Dört kıtadan kadınlar sorunlarını tartıştı

Dünyanın dört bir yanından gelen kadın temsilcileri İsveç Uluslararası Sol Forum tarafından düzenlenen bir konferansta sorunlarını tartıştı.

İsveç Uluslararası Sol Forum tarafından Stockholm merkezindeki İşçi Eğitim Merkezi’nde (ABF) 23-24 Ocak tarihlerinde düzenlenen konferansa Ekvador, El Salvador, Kolombiya, Filistin, Suriye, Türkiye, Kuzey Kürdistan, Rojava, Afganistan, Pakistan, Endonezya, Filipinler ve Senagal’den katılan kadınlar, yerli halklar ve azınlıkların yaşam koşullarını, kadınların dini fundamentalizme karşı verdikleri mücadeleyi, feminist örgütlenmelerin sorunlarını, kadınların politik ve sendikal mücadele içindeki konumları, kürtaj hakkı için verdikleri çabaları ve barış süreçlerinde yer almalarının önemini tartıştılar. Deney ve tecrübelerini bir birlerine aktardılar.

“DÖRT KITADA KADIN MÜCADELELERİ” PANELİ

“Dört kıtada kadın mücadeleleri”temalı konferansın ilk paneline Ekvador’dan yerli halkın temsilcilerinden Blanco Chancosa, Afganistan’dan Seay Ghaffar, Senegal’dan Ndeye Kady Ndiaye ile Rojava Kantonları’nın Dış İlişkiler sorumlusu Sinem Muhammed konuşmacı olarak katıldı.

Kadın hakları savunucusu ve Tiyatro Sanatçısı America Vera-Zavala'nın yönettiği panelin ilk konuşmacısı Rojava Kantonları’nın Dış İlişkiler sorumlusu Sinem Muhammed, Baas Partisi'nin Suriye'de sadece tüm azınlıkların; Kürt, Türkmen, Süryani ve Ermenilerin en temel haklarını haklarını inkar ettiğini söyledi.

Bundan 2 yıl önce Rojava'da Kürt, Arap, Türkmen, Asuri ve Ermeni Halkların temsilcilerinin bir araya gelerek halkların eşitliğini esas alan toplumsal bir sözleşme imzaladıklarını hatırlatan Muhammed, kantonların işleyişi hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu.

Rojava'nın üç kantonunda halkın kendi kendisini yönettiğini ve kararların aşağıdan yukarıya doğru alındığını ifade eden Muhammed, Rojava devrimini kadınların önderlik ettikleri bir kadın devrimi olarak niteledi. Rojava'da kadınların yaşamın her alanında örgütlenerek haklarını savundukları gibi askeri örgütlenmelerini de gerçekleştirerek hem kendilerini hem de kendi topraklarını DAİŞ gibi insanlık düşmanı çetelere karşı savunduklarına vurgu yaptı.

Ekvador’dan Blanco Chancosa, yerli halk olarak kendilerini doğanın bir parçası olarak gördüklerini, avcılık ve balıkçılık yaparak geçimlerini sağladıklarını ancak petrol ve maden tekellerinin topraklarını yağma etmelerinin sonucu topraklarını terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi.

Amazonlar'da Ekvator, Kolombiya, Brezilya'da yaşayan yerli hakların kuşatılmışlık hissine kapıldığını söyleyen Chancosa, Amazonların korunmasının sadece yerli hakların geleceği için değil aynı zamanda doğanın ve tüm insanlığın geleceği için büyük bir öneme sahip olduğuna dikkat çekti.

Senegal’dan Ndeye Kady Ndiaye, Senegal ve Afrika ülkelerinde kadınlar açısından en büyük sorunları cinsel eşitsizlik, kadınlara şiddet uygulanması, zorla evlenmeye zorlanmaları ve sünnet edilmeleri olarak sıraladı.

Afganistan'dan Seay Ghaffar, Afganistan'da insanları katleden ABD ve batı işbirlikçisi kriminal bir hükümetin iş başında olduğunu ve ülkesinin 42 ülkenin işgali altında bulunduğunu söyledi.

ABD'nin müdahalesinden sonra geçen 15 yıl içinde Afganistan'da durumun daha da kötüleştiğini, kadınların % 87'nin fiziki ve cinsel şiddete uğradığını belirtti.

Afganistan işgaline katılan batılı ülkelerin ülkede kadın hakları alanında iyileştirmeler olduğu yalanını söyleyerek işgali meşrulaştırmaya çalıştıklarını ifade eden Ghaffar, tarihi tecrübelerin kadın haklarının işgalciler tarafından bahşedilmediğini, kadınların mücadelesi ve direnmeleriyle gerçekleşeceğini gösterdiğini söyledi.

Batılı ülkelerin medya aracılığıyla kendi halklarına işgalden sonra Afganistan'da kadın hakları alanında iyileştirmeler olduğu yalanını söylediklerini dile getiren Ghaffar, “Halk kendi ülkelerinin askerlerinin işgale katılmasına karşı çıkmasın diye böylesi yalanlara başvuruyorlar” şeklinde konuştu.

“Kürdistan'da olanları örnek almalıyız. Rojava ve Kobanê'de kadınlar nasıl örgütlenebileceğini ve nasıl savaşılacağını gösterdiler. Bizler de tıpkı onlar gibi örgütlenmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz” ifadelerini kullanan Ghaffar, Afganistan'da kadın ve erkeklerin tıpkı Kürdistan ve Rojava'da olduğu gibi işgalcilere ve kukla hükümete karşı birlikte savaşmaları gerektiğini dile getirdi.

KADINLARIN POLİTİK VE SENDİKAL MÜCADELEDEKİ YERLERİ

Guatemala’dan Alejandra Cabrera, Endonezya’dan Wahida Baharuddin Upa, Pakistan’dan Farzana Mokhtar ve İsveç’ten Ciczie Weidby'nin ülkelerinde kadınların siyasal ve sendikal mücadele içindeki yer ve konumlarını ele aldıkları panelin moderatörlüğünü İsveçli kadın hakları savunucusu ve hukukcu Ana Rubin yaptı.

Halkın Demokratik Partisi’nin İkinci Başkanı olduğunu ve kadın haklarını savunan bir kadın örgütünün kurucularından olduğunu ve halen başkanlığını yaptığını söyleyen Upa, Endonezya’daki kadınların en büyük sorunlarını siyasal yaşamda temsil edilememe ve şiddet olduğunu dile getirdi.

1998 yılında Endonezya’da yapılan reformlardan sonra siyasi partilere % 30 kadın kotası getirildiğini ama bunun yaşama geçirilemediğine ve parlamentodaki kadın milletvekillerinin oranının % 17 olduğuna dikkat çekti.

İsveç Ticaret İşçileri Sendikası’ndan Ciczie Weidby, kadın erkek eşitliğinde İsveç’in dünyanın en eşitlikçi ülkesi olmasına karşın hala kadın ve erkekler arasında gelir adaletsizlikleri olduğunu ve kadınların geçinebilmek için erkeklere kıyasla daha çok çalışmak zorunda kaldıklarını söyledi.

Alejandra Cabrera, kadınların siyasi partiler ve sendikalarda temsil edilmelerinin kadın-erkek eşitliğinin sağlanması oldukça önemli olduğunu belirtti ve Guatemala ve Orta Amerika’da bu amaçla kurulan REMADE adlı örgütlenme içinde yer aldığını söyledi.

Kapitalist sistemin ve ülkelerindeki yasaların tekelleri koruduğunu, 50’den az işçinin çalıştığı işyerlerinde sendikaların örgütlenemediklerini ifade eden Cabrera, kadınların iş bulmalarının oldukça güç olduğunu, iş bulan kadınlara erkeklere kıyasla daha az ücret ödendiğini söyledi.

Cabrera, “Kadınların yoksulluğu yenmeleri ve eşit haklara sahip olmalarını sağlamak için sivil toplum örgütleri ve sendikalar içinde örgütlenmeleri zorunlu” şeklinde konuştu.

İşçi Eğitim Vakfı’nı temsilen konferansa katılan Farzana Mokhtar, Pakistan’da işçilerin % 75’inin kayıt dışı çalıştığını, ağır çalışma koşulları ve yetersiz beslenmeden dolayı çok ciddi sağlık sorunları olduğunu söyledi.

Devletin en temel görevlerini yerine getirmediğini, işçilerin barındıkları evlerin çoğunluğunda gaz ve su bulunmadığını ve sigortasız çalıştırılan işçilerin tedavi olma olanaklarının bulunmadığını söyleyen Mokhtar, “Çalışan kadınların aylık ücretleri 5 bin rupi civarında. Bununla geçinebilmeleri imkansız. Bu nedenle örgütlenmeleri ve haklarını savunmaları gerekiyor. Bazı fabrikalarda işçiler günde 16 saat çalıştırılıyorlar. 15 şirkette çalışan 5 bin kadar kadın üyemiz var. Bu kadınlar üye olmadan önce kendilerinin işçi olduklarının bile farkında değillerdi. Örgütlenen ve eğitimden geçirilenler şimdi bilinçlendiler ve haklarını talep etmeye başladılar” dedi.

FEMİNİSTLERİN ÖRGÜTLENME VE MÜCADELELERİ

Sol Parti Milletvekili Lotta Johnsson Fornave'nin yönettiği panelde Filistin’den Amanda Mansara, Filipinler'den Marylou Tabanera, Senegal'den Ndeye Khady, Kuzey Kürdistan'dan Özgür Kadın Kongresi'nden Gözde Gurbet Engin ve İsveç'ten Feminist Özsavunma adlı örgütlenmeden Amanda Kappelmark, ülkelerindeki feminist hareketlerin örgütlenme sorunlarını tartıştılar.

Mansara, Filstinde 1980’li yıllar ile günümüzdeki kadın hareketi arasında kıyalamalar yaptı. 80’li yıllarda kadınların örgütlenme ve eğitim düzeylerinin düşük olmasına rağmen daha istekli ve kararlı mücadele ettiklerini ama günümüzde daha eğitimli ve örgütlü olmalarına rağmen aynı başarılı mücadeleyi veremediklerini söyledi.

Bunun en önemli nedeninin siyasi partiler ve kadın örgütleri arasındaki görüş farklılıkları olduğunu ve bunun Filistinli kadınların mücadelelerini olumsuz yönde etkilediğini dile getirdi.

Filipinler'den Marylou Tabanera,kadınların devlete, hükümete ve erkeklere güvenmemeleri, kadınların yaşamın her alanında örgütlenmeleri ve haklarını elde etmek için mücadele etmeleri gerektiğine vurgu yaptı.

Feminizmin ve sosyalizmin dışardan kadınlara öğretilemeyeceğini savunan Tabanera, “Kapitalizme, erkek eğemenliği ve ataerkil sisteme karşı örgütlenmek, daha önceki deneyimlerin ışığında mücadele etmek zorundayız” dedi.

Kırsal kesimlerde yaşayan kadınların şehirlere yaşayan kadınlara kıyasla daha eğitimsiz ve daha yoksul olduklarına dikkat çeken Tabanera, “Kadınları örgütleyebilmek ve biliçlendirebilmek için siyasal stratejiler belirledik. Yürüyüşler ve konferanslar düzenledik. Platformlar oluşturduk. Kırsal kesimde yaşayan kadınlar için erkek eğemen sisteme karşı, ekonomik, siyasal ve sosyal bağımsızlıklarını kazanmaları için çok yönlü çalışmalar yapıyoruz” ifadelerini kullandı.

“Kadınların çoğu ailelerinin geçimini sağlıyor. Meyve ve yemiş satıyorlar. Ama hiç bir hakları yok. Erkekler her türlü hakka sahip. Mal mülk onların. Ama erkek değil kadın çalışıp evin geçimini sağlıyor” şeklinde konuşan Tabanera, Filipinli kadınların bunu ancak mücadele ederek değiştirebileceklerine vurgu yaptı.

Özgür Kadın Kongresi’nden (KJA) Gözde Gurbet Engin, 40 yıllık Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin üç pradigma üzerinde kurulu olduğunu ifade ettikten sonra bunları demokrasi, ekoloji ve kadın özgürlüğü olarak sıraladı.

Bu anlayışın bir sonucu olarak kadınların mücadelenin en ön saflarında yer aldıklarını ve mücadeleye önderlik ettiklerini söyleyen Engin, sadace kadın özgürlükçü bir bakış açısına sahip olmanın yeterli olmadığını, kadınların bunu yaşama geçirmek için yaşamın her alanında dayatmaları gerektiğini dile getirdi.

40-50 yıldır özgürlük mücadelesi veren bazı parti ve hareketlerin bu anlayıştan yoksun oldukları için kadınları seferber edemediklerine dikkat çektikten sonra, HDP ve DBP ile Kürdistan’daki belediyelerdeki eş başkanlık sisteminin işleyişi hakkında açıklamalarda bulundu.

Barış sürecinde Kürt kadınlarının dünyada bir ilke imza attıklarını söyleyen Engin, kadın hareketi, KJA’dan bir temsilcinin barış müzakerelerinde yer almasını Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadın sorununa verdiği önemi gösterdiğini ifade etti.

Engin, Avrupa Birliği’nin Türk Hükümeti ile sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmalarını engellemek için yaptığı anlaşmaya da tepki gösterdi ve Avrupa’nın Türk devletine ödeyeceği 3 milyar Euronun Kürt Halkının katledilmesinde kullanılacağını dile getirdi. Avrupa’nın Kürt halkına yönelik katliamlara ortak olmaması ve karşı çıkması gerektiğine vurgu yaptı.

BARIŞ SÜRECİNDE KADINLAR

“Kadından Kadına” adlı örgütlenmeden Ola Saleh’in moderatörlüğünü yaptığı panelde Kolombiya Komünist Partisi’nden İsabel Contreras, Kadın Barış İnisiyatifi’nden Nazan Üstündağ, Suriye Demokratik Partisi’nden Jalileh Al Turk, Filistin’den Ratabeh Alaedin Abu Ghosh ülkelerindeki barış süreçlerini ele alan konuşmalar yaptılar.

Al Turk, partilerinin 1938 yılında kurulduğunu ve varlığını muhafaza ettiğini, savaşın başlamasından sonra Suriye Ulusal Konseyi içinde yer aldığını söyledi. Son olarak Riyad konferansına katıldıklarını söyleyen Al Turk, Rusya ve İran’ın Esad rejimini desteklemesinin durumu daha da karmaşık hale getirdiğini öne sürdü. Esad rejimin halkı teslim almak için ağır silahlar kullandığını ama Suriye Halkının özgürlük için mücadelesini sürdürdüğünü belirtti.

Ratabeh Alaedin Abu Ghosh, Filistin’da kadınların barış görüşmelerine katılmalarının önündeki en büyük engelin ataerkil değer yargıları ve Filistin örgütleri arasındaki anlaşmazlık ve çelişkiler olduğunu söyledi. Filistin toplumunda bir parçalanmanın yaşandığını, sıradan insanların olanları kavramakta güçlük çektiklerini ifade etti.

Flistinli erkeklerin kadınların politikayla uğraşmalarını istemediklerini ve bazı kadınların işgale karşı mücadele etmelerinin bu kesimleri rahatsız ettiğini ama buna rağmen kadınların işgal karşıtı gösteriler içinde yer aldıklarını söyledi.

Nazan Üstündağ, Kadın Barış İnisiyatifi’nin kuruluşu ve amaçları hakkında açıklamalarda bulunduktan sonra konuşmasını 2000’li yıllardan itibaren olan gelişmeler üzerinde yoğunlaştırdı.

2003 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yaklaşmasına paralel olarak toplumda seferberliğin yaşandığını ve pek çok örgütlenmelere gidildiğini ama 2009 yılında Kürt politikacılara yönelik yoğun tutuklamaların ülkedeki atmosferi olumsuz etkilediğini söyledi.

Mücadeleci Kürt kadınlarının tutuklandıklarını ve cezaevlerine atıldıklarını ve kendilerinin cezaevindeki kadınlarla dayanışma amacıyla örgütlenmeye gittiklerini söyleyen Üstündağ, kadınları savaş hakkında bilgilendirrmeye çalıştıklarını söyledi. 1990’lı yıllarda Kürdistan’da yaşanan insan hakları ihlallerini özellikle genç kadınlara anlatmaya çalıştıklarını, bu amaçla pek çok etkinlik örgütlerini aktardı.

2013 yılında barış sürecinin başlatılmasının ülkede iyimser rüzgarların esmesini de beraberinde getirdiğini, kadınları sürece katmak için çaba gösterdiklerini söyleyen Üstündağ, sürece katkıda bulunmak için parlamentoda milletvekilleri, Kandil’de gerillalarla görüşmeler yaptıklarını dile getirdi. Çözüm sürecinin sona erip savaşın başlamasından sonra devlet şiddetinin arttığını, politikayla uğraşan insanların ağır faturalar ödemek zorunda kaldıklarını, DAİŞ’ın özellikle rejim muhaliflerinin gösterilerine yönelik katliamlar düzenlediklerini ifade etti.

Toplumda hükümetin DAİŞ’ın muhaliflerin gösterilerine saldırmalarına izin verdiği algısının oluşmasının muhalif bazı kesimlerde devletin DAİŞ’ı kendilerine karşı kullanabileceği kaygılarını yarattığını söyleyen üsteyen Üstündağ, Kadın Barış İnsiyatifi olarak devletin yeniden barış görüşmelerine başlaması için kampanyalar örgütlediklerini söyledi.

