Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Tülay Hatimoğulları, AKP iktidarının 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden nemalandığını belirterek, "Ankara Gar Katliamı ve Suruç Katliamı'ndan sonra iktidar, ‘Bu katliamlar iyi oluyor, bizlerin oyları artıyor' diyerek, bu katliamlar üzerinden, yani insan kanı üzerinden bu rejimi inşa etti. 15 Temmuz Türkiye halklarına karşı kurulmuş büyük bir komplodur. 15 Temmuz Türkiye’de zamana yayılmış siyasi darbedir ve kolluk kuvvetleri ile yargı tarafından desteklenmiş bir darbedir” diye konuştu.
Kobanê ve Gezi davalarına dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, "İçinde o dönemin eşbaşkanları olan sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın olduğu onlarca HDP’li siyasetçi gözaltına alındı tutuklandı. Onun evveliyatında önce dokunulmazlıkları kaldırıldı. 4 Kasım Darbesi. Bu fotoğraf, 4 Kasım Darbesi'nin Sincan Adliyesindeki fotoğrafıdır. İşte darbe budur. Yine bu fotoğraf. Gezi'den yargılanan arkadaşlarımızın fotoğrafı. Gezi Davası, daha doğrusu gezi direnişi bu ülkenin toplumsal hafızasında en onurlu toplumsal direniş en onurlu sivil itaatsizlik eylemlerinden biriydi. Bizlerin ayağa nasıl kalkabileceğini halkın gücünü bütün dünyaya gösteren bir direnişti Gezi Direnişi. Sivil demokratik olan Gezi Direnişi bu şekilde müebbetle cezalandırıldı. Bu darbe değil de nedir" diye belirtti.
CENAZELERE DÖNÜK VAHŞET
Cenazelere ve mezarlıklara dönük saldırılara değinen Tülay Hatimoğulları, "Bir hafızayı bu şekilde ortadan kaldıracaklarına inandılar. Mezarları tahrip ettiler, cenazelere işkence yaptılar. Cenazelerin gömülmesini bile engellediler. Bu bir savaş hukukunda bile kabul görecek bir şey değildir. Kabul edilemez. Bu fotoğraf Ali Rıza Aslan’a ait ve elinde taşıdığı koli, kargo ile gelen çocuğunun cenazesi. Sadece bu fotoğraf bile bize ne kadar çok şey anlatıyor. Ali Rıza Aslan ‘Gözlerim karardı, nefesim kesildi. Sanki o bütün Diyarbakır başıma yıkıldı’ demişti. Bütün Diyarbakır, bütün Türkiye bu acı çeken ailelerin başına yıkılıyor. Bunu da yapan sözde mütedeyyin olan, inançlı olan ama İslam’ın değerlerini siyasal amaçları için kullanan AKP’dir" şeklinde konuştu.
REHİN ALINAN ANNELER
Tülay Hatimoğulları, cezaevlerindeki ölümler ve yaşlarına rağmen tutsak olan annelerin durumuna da değindi. 83 yaşındaki Makbule Özer'in yüzde 61 engelli olmasına rağmen tutsak olduğuna dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, 2 gün önce de Êlih'te çok sayıda annenin tutuklandığını anımsattı. Tülay Hatimoğulları, Makbule Özer'in fotoğrafını göstererek, "Sanmayın ki bu anlattıklarımız sadece bir Kürt kadının hikayesidir. Bu anlattığımız bir elinde çiçek, bir elinde bastonu beyaz tülbentiyle dimdik ayakta durmaya çalışan bir Kürt ananın fotoğrafı" dedi.
İRADE GASBI
Tülay Hatimoğulları, Colemêrg Belediyesi'nin gasp edilmesine işaret ederek, şöyle devam etti: "Geçmiş dönemde yaşamış olduğumuz askeri darbe dönemlerinde dahi kayyumlar atanmadı. Bu darbe 12 Eylül askeri darbe girişiminden daha beter bir darbedir. Alın size 100 yıl boyunca hatırlayacağımız bir darbe fotoğrafı. Hakkari Valisinin Hakkari Belediyesi'ne kayyum olarak atanmasının belgesi. Askeri güçle bunu sağladıklarının belgesi bu fotoğraftadır. Bu fotoğrafı asla unutmayacağız. Yürüyüşlerimizle nöbetlerimizle direnişimizle Hakkari’de atanan kayyım el çektirilene kadar orada belediye meclisi tarafından seçilen ve bütün yasal prosedürlere uygun olan halkın iradesi temsil eden Viyan Tekçe başkan vekili olarak atanana dek kayyuma karşı mücadelemiz devam edecektir.
ÖZGÜR BASINA SALDIRILAR
Bir kare daha var ki bütün darbelerin ortak özelliği. Darbe süreçlerinde biliyorsunuz ilk basına saldırılır. Özgür basına saldırılır. Çünkü yaptıkları kirlilikler, otoriterleşme, faşistleşme, insan hakları ihlalleri kamuoyuna gösterilmesin diye en büyük darbeyi basına yaparlar. Nitekim şimdi Türkiye cezaevinde gazetecileri olan ve en ön sıralarda yer alan ülkelerden biridir. En çok gazeteciyi cezaevine atmış olan bir ülke. Bunu darbe döneminde daha fazla yaptı. Sermaye gruplarıyla oldukça güçlendirdiler kendi medyalarını. Medya daima burjuvazinin tekelindeydi ama AKP döneminde medyayı daha fazla tekellerine aldılar. Bakın bu süreçte KHK’larla toplam 204 medya kuruluşu, 6 haber ajansı, 70 gazete, 20 dergi, 41 radyo, 38 TV, 29 yayınevi, dağıtım şirketi kapatıldı. Yüzlerce basın kartı iptal edildi, gazeteciler tutuklandı.
Elimdeki son kare ve el değiştiren darbe. Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin 19 Temmuz 2016 tarihli manşeti. ‘Darbe el değiştirdi’ diyor ve altta devam ediyor; ‘Saray ve AKP darbe girişimini fırsat bilerek kendi darbesini yapıyor. Sokağa salınan çeteler demokratik güçleri hedef alıyor diyor.’ Tam da böyle oluyor. Özgür Gündem yaşanan her şeyi bu cümle ile o kadar net özetlemiş ki. Evet iktidarın şiddet ve unutturma yaklaşımına karşı bizler bu karelerde hafızalarımızı her alanda dipdiri cap canlı tutuyoruz. Onlar zannetmesin ki attıkları yalanlarla bu kareleri gölgeleyebilecekler. Bu kareler toplumun vicdanında zaten bir hafıza oluşturmuş aynı zamanda arşivlerde de en iyi şekilde yerlerini almıştır.”
'AKP DARBENİN SİYASİ AYAĞINI NEDEN KONUŞMUYOR?'
Darbenin siyasi ayağını AKP hiç konuşmaz. Türkiye toplumu darbenin siyasi ayağını çok ciddi bir biçimde konuşmalıdır. Darbenin hakimi, savcısı var. Eniştesi var. Çaycısı var, ama bu darbenin siyasi ayağı yok. Darbenin asıl failini bulmak için o zaman HDP şimdi DEM Parti olarak defalarca araştırma komisyonu kurulsun diye teklifler verdik. En son darbe araştırma komisyonu kuruldu. Şu an söyleyeceğimiz şey o kadar mühim ki. Bu iktidarın derhal istifa etmesini gerektiren bir şey. Çünkü belgeyi çaldılar belgeyi.
'BİZ DİRENEREK KAZANIRIZ'
Bizler direnmeye alışkın bir geleneğin çocuklarıyız ve kazanacağız. Bu umutla mücadele ediyoruz. AKP-MHP sadece 15 Temmuz darbe girişiminde değil cumhuriyet tarihindeki en büyük askeri ve sivil darbenin kirli mirasını omuzlayan bir iktidar oldular. AKP darbe mekaniğinin bizatihi uygulayıcısı oldu. 20 Temmuz OHAL darbesinden sonra rejimin değişmesini de muhalefet ne yazık ki oturup izledi. Bizler ne darbenin ne darbecilerin bir parçası olduk. Ne darbeden faydalananlar olduk. Bizler darbe rejiminin sahte oyunun pardesini açarak bütün açıklığıyla bunu halklara gösterenler olduk. Bizler Yenikapı ruhunun figüranı olmayı reddettik. Halkın yanında olduk. Böyle de olmaya devam edeceğiz. Bunları neden hatırlama gereği duyuyoruz. Çünkü yeni dönemin siyaseti muhalefet tarafından şekillendirilmeye çalışılırken bu konuştuğumuz konuları o dönem Yenikapı ruhu oluşturarak bu iktidarın kendini kurumsallaştırmasının önünü açan anlayış ile muhalefetin hesaplaşması gerekiyor.
Ne bu halk düşmanı olan rejimin ne de bu rejimi restore etme ihtimaline karşın görev üstlenebilme olasılığı olan muhalefetin Türkiye halklarına bir faydası olmaz. İşte biz bu nedenle diyoruz ki ne bu iktidar ne bu rejim ne de bu restorasyoncu anlayış. Bütün bunlara karşı demokratik cumhuriyet olan Üçüncü Yol. Üçüncü yolun yolcuları da DEM Parti’de mücadele vermektedir.
Biz onların rahatlarını bozabiliriz. Çünkü biz çoğuz. Bizler korkuyu Kerbela’da, korkuyu 1977 1 Mayıs'ında bıraktık. Bizler korkuyu 15-16 Haziran işçi direnişinde, bizler korkuyu Amed zindanlarında bıraktık. Bizler korkuyu 14 Temmuz direnişlerinde, Gezi direnişlerinde bıraktık. Bizler cesaretimizi kuşanmış yoldayız ve yürüyoruz. Bütün ferasetimizle bizler ekmek için de adalet için de mücadele ediyoruz. Mücadelemiz 85 milyon yurttaşımızın bu ülkede eşit ve adil bir sistemde yaşaması içindir.”
Tülay Hatimoğulları, iktidarın en düşük emekli maaşına dair kararına da tepki gösterdi.