Soykırım savaşında ısrar krizin gerçek nedenidir-MAKALE

Erdoğan ve AKP’si, tekeline aldığı devletin tüm imkanlarını hem yurt içinde hem yurt dışında Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım savaşına yatırmıştır.

Türkiye toplumu büyük bir krizin içinden geçmektedir. Yaşanan kriz sadece doların yükselişi ve TL’nin düşüşü ile sınırlı değildir. Kriz artık saklanamaz bir biçimde kendisini yaşamın tüm alanlarında göstermektedir. Hukukta, eğitimde, sağlıkta, sosyal yaşamda, kültürde, siyasette, diplomaside, basın ve medyada, savaş-şiddet yöntemlerinde ve nihayet en son yaşanan ekonomik krizde kendisini dışa vurmaktadır.

Türkiye’de yaşanan krizin ana sebebi, Kürt soykırımına dayalı olarak yürütülen savaş siyasetidir. Kürt soykırımına dayalı savaş siyasetinden vaz geçilmediği müddetçe Türkiye’nin hiçbir sorunu çözüm şansı yakalayamayacaktır. Çünkü Türkiye’nin önünde duran sorunlardan hangisine dokunursanız dokunun altından çözülmemiş Kürt sorunu çıkacaktır. Bu gün Türkiye toplumuna dikte edilen faşizmin altında Kürt sorununun çözümsüzlüğü yatmaktadır. Tek adam rejiminin, diktatörlük rejiminin kendisini üzerinden yaşatmaya çalıştığı tek gündem, Kürt düşmanlığıdır. Türkiye’deki hukuksuzlukların altında çözülmemiş Kürt sorunu vardır. Demokratikleşme sorunun merkezinde sürüncemede bırakılan Kürt meselesi vardır. Her an ihlal edilen insan haklarının altında Kürt inkarı yatmaktadır. Yüzlerce aydın ve akademisyenin hakkında açılan haksız davaların sebebi, faşist iktidarın Kürt düşmanı siyasetine ortak olmak istememeleridir. Savaş ve şiddetin toplum sağlığını hastalıklı kıldığını sorumlulukları gereği ortaya koyan Tabiplerin içine sokulduğu durum, aynı sebepledir. On binlerce insanın zindanlarda cezalandırılıyor olması bu sebepledir.

Türkiye’deki toplumsal krizin son tezahürü, ekonomik kriz halidir. Aslında ekonomik kriz hali yeni bir hal değildir. Türkiye toplumunun büyük kısmı, yıllardan beri yoksulluk sınırlarında yaşamaktadır. Dolayısıyla yoksul yaşayan insan için ekonomik kriz hali aslında normal, alıştırıldığı günlük halidir. Tenceresinde her gün aynı aşın pişmesine alıştırıldığı için farklı bir beklentisi yoktur. Yeni olan ise krizin artık zengin kesimi de kıskacına almış olasıdır. Kriz artık varlıklı, mal-mülk sahibi olan kesimlerin de kapısına dayanmış bulunmaktadır. İlk kez zenginiyle fakiriyle tüm Türkiye’yi pençesine almış durumdadır. Ana nedeni ise Erdoğan ve AKP’sinin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım savaşıdır.

