Suruç yaralısı Yıldızerler: 6 yıl değil 106 yıl da geçse Suruç için adalet isteyeceğiz

6 yıldır adalet bekleyen Suruç katliamı yaralısı Kenan Yıldızerler, “6 yıl değil 106 yıl da geçse Suruç için adalet, herkes için adalet istemeye devam edeceğiz” vurgusunda bulundu.

Kenan Yıldızerler, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla, Kobanê’deki çocuklara oyuncak götürmek üzere Urfa’nın Suruç ilçesine doğru yola çıkan yüzlerce kişiden biriydi. Yıldızerler, DAİŞ çeteleri tarafından yıkılan kent merkezinin yeniden inşasına yardım etmek ve insanların bir nebze de olsa yaralarını sarmak düşüyle, 19 Temmuz 2015 tarihinde Kadıköy Belediyesi önünden hareket eden otobüse binmişti. Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde, çok sevdiği ve yarım kalan kaçak çay bardağını Hatice Ezgi Sadet’ten almıştı. Yolculuk esnasında tanıştığı Ezgi ile bu son konuşması oldu. 33 düş yolcusunun yaşamını yitirdiği bombalı saldırıdan yaralı kurtulan Yıldızerler, Suruç katliamının 6’ıncı yıldönümünde ANF’ye konuştu. 

‘SURUÇ’TA GİRİŞLERİMİZE ÇOK HIZLI BİR ŞEKİLDE İZİN VERDİLER’ 

Seyyar satıcılık yaptığı İstanbul’da Kobanê’yi yeniden inşa kampanyası afişlerini gördüğünde gitme kararı aldığını anlatan Kenan Yıldızerler, “Yıkılmış kentin resimlerinin yer aldığı afişleri gördüğümde vicdanım çok sızladı ve yardımım dokunur diyerek Kobanê’ye gitme kararı aldım” dedi. Henüz tanışmadığı insanlarla Kadıköy’den Suruç’a doğru yola çıkan Yıldızerler, isim listesi güvenlik güçlerine verilmesine rağmen, 20 saatten uzun süren yolculukta otobüslerin defalarca polis tarafından çevrildiğini, Genel Bilgi Taraması (GBT) yapıldığını, didik didik arandığını belirtti. Özellikle Pozantı’da polisler tarafından çok uzun bir süre bekletildiklerini anlatan Yıldızerler, ancak Suruç girişinde çok tuhaf bir biçimde geçişlerine çok hızlı bir şekilde izin verildiğine dikkat çekerek, “Biz Suruç’a giren son otobüstük ve oradaki bir ilçede yine polis otobüsü çevirdi ancak her yerde yaptıkları gibi bu defa bizi tutmadılar, hatta GBT de yapmadılar. Dikkatimi çekmişti. Sanki gideceğimiz yere hızlıca ulaşmamız isteniyormuş gibiydi” diye konuştu. 

‘İKİ ADIMLA HAYATTA KALMIŞIM’

Dinlenmek için daha önceden mola yeri olarak belirlenen Amara Kültür Merkezi’ne gittiklerini belirten Yıldızerler yaşananları şöyle anlattı: “Hepimizin Kobanê’ye girişimize izin verilmeyeceğinin belirtilmesi üzerine temsilen bir kafilenin geçişi için yetkili kişilerle yapılan görüşmelerin sonucunu bekliyorduk. Yorgunduk. Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde arkadaşlar kahvaltı hazırlamıştı. Oturup kahvaltı ettik. Hatice Ezgi Sadet ile yeni tanışmıştım. Aynı otobüste gelmiştik. Yolda aramızda çay muhabbeti geçmişti, ‘Yine mi yerli çay’ diye şakalaşmıştık. Sadece kaçak çay içebildiğimi söylemiştim. Kahvaltı ederken bana sürpriz yapıp bir bardak kaçak çay getirmişti. Tabii o sırada bilmiyordum ama bu bizim son konuşmamız oldu. Kahvaltıdan sonra getirdiğimiz kitap, defter, kalem ve oyuncakları otobüslerden indirdik. Sonra arkadaşlar dağıldı. Üçer, beşer kişilik gruplar halinde ağaçların altında dinlenmeye, sohbet etmeye başladık. Daha sonra bilgilendirme tarzında bir basın açıklaması olacağı söylendi. Toplandık. Önce ortalardaydım, sonra pankartın yanına geçtim. Birden cehennem gibi bir patlama oldu. Bir kargaşa meydana geldi, yanık kokusu vardı. Her yerde parçalanmış cesetler. Kulaklarım duymuyordu. Ölen ve yaralanan arkadaşlarımız vardı. Sıcağı sıcağına yaralandığımı anlamadım. Yaralanan arkadaşlarımızı oradan dışarıya çıkartmaya çalışıyorduk. İki kişiyi bahçe kapısının önüne getirdim. Üçüncü arkadaşı taşırken birden yere düştüm. O zaman sol bacağımın ve kalçamın kan içinde olduğunu fark ettim ve yaralandığımı anladım. Patlayan bombadan saçılan üç bilye bacağıma ve kalçama isabet etmiş. Nasıl atın ayağı kırılır ve düşer öyle yere düştüm. Meğer iki adımla hayatta kalmışım.” 

