KJK: Diktatörlüğe, faşizme karşı direnişi büyütelim

KJK Koordinasyonu: Diktatörlüğe, faşizme, adaletsizliğe, zulme karşı tüm kesimleri, özelde Kürt kadınları, gençleri ve halkımızı direnişi büyütmeye, Erdoğan-AKP faşist iktidarını tasfiye edecek bir topyekün mücadele sürecini geliştirmeye çağırıyoruz.

Meclis’te yapılan Saray darbesine ilişkin açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “Diktatörlüğe, faşizme, adaletsizliğe, zulme karşı tüm kesimleri, özelde Kürt kadınları, gençleri ve halkımızı direnişi büyütmeye, Erdoğan-AKP faşist iktidarını tasfiye edecek bir topyekün mücadele sürecini geliştirmeye çağırıyoruz” dedi.

Yazılı bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, Erdoğan’ın 7 Haziran 2015 seçim sürecinde aldığı yenilgi ardından bu seçimde açığa çıkan halkların demokratik iradesini reddederek, siyasi darbe geliştirdiğini ve savaş konseptini devreye koyduğunu belirtti.

7 Haziran’da halkın ortaya koyduğu tek parti iktidarına hayır, partiler arası koalisyon hükümetinin oluşturulması ve Türkiye’nin demokrasi, barış ve uzlaşı siyasetini esas alması yönündeki tutumunu kendi bitişi olarak gördüğünü ve siyasi hilelerle Türkiye’yi kaosa sürükleyen 1 Kasım seçim kararıyla siyasi darbe yaptığını vurgulayan KJK Koordinasyonu, “1 Kasım seçimiyle AKP’yi yeniden iktidara getirerek ulus devleti ve inkarcı devlet sistemini ayakta tutmayı hedeflemiştir. Ergenekon, JİTEM vb. tüm derin devlet güç odaklarıyla ve MHP başta olmak üzere milliyetçi ve faşist kesimlerle gizli ittifaklar yaparak anti demokratik, anti Kürt faşist cepheyi oluşturmuştur. Yönlendirdiği ve her türlü desteği verdiği IŞİD eliyle geliştirdiği 20 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları ile HDP şahsında demokrasi güçlerini ezmeyi ve sindirmeyi amaçlamıştır. Kürtler üzerindeki inkar, imha siyasetini topyekün savaş konsepti kapsamında bir kez daha en kirli savaş yöntem ve araçları ile devreye koymuştur. Bu saldırılarla 1 Kasım seçim sürecinde AKP dışındaki partilere seçim çalışması yaptırtmamıştır. HDP’ye yönelik yüzlerce saldırı, bombalama, tutuklama geliştirerek, saray medyası üzerinden en çirkin propagandaları yaptırtarak, MHP ve diğer faşist, milliyetçi, derin devlet güç odaklarıyla ittifak geliştirerek 1 Kasım seçimlerinde AKP’yi yeniden iktidara getirtmiştir. Her türlü anayasal, hukuksal ve insani suçu işleyerek hayalini kurduğu diktatörlüğünü hakim kılmak için Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemiştir. Bu kirli ittifaklar, HDP üzerindeki yoğun saldırılara, her türlü hile ve engellemelere rağmen 1 Kasım seçimlerinde HDP inkarcı ulus devletin koyduğu barajı aşarak meclise 3. Parti olarak girmeyi başarmıştır. Ancak Erdoğan diktatörlüğü ve ulus devletin faşist, milliyetçi ve inkarcı zihniyeti ve katliamcı güç odakları bunu hazmetmemiş, 6 milyon oyla meclise giren HDP şahsındaki halk iradesini yok saymış, meclis dışına atmak için var gücüyle HDP’ye saldırılarını tırmandırmıştır” dedi.

‘ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ KAOS VE İÇ SAVAŞ İLE KARŞI KARŞIYA GETİMİŞTİR’