2002’den bu yana Türkiye’yi yöneten Erdoğan ve AKP’sinin Kürt sorunu karşısındaki çözümsüzlük siyasetinin gelip dayandığı güncel durumu, yaşanan bu kriz hali çok iyi ifade etmektedir. Çünkü AKP hükümeti başa geldiği günden beri tüm siyasetini Kürt soykırımını başarmak hedefine oturtmuş bir yöneticilik yaptı. Erdoğan ve AKP’si, cumhuriyet tarihi boyunca ne siyasi hükümetlerin ne de askeri cunta yönetimlerinin bir türlü gerçekleştiremediği Kürt soykırımını tamamlama hedefini özel olarak amaç edinmiş bir hükümettir. Bu yüzden de gelmiş geçmiş tüm siyasi hükümetler arasında Kürtlere karşı en fazla düşmanlık yapan bir hükümettir. Diğer hükümetler gibi sadece Türkiye’nin içindeki Kürtlere karşı düşmanlık yapmıyor, Suriye’deki, Irak’daki, Avrupa’daki, Rusya’daki, kısacası soykırım siyasetine boyun eğmeyen tüm Kürtlere karşı bir düşmanlık siyaseti yürütmektedir. Rojava Kürtlerinden tutalım da Şengal’deki Êzîdî Kürtlerine kadar, Almanya’daki Kürtlerden tutalım da Kerkük’teki Kürtlere kadar hepsinin ya imhasını ya da teslimiyetini hedefleyen Kürt düşmanı bir politika yürütmektedir. Şu anda uluslararası diplomasisini buna oturtmuş durumdadır. Kürt düşmanı bir cephe geliştirmeye çalışmaktadır. Buna İran’ı, Suriye’yi mümkünse Irak’ı dahil etmek için can atmaktadır. Bu ülkeleri Kürt soykırımına dahil etmek için adeta onlara yalvarmaktadır. Yalvarmakla başaramayınca diplomatik, operasyonel ve bazı komplovari şeylere de girişme çabası içine girmektedir.

Dolayısıyla Erdoğan ve AKP’si, tekeline aldığı devletin tüm imkanlarını hem yurt içinde hem yurt dışında Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım savaşına yatırmıştır. Krizin kaynağını kurutmak yerine şu devletten bu devletten borç para ve yatırım dilenerek günü birlik çözümler peşindedir. Oysa Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı durdurulmadıkça, Kürt sorununun çözümü gündeme alınmadıkça Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz halinden çıkması artık mümkün değildir. Çünkü yürütülen soykırım savaşının hem maddi hem manevi açıdan günlük bilançosu çok çok ağırdır. Yaşattırılan maddi ve manevi bilançonun ağırlığını artık ne Türk ne Kürt toplumu kaldıramamaktadır. Krizi asıl üreten, günlük savaş bilançosudur. Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşında; Türkiye sınırları içinde ve dışında harcanan cephanenin, atılan kazan ve roket bombalarının, kaldırılan İHA, SİHA, F-16 savaş uçaklarının, Kobra, Skorsky helikopterlerinin, yola çıkarılan zırhlı araç konvoylarının, harekete geçirilen asker, polis, özel kuvvet, JÖH, PÖH, köy koruyucusunun, ajan-muhbircisinin, toplanan istihbarat giderlerinin, savaş diplomasisi harcamalarının, on binlerce tutuklu ve hükümlünün tutulduğu zindan masraflarının sadece bir günlük maddi bilançosunu ve yarattığı manevi tahribatları Türkiye toplumunun bilgisine bir sunsunlar bakalım. O zaman krizin asıl sebebinin ABD’li rahip değil de, sahiden de Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı olduğu anlaşılacaktır.

Erdoğan ve AKP’si kendisine bağlayıp boyun eğdirdiği basın ve medya kuruluşları aracılığıyla, Türkiye toplumunu bu konuda kandırmaktadır. Gerçekleri toplumdan gizlemektedir. Çünkü toplumun gerçekleri öğrenmesi halinde, kendilerinden hesap soracağını bilmektedir. Bu yüzden de krizi üreten gerçek nedenin Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşı olduğunu gizlemektedir. Bu gerçekleri Türkiye toplumuna ulaşılabilecek, erişilebilecek her türlü kanaldan, sosyal medyasından komşuluk ilişkisine kadar, iş arkadaşlığından alışveriş ortamlarına kadar her türlü kanaldan yüksek sesle anlatmak, kavratmak, ortaya sermek büyük bir önem taşımaktadır ve kendisini süreç karşısında sorumlu gören herkesin görevi olmaktadır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika