'AKP'nin eril, sömürgeci zihniyetine karşı mücadele büyütülmeli'

KCKli kadınlar, AKP'nin kadına yönelik şiddet politikalarını değerlendirerek kadınları mücadeleyi büyütmeye çağırdı.

KCK Ekonomi Komitesi'nden Engizek, Halklar ve İnançlar Komitesi'nden Afşin ve Adalet Divanı'ndan Şirnek, AKP'nin kadınlara yaşamın her alanında şiddet uyguladığını ve onları şekillendirmek istediğini belirtti. AKP'nin harem sistemini uygulamak istediğine dikkati çeken KCK üyeleri, tüm kadınları eril ve sömürgeci zihniyete karşı örgütlenmeye ve direnişe çağırdı.

KCK Ekonomi Komitesi Üyesi Çarçel Engizek, KCK Halklar ve İnaçlar Komitesi Üyesi Delal Afşin ve KCK Adalet Divanı Komitesi Üyesi Evin Şirnex, AKP'nin ekonomik, hukuksal ve inançsal politikalarda kadına dönük şiddetini değerlendirdi...

Engizek, Afşin ve Şirnek'in değerlendirmeleri şöyle: 

ENGİZEK: KADINI EKONOMİDEN SOYUTLAMAK İSTİYORLAR

KCK Ekonomi Komitesi Üyesi Çarçel Engizek: 

"Kapitalist modernitenin çok yönlü politikalarının arasında yer alan yoğun kadın sömürüsü en çok da ekonomiyle, gerçek ekonomiyi, kadın üzerinden kâra dönüştürerek gerçekleştirmekte. Bunu da temel bazı noktalardan gerçekleştirmekteler. Kadının var olan enerjisi ve sinerjisi sömürgeci, erkek aklı tarafından toplumun yararına değil, zararına kullanılmakta. En temelde de kendi eki haline getirme durumu günümüzde çokça yaşanmakta. Tarihten bugüne kadar kadınların temel sömürgeci zihniyete karşı mücadele yöntemleri ve örgütlendikleri yapılar biz kadınlar için en temel tarihsel dayanağımız olmakta. Bunca sömürü ve talana, tecavüze, yok etmeye, fakirleştirmeye karşı toplumsallığı yaşamsal değer olarak geliştiren kadının direnç gücüyle karşı savaşı olmuştu.

Kadının toplumsal yaşamdaki yeri emekle birebir ilişkidedir. Kadının tüm çağlar boyunca ekonominin merkezinde olması toplumsal rolü ve sorumluluğundan gelen bir durumdur. Ancak egemen eril, sömürgeci güç yayıldıkça ve derinleştikçe ekonomiyi en temelde kadına karşı geliştirmiştir. Ekonomiyi yaşamın ve toplumun dışına çıkarmak, kadını ekonomiden soyutlamak anlamına gelir. Aşırı kâr ve iktidar biriktirme, güç istemi kendine yaşam alanı büyütme hevesiyle başta toplumsallığı, onunla birlikte yaşam ve üretim alanını daralmıştır. 

Sonuçta; günümüzde yüz yüze kaldığımız egemen, faşist devlet yapıları ve kadınların karşı mücadele ettiği eril zihniyet de buradan yola çıkarak günümüze gelmiştir. Sonuçta bugün AKP ve tekçi erkek devleti kadını ekonomiden soyutlanmış ve karşı direnci kırarak bugüne gelmiş bir sistemdir. En azından mücadele eden ve sömürgeciliğin bilincinde olan tüm kadınların dışında kalan toplum buna dahil edilmiştir. Bilerek ya da bilmeyerek hizmet etme konumundadır.

'KADININ BULUNDUĞU HER ALAN FABRİKA DURUMUNA GETİRİLİYOR!'

