'Kadın cinayetinde fail polis-asker olunca yaklaşım değişiyor'

Devlet güçleri tarafından kadınlara yönelik baskıların en çok Kürt illerinde yaşandığını belirten KCDP Temsilcisi Esin İzel Uysal, "Kadın cinayetinde fail, polis-asker olunca yaklaşım değişiyor" dedi.

KADIN KATLİAMLARI

Türkiye’de kadın cinayetleri, iktidarın politikalarından dolayı her geçen gün artıyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun (KCDP) verilerine göre, 2008-2024 yılının Temmuz ayı arasında 4 bin 865 kadın katledildi. Sadece 2024 yılının ilk altı ayında 205 kadın katledildi.

Faili belli olan kadın cinayetleri dışında bir de kayıtlara şüpheli olarak geçen ölümler mevcut. Bazı dönemlerde faili belli kadın cinayetlerini de geçen bir orana ulaşan şüpheli kadın ölümleri, çoğu zaman mahkemeler ve soruşturmayı yürüten polisler tarafından ‘intihar’ olarak kayıtlara geçiriliyor.
Kadın cinayetlerinde dikkat çeken bir diğer husus ise devlet güçlerinin katlettiği kadınlar oluyor. Kamuoyunda tam anlamıyla bir veri olmamasına rağmen polis ve askerlerin katlettiği örneklerde mahkemeler bu katilleri korumaya çalışıyor.

KATİLİN ASKER-POLİS OLDUĞU ÖRNEKLERDEN BAZILARI

Bugüne kadar basına yansıyan ve faili polis veya asker olan kadın cinayetlerinden bazıları şunlar:

* 22 Mart 2020'de Amed’de Dilek Kaya adlı bir kadın, erkek arkadaşı olduğu söylenen bir Türk astsubay tarafından öldürüldü.

* 18 Temmuz 2016'da Sürmi İnce adlı bir kadın Gever’de Türk askerler tarafından öldürüldü.

* 9 Mart 2024'te Adana’da Feray Balkan adlı kadın, boşandığı astsubay Seçkin Ergü tarafından öldürüldü.

* 7 Mart 2024'te Mersin’de Mustafa Yıldır adlı bir polis, boşandığı kadını katledip intihar etti.

* 23 Temmuz 2023'te Çorum’da boşanma aşamasında olan Gülten Ataklı, yol kenarında öldürülmüş halde bulundu, polis eşi gözaltına alındı.

* 17 Haziran 2024'te Merdîn’de polis H.Ş. eşi ve çocuğunu öldürerek intihar etti.

* 16 Ocak 2024'te Balıkesir’de özel harekat polisi Mehmet Kanat, eşi Kübra Kanat’ı katlettikten sonra intihar etti.

* 3 Ekim 2023'te İzmir’de polis A.E.Ö. ayrıldığı kadını katletti.

* 29 Ağustos 2015'te polis Gülay Memiş, yine polis olan Beytullah Türkyılmaz tarafından öldürüldü.

* 28 Nisan 2021 Agirî’de özel harekat polisi Mesut D., Esra Çelik adlı kadını katletti.

* 28 Eylül 2023'te Samsun’da Azerbaycanlı Zhala Baghırova, polis Cavit Geçer tarafından katledildi.

* 9 Mayıs 2023'te emekli polis T.G., bir kadını katlederek intihar etti.

* 15 Nisan 2023'te Manisa’da Yeşim Akbaş, polis lojmanında başından vurularak öldürüldü, şüpheli komiser yardımcısı Doğan Can Yıldız açığa alındı.

* 16 Şubat 2024'te Edirne’de komiser E.A., boşandığı kadını katletti.

* 18 Mart 2016'da Ankara’da polis A.Y. meslektaşı olan bir kadını sokak ortasında öldürdü.

* 6 Temmuz 2012 Ankara’da Ümit Karakafa adlı polis ayrıldığı Gülşah Karakafa’yı katlederek intihar etti.