‘POLİSLER YOLLARI KESİP, YARALILARIN OLDUĞU BAHÇEYİ GAZA BOĞDU’ 

Topallayarak çıktığı kültür merkezinin kapısının önünde bu sefer de polisin saldırısına tanık olan Yıldızerler, “Bir baktım ki polisler yaralıların yerde yattığı bahçenin içine gaz sıkmaya başladı. Adeta yaralı kurtulanları gaza boğdular. Öyle kinliydiler ki sanki sağ kalanları da biber gazıyla öldürmek istiyorlardı. Her şey önümde cereyan etti. Akabinde ambulansların gelememesi için Amara Kültür Merkezi’nin önündeki iki caddeyi kapattılar. Ambulanslar gecikmeyle gelebildi. Dışardan sivil halk yardıma koştu. Özel araçlarla yaralıları hastaneye taşımaya çalışan insanlara da sivil araçlar müdahale ediyordu. Abartısız 10 dakika boyunca yaralı oturduğum yerde polisin vahşi uygulamasını gördüm. Nasıl yolu kestiklerine, nasıl biber gazı attıklarına canlı canlı şahit oldum” dedi. 

‘ÖZEL HAREKAT POLİSİ YÜZÜME: ‘GEBEREMEDİNİZ GİTTİ LAN’ DEDİ’

Diğer yaralılarla ilk etapta Suruç’taki bir sağlık ocağına götürüldüğünü anlatan Yıldızerler, orada da Özel Harekat polislerinin şiddetine maruz kaldıklarına dikkat çekti. Polislerin, ikinci canlı bombanın sağlık ocağında olabilme ihtimali olduğunu söyleyerek sürekli anons çektiklerini belirten Yıldızerler, “Benden daha ağır durumda olan arkadaşlarımıza pansuman yapılmasını beklerken, sağlık ocağının kapısının önünde duran yüzü maskeli bir özel harekat polisinin, ‘Geberemediniz gitti lan’ dediğini duydum. Bunun resmen benim yüzüme karşı söyledi” diye konuştu. 

Kendisinden daha ağır yaralılar olduğu için onlara öncellik verilmesini isteyen ve katliamdan 7 gün sonra döndüğü İstanbul’da tedavi olan Yıldızerler’in bacağındaki iki bilye damarlara çok yakın olduğu için çıkartılamadı.

ÖZGÜR ÜLKE’YE YÖNELİK SALDIRIDA YARDIMA İLK KOŞANLARDAN 

Katliamı yaşadıktan sonra psikolojisinde çöküntüden çok öfke kaldığını ifade eden Yıldızerler, “Katliam ülkesinde yaşadığımız için bu ilk değildi, o yüzden travma yaşamadım” dedi. 1990’lı yıllardaki karanlık döneme de tanık olan ve 20 yıldır İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’ne üye olan Yıldızerler, devletin bu yüzünü çok iyi tanıdığını vurguladı. 1994'te Özgür Ülke gazetesinin İstanbul Kadırga'daki teknik binasına yapılan bombalı saldırıdan sonra yardıma koşanlardan biri de olan Yıldızerler, saldırının olduğu gün gönüllü olarak 3 yıl çalıştı. Patlamanın olduğu gün gazetenin çıkması için uğraştıklarını anlatan Yıldızerler, “Okuduğum bir gazeteydi. Patlama olduğunu duyduğum zaman hemen Kadırga’ya gittim ve oradaki arkadaşlara, ‘Ne yapabilirim?’ diye sordum. El birliğiyle yıkıntılardan malzemeleri topladık. Hiç unutmam saldırının ertesi günü gazete, ‘Bu ateş sizi de yakar’ manşetiyle çıktı. 3 yıl orada gönüllü olarak şoförlük yaptım” dedi. 

‘SURUÇ İÇİN ADALET DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!’

Tam 6 yıldır adalet beklediğini vurgulayan Yıldızerler, katliam davasında tek bir sanık yargılanırken, adalet isteyen Suruç aileleri ve yaralıların anayasal haklarını kullandıkları için yargılandığına, hapsedildiğine dikkat çekti. 6 yıldır doğru dürüst bir anma yapmalarına bile izin verilmediğini hatırlatan Yıldızerler, “Adaleti tesis etmek için yemin etmiş hakim ve savcılar maalesef siyasi erkin etkisinde kalarak davayı sonuçlandıramıyorlar. Onu da bıraktım, bu yönde taleplerimize rağmen davaya bakan heyet, yargılanan tek sanığı mahkemeye getirme iradesini bile gösteremiyor. Sanık 6 yıldır mahkemeye SEGBİS yöntemiyle katılıyor. Anlaşılan bu mahkemeler için Beştepe, Külliye yasaları geçerli” diye konuştu. Ne olursa olsun her yerde adalet demeye devam edeceklerini vurgulayan Yıldızerler, “6 yıl değil 106 yıl da geçse Suruç için adalet, herkes için adalet istemeye devam edeceğiz. Elbet bir gün gerçekler ortaya çıkacak” dedi.