Erdoğan ve AKP faşist iktidarının 24 Temmuz 2015’ten itibaren topyekün savaş konseptini devreye koyarak Kürt halkının öz yönetim ilanı ve demokratik Türkiye tutumunu ezmek, teslim almak için Kürdistan özgürlük hareketine ve Kürt halkına, demokratik siyaset kurumlarına karşı saldırılarını geliştirdiğini de belirten KJK Koordinasyonu şunlara dikkat çekti: “En kirli savaş araçlarını ve yöntemlerini kullanarak Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Silopi, Silvan başta olmak üzere Kürdistan şehirlerinde katliamlar geliştirmiştir. Medya Savunma Alanlarımıza yönelik aralıksız hava bombardımanları yaparak gerilla güçlerimizi darbelemek istemiştir. Kürdistan şehirlerinde halkımızın öz yönetim direnişlerini kırmak, teslim almak amacıyla ordunun paramiliter güçlerini ve tüm teknik donanımını devreye koymuş, kimyasal bombalar başta olmak üzere yasak silahlar kullanmış, savaşı şehirleri uçaklarla bombalama düzeyine vardırmıştır. Yüzlerce masum insanımızı bodrumlarda diri diri yakmış, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen savaş suçunu işleyerek şehitliklere saldırmış, mezarları tahrip etmiş, cenazeleri günlerce, haftalarca sokaklarda çürümeye bırakmış, cenazeleri teşhir etmiş, ailelerin kendi cenazelerini gömmelerine bile izin vermemiştir. Erdoğan’ın talimatları ile aylardır Kürdistan’ın şehirlerinde bu uygulamalarla insanlık ve savaş suçu işlenmekte, buna karşı halkımız kadınların ve gençlerin öncülüğünde yediden yetmişe destansı bir direnişi geliştirmektedir. Kürdistan’da aylardır yürütülen bu topyekün savaş ve Türkiyeli sol, sosyalist, demokratik kesimler, aydın, yazar, gazeteci, akademisyen ve kadınlar üzerinde her geçen gün tırmandırılan faşist saldırılar bu gün Türkiye’yi tam bir kaos ve iç savaşla karşı karşıya getirmiştir.   

Erdoğan ve AKP faşist iktidarı tarafından halklarımıza karşı yürütülen topyekün savaş HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla birlikte yeni bir aşamaya vardırılmıştır. TC anayasası ihlal edilerek ve 6 milyon halkın iradesi hiçe sayılarak postmodern bir siyasi darbe ile HDP vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması Kürt halkına karşı yürütülen topyekün savaşın daha büyük katliamlarla derinleştirilmesi ve Türkiye’deki demokrasi güçlerinin tasfiye edilmesi sürecinin tırmandırılması kararının somut göstergesidir. Bu karar, TBMM’nin feshedilmesi ve parlamenter sistemin ortadan kaldırılmasıdır. Parlamenter sistem yerine fiili başkanlık adıyla Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğünün ve faşizmin hakim kılınmasının ilanıdır. Demokratik siyasete, fikir ve basın özgürlüğüne, halkların demokratik ve kardeşçe ortak yaşama iradesine karşı geliştirilen bu postmodern darbe; Türkiye halklarının geleceğini karartacak, mevcut siyasi krizi daha da derinleştirecek, halklar ve mezhepler arası çatışmalara sürükleyecek tehlikeli bir sürecin önünü açacak bir karakter taşımaktadır. Özellikle Kürt ve Türkiye halkları arasında onarılamaz bir yarılma, kopuş ve ayrışmanın yaşanmasını beraberinde getirecek sonuca doğru hızla evrilmektedir.

MHP, Kürtlere karşı geliştirilen topyekün savaşta AKP’ye tam destek verdiği gibi, HDP’nin parlamento dışına atılması ve yargılanması için de Erdoğan ve AKP ile tam bir ortaklık içinde olmuştur. Milliyetçi ve faşist karakteri ve Kürtlerin inkarı ve imhasına dayalı olarak kendisini var eden ulus devlet yapılanmasını korumak üzerinden MHP ve AKP bu kirli ittifakla anti Kürt cephede ortak hareket etmişlerdir. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde aldığı yenilgilerle birlikte MHP içinde gelişen muhalefet ve parçalanma karşısında, Bahçeli parti başkanlığında kalmak ve iktidarını korumak için özellikle bu süreçte Erdoğan’a yalakalık yapmakta ve faşist uygulamalarına her açıdan destek vermektedir. Hatta işlediği ve işleyeceği savaş, insanlık ve anayasa suçlarını bile örtbas etme, hukuksal destek sunma, bunun için koalisyona gitme önerisinde bulunma düzeyinde Kürt düşmanlığını sergilemekten çekinmemektedir. Bu kan siyasetiyle MHP, Erdoğan ve AKP’nin faşist uygulamalarının, katliamlarının ve geliştirdiği siyasi darbenin birinci ortağıdır. Erdoğan ve AKP’nin Türkiye halklarının başına bela olmasında, Kürdistan’da işlenen insanlık suçlarında MHP’nin kanlı ellerinin olduğu açıktır. Mevcut ittifak bir kirli savaş gladyosudur.”

‘CHP ANA MUHALEFET ROLÜNÜ OYNAYAMAMIŞTIR’

Erdoğan’ın geliştirdiği siyasi darbe ve HDP’ye yönelik geliştirilen saldırılarda CHP’nin rolünün de belirleyici olduğunu kaydeden KJK Koordinasyonu, “Ana muhalefet partisi olma misyonunu yerine getirememiş, Erdoğan ve AKP’nin politik baskılarına ve geliştirdiği oyunlara karşı duramamıştır. İzlediği siyaset ve muhalefet tarzıyla Erdoğan ve AKP’ye güç vermiştir. ‘Anayasaya aykırıdır ama buna rağmen, dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz’ tutumuyla geleneksel devlet zihniyetiyle hareket etmiş ve kurumsal olarak AKP’ye destek vermiştir. HDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında CHP’nin bu kurumsal desteği ve yanlış tutumu belirleyici olmuştur. Kılıçdaroğlu, referandum korkusu ve Erdoğan’ın koz olarak kullandığı teröre destek verme tehdidinin baskısıyla partisinin ilkelerine bile ihanet eden bir tutum sergilemiştir. CHP içinden bazı milletvekillerinin hayır oyuna rağmen, bu kurumsal tutum sonucunda önemli sayıda evet oyunun CHP tarafından verilmesi HDP’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında belirleyici rol oynamıştır. Bu anlamda CHP, Türkiye’yi çok karanlık günlere sürükleyecek bu kararın ortağı olarak Türkiye halkları karşısında suçludur ve tarihe ileride hesap vermek durumundadır. Kılıçdaroğlu’nun ve CHP içindeki ulusalcı kanadın izlediği bu yanlış politika önümüzdeki günlerde CHP içinde de MHP benzeri bir parçalanma ve farklı arayışların gündeme gelmesine gebe bir durumu açığa çıkarmıştır. Kürt karşıtlığı ve anti demokratik sistemi benimseyen hiçbir parti ve iktidar şimdiye kadar Türkiye’de nasıl uzun soluklu bir yürüyüşü geliştiremediyse, AKP, CHP ve MHP gibi partiler de bu politikalarından vazgeçmezlerse varlıklarını sürdüremeyeceklerdir. Özellikle TC’nin kurucu partisi misyonuyla övünen CHP’nin bir an önce bu yanlış ve kaypak politikalarından vaz geçmesi ve Erdoğan diktatörlüğü karşısında dirayetli ve tutarlı bir siyasi mücadele vererek demokratik siyasetin gelişmesi için çaba vermesi gereklidir. Aksi durumda CHP’nin ana muhalefet partisi ve cumhuriyetin kurucu parti misyonu bitmiş olacaktır. CHP içerisindeki demokratik cumhuriyet ve Kürt sorununun diyalogla çözümünden yana kesimlerin daha etkili bir mücadele içerisine girmesi ve meclise, demokrasiye, halkların birliğine yönelik geliştirilen bu siyasi darbeye karşı mücadele etmesi ve HDP’nin mecliste kalması için gerekli desteği vermesi gereklidir” dedi.

1990’lardan buyana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin demokratik siyaset alanlarını her zaman açık tutarak, diyalog ve demokratik yollarla Kürt sorununun çözümünü geliştirmeyi ve Türkiye’yi demokratikleştirmeyi esas aldığını da belirten KJK Koordinasyonu şunları vurguladı: “Ancak şimdiye kadar iktidara gelen her hükümet ya oyalama siyasetini ya da ağırlıkta savaş konseptini tercih etmiş, demokratik siyaset kanallarını kapatarak faşist uygulamalara yönelmiştir. 1994’de Kürtlerin kendi iradelerinin temsili olarak TBMM’ne gönderdiği vekillerinin kürsü dokunulmazlığı dahil tüm hakları gasp edilmiş ve dokunulmazlıkları kaldırılarak hapse atılmış, yıllarca zindanlarda tutulmuş, siyaset yasağı getirilmiştir.

% 10 seçim barajı ile yıllardır Kürtlerin meclise girmesi engellenmektedir. Ancak 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde 90 yıllık bu anti demokratik ve anti Kürt barajı HDP aştı ve Kürtlerle birlikte Türkiye’deki tüm ezilen, yok sayılan etnik kimliklerin, inançların, siyasi görüşlerin ve en önemlisi de kadınların, gençlerin TBMM’ne gelmesini başardı. Ulus devlet zihniyetini, inkarcı siyasetini ve engellerini aşarak halkların iradesi mecliste temsil gücünü yakalayarak demokrasinin gerçek muhalefet gücü haline geldi. HDP; demokratik cumhuriyetin profilini kendi bünyesinde yaratarak Türkiye meclisine taşıdı. Erkek, faşist ve ulus devletin karakterini, zihniyetini ve yapılanmasını değiştirmenin gücü haline geldi. Erdoğan diktatörlüğü ve faşist devlet yapılanması önündeki en temel engel ve en etkili, dinamik muhalefet partisi oldu. Bundan dolayı HDP’ye geleneksel ulus devlet odakları ve Erdoğan- AKP iktidarının saldırıları gelişti. Ve anayasa ihlal edilerek, her türlü hile ile HDP’nin dokunulmazlıkları kaldırılarak halkın siyasi iradesinin yargılanması kararı alındı.

Tüm bu faşist saldırılara rağmen, HPD şahsında Kürt halkı ve Türkiye’deki demokrasi güçleri demokratik siyaset ve Kürt sorunun çözümü için diyalog ve demokratik siyasette ısrar ettiler, etmeye de devam edeceklerdir. HDP’nin bu anti demokratik karar karşısında aldığı direnme tavrı yerinde bir tutumdur. Bu direnme tavrının başta Kürt halkı olmak üzere tüm demokratik güçler tarafından sahiplenmesi gerekmektedir. Dokunulmazlıkların kaldırılması topyekün savaşın derinleştirilmesi ve diktatörlüğün, faşizmin Türkiye’ye hakim kılınmasının kararıdır. Buna karşı anti faşist cephenin örgütlenerek direnişin Türkiye’nin her tarafında geliştirilmesi zorunlu ve tarihi bir görev haline gelmiştir. Direnişin her biçiminin çok örgütlü bir tarzda süreklileşerek geliştirilmesi acil bir ihtiyaçtır. Baskıya, zulme, katliam ve savaş konseptine karşı başta Kürtler olmak üzere demokratik cumhuriyetten yana herkesin birleşerek mücadeleyi yükseltmesi yaşamsal önemdedir. HDP ve HDK başta olmak üzere tüm demokratik, siyasi kurumların, inanç gruplarının ve örgütlerin, aydın, yazar, akademisyen, öğrenci, işçi, emekçi, kadın ve gençlerin öncülüğünde tüm toplumsal kesimlerin bir an önce ortak bir direniş konsepti temelinde harekete geçmesi gereklidir.

Bu siyasi darbe ve dokunulmazlıkların kaldırılması kararı en başta kadınların iradesine ve siyasete katılımına yönelik geliştirilen bir saldırıdır. Bundan dolayı en çok da kadınların direnişi yükseltmesi ve HDP’ye sahip çıkması ve iradesini ortaya koyması beklenen tarihi tutumdur. HDP ve HDK öncülüğünde geliştirilecek mitinglere kadınlar ve gençler başta olmak üzere halkımızın ve tüm demokrasi güçlerinin aktif ve güçlü katılması Erdoğan’ın diktatörlük hayallerini ve siyasi darbesini tasfiye edecek yegane direniş gücüdür. Bunun için halkın bu siyasi darbeye ve savaş konseptine karşı bilinçlendirilmesi, direniş için cesaretlendirilmesi, örgütlü mücadeleye sevk edilmesi için seferberlik ruhuyla ve hummalı bir çalışma ile anti faşist direniş cephesini örgütlemek zorunlu hale gelmiştir. Radikal eylemlerle halkı sokakların demokrasi ve direniş gücü olarak harekete geçirmek için herkesin el birliği içinde olması gereklidir. Kürt kadınları bu direnişe öncülük etmeli ve kadınların dayanışmasını güçlendirerek mücadeleyi büyütmelidir. Kadınların ve gençlerin öncülüğünde HDP etrafında toplumsal muhalefet ve mücadelenin gücünü ortaya koymalıdır. Böyle bir mücadele geliştirildiği takdirde anti Kürt ve savaş konseptinde ısrar eden tüm hükümetler gibi, Erdoğan- AKP iktidarı da yenilecektir. AKP, MHP ve CHP’nin geliştirdiği anti demokratik politikalar onların baş aşağı gidişlerinin ve parçalanmalarının ilk sinyalledir. Bu siyasi ortam halkların ve tüm ezilen kesimlerin yeni bir demokratik siyaset cephesini ve mücadelesini geliştirmenin zeminini de yaratmıştır.

Diktatörlüğe, faşizme, adaletsizliğe, zulme karşı tüm kesimleri, özelde Kürt kadınları, gençleri ve halkımızı direnişi büyütmeye, Erdoğan-AKP faşist iktidarını tasfiye edecek bir topyekün mücadele sürecini geliştirmeye çağırıyoruz. Türkiyeli tüm sol, sosyalist, demokratik, emekçi, ezilen kesimleri, parti, örgüt, kurum ve şahsiyetleri anti faşist cephede yer almaya ve direnişi radikalleştirmeye çağırıyoruz. Uluslararası kurum ve kuruluşları Erdoğan diktatörlüğü ve kirli savaş politikaları karşısında tutum almaya çağırıyoruz.”