* 2 Temmuz 2014 Ankara’da kendisine sarkıntılık yapan polisi karakola şikayet eden kadın, karakol kapısında aynı polis tarafından katledildi.

'FAİL POLİS OLUNCA KADININ ŞİKAYETİ ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR'

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcilerinden Avukat Esin İzel Uysal, devlet güçlerinin neden kadın cinayetleri işlediklerini, mahkemelerin böyle bir durumda nasıl yaklaştığını ANF’ye değerlendirdi.

Devlet güçlerinin karıştığı kadın cinayetlerinin doğru bir verisinin tam olarak bulunmadığını belirten Esin İzel Uysal, "Elimizde bununla ilgili net bir veri yok ama şunu diyebiliriz. Kolluk dediklerimiz devlet adına orada bulunan, emniyeti sağlamakla görevli olan kişi. Ve bunun doğal olarak ruhsatlı bir silahı var. Devlet sana onu güvenerek vermiş ve sen devletin görevini icra etmek için ona sahipsin ve bu çok büyük bir güç. Hem zaten bir yandan erkek egemenliğinin verdiği bir güç var hem de senin elinde devletin sana zimmetlediği bir silah var. Ama burada ne yapılması gerekiyor? İlk yapılması gereken şey, böyle bir durum varsa kadın şikayetçi, koruma tedbiri istediyse o silahın tedbiren alınması gerekiyor, el konulması gerekiyor ama bunun da çok zor olduğunu görüyoruz" dedi.

Kadınların koruma tedbirini çıkartmasının zaten zor olduğunu, failin devlet güçlerinden biri olmasından kaynaklı bunun daha da zorlaştığını belirten Esin İzel Uysal, "Zaten bir koruma tedbirini kadınların çıkartması çok zor, önlerine bir sürü engeller çıkartılıyor, ki aslında bunların büyük bir kısmı kolluk tarafından çıkartılıyor. Kadınlar polise gittiklerinde başlarından savmak üzere hareket ediyorlar; 'Sen savcılığa gideceksin', 'bize değil, şu karakola gideceksin' diye. Burada failin ekstradan kolluk görevlisi olması kendine bir cesaret veriyor hem de mahkemelerde bu kararları vermekte çok direttikleri için, failin bir de kamu adına çalışan ve görev yapan birisi olmasının etkisi olduğunu söyleyebilirim."

'KÜRT İLLERİNDE DEVLET GÜÇLERİNİN KADINA YÖNELİK BASKISI DAHA FAZLA'

Devlet güçleri tarafından katledilen ya da baskıya uğrayan kadınların yoğunluklu olarak Kürt illerinde yaşadığına dikkat çeken Esin İzel Uysal, orada polis ve askerlerin devletin gücüne yaslandıklarını belirtti. Esin İzel Uysal, "Bunun Kürt illerinde daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Orada asker ve polisin kendi güçlerini kadınlara şiddet uygulamak için bir imkan haline getirdiklerini, böyle kullandıklarını anlattılar. Bu durumda, devlet adına Kürt illerinde bulunan bir personele yaptırım uygulanması çok daha zor oluyor" dedi.

'KÜRT İLLERİNDE ERKEK EGEMENLİK VE DEVLET KOL KOLA'

Devletin Kürt illerinde halka yönelik uyguladığı baskının bir adımı olarak kadını baskı altına aldığını belirten Esin Ezgi Uysal, şunları söyledi:

