Gülüşleri güzel iki insan
Gittiği her yerde moral veren, umutsuzluğu kabul etmeyen biriydi Nazım Daştan. Cihan Bilgin, gülüşü güzel, temiz yürekli kadın…
Gittiği her yerde moral veren, umutsuzluğu kabul etmeyen biriydi Nazım Daştan. Cihan Bilgin, gülüşü güzel, temiz yürekli kadın…
Cihan Bilgin ve Nazım Daştan, hakikat yansıması, gerçeğin peşinde kalemi güçlü iki gazeteci, iki dost, yoldaş…
Nazım ile yollarımız Kuzey Kürdistan’ın Dîlok şehrinde kesişti. İlk başlarda sadece selamlaştığım, yabancısı olduğum koca bir deryaydı. Sonrasında basın çalışmalarına katılmamla birlikte daha yakından tanıma ve zaman geçirme fırsatı buldum. Nazım, insani duyguları yoğun olan, herkesin hayatına dokunan, gittiği her ortamda güler yüzüyle dikkat çeken bir kişilikti. Dîlok’ta kaldığı süre içerisinde ziyaret etmediği, sohbet etmediği hiçbir aile yoktu. Herkesin hikayesini dinler, kendisini o ailenin bir parçası sayar ve aynı acıları, aynı sevinçleri paylaşırdı. Rojavayê Kurdistan’da, Kuzey ve Doğu Suriye’de olduğu gibi Kuzey Kürdistan’da da gerçekleri tüm dünyaya gösterme, çarpıtılanları kanıtlarıyla birlikte gözler önüne serme gayesindeydi hep. DAİŞ barbarlığı Rojava’da hüküm sürdüğü süreçte Türk devleti ve DAİŞ ortaklığını belgelediği ve haberleştirdiği için Türk devletince tutuklanmış ve zindana konulmuştu. Nazım deyince aklıma ilk gelen karelerden biri zindan çıkışında annesiyle sarılıp güldükleri görüntüdür. Öyle güzel ve düşmana yenilmeyip ayakta duruşunun karesidir o. Öyle de oldu, düşmanın baskısına, zindanına karşı gerçeğin peşinde olmaya devam etti.
BİLGİ VE BİRİKİMİNİ PAYLAŞIRDI
Gençlerle arası çok iyiydi. Mutlaka kurumları ziyaret eder onlarla sohbet eder. İşi olmadığı zaman kurumdakilerle bilgi birikimlerini paylaşırdı. Onlardan hikayelerinden kendine paylar çıkarırdı. Kuzey’de çok sohbetimiz olmuş, aileyi ziyaret etmiştir. Bir dönem basın çalışmalarına ara verdiğim süreçte Nazım’ın Dîlok’taki komününde DİHA (Dicle Haber Ajansı) çalışanları olarak bir araya gelmiş, sabaha kadar birlikte sohbet etmiştik. Gülüyordu bize, eski basıncılar diye. Sonra bisküvi getirdiler, ben çok seviyordum, aynı bisküviyi Nazım da seviyormuş, hangimiz daha önce alırsa onundur diye yarış yapıp sonra kendisi alıp ikimize paylaştırmıştı. Arkadaşların birisinin çok paranız olunca kim ne yapacak sorusu üzerine ise evi bu bisküviden doldurup sürekli bunu yiyeceğim, demişti. Herkes gülünce ne yapayım bir tek onu seviyorum, diye eklemişti. ojava’ya gelirken de kendisine sevdiği bisküviden getirmiştim ve çok sevinmişti, küçük şeyler bile onu mutlu etmeye, yüzünü güldürmeye yeterdi. Bir süre daha Dîlok’ta çalıştıktan sonra Rojava’ya geldi ve burada çalışmalarına devam etti. Serêkaniyê- Girê Spî savaşında çetelerce yaralandı ve çok çabuk toparlanarak kaldığı yerden mücadelesine devam etti.
GÜÇLÜ VE KARARLI BİR KİŞİLİKTİ
Burada da sık sık bir araya gelip konuşuyor ve sohbet ediyorduk. Sen en küçüğümüzsün, kıymetlimiz deyip gülüyorlardı. Gerçekten öyle yüreği ve gülüşü güzel bir insandı ki kimse ona kızgın kalamaz ve kırılamazdı. Gittiği her yerde moral veren, umutsuzluğu kabul etmeyen bir arkadaştı. En son Nazım ile saldırılar başlamadan önce karşılaştık, zaman olmadığı için kısaca sohbet etmiş ve uzun uzadıya konuşma sözüyle ayrılmıştık. Minbic saldırıları başlaması ardından ise o bölgeye geçti ve mücadelesine devam etti. Türk devleti ve sözde medyasının dezenformasyon ve psikolojik savaşına karşı gerçeği yansıtmaya çalıştı; halkın sahadaki gerçeklere ulaşması ve görmesi için mücadele etti. Oradayken de her konuştuğumuzda iyiyiz, moralliyiz, siz kendinize dikkat edin, kazanacak olan halktır, diyordu. Güçlü ve kararlı bir kişilikti.
