'İktidar, Hizbulkontra eliyle kadınları ve toplumu zapturapt altına almaya çalışıyor'

DEM Parti Milletvekili Sümeyye Boz, "İktidar, Hizbulkontra eliyle kadınları ve toplumu zapturapt altına almaya çalışıyor. Türk devleti Meclisin kapılarını Hizbullah’a açmasıyla bu sürecin ilk adımını attı" dedi

SÜMEYYE BOZ SALDIRILARI DEĞERLENDİRDİ

Filistin bahanesiyle özelde Amed’de olmak üzere Kurdistan kentlerinde başlayan Hizbulkontra saldırıları, '90’lar dönemini hatırlatan boyutlara ulaştı. Halkın özgürlük alanlarına saldıran ve devletin paramiliter gücü olan Hizbulkontralar, ölüm tehditleriyle meydanlarda boy gösteriyor.

DEM Parti Milletvekili Sümeyye Boz, saldırıları ANF'ye değerlendirdi.

Sümeyye Boz, şunları söyledi:

“Hizbullah’ın '90’lı yıllarda Kurdistan’da Kürt halkına dönük saldırıları ve toplu katliamlarının, Türkiye devletinin yine o yıllarda gelişen Kürtlerin siyasal taleplerini içeren güçlü mücadelesini tasfiye etmeyi amaçlayan stratejik planının temel ayaklarından biri olduğu gerçeği, toplumsal ve siyasal hafızamızdaki yerini koruyor. Ulus devletlerin, Kürtler gibi itiraz hareketlerine yönelik stratejik planları kuşkusuz kısa vadeli olmuyor. Ya sonuç alıncaya ya da tamamen kadükleşip başarısız bir şekilde neticelenene kadar devam ediyor. Elbette Hizbullah bir pasifikasyon süreci yaşadı. Ama bu süreç, yine devletin güdümünde olan, bilinçli bir siyasi plana bağlı olarak gelişti. Çünkü Kürt halkı, devletin Kürtlere karşı savaşında gelecek vadettiği düşünülen ve kullanışlı bir aparattan öteye gitmeyen Hizbullah örgütlenmesini geriletmeyi başardı. Bu noktada da Hizbullah’ın  toplumsal ve siyasal bir güç olan Kürt halkının haklı mücadelesiyle değil, devlet operasyonuyla etkisizleştirildiği senaryosu devreye girdi."

'MECLİS KAPILARININ HİZBULLAH’A AÇILMASIYLA İLK ADIM ATILDI'

"Kürt halkının mücadelesi, özellikle '90’lı yıllarda edindiği bakiye ile 2000’li yıllarda yereldeki kitlesellik ve niteliğini artırınca devlet, söz konusu stratejik planını bugünlere taşımak maksadıyla nadasa aldı" diyen Sümeyye Boz, "Kürt hareketinin yerellerdeki gelişim sürecine ket vurmak için, uyuyan hücre olan Hizbullah aparatı tekrar devreye girdi; 2013 yılının baharındaki Dicle Üniversitesi olayları. Yurtsever gençler bilimsel ve özerk üniversite talepleri, Hizbullah’ın saldırıları ile karşılaştı. Yine 2014 yılında Kobanê Direnişi’nde aynı odağın provokasyon pratikleri. Bir yıl sonra, 7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasetinin elde ettiği başarıyı seçimden iki gün sonra baltalama çabaları ve dönem dönem baş gösteren saldırılar... Bugüne gelindiğinde de önce 14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde Meclisin kapılarının Hizbullah’a açılmasıyla, DEM Parti’nin 31 Mart seçim zaferinin rövanşı olarak tasarlanan saldırıların temeli atılmış oldu. Yine '90’lı yıllardaki gibi Kürt siyasetine destek veren kitleler tehdit ediliyor, saldırılara maruz kalıyor. Bu politikayı bugüne kadar alenen güden devletin bizzat kendisiydi. Ama bugün görüyoruz ki, Kürt siyasetinin tabanı Hizbullah tarafından organize edilen saldırılara maruz kalıyor. Aynı politikalar ama sadece özneler farklı oluyor. Bu da bize iki özne arasındaki farkın teorik olarak olmadığını göstermiş oluyor. Yani devletin organize ettiği saldırı planlarını Hizbullah’ın pratikleştirdiği gerçeğini dışa vuruyor"  şeklinde konuştu.