"Devlet, Kürt illerinin her birini ablukaya almış vaziyette. İlk kez bu yıl gittim. Kaldığımız ev tepedeydi. Evin balkonundan gördüğüm, devletin Hakkari’nin dört tarafını çevirmiş durumda olduğuydu. Kolluğun oradaki görevi bir halkı kontrol altına almak ve baskılamaktır. Bunu kadınlar üzerinde yapmaları da belki daha kolay hedef alabildikleri kesim olduğu içindir. Erkek egemenlik ile iktidarın kol kola olduğunu da gösteriyor. Hem Kürt halkını baskılıyor hem de kadınları kontrol altına almaya çalışıyor; çünkü burada daha zayıf olarak gördükleri kesim onlar ve o yüzden orada daha fazla kolluk şiddeti olduğunu düşünüyorum. Burada da çok fazla ama oradaki durum biraz da şöyle. Batıda bir kadın şiddete uğradığında, -kolluk tarafından uğrasa dahi- biz ona yollar önerebiliyoruz; 'karakola gideceksin, savcıya gideceksin, biz yanındayız, birlikte şunları yapacağız' diye. Ama öbür tarafta kadınların gidebileceği bir kolluk da yok, nasıl güvensin ki? Zaten aslında çoğunlukla şiddet uygulayan o. Bu, şiddet fiziksel şiddet olmak durumunda değil, kadın cinayeti olmak zorunda değil ama sürekli bir taciz hali var bir yönüyle de. Bunun sonucunda da kadınlar çok büyük bir sıkışmışlık yaşıyor. İpek Er örneği de öyle. Bir intihara yönlendirme hali var. Bu aslında Kürt Hareketine yönelen baskıların da sonucudur diyebiliriz."

'İKTİDARIN KADIN POLİTİKASI POLİSİN YAKLAŞIMINA DA YANSIYOR'

İktidarın kadınlara yönelik şiddet ve cinayetleri durdurmak gibi bir çabasının olmadığını, göstermelik adımlar attığını söyleyen Esin Uysal, şöyle devam etti:

"8 Mart’ta, 25 Kasım’da çeşitli açıklamalar yapılıyor, 'biz bu konuların takipçisiyiz' diye. Ya da geçtiğimiz haftalarda bizim 6 aylık verimiz üzerine İçişleri Bakanlığı da bir veri açıkladı. İktidarın kadına yönelik şiddetle mücadelesi bu tarz göstermelik hareketlerden ibaret aslında. Kolluğun pozisyonuna gelirsek, kadına yönelik şiddet olduğunda ilk başvurulacak, en çok başvurulan merci, kolluk. Kadınlar kendine en yakın karakola gidip şikayetçi oluyorlar. Oradaki kolluk bu devletin personeli olduğu için, onun açıklamalarından ve politikalarından elbette etkileniyor. Orada bir polisin şahsen ilgilenmesi, görevini düzgün yapması çok nadir bir durum. Aksine onu yaptırabilmemiz için bizim platform olarak devreye girmemiz gerekiyor. Kadınlar bize başvurduklarında bütün merciler, yaşadıkları hak ihlallerini anlatıyorlar. Eskiden kadınlar bilmiyor deniliyordu ama artık kadınlar biliyor, haklarına sahip çıkmaya çalışıyorlar ama onu uygulatmaya çalışırken polis bunu engelliyor. Ve bu yeni olan bir şey de değil. Çok eski yıllarda Ferdane Çöl vardı. Sürekli karakola gidip dilekçe veriyordu. Polis artık “ölsen de kurtulsak, kağıdımızı boşa harcıyorsun” diyor ve en sonunda o kadın öldürüldü. O polisin sözleri kendisinin kötü bir insan olmasıyla ilgili değil iktidarın politikaları ile ilgilidir. Bunu önlemek için iktidarın ne yapması gerekiyor? Kolluğa 'sen bu kanunu uygulamak zorundasın, bu seni bağlar' demesi, bunu hatırlatması gerekiyor. Çünkü kanun hepimizi bağlıyor, ki 6284 kamu görevlisini ayrıca bağlar."

ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMLERİNDE YETKİLİ MERCİLER ‘İNTİHAR’ DEMEYİ SEÇİYOR

Özellikle şüpheli kadın ölümlerini kolluk güçlerinin ve soruşturmayı yürüten makamların dosyayı kapatmak için intihar olarak kayda geçirdiklerine dikkat çeken Esin Uysal, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bizim kadın ölümlerinde en çok gördüğümüz şey, şüpheli kadın ölümlerinin üstünü ‘intihar’ diye kapatma durumu oluyor. Bir şekilde soruşturma aşamasında kayıtlara öyle geçirip, dosyanın üzerini kapatmaya çalışıyorlar. Bu başka bir durum ama intihara yönlendirme başka bir durum. O kişi gerçekten intihar etmiş oluyor. O sıkışmışlık içerisinde, çaresizlik içerisinde, karşı tarafın yönlendirmesi, psikolojik şiddetiyle bunu yapmış. İkisi birbirinden farklı durumlar. Batı'da gördüğümüz intihar diyerek üstünü kapatma durumu oluyor. Onun çok örneği var. Mesela Şule Çet var, Aysun Yıldırım var. Kolluk yönlendirebiliyor. Savcı, inceleme sonrası kayıtlara intihar diye geçiyor ya da en başta intihar demeyip dava açılıyor, yeterli delil yok diye kapatıyorlar."

'MÜCADELE TOPLUMU DÖNÜŞTÜRÜR'

Son dönemde artan kadın cinayetlerine yönelik toplumdan çok fazla tepki çıkmamasını değerlendiren Esin İzel Uysal, "Toplumun bunu kanıksadığını ve normalleştirdiğini düşünmüyoruz. Platformun kuruluşunda kimse kadın cinayeti nedir, bilmezken şimdi artık ailelerin delil toplamaya çalıştığı, örtülmeye çalışan gerçekleri açığa çıkartmaya çalıştığı bir durum ile karşı karşıyayız. Ya da aslında biz şeyi de görüyoruz, kadınlar şiddete uğradığında yakınları müdahale ediyor ve kurtarmaya çalışıyor. Cinayetin gerçekleştiği anda orada olan ve müdahale etmeye çalışan ve kendisi de yaralanan ya da hayatını kaybeden kişiler var.

Hem toplumun olay anında müdahale refleksi kuvvetli hem de bu konunun politik yönünün herkes farkında. Politik bilincin bu konuda yüksek olduğunu düşünüyoruz. Çözüm yollarını da herkes biliyor, toplum biliyor, sadece kadın hareketinin içerisinde olanlar değil. Ama eskisi kadar bir kadın öldürüldüğünde bir infial yaratmıyor, konuşulmuyor. Bunun nedeni bana kalırsa biraz şu. Özellikle şu an toplumun gündemi bambaşka aslında. Ücret kavgası içerisinde krizle nasıl baş edecek, onu bulmaya çalışıyor. Çok yakın zamanda üç tane seçim geçirdik, bunlar aslında toplumda ağırlıklı olarak siyasal gündemin farklı olduğunu gösteriyor. Artık sadece kadınlar değil herkes hayatta kalma mücadelesi veriyor. O yüzden eskisi kadar bir kadın öldürüldüğünde herkes sokaklara doluşmuyor ama bunun arkasında 'ne olur canım, kadınlar da öldürülür' gibi bir fikirle olduğunu düşünmüyoruz. Aksine bizim mücadelemiz toplumun değiştirilebileceğini, dönüştürülebileceğini gösterdi.

Ama iktidarın yapmaya çalıştığı şey, bütün bunlar olağanlaşsın mantığıdır. Zaten sürekli karşı hamleleri deniyor. 6284’e ara ara saldırıyor, bakıyor, anlamaya çalışıyor ne yapıyorlar diye. Bir boşluk bulabilse oradan sonuna kadar gidecek. Keza 6284 sayılı kanun ile ilgili 9. Yargı Paketinde de değişiklikler vardı ama tepkinin sonucu o geri çekilmek durumunda kaldı. Bunlarda da ülkenin genel gündeminin belirleyici olduğunu düşünüyoruz."