Kuzey Kürdistan’da 1990’lı yıllarda görülen şiddet, baskı ve katliamların bir benzerinin günümüzde yaşandığını söyleyen Üstündağ, tüm bunların Kürt kadınlarını çok olumsuz etkilediklerini somut örnekler vererek aktardı.

Son bir kaç ay içinde 200 bini aşkın Kürdün zorunlu göçe tabi tutulduğunu, yüzlerce sivilin katledildiğini söyleyen Üstündağ savaşın yeniden başlamasının sadece Kürt kadınlarını değil tüm kadınları çok olumsuz etkilediğini, kadınlara yönelik şidddetin artış gösterdiğini ve günde ortalama üç kadının yakınları veya eşleri tarafından katledildiklerini söyledi.

Kürdistan Özgürlük Mücadelesi sayesinde Kürt kadınlarının bilinçlendiklerini, eşlerini ve çocuklarını savaşta kaybeden kadınların örgütlendiklerini ve mücadelenin ön saflarında yerlerini aldıklarını söyledi.

 

Son bir kaç ay içinde Kuzey Kürdistan’da Kürt kadınlarının askeri örgütlenme içinde yer aldığını, tıpkı Rojava’da olduğu gibi daha görünür olmaya başladıklarını söyledi. Feministlerin militarizme ve şiddete karşı olduklarını hatırlatan Üstündağ, ama bu anlayışın Kürdistan’da halkın kendini savunmak amacıyla direnen halkın tutumunu göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

İsabel Contreras, Kolombiya’da devlet ve gerillalar arasında devam eden barış görüşmelerinin önünde hala büyük engeller bulunduğunu söyledi. 50 yıldan beri devam eden savaşın onbinlerce insanın yaşamını yitirmesine, 8 milyonun ilticacı durumuna düşmesine neden olduğunu söyleyen Contreras, barış sürecinde epey ilerleme kaydedilmesine ve sağ partilerin barışı istediklerini söylemelerine rağmen kadın, çocuk ve sivillere yönelik şiddeti sürdürdüklerini ve para militer grupların hala çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.

Kontra gerilla grupların sürecin önünde engel olduğunu ve çatışmaların tamamen durmadığnı söyleyen Conteras şunları kaydetti: “Bizler insanlar kadledilmeden, tehdit edilmeden, kayıp edilmeden çalışmalarımızı özgürce sürdürmek istiyoruz. Kolombiya’da barış süreci önemli bir noktaya geldi. Barışı inşa etmek ve sağlamak için umut var. Bu çok önemli. Çatışmaların durdurulması ve barışın sağlanması oldukça önemli ama sivil toplum örgütlerinin de bu sürece dahil etmek gerekir. Hükümet ülkemizi çok uluslu tekellere satıyor. Biz barış istiyoruz ama sosyal adalet ve eşitlik de istiyoruz. Gerçek bir barışın sağlanması için sosyal adalet ve eşitlik gerekli. Hem şehirlerde hem de kırsal kesimde yoksulluktan kurtulmamız lazım.”            

50 yıldan beri süren çatışmanın en fazla kadınları olumsuz etkilediğini, politik pek çok kadının yaşamda kalabilmek için ülkesini terk etmek zorunda kaldığını söyleyen Contreras, korkunç katliamlar yapan kontro gerilla grupların silahlarını bırakmalarına rağmen hala varlıklarını sürdürdüklerini belirtti.

Son günlerde Bogota’da kendi bölgelerini savunan 14 kadının siyasi nedenlerle katledilmesine karşın yetkililerin katliamı kriminal bir vaka gibi göstermeye çalıştıklarına dikkat çekti.

Konferansta Latin Amerika’nın yerli haklarının temsilcilerinin ve İskandinavya’nın yerli halkları Samilerin sorunlarını ve taleplerini gündeme getirdikleri panellerin yanı sıra, El Salvadorlu, Somalili, İranlı ve Kürdistanlı kadınlar, ülkelerindeki son gelişmeleri katıımcılarla paylaştılar.

HPG gerillaların yaşamlarını yansıtan filmin gösterdiği bir etkinlikte Amara Kürt Kadın Meclisi’nden Ayşe Göktepe, Bakur’daki özyönetim direnişleri ve Türk devletinin soykırım operasyonları hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu.

...