Amed: Girê Spî zaferi halkların ortak kazanımıdır

PAJK Koordinasyonu üyesi Rotinda Amed: YPJ-YPG güçlerinin temsil ettiği değerler, o kadar karşılık buluyor ki, dünyanın birçok yerinden nice enternasyonalist YPJ ve YPG saflarına katılarak, bu direniş içerisinde yer alıyor.

PAJK Koordinasyonu üyesi Rotinda Amed, “Girê Spî başarısı, sınırları anlamsız kılan ve coğrafyalar üzerinden halkları parçalayan savaşı anlamsız kıldı. Yine ulus devletin kendini yaşatabilmesi için yaratmış olduğu paravan örgütleri ve onların yaymış olduğu korkuları yerle bir etti. O korku seli bir kaç yıl içerisinde paramparça oldu ve yenildi. Hiç bir gücün halk iradesi karşısında yenilmez olmadığı bir kez daha görüldü. Öyle ki DAİŞ’i yaratan güçler bile savaşan ve kazanan güçlü halk iradesinin yanında olmak zorunda kaldı. Girê Spî, Kobanê, Serêkaniyê, Kezwan Dağı başarıları aslında bu gerçekliğin sonucuydu. Bu bir sürecin bitişi kadar yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Halkların bir arada eşit ve özgür yaşaması için de önemli bir zemindir….YPJ-YPG güçlerinin temsil ettiği değerler, o kadar karşılık buluyor ki, dünyanın birçok yerinden nice enternasyonalist YPJ ve YPG saflarına katılarak, bu direniş içerisinde yer alıyor. Böyle bakıldığında YPG-YPJ gücü insanlık değerlerine inanan herkesin ortak resmidir“ dedi.
Şehit Rubar Qamışlo Hamlesi çerçevesinde YPJ-YPG ve Burkan El-Fırat güçlerince özgürleştirilen Gırê Spî zaferi, bu zaferin halklar açısından ne anlama geldiği ve yine bu kazanımı gölgelemek için geliştirilen saldırıları, PAJK Koordinasyonu üyesi Rotinda Amed ANF’ye değerlendirdi.

 

