Kültür ve sanatla da öz savunma
Kültür ve sanatın kimlik, dil ve varