‘Umut etme hakkı olmazsa bu işkenceye döner’

Avrupa Konseyi’nin Öcalan-2 kararında bahsettiği ‘Umut etme hakkı’nın modern infaz hukukunda suç ayırmaksızın herkes için olması gerektiğini söyleyen Avukat Kamil Tekin Sürek, Erdoğan’ın AİHM kararını ‘tanımıyoruz’ deyişine atıf yaparak ‘hukuk yok’ diyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ‘Öcalan-2’ kararını geçtiğimiz günlerde açıkladı. AİHM, daha önce uygulanan ağırlaştırılmış müebbet hapsin işkence yasağına aykırı olduğunu tespit ederek, Türkiye’ye gereğinin yapılmasını talep etmişti. Fakat biten çözüm süreci ile neredeyse kimseyle görüştürülmeyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve beraberinde kalan tutsaklar için uygulanan ‘özel hukuk’ günden güne daha da ağırlaştı.

Konsey’in açıklamasında ‘Umut etmek hakkı’ ve müebbet hapsin işkenceye dönüşmesi öne çıkıyor. Peki, Abdullah Öcalan’ın durumunda bu hak nasıl devreye giriyor? Türkiye’deki infaz hukukunda ‘umut etme hakkı’nın bir karşılığı var mı? Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kararına yönelik ne yapacak ya da ne yapması gerekli?

Avukat Kamil Tekin Sürek, ‘Öcalan- 2’ ve benzeri AİHM kararlarını ANF’ye değerlendirdi.

HERKESİN UMUT ETME HAKKI OLMALI

Avukat Sürek, AİHM’in ilk kararından bu yana durumun böyle ele alınması gerektiğini vurgularken modern infaz hukukunda ömür boyu hapis cezalarının Türkiye’deki gibi ele alınmadığını anlatıyor: “Modern infaz hukukunda müebbet hapis yok. Evet, 36 yıl ya da ömür boyu hapis cezası veriliyor ama bu bir iyileştirme süreci ele olarak ele alınıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu ‘Umut etme hakkı’ olarak tanımlıyor. Yani orada ceza alan kişilerin bir gün tahliye edilebileceğini umut etmesi gerekli, aksi takdirde böyle bir umut olmazsa bu işkenceye döner. Umudunu yitiren insanın tüm hayatı bir işkenceye dönüşür. Modern ve insancıl hukukta suçun ne olduğuna bakmaksızın bu olması lazım. En başından beri biz insan hakları savunucuları ve avukatlar olarak da Abdullah Öcalan meselesinde AİHM’in o kararını savunduk.”

İŞKENCENİN BAŞKA BİR ÇEŞİDİ

Türkiye’de infaz kanununda uygulanan fiili yaptırımlar ve hak ihlallerinin varlığından bahseden Avukat Kamil Tekin Sürek, bunları işkencenin başka çeşidi olarak tanımlıyor: “Ağırlaştırılmış müebbet almış kişilerin diğer hükümlülerle görüşmesi engelleniyor, spor yapmasına izin verilmiyor; sosyal etkinliklere katılması yasaklanıyor ve cezasını tek başına çekmesi gibi bir uygulama hayata geçiriliyor. Görüş meselesinde kısıtlamalar oluyor. Birinci derece yakınları ile görüşme oluyor sadece. Bunun yanı sıra avukat yasağı da oluyor. Biz bu tür hükümlülerle görüşmek için ya yeni dava, ya AİHM’e dava açıp ya da özel hukukla ilgili izin alıp gidebiliyoruz. Yoksa diyorlar ki ‘Bu zaten müebbet hapis almış, cezası kesinleşmiş o yüzden avukat görüşüne de gerek yok.’ Bunların hepsi hukuka aykırı.”

