktan sorgu hakimliğine gönderilirken, hakim karşısına çıktığı esnada gizli tanık beyanları hakkında da soru soruluyor. Avukatları hemen karşı itirazda buluyor ve az önce savcılıkta böyle bir tanığın bulunmadığını söylüyor. Hakim, gizli tanığın ifade tarihine ve saatine bakıyor, gerçekten Nazlıer’in sevk edildiği o birkaç saatlik arada gizli tanığın beyanlarının dosyaya eklendiğini görüyor. Aynı gizli tanık ifadesinde, ‘Bana telefondan fotoğrafını gösterdiğiniz kişi…’ diye bir cümle kuruyor. Emniyet, telefondan Rojda Nazlıer’in fotoğrafı göstermiş ve orada bir kanaat oluşturmaya çalışmış. Rojda Nazlıer cezalandırılırken bu gizli tanığın beyanları esas alındı.

İkinci örnek ise Ekim 2018’de gazeteci Adurrahman Gök gözaltına alındı. Gök, biliyorsunuz tüm kamuoyu onu Newroz alanında Kemal Kurkut’un katledilmesini açığa çıkaran gazeteci olarak tanıdı. Kaldı ki biz en baştan itibaren Abdurrahman Gök’ün gözaltına alınmasını Kemal Kurkut’un olayını açığa çıkarmasından dolayı bir öç alma saikiyle gerçekleştiğini dile getirdik. Aradan geçen yaklaşık üç yıldan sonra, bir gizli tanığın beyanı yeniden mahkeme tarafından alındı. Üç yıl sonra tanık şöyle bir beyanda bulundu; Kemal Kurkut’u örgüt üyesi olarak tanımladı –ki Kemal’in örgüt üyesi olduğuna dair herhangi bir tartışma bile yürümedi-, Abdurrahman Gök’ü ise örgütten talimat alarak orada bulunup, o anı fotoğrafladığını söyledi. Aslında gizli tanık beyanları alınırken ilk başta ki amaç ne ise sonrasında bu amaç yerine getirilmeye çalışılıyor.”

BEYANLAR EMNİYET’TE ALINIYOR

Normal koşullarda gizli tanık beyanlarının savcı veya katibi tarafından alınması gerektiğinin altını çizen Av. Tamur, “Fakat biz bu tanıkların beyanlarının Emniyet’te polisler tarafından alındığını görüyoruz ve ifade tutanaklarının altında imza bile yok. Dolayısıyla nasıl usule aykırı olduğu ve amacının dışında kullanıldığı kendi tutanaklarında bile açıkça görülüyor. Bazı dosyalarda gizli tanıklardan elde edilmek istenen faydaya ulaşılmadığında o tanıkların kimliklerinin deşifre edildiğini de görüyoruz. Tanık koruma programından çıkartılıyorlar. Böylelikle devlet, gizli tanığa istediğini alamadığı taktirde kimliğini ifşa edebileceğini söylemiş oluyor. Bazen de dosyalara konulan gizli tanık beyanlarına ilişkin mahkeme, Emniyet’e müzekkere yazarak tanık ile ilgili bilgiler isteyince, ‘Böyle bir gizli tanık yoktur’ cevabı da gelebiliyor. Bu, birkaç yıl önce Urfa merkezli bir gözaltı operasyonunda aynen yaşandı. Bu da gizli tanık var mı veya yok mu tartışmasını yaratmış oluyor” dedi.

BEYANLAR HUKUKÇULARIN DENETİMİNE AÇILMALI

Hukukçular olarak gizli tanık beyanlarının bulunduğu dosyalarda söz konusu tanığı dinlemenin en temek talepleri olduğunu söyleyen Av. Tamur, şunları ekledi: “Normalde gizli tanığın görüntü ve sesi değiştirilmesi koşuluyla avukatların huzurunda dinlenilmesi gerekiyor. Böyle bir durumda dosya bizim denetimimize açılmış olacak ve dosyada gizli tanık var mı ya da yok munun sağlamasını yapabilmiş olacağız. Fakat mahkemeler bu yolu tercih etmek yerine daha farklı bir usul ile hareket ederek, tarafların hazır bulunmadığı bir duruşmada gizli tanıkların dinlenilmesine karar veriyor. Sonrasında da gizli tanığa sorular sormamız için bize 10-15 günlük bir süre veriyor. Bizim o sorularımızın gizli tanığa ulaşıp ulaştırılmadığını kestiremiyoruz. Zaten bu gizli tanıkların beyanlarına baktığımızda da tutarsızlık görüyoruz. Örneğin, ilk 5 sayfada kurumları anlatırken, onun paradigma veya felsefesine ilişkin beyanlarda bulunurken gayet teorik ifadeler görüyoruz. Ancak olayın örgüsüne indiğinde o ilk 5 sayfadaki düzen, düzey veya istikrarı görmek mümkün değil. Kendini ifade edecek yeterliliğinin olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla ilk 5 sayfa için gizli tanıktan bahsetmek mümkün değil.”