CİHAN İLE AYNI MEKANI PAYLAŞTIK
Cihan Bilgin, gülüşü güzel, temiz yürekli kadın… Cihan ile 5 yıl önce Qamişlo’da bir eyleme giderken karşılaşmıştık ve orada tanıştık. Öncesinde Kuzey’de basın çalışmaları yürütmüş fakat farklı şehir ve farklı dönemlerde olduğumuz için karşılaşma ve tanışma fırsatımız olmadı. Burada yolumuz kesişti ve arkadaş, dost, yoldaş, kardeş olduk birbirimize. İlk tanışmamızda yabancıydık birbirimize, sonraki karşılaşmalarımız hep Nazım ve diğer arkadaşların aracılığıyla oldu. Ben dayanamayıp Nazım onlara sormuştum kimdir, diye. Onlar da kendin sor deyip ikimizi buluşturmuşlardı, öyle başladı hikayemiz. Sonrasında sık sık bir araya gelip birbirimizin hayatına dokunur olmuştuk. Neleri seviyoruz, nelere kızıyoruz ki, uzun süre kızgın kalmayı beceremez saman alevi gibi hemen yumuşardı, zamanla her şeyimizi öğrenmiştik. Bu 5 yıllık sürede mümkün oldukça birlikte geçirip, sohbetler ediyorduk. Ne mutlu bana ki son süreçte de aynı komünü, birlikte aynı mekanı paylaştık. Mekanın, mesafenin bir anlamı yoktur elbette yoldaşlıkta fakat daha çok anı, daha çok hissiyat biriktiriyor insanda.
DURUŞUNU BOZMAZ, DİK DURURDU
Çok güler yüzlü, çok moralliydi. Sürekli gerçeği yansıtmak daha farklı nasıl insanlara dokunabilirim, bir yerde acı yaşayan birisi varsa onun acısını nasıl hafifletebilir, nasıl fayda sağlayabilirim arayışındaydı. Bazen birileri canını sıkar, kızar 5 dakika sonra o kişiyi üzgün görünce acaba neyi var, onun için ne yapabilirim, derdi. Cihan şimdi kızmıştın ona ne çabuk geçti, diye takılınca da gülüp ‘aman boşver lê kimseye kırılmaya değecek bir dünyada değiliz’ derdi. Kadınlara karşı çok hassastı, özellikle kadın arkadaşlar şehit düşünce çok üzülür, içerlenirdi. Kadınlar, Kürtler yıllarca yok sayıldı, devrimle varlıkları yeni yeni kabul edilirken, daha yaşanacak çok şeyleri vardı, derdi. Duruşunu hiç bozmaz yanında arkadaşları şehit düşse dahi dik durur ve güçlü görünürdü. Yıkıldığımızı kimse göremeyecek, çok güzel günler göreceğiz derdi. Bir sözü vardı Kürtler için hep onu söylerdi: Kürtlere ikinci bir hayat borçlu bu dünya başka yolu yok. Her şehidin ardından, her acının ardından bu sözü hatırlatırdı. Cihan’ın geleceğe dair herşey düzelip Kürtlerin acıları bitince, tek bir hayali vardı, doğduğu topraklara dönüp orada köydeki evinde şehirden uzak doğayla iç içe ekolojik bir hayat sürmek.
ŞEHADETİNE KADAR MORAL VERİYORDU
Minbic’de saldırılar başlayınca da oraya gitmem gerek, ora üzerinde çok fazla dezenformasyon ve psikolojik savaş yürütülüyor, gerçeği gidip görüp, bizim gerçeği göstermemiz lazım, dedi. Giderken de öyle mutlu ve moralliydi ki vedalaşırken gelince konuşacağız ona göre moralini yüksek tut, bir şey olmayacak bak görürsün, diyerek ayrıldı. Gittikten sonra da şehit düştüğü saate kadar sohbet edip moral veriyordu. Durumlar iyi direniş büyük, herkes moralli diyordu.
BIRAKTIKLARI YERDEN SÜRDÜRECEĞİZ
Cihan ve Nazım şehit düştükleri dakikaya kadar moralli, güler yüzlü ve gerçeğin peşinde mücadele eden iki yoldaş, iki dosttu. Onlar için söylenecek çok şey, anlatılacak çok anı var fakat ne kelimeler yeterli, ne de sözcükler. Unutulmaz ve kalplerde daimi kalacak, gülüşleri güzel iki insan. Bizler ise onların ardından kalemlerini, kameralarını yerde bırakmayarak düşmana karşı en büyük cevap olacak ve mücadelelerini bıraktıkları yerden sürdüreceğiz. Apê Musalardan Gurbetelli Ersözlere, Seyit Evranlardan Gulistan Taralara peşlerinden bir basın ordusu bıraktılar. Bugün de Cihan ve Nazımlara devredilen görevleri biz gerçeğin peşinde olan basın çalışanları olarak tıpkı onların istediği gibi moralli ve kendimizi geliştirerek düşman gerçekliğine karşı mücadelelerini büyüterek sürdüreceğiz.