Kadınların bulunduğu her alanı ve mekânı tam bir fabrika durumuna getiren sömürgeci sistem, kadını da yirmi dört saat çalışmak zorunda kalan bir köle olarak tasarlamaktadır. Karşılıksız emek ve ev emeği denen durum biraz da buna karşılık geliyor. Erkeğe her konuda hizmet etmek kadına zorla kabul ettirilen temel ve karşı konulamaz biricik kural olmuştur. Renk ve biçim değiştiren kapitalist modernite; erkek egemen zihniyette öz değiştirmeden yol almakta. Bugün doğru ve özgürlükçü bir bilinç ve ahlakla çevresine bakan herkes bu durumu görebilir. Daimi bir tecavüz durumunu emek, üretim, toplumsallığını parçalama, karar ve politika gücünden uzak tutarak gerçekleştirmektedir. Erkek egemen sömürgeciliği, kadına ekonomik alanda dayattığı, uyguladığı baskıları gerçekleştirilme zeminini en temelde, maddi ve manevi gücü kadına karşı kullanarak buluyor.

'ERİL, SÖMÜRGECİ ZİHNİYETE KARŞI ÖRGÜTLENİLMELİ'

Bugün Türkiye'deki egemen ideolojilerin yaşam bulma biçimlerine bakın, günlük olarak yarım saat medyadan takip etmeniz yeterli olacaktır. Göreceksiniz ki ona dâhil olmuş, tüm ekonomik üretimden ve toplumsallıktan uzaklaştırılmış bir kadın gerçeği var. Toplumdaki kadına işsizlik, açlık, yirmi dört saat karşılıksız hizmet düşmektedir. Toplumun özelde de kadınların ekonomisiz yaşamları onları savunmasız ve çoğu zaman bağımlı kılmaktadır. En ucuza emeklerini satmak, neredeyse karşılıksız, zor koşullarda ve güvencesiz çalışma dahi bulamaz duruma getirilmiştir toplum ve kadın. Kadınların kendi özgürlük mücadeleleriyle bugün eril, sömürgeci zihniyete karşı örgütlenmesi dışında başka hiçbir tercih yoktur.

Güçlü eylem ve savunma kadar kadının ekonomiye yeniden ruh ve beden kazandırması gerekir. Özgürlüğün ve demokratik yaşamın gerçek ekonomiyle ilişkisi bilince dönüştükçe bunun pratik örgütlenmeleri ve inşası gerekli olacak. Mahalleden köye, şehirden en ücra yere kadar tüm kadınların yetenek, ilgi, becerilerine ve bilgilerine göre ekonomik faaliyetler içine girmesi gerekir. Buna, toplumsallığın yeniden kuruluşu da denilebilir. Tekçi devlet yapısı karşısında çoğulcu kadın örgütlenmelerinin somut sokakları ve tüm evleri, iş merkezlerini ve her yeri yaşamsal üretim ve demokrasi alanlarına çevirmesiyle erkek tekelinden yaşam ve ekonomi çıkarılabilir. Kadınlar tekelci modernite güçlerinin gelişimini bu biçimde sınırlayabilir. Tekelci sistemde tüm mekanizmalar kâra dayalı iken kadınların ekonomik örgütlenmeleriyle, inşasıyla daha çok ortak, paylaşımcı, ihtiyaca göre, ahlaki örgüyü esas alan ekolojik ekonomi yaygınlaşır. Her üreticinin eşit düzeyde kararlara katıldığı, herkesin öznesi olduğu üretim alanları daha da başarılı bir üretim alanı ortaya çıkarır."

ŞİRNEK: ŞİDDET UYGULAMA MERKEZİ; TBMM

KCK Adalet Divanı Üyesi Evin Şirnex:

Meclis'te yaşanan şiddetin açığa çıkardığı sonuçlar bize, şiddetin etkilerinin salt fiziksel yok etme ya da tahribatla sınırlı kalmadığını; çoğu zaman karşıtının iradesini kırmayı, yıldırmayı hedeflediğini kanıtlıyor. Bu yönüyle şiddet, birey ve özelde de kadın ve topluluklarda gelecekteki yaşamlarında tamiri zor yaralara, tahribatlara yol açıyor. Şiddetin uygulanmaya konulduğu andan itibaren tüm yaşam farklı farklı renklere bürünebiliyor.