'KÜRT TOPLUMU KATLİAMLA TEHDİT EDİLİYOR'

Bu saldırılarla Kürt toplumunun cezalandırılmaya çalışıldığını ifade eden Sümeyye Boz, "Sizin ağababalarınızı öldürmüşüz, daha mezarlarının yeri belli değil söylemi, hem toplumsal hafızaya atıfta bulunarak bir dönem travmasının devamına neden olmak hem de ‘sözün’ muhatabına siyasal bir aidiyet yükleyerek onu tehdit etme marifetiyle kriminalize etmektir. Sözün siyasal karşılığını şöyle tarif edebiliriz: Siz Kürt siyasi hareketine destek verdiğiniz için, önceki kuşağınıza yaptığımız insanlık dışı katliam yöntemlerimizin hedefinde olmaktan kurtulamazsınız. Çünkü siyasal ve radikal İslam her zaman gericilik pompalayan, toplumsal gelişimlerin önüne geçen, kültürel aydınlanmayı hedef alan bir tedrisatla hareket eder. Buna karşı gelişen direnci de her türlü yöntemle bastırmayı amaçlar. Ancak, klasik bir deyimle; Kürtler eski Kürtler değiller. Hafıza sahası oldukça geniş, siyasal taleplerini bilince çıkarmış ve onun mücadelesini veren bir yerde duruyorlar. Bunu da, sözün sahibi Hizbullah üyesine karşılık, ‘Aaa! Öyle mi?’ diyerek tepki gösteren, karşısındaki tehdidin etki alanını ve devletin jargonu olduğunu bilen kadının tutumundan okumak mümkündür” dedi.

'İLK HEDEFLERİ KÜRT KADIN MÜCADELESİ'

Sümeyye Boz, kadınları hedef alan her gerici siyasal organizasyonun, dünya çapında yükselen kadın mücadelesini tasfiye etmeyi amaçladığını kaydetti. Sümeyye Boz, "Kuşkusuz yükselen bu mücadelenin temelini de Kürt kadın hareketinin öncülük ettiği, kadın kurtuluş ideoloji dolduruyor. Tek başına bilimsel bir aşamaya kadar gelen bu ideoloji, nihayetinde jineoloji gibi bir forma kavuştu. Ve bugün jineoloji bilimi, Kürt kadınlarının toplumsal cinsiyet mücadelesinin kuramsal dayanağı haline geldi. Erkek egemenliğinin genel şiddet haline dayalı zihin dünyasını teşhir ederek, buna karşı mücadelenin araç ve gereçlerini teşkil etti. Ulus devlet aklının sürdürebilirliğini sağlamasının yegane yolu da, kadınların haklı mücadelesini zapturapt altına almak oldu. Bunun başında da Kürt kadın mücadelesine saldırmak geldi. İlerici olmayan, demokratik, sınıfsal ve seküler muhtevadan uzak her organizasyonun kadınları hedef alması, özellikle de Kürt kadınlarına saldırmasını böyle okumak gerekir” diye belirtti.

'YENİ REJİMİN TOPLUMSAL AYAĞI...'

DEM Parti Milletvekili Sümeyye Boz, sözlerini şöyle sürdürdü:

 “Devlet dediğimiz kurumsallıktan, zaten demokratik ölçülerle yaşam bulan veya bu ölçülerin hayat bulduğu bir toplumsallığı yaratmasını beklemek abesle iştigaldir. Demokrasi dediğimiz yönetim biçimi ise mevcut ulus devlet formunun çok daha ilerisindedir. Kaldı ki devlet, oluşturduğu tüm sacayaklarının üzerinde yükselir. Bunlardan biri de yargı/hukuktur. Yargı, devletin tahakküm kuralları manzumesidir. Devletten bağımsız hareket etmesi mümkün değildir. Devletin görünen veya örtük politikalarının yansımadır. Hizbullah’ın bu saldırılarını organize eden devlet ise bu saldırılardan hüküm vermemekte devletin kontrolündeki yargıdır. Yani yargının bir fiile ceza ve hüküm verebilmesi, tamamen devletin kendine biçtiği rejim şekliyle alakalıdır. Devlet ne kadar demokratik ise yargı da o kadar adil olur. Ya da devlet ne kadar antidemokratik ise, yargı da o kadar taraflı ve hukuk dışı olur.

Yaptığımız konuşmanın başından itibaren aslında değindiğimiz, işaret ettiğimiz bir mesele var ki o da devletlerin kısa vadeli bir tasarısının olmadığıydı. Bu bakımdan gerek Hizbullah”ın yeniden hortlatılması gerek yargının taraflı tutumu, antidemokratik uygulamalar, kadın kazanımlarına yönelik saldırılar, yaratılmak istenen makul kadın formuna dönük çabalar da bu yaklaşımdan bağımsız değil elbette. Hayata geçirilmek istenen rejimin alt yapısını, toplum mühendisliği yaparak karşıtını sönümlemeye öte yandan tarafgirini büyütmeye ve ona alan açmaya dönük çabalarının ürünü olarak görmek mümkün. Arzu ettiği yeni rejimin toplumsal ayağını bu tarz saldırılarla normalleştirme ve bir algı yaratma gayreti ile ilişkilidir. Bu bakımdan cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dincilik gibi ihtiyacına göre kullandığı etki aparatlarından olan dincilik ve cinsiyetçiliği kullanma hamlesidir. Ve bunu da yeniden can suyu verdikleri Hizbullah fertleri eliyle yapmaktadır. Kaldı ki Süleyman Soylu’nun vaktiyle ‘devletin Hizbullah/Hüda Par ile ilgili kanaatinin neye hizmet ettiğini, bu aklın yararını göreceksiniz’ minvalindeki söylemi de bu haliyle karşılığını bulmuş oluyor bir bakıma.”