GÖRÜNTÜLÜ

Bilmez: İmralı tarihinin en kötü noktasındayız

Avukat İbrahim Bilmez, “İmralı'da tecridi aşan bir durum var. 43 aydır hiçbir iletişim yok. Hukuk, yasa, meşruiyet, vicdan, hepsi askıda. Geldiğimiz nokta, İmralı tarihinin en kötü noktası” dedi.

İMRALI TECRİDİ

Prensipte avukatla görüşme hakkını kısıtlayacak düzenleme yapılamayacağını ama Türk hükümetinin bunu yaptığını, üstelik kendi düzenlemesine de uymadığını belirten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, “Önce bir görüşme, sonra bu görüşmede bir suç şüphesi olacak. O hapishane idarecileri, tutanakla bunu hakimliğe gönderecek. İnfaz hakimliği ciddiye alıp bir karar verecek. Burada durum farklı. Ortada ne bir avukat görüşü, ne suç şüphesi ne de tutanak var. Hiçbir şey yok. Öylece 6 ayda bir sadece avukat yasağı var, deniliyor. Dolayısıyla bize tebliğ de edilmiyor, bizden kaçırılıyor” diye konuştu.  

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, ANF’nin sorularını yanıtladı. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın rehin tutulması için neden İmralı tercih edilmişti? 

Çok bilinçli bir seçim, hatta bunun ön hazırlığı da yapılmış zamanında. Orada 15 Şubat 1999'dan önce bir yarı açık hapishane vardı. Tahliyesi yaklaşmış olan hükümlüleri o ada hapishanesine götürüyorlardı. 15 Şubat'tan kısa bir süre önce buradaki hükümlüler adadan başka cezaevlerine nakledildi. Burası Sayın Öcalan için hazırlanmaya başlandı. Tarihte de böyle olmuştur. Sayın Öcalan gibi lider konumu olan insanlar toplumdan izole edilmeye çalışılıyor. Genelde de ada hapishaneleri tercih ediyor, seçiliyor. Buna örnek olarak Mandela verilebilir, Napolyon verilebilir. Dediğim gibi amaç güvenlik gerekçesini kullanarak aslında o kişiyi, o lideri kendi halkından, tabanından, koparmak, izole etmek, yani tecrit uygulamak. Asıl gaye odur. O yüzden bilinçli bir tercihtir.

Yasalara ve cezaevi mevzuatlarına göre ne sıklıkla görüşme hakkınız var?

Ceza İnfaz ve Cezaevi Güvenlik Tedbirleri kanunları var.  CMK'da bazı hükümler var. Bir avukatın, hükümlü olan vekiliyle, yani Sayın Öcalan gibi ceza mahkeme tarafından verilmiş, onaylanıp hükümlü hale gelmişse mesai saatleri içerisinde olmak şartıyla hafta içi her gün görüşebilir. İmralı da kağıt üstünde muaf değil. İmralı'daki hapishane de F Tipi’dir. Statüsü budur. Tıpkı Kocaeli'de bulunan Kandıra F Tipi gibi. Biz bu hapishanelere de gidiyoruz. Orada müvekillerimiz var. Haftanın her günü gidebiliyoruz. Önceden haber vermeden gidip görüşebiliyoruz. İmralı'da böyle olmadı. Başından beri yasalar böyle olmasına rağmen hep bir güne sıkıştırıldı. İmralı'nın özel statüsü, buna gerekçe yapıldı. Bu yasal değil, fiilen böyle yapıldı. Çarşamba günü bir saat görüş oluyordu. Bu da tabii ki yeterince hayata geçmiyordu.

Peki 15 Şubat 1999'dan beri ne kadar uygulandı? 

İkiye ayırmak lazım; 27 Temmuz 2011 öncesi ve sonrasından bugüne kadar. İlk bölümde az önce söylediğim gibi yasalara göre her gün görüşme hakkımız olmasına rağmen bize bir gün ve bir saat görüşme hakkı tanınıyordu. Dolayısıyla yılda 52 kere görüşme hakkımız vardı fakat her yıl ortalama 15 ya da 20 görüşme gerçekleştirebiliyorduk. Geri kalan haftalarda ise resmi olarak bize yalan söyleniyor; gemi bozuk, hava muhalefeti veya kaptan hasta gibi… 2011'e kadar böyleydi. 27 Temmuz 2011'de son avukat görüşü gerçekleşti. 

Devlet içinde 15 Temmuz 2016’daki çatışmadan sonra OHAL ilan edildi. OHAL kapsamında hemen Bursa İnfaz Hakimliği kararıyla İmralı'ya avukat ve aile görüşü, telefon ve mektup yasağı getirildi. Bunun yasal altyapısı, gerekçesi yok. Sonrasında çıkarılan OHAL kararnameleri kapsamında kişinin avukat hakkının yasaklanmasına dair düzenlemeler yapıldı ve hemen İmralı'da uygulandı. Böylece buna dayanarak görüşme engellendi. 6’da ayda bir yasak getiriliyordu. 2019'a kadar böyle uygulandı. 2019'da açlık grevleri sürerken Adalet Bakanlığı, İmralı'ya gidiş önünde herhangi bir hukuki engel olmadığın açıkladı. Bursa İnfaz Hakimi'nin 6 ayda bir verdiği yürürlükteki avukat yasağı kararı geri alındı ve 2019'da 5 avukat görüşmesi gerçekleşti. 7 Ağustos 2019'daki sonucusundan sonra tekrar görüşmeler kesildi. Bursa İnfaz Hakimliği yeniden avukat yasağı kararı almaya başladı. Şimdiye kadar böyle devam ediyor. Hukuki, yasal ve meşru değil, aslından yok hükmünde. 