Şiddet merkezleri ne zamandan beri halkların, toplulukların ve cinslerin sorunlarına çare bulma merkezi olmuş? Sorunları derinleştiren, kendi hukukunu bile ayaklar altına alan 'Sultan Erdoğan’ın dudaklarından çıkanı, kuran ayetleri gibi algılayıp uygulayan bir Meclis tüm halk kesimlerini nasıl temsil edebilir? Halklar; halk meclislerinde temsilini bulur ve yaşamsallaşır. Parlamentoda Kasımpaşa kabadayıları gibi 'sus be kadın' söyleminin ardından fireni patlamış araba gibi erkek milletvekillerimizin yanı sıra gazını alamayıp kadın milletvekillerimizi tartaklayıp 'defolun gidin' söylemleri bize bir kez daha şunu ispatlamış oluyor; hem de tüm dünyanın gözü önünde, şiddet merkezinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu tüm çıplaklığıyla ortadadır. Savaş ve şiddete yönelik tüm projeler bu merkezin asli ve esas görevidir.  Bu nedenle 'balık baştan kokar' deyimi Türkiye Büyük Millet Meclisi için yakışan bir deyim olmaktadır.

2015-2016 kışı başta Cizîra Botan, Silopî, Kerboran ve Gever olmak üzere tüm Kürdistan'da yüksek dozajlı şiddete sahne oldu. Bunun nedeni de Erdoğan-Saray çetesinin sürekli olarak savaş kültürünü tırmandırmasıdır. Birey ve toplumun çıkarı ve insanlara hizmet için var olduğu öne sürülen devlet, topluma rağmen gelişmesini sürdürmüş, birey ve toplum devlete hizmet eder hale getirilmiştir.

'HALKLAR VE KADINLAR SİYASET MEKANINI KENDİ BELİRLER'

Ülke birlik ve bütünlüğünü korumak adına devletin kutsallaştırıldığı şiddet aygıtı, dev ordulara, polis gücüne ve ağır silah teknolojisine dayanmaktadır. Birey ve toplum korunmasız ve çaresiz bırakılmıştır. Şiddet ise devletin kendini koruma zırhı olmaktadır. Devlet kullandığında bu şiddet 'yasal zor' olarak kılıflara büründürülür. Şiddete karşı çıkanlar, kendi rengiyle özgürce yaşamak isteyenler ise devlet terörüne maruz kalarak 'terörist' ilan ediliyor. Hukuk sistemini şiddet mantığıyla oluşturan devlet, şiddete dayalı cezalandırma yöntemi dışında hiçbir değer tanımaksızın faşistçe saldırıyor.

Tüm bunlara karşılık kadın ve toplumlar yaşamın her alanında alternatifsiz değildir. Hem siyasi, hem de hukuksal boyutta da alternatif güç olabilirler. Erdoğan şiddetiyle parlamento yolu kapanacak gibi görünüyor olsa da dudaklardan dökülen 'benim meskenim dağlardır' namesi kulağa bayağı da hoş geliyor. Kürtler hiç bir tarihte alternatifsiz kalmış değil, hele hele bu kadar örgütlü bir güç ve bilinç oluştuktan sonra. Özelde de kadın şahsında yaşanan öncülük ve aydınlanma. Halklar kendi politik ve siyaset mekanını kendisi belirler, bunları hafife alan ya da gözardı edenler öngörü yoksunudurlar."

AFŞİN: KADINI DA ŞEKİLLENDİRMEK İSTİYORLAR

KCK Halklar ve İnançlar Komitesi Üyesi Delal Afşin:

AKP'nin kadına yönelik kadın özgürlüğünü esas alan bir politikası yok. İktidara geldiğinden beri kadına yönelik yaptığı katliam, şiddet, taciz ve tecavüzlerden anlıyoruz ki kadına yönelik öyle çok ciddi bir projesi bulunmuyor. Son süreçte çocukların da istismar edildiği durum, kadın üzerinden yürütülen politikalardan kopuk ele alınamaz. AKP'nin gerçekten İslam’ın özüne uygun hareket ettiğini söyleyemeyiz. Çünkü İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye çalışıyorlar. Kendi çıkarları, kendi anladıkları ve zihniyetlerine uygun bir şekilde uygulamaya çalışıyorlar. Bu açıdan da kadını nasıl ele almak istiyorlarsa o çerçevede kadına bir sınır çiziyorlar. İnanç üzerinde siyasetin yapılması inançların istismar edilmesidir. AKP zihniyeti her şeyi şekillendirdiği gibi kadını da şekillendirmek istiyor. Mesela geçenlerde Emine Erdoğan’ın bir yerde yaptığı bir konuşma vardı. Çok dikkat çekiciydi. AKP’nin Osmanlı İmparatorluğu'nu tekrardan canlandırma gibi bir projesi var. Erdoğan, halifeliği kendi şahsında yaşamsallaştırmak istiyor. Böyle bir hayali var. Bunu her gün yaptığı pratiklerde görüyoruz. Başkanlık sistemini de aslında padişahlık ve halifelik sistemine dönüştürmek istiyor. Emine Erdoğan da bu konuşmasında şunu çok açık söyledi; kadınlar için harem şeklinde bir şeyin oluşturulması…

'HEDEFLERİ HAREM SİSTEMİ!'

Kadının haremde çocuk doğurma hatta erkek çocuk doğurma görevinin olduğunu biliyoruz. AKP’nin kadına sunduğu özgürlük anlayışı haremdir. Kadın için harem oluşturacak, kadını dört duvar arasına koyacak. Bunu dışında bir politikası yok. Tabii bugün bu mümkün mü? Bilinçlenen, kendini bilen, özgürlük arayışı olan kadın açısından bu mümkün değil. Ama tüm kadınların özgürlük arayışının olduğunu, bir özgürlük mücadelesi yürüttüklerini şu an için söyleyemeyiz. AKP’nin kendi zihniyetiyle etkilediği bir kesim var. Kadınlar boyutunda da azımsanmayacak bir kitlesi var, diyebiliriz. Harem sisteminin yaşamsallaştırılması kadın açısından köleliğin daha da derinleştirilmesi, yaşamsallaştırılması demektir.

'TÜM İNANAN KADINLAR TEPKİLERİNİ GÖSTERMELİ'

Kadını erkeğin hizmetinde bir yere kapatma zihniyetine dayanan bu tarz değerlendirme ve yaklaşımlara karşı tüm kadınların büyük bir duyarlılık ve mücadele geliştirmesi gerekiyor. Yarın 'çok geç oldu' dememek için bugünden AKP’nin bu tür politikalarına 'dur' demek gerekiyor. Bunlar AKP’nin kadını ele alış tarzıdır. AKP'nin bu kadın politikasını deşifre etmek gerekiyor. Demokratik İslam’ın yaşamsalaştırılması konusunda özellikle de Müslüman kadınların daha çok tepki göstermesi gerekiyor. İnançlar birine göre değildir, birileri kendilerine göre düzenleyemez; bunun karşısında tüm inanan kadınların tepkilerini göstermesi gerekiyor. AKP’nin bu tür yaklaşımları karşısında duyarlı olunması önemlidir. 

AKP’nin politikalarını daha çok deşifre etmeleri kadın yaşamının daha çok özgürleştirilmesi için, kadınların mücadelesinin daha çok yükseltilmesi önemlidir. Bu da kadın özgürlüğü noktasında büyük bir adım olacaktır.  İnanç insanın maneviyatı ile ilgili bir şeydir, insanın yaşamını da ona göre belirler. Tüm inançlarda öyledir; kadın ve erkek ayrımı yapılmaz. Yaratılışından tutalım yaşamın her alanına kadar, hepsinde kadın ve erkek eşittir."

 

...