'Tecridin aşılması için STÖ’ler daha fazla çaba göstermeli'

Av. Burhan Arta, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve yanındaki diğer tutsaklara uygulanan tecridin son bulması için tüm STÖ ve hukuk örgütlerinin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini vurguladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşulları giderek daha fazla derinleşiyor. Geçmişte, ‘hava muhalefeti’, ‘bozuk koster’ gibi bahanelerle engellenen avukat ve aile görüşleri, son yıllarda gerekçesi açıklanmayan ‘disiplin cezaları’ öne sürülerek engelleniyor. Abdullah Öcalan ve İmralı'daki diğer tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın avukat, aile, vasi, telefon ve diğer hakları tanınmıyor.

 

İmralı'da kalan tüm tutsaklar için avukatlar ve hukuk örgütleri gerek ulusal, gerekse uluslar arası kurumlara başvuruda bulunuyorlar.

Son olarak Amed Barosu, İmralı’daki tutsaklarla görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştu. Ancak bugüne kadar başvurulara hiçbir olumlu cevap verilmedi.

Avukat Burhan Arta, Abdullah Öcalan şahsında hem İmralı’daki diğer tutsaklara, hem de tüm cezaevlerine yayılan tecrit koşullarını değerlendirdi.

GÖRÜŞLERİ ENGELLEMEK SİYASİ KARARDIR

Tutuklu veya hükümlü olan birinin ailesi ve avukatlarıyla görüşebilmesinin yasal bir hak olduğuna dikkat çeken Av. Arta, bu hakkın idari bir kararla veya hukuka aykırı bir şekilde engellememesi gerektiğini kaydetti.

Mevcut Anayasa’daki kanunlar çerçevesinde tutsak olan kişinin ailesi ve avukatlarıyla mutlaka görüşmesi gerektiğini, önünde hiçbir yasal engelin olmadığını söyleyen Av. Arta, ancak bugün bakıldığında genel anlamda çok katı uygulamalarla karşı karşıya olduklarını ifade etti.

"İmralı Adası, her şeyden önce ulaşım imkanlarının dahi olmadığı bir yapıya sahiptir" diyen Av. Arta, şöyle devam etti: "Orada bulunan tüm tutsakların mutlak suretle devlet kurumlarının garantörlüğünde ailesi ve avukatlarıyla görüş yapmaları gerekiyor. Ama uzun bir süredir İmralı adası, izole ve tecrit edilmiş. Bu adada, kanunlara dayanmayan çeşitli idari kararlar ile görüşler engelleniyor. Orada tutsak edilen kişilerin, yakınlarıyla bir iletişimlerinin olması gerekiyor. Bugün antidemokratik olarak adlandırdığımız kanunlar bile buna engel değildir. Ama bunu engellemek siyasi bir karardır. Bu siyasi yaklaşım doğrultusunda da idari kararlar alınıyor. Bir yıldır İmralı Cezaevi ile fiziki bir iletişim sağlanmamıştır. En son bir telefon görüşmesi yapılmıştı. Zaten bu da sürekli bir durum değildir. Telefon görüşmesi bile yapılmıyor şimdi."

İMRALI DENETİME AÇIK OLMALI

İmralı Cezaevi’nin denetime kapalı bir yer olduğunu vurgulayan Av. Arta, "Normal demokrasinin işlediği ülkelerde bile bütün kurum ve kuruluşlar denetime açık olmalıdır. O kurumlarda kalan, yaşayan insanların hangi koşullarda olduğunun anlaşılması için denetimin olması elzemdir. Uluslararası kurum ve kuruluşlar, aileleri ve avukatları İmralı Cezaevi’nde kalanlara ulaşamıyorlar. Bu da oranın denetime açık olmamasından kaynaklanıyor. Siyaseten çok katı bir tavır takınıldığı için, hukuki yolların bile önü tıkanmış oluyor. Bunların hiçbir kanuni dayanağı yoktur.

Halbuki, devletin bu görüşmeleri kendi elleriyle sağlaması gerekiyor. Görüş yasaklarını disiplin cezalarıyla gerekçelendiriyorlar ancak bu cezaların nedenine ilişkin hiçbir bilgi verilmiyor. Söz konusu disiplin cezalarının dayanağının ne olduğunu biz bilmediğimiz gibi aileler de bilmiyor. Bırakın bunları, ulusal veya uluslararası hiçbir sivil toplum veya hukuk örgütüne dahi aktarım yapılmıyor" diye konuştu.

DİSİPLİN CEZALARININ NEDENLERİNİ AÇIKLAMIYORLAR

Disiplin cezalarının içeriğine ilişkin avukatlar olarak kendilerine bilgi verilmediğini dile getiren Av. Arta, şunları paylaştı: "İçerik ile ilgili bizlere bilgi verilmediği için herhangi bir başvuru yapma imkanı da bize sağlanmıyor. Çünkü biz, disiplin cezasının neden kaynaklandığını bilemiyoruz. Kanuni dayanağı olmayan idari kararlar alındığı için tam anlamıyla belirsizlik hakim olmuş. Hukukçular olarak bunu kabul etmemiz de mümkün değil.

Adadaki insanlar aynı zamanda bizim müvekkillerimiz. Görüş hakkımızın engellenmesi önünde hiçbir kanunu düzenleme bulunmadığı halde, bu hakkımız engelleniyor. Hukuki engeller ile birlikte adadaki tutsakların sağlıklarından da endişeliyiz. Orada olup bitenlerle ilgili bilgi sahibi olmak istememiz bizim en doğal hakkımızdır. Hukukçular, müvekkillerimizin avukatları olarak çok kaygılıyız."

Asrın Hukuk Bürosu’nun Türkiye’deki barolara ve uluslararası kurumlara İmralı’da görüşme yapmaları için talepler gönderdiğini ancak sadece Diyarbakır Barosu’nun buna cevap olduğunu söyleyen Av. Arta, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Diyarbakır Barosu, geçtiğimiz hafta İmralı’da bulunan hükümlülerle görüşmek için başvuru talebinde bulundu. Tabii hukuk adına bu da yeterli değil. Sadece Diyarbakır Barosu, Asrın Hukuk Bürosu veya ÖHD’nin çabaları yeterli değil. İmralı’nın zaman kaybetmeden denetime açılması gerekiyor. Bunun için de çeşitli çalışmalarımız var. Bildiğiniz gibi avukat arkadaşlarımız her hafta görüş için başvuru yapıyorlar. Ama bir türlü bu katı tavrı aşamadık. Bu anlamda avukatları olarak ciddi kaygılar taşımaktayız.”