Engelleme ve yasak kararları size tebliğ ediliyor mu?

Yine 2011 öncesi ve sonrası diye ayıracağım. Biz 2011 öncesinde Gemlik’teki Jandarma Komutanlığına gidiyorduk ve görüşme olmayacaksa görevliler gelip bize sözlü tebliğde bulunuyordu. Daha sonra bunu bir gün öncesinde telefonda yapmaya başladılar. 2011'den sonra ise daha doğrusu OHAL düzenlemelerinden sonra durum değişti. Sayın Öcalan'ın avukatlarıyla görüşme hakkı yasaklanıyor. 6 ay süreyle sürekli uzatılarak bu yasak devam ettiriliyor. Bu hukukun genel ilkelerine aykırı. Prensipte zaten siz insanların avukatla görüşme hakkını kısıtlayacak düzenleme yapamazsınız. Türkiye bunu yaptı. İkincisi de kendi yasalarındaki düzenlemeye de uymuyorlar. Önce bir görüşme, sonra bu görüşmede bir suç şüphesi olacak. O hapishane idarecileri, tutanakla bunu hakimliğe gönderecek. İnfaz hakimliği ciddiye alıp bir karar verecek. Burada durum farklı. Ortada ne bir avukat görüşü, ne suç şüphesi ne de tutanak var. Hiçbir şey yok. Öylece 6 ayda bir sadece avukat yasağı var, deniliyor. Dolayısıyla bize tebliğ de edilmiyor, bizden kaçırılıyor. Kararı bize gönderin, itiraz edelim diye başvuruyoruz. Onu da göndermiyorlar. UYAP'tan eklemiyorlar. Söz konusu Sayın Öcalan ve Kürtler olunca ne yazık ki bunların hepsi oluyor. Biz yine de sürelerini hesaplayıp itiraz ediyoruz.

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf ve CPT gibi Avrupa Konseyi kurumlarının denetimine tabi. Sizler de CPT’yi zorluyor ve eleştiriyorsunuz. CPT ne yapmıyor?

CPT'nin tutumunu, haklı olarak eleştiriyoruz. İmralı'da bugün tecridi aşan bir durum var. Dört müvekkilimiz bir adadaki hapishanede ve 43 aydır hiçbir iletişim yok, haber alamıyoruz. Hukuk, yasa, meşruiyet, vicdan, hepsi askıda. Geldiğimiz nokta, İmralı tarihinin en kötü noktası. Bunların hepsi CPT'nin bilgisi dahilindedir. Eskiden iyi kötü 15-20 görüşme yapıldığında bile görüşmeler çeşitli bahanelerle engellenince CPT, neredeyse yaptırım uygulayacaktı ve Türkiye apar topar kosteri değiştirdi, Tuzla isminde daha büyük bir gemiyi oraya tahsis etti; görüşmeler biraz daha düzenli gerçekleşmeye başladı. CPT'nin o tavrı o zaman olumlu bir etki yaptı. Bugün onu kat kat aşan kötü bir durumdayız ama CPT hiçbir şey yapmıyor. Hala bir önceki ziyarete ilişkin rapor bile yayınlanmış değil. Artık yeni bir ziyaret yapması gerekiyor. En azından CPT'nin gidip görüşüp kamuoyuna bilgi ulaştırması lazım.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararını uygulamayan Türkiye’ye yine 10 yıl sonra yine bir yıl süre verdi. Neden böyle zamana yayıyor, caydırıcılığını yitirmiyor mu?

Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarının hayata geçirilmesinden sorumlu olan organ. Avrupa Konseyi'nin yürütme organı gibi bir şey. Bu oturum, ağırlaşmış müebbet, yani ‘umut hakkı’ meselesine ilişkindi. AİHM, 2014’teki kararında AİHS’nin 3. maddesine aykırı olduğunu vurguladı. Ölünceye kadar hapsin uygulanamayacağına karar verdi. Türk hükümeti, 10 yıldır bu kararın gereğini yerine getirmedi. Bakanlar Komitesi de getirtemedi. İşte bu son toplantıda da Türkiye'nin bu ve benzeri konularda uyguladığı politikalara aslında zemin sunmuş oldu. Türkiye, hep oyalayıcı, zamana yarayıcı bir taktik uyguluyor. Bakanlık Komitesi de bir yıllık süre vermiş oldu. Bu da Türkiye'nin canına minnet! Bir yıl daha kazanmış oldu. 

Bakanlar Komitesi en azından bu kez Türkiye'nin adım atmayacağını anlamış olacak ki sekreteryasına bir yıllık süreç içerisinde karar tasarısı hazırlama yetkisi de verdi. Diğer oturuma göre olumlu bir gelişme. Sonuç itibarıyla şimdiye kadar Bakanlık Komitesi de rolünü ne yazık ki tam oynamıyor.