Yüzyıllardır geliştirilen ulus ve mezhep çatışmaları Ortadoğu’yu bir kaosa sürüklüyor. Rojava’da ise halklar üçüncü bir yol olarak demokratik ulus devrimini yaşıyor. Son olarak hakların mücadelesi Girê Spî’ yi de özgürleştirdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gire Sipî’nin özgürleştirilmesi 21. yüzyılın önemli başarısı ve emeğidir. Bu anlamda Gire Sipî’nin başarısını Demokratik Ulus başarısı olarak kutluyorum ve mücadele süresi içerisinde yürütülen emeği selamlıyorum. Mezhep ve sınıf savaşı ya da ulus savaşımı aslında bir devlet yaratımıdır. Ulus devletin Ortadoğu coğrafyası ve halkları üzerinde yüzyıllardır yürüttüğü politikalar birçok kriz ve kaosa neden olmuştur. Bu da ulus devletin aslında zihniyet yapısıyla bağlantılıdır. Ulus devlet çıkarları gereği halkların ve ulusların kendi kültür, dil ve öz değerleri üzerinden toplumunu inşa etmesini, toplumların kendi doğruları ve çıkarları doğrultusunda sistemlerinin oluşturmasını engellemiştir. Bu anlamda Rojava’da yürütülen savaş esasta bir zihniyet savaşıdır. Bu açıdan bugün Rojava’da açığa çıkan kazanım Ortadoğu da var olan halklara ait değerlerin yeniden canlanması ve kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin başarısının bir başlangıcı diyebiliriz. Bu açıdan Gire Sipe’nin özgürleştirilmesini sadece Kürtlerin zaferi, bir toprak parçasının özgürleştirilmesi olarak okumak yanlıştır. Kürt, Arap, Türkmen, Asuri ve daha birçok halka yurt olmuş, Rojava’da üç yıldır sürdürülen savaş, aslında demokratik ulusun yeniden yapılanması ve yeniden inşasının savaşıdır. Yoksa şu şehir benim, bu şehir onun ve bunlar üzerinden yer parselleme savaşı değildir. Parselleme zaten kendi başına ulus devlettin zihniyeti ve ideolojik bakış açısıdır. Oysa tarihte birçok halk, birçok dil, birçok kültür aynı coğrafya üzerinde bir arada yaşamışlardır. Bu ortak yaşam kültürüne karşı kapitalist modernitenin, coğrafyaları parsellemesi ve parçalaması halkların zihinlerini de parçalamıştır.
HALKLARI BİR BİRİNE KIRDIRAN ULUS-DEVLET ZİHNİYETİDİR
2010 yılıyla birlikte Ortadoğu coğrafyasında ulus devlet zihniyetinin yarattığı kriz ve kaos Ortadoğu’da, Arap baharı olarak adlandırılan, ama hakların baharı anlamını taşıyan süreci başlattı. Yeni yaşam arayışları Mısır, Libya, Tunus gibi ülkelerde gelişti. Ortadoğu’da belirgin bir tarihe ve direnişe sahip olan Kürtler de kendini bu atmosfer içerisinde, yeni bir çıkışın içinde buldular. Rojava da Kürtler ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan halklar, Özgürlük Hareketi‘nin öncülüğünde, öz varlığını örgütleme ve özgürlüğünü sağlama mücadelesinin içine girdiler. Bu açıdan Rojava Devrimi‘yle açığa çıkan Demokratik Modernite ya da demokratik ulus anlayışı çok anlaşılmaz bir gerçeklik değildir. Demokratik ulus bütün halkların kendi diliyle, rengiyle, kültürüyle, birlikte yaşamasıdır. Halkların yaşamlarını böyle kurmaları bir hayal değildir. Hiç yaşanmamış bir toplumsal form da değildir. Halkları birbirine kırdıran ulus devlet zihniyetidir. Yoksa toplumlar tarihten günümüze, birbirini severek, birbirini besleyerek, her açıdan birbirini tamamlayarak çelişkili fakat hep ilişkili yaşamışlardır. Düşmanlık devletçi zihniyetin yaratımıdır. Böyle bakıldığında Rojava Devrimi, mezhep ve ulus savaşını derinleştiren kapitalist moderniteye vurulmuş bir darbedir.
YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI
Girê Spî başarısı, sınırları anlamsız kılan ve coğrafyalar üzerinden halkları parçalayan savaşı anlamsız kıldı. Yine ulus devletin kendini yaşatabilmesi için yaratmış olduğu paravan örgütleri ve onların yaymış olduğu korkuları yerle bir etti. O korku seli bir kaç yıl içerisinde paramparça oldu ve yenildi. Hiç bir gücün halk iradesi karşısında yenilmez olmadığı bir kez daha görüldü. Öyle ki DAİŞ’i yaratan güçler bile savaşan ve kazanan güçlü halk iradesinin yanında olmak zorunda kaldı. Girê Spî, Kobanê, Serêkaniyê, Kezwan Dağı başarıları aslında bu gerçekliğin sonucuydu. Bu bir sürecin bitişi kadar yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Halkların bir arada eşit ve özgür yaşaması için de önemli bir zemindir. Savaş da, mücadele de devam edecektir. Ortadoğu’da ki, krizin bir iki yıl içerisin de çözümlenebileceğini belirtemeyiz. Fakat sorunları nasıl çözüleceğine ve toplumların birarada nasıl yaşayacağına dair önemli profillerdir.

 

Siz Rojava’ da yaşanan devrimi halkların baharı ve ortak yaşam kültürü olarak tanımladınız. Fakat Gire Sipî zaferi ardından Türkiye’de bazı medya organlarında ‘’Kürt Kemeri kuruluyor’’ ya da ‘ etnik temizlik yapılacak’ gibi kara propagandalar yapıldı. Niye bu kadar saldırı?

Bu saldırılara şaşırmamak gerek. Devletler zaten yalanlar üzerine inşa edilmiştir. Tarihten günümüze kadarda bu böyledir. Kanıtlanmış, toplumlar nezdinde benimsenmiş bir gerçeği, manipüle etme, aslında kendi yalanlarının üstünü örtme refleksidir. Böyle olmasa kendisini nasıl yaşatacak? Halkların kazanması, onların bitmesi, halkların kendilerini örgütlemeleri onların ölümüdür. AKP’nin Suriye politikası dibe vurmuştur. Son çırpınışları da kuyruğuna basılmış kedi gibi tırmalamadır.
Dillerine pelesenk ettikleri ‘Türkiye’yi bölmek istiyorlar’ yalanına bir kez daha sarılmışlar. ‘İşte Kürt gücü tümüyle sınırları almış. Siz bakmayın bunların demokratik- ekolojik paradigma söylemlerine, esasta bunlar ülkemizi bölmek istiyorlar’ gibi söylemler DAİŞ’le olan işbirliğini örtme çabalarıdır. Bu gidişatın yanlış olduğu ve Türkiye’yi bataklığa sürüklediği aşikârdır. Düşünün bu Kürt fobisi Türkiye’yi öyle bir noktaya getirmiştir ki, AKP, DAİŞ gibi yaratanlarını bile dehşete düşürmüş bir vahşet odağıyla ortaklaşabiliyor. O kadar azdı ki çirkin basınları ‘PYD DAİŞ’den daha tehlikelidir diyecek kadar pervasızlaştı. DAİŞ gibi bir tecavüz ordusunu sınırları için bir tehdit görmüyor. PYD’yi DAİŞ’den daha tehlikeli görerek terörize ediyor. Dolayısıyla Gıre Sıpî zaferi, Kürtlerin iktidarlaşması olarak çarpıtılmak istense de biliniyor ki, elde edilen başarı YPJ-YPG ve Burkan El Fırat güçlerinin ortak kazanımıdır.

BU DİRENİŞ İNSANLIĞIN ORTAK RESMİDİR

YPJ-YPG güçlerinin temsil ettiği değerler, o kadar karşılık buluyor ki, dünyanın birçok yerinden nice enternasyonalist YPJ ve YPG saflarına katılarak, bu direniş içerisinde yer alıyor. Böyle bakıldığında YPG-YPJ gücü insanlık değerlerine inanan herkesin ortak resmidir. Bu direnişte herkes kendini buluyor. Bir yandan böylesi bir insanlık mücadelesi, diğer yandan da kadın-erkek, genç-yaşlı, çocuk demeden, hiçbir değer tanımadan akıllara gelemeyecek her türlü vahşeti sergileyen, DAİŞ gibi bir güç var. Ve bu katliamlara sessiz kalan, onları besleyen destekleyen Türk devleti var. DAİŞ’e bel bağlayan bir AKP gerçeği var. Bu anlamıyla yenilen DAİŞ şahsında AKP hükümeti ve Türk devletinin zihniyetidir.
 

Bu açıdan bakarsak Girê Spî hamlesi ile hedeflenen neydi ve sonrası nasıl olmalı?

Elbette bu bir harita değişimi diyemeyiz. Bu bir sistemsel değişikliktir. Biz kapitalist modernitenin Ortadoğu’da ulus devlet formuyla yarattığı sistemi alabora ettik. O anlamıyla sistemsel bir değişime gidiştir. Fakat bu püskürtülen güçlerin tekrardan saldırma riskini ortadan kaldırmıyor. Birinci hamle önemliydi, büyük bir başarıydı. Ama bu zaferi taçlandıracak olan halkların oluşturacakları, öz güçlerine dayalı savunma ve demokratik sistemleridir. Yani başta halklar bu coğrafyada öncelikle nasıl yaşamak istediklerine ve birlikte kuracakları sistemi nasıl koruyacaklarına karar verecekler. Savunmak için inşa edeceksin elbette. Bu anlamıyla Ortadoğu’da oluşacak bu model aslında bütün dünyaya örnek olacaktır. Sömürgeci zihniyetin esas korkusu budur. Çünkü halkların alternatifsiz olmadığı görüldü. Halkların devlet olmadan da yaşayabileceklerini ve devlet dışı bir sistem kurabileceklerini gösterdiler. Kürtler bugün Ortadoğu’ya model olabilecek, demokratik ulus sisteminin inşasın da en dinamik güçtür. Asuriler neredeyse yok olma derecesine getirildiler. Rojava’da kültürlerin zenginliğine dayalı kurulan demokratik özerk sistemle Asuriler de yeniden canlandı. Ermeniler de hak keza öyle. Rojava devrimi, devletin tekçi, soykırımcı, katliamcı zihniyetini, kurduğu devletsiz yaşamla boşa çıkartmıştır. Devletsiz bir yaşamın daha güzel, daha yaşanılır olabileceğini bütün halklara ispatlamıştır. Bu model 21 yy damgasını vurmuştur. Bu sistemin köklerini zaten Ortadoğu bağrında taşımaktadır. Yeter ki yeniden canlandırmasını ve örgütlemesini bilelim.