O ZAMAN ULAŞIM OLAN YERE KOYACAKSIN HÜKÜMLÜYÜ

“Örneğin ABD’de müebbet hapis cezası alan Abu Jamal’in internete erişimi var, haftalık yazılar yazıp dünyanın çeşitli yerlerine yolluyor hatta Evrensel Gazetesi’nde de yayınlanıyor. İletişim hakkı var yani” diyen Avukat Sürek, Türkiye’de ise müebbet hapsin bir hücrede çürümeye bırakılma olarak uygulandığının altını çiziyor: “Bizde bu yok, adeta Orta Çağ’da Monte Kristo Kontu gibi bir hücreye koyup orada çürütmeyi ve öldürmeyi hedefleyen bir ceza sistemi var. AİHM’in kararları modern infaz hukukuna uygun ve bunların uygulanması lazım. Tüm bunların yanı sıra İmralı meselesinde keyfi uygulamalar söz konusu. Bugün hava lodoslu; yola çıkmaya uygun değil, şu oldu bu oldu, şartlar elverişli değil denilerek görüşme engelleniyor. O zaman ulaşımın olacağı bir yere götüreceksiniz hükümlüyü. Bir adaya kapatıp bugün hava rüzgarlı, karlı vs. diyerek görüş engellemek hukuki değil tamamen keyfidir.”

HUKUK YOK, İKTİDARDAKİLER BELİRLİYOR

Kamil Tekin Sürek, ‘Umut etme hakkı’nın Türkiye infaz yasalarında olmadığını, fakat bunun AİHM ve AİHS yasalarında mevcut olduğu için uygulanması gerektiğinin de altını çiziyor: “Bizim infaz yasamızda yok ama AİHM ve AİHS yasalarında var. Bu da şu anlama geliyor bunlar, bizim iç hukuk kuralları gibi uymamız gereken maddeler; fakat Erdoğan daha önceki gün Kavala ve Demirtaş kararları için ‘AİHM kararlarını uygulamayız’ dedi. Bunları diyor, fakat uluslararası sözleşmelere imza atılmış, Anayasa 90’ıncı madde var ve burada iç hukuk gibi uygulanır; hatta 90’ıncı maddede bir aykırılık olursa yine de uluslararası hukuk kuralları üstündür, diyor. Yine de Cumhurbaşkanı ‘kabul etmiyorum’ diyor. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum da ‘uygulanması şart değil, sadece tavsiye niteliğindedir, ister uyarız ister uymayız’ diye açıklama yapıyor. Olur mu öyle şey? Tavsiye falan değil, hatta AYM’den bile üst bir karardır. Bütün mahkemelerin uyması, uygulaması gerekli. Tabii şunu da unutmamak lazım ki Türkiye mahkemeleri ya da Erdoğan AYM kurallarını bile uygulamıyor. Bunu yine Kavala’da, Ahmet Altan’da gördük. Şu an iktidarda kim varsa hukuk kurallarını o belirliyor. Yani bir hukuk yok, onlara göre hukuk var. Cumhurbaşkanı ‘şunu asla bırakmam’ diyor ama iki gün sonra bırakıyor. Ülkede Cumhurbaşkanı ya da iktidardakiler birini tutuklatıp ya da bırakabiliyorlar.”

AVRUPA KONSEYİ TÜRKİYE’YE KARŞI HOŞGÖRÜLÜ!

Normalde Avrupa Konseyi kararları çerçevesinde yasal mevzuatın değişmesi gerektiğini söyleyen Avukat Sürek, Konsey’in Türkiye’ye karşı birçok sebepten dolayı da çok fazla ‘hoşgörülü’ olduğunu belirtiyor: “Bu kararlar çerçevesinde infaz kanununda değişiklik yapmamız lazım. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ya da müebbet cezalarda ‘şu kadar süreyi iyi halle geçirdikten sonra tahliye edilebilir’ şeklinde. Ama Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye karşı büyük bir ‘hoşgörüsü’ var. Kavala ve Demirtaş kararlarında misal uzun zamandır sürekli erteleme yapıyorlar. Yine Ocak ayına ertelendi. Halbuki yaptırım kararı alınması lazım. Ama hepimiz biliyoruz ki göçmen meselesi ve Türkiye’nin konumundan kaynaklı gücü vs. yüzünden burada çok fazla toleranslı davranılıyor. Türkiye de bu toleransı sonuna kadar uzatıyor ama bunu da bir yere kadar yapabilir. İleride Türkiye ya Avrupa Konseyi’nden ayrılacak ya da uygulayacak fazla uzun bir yolu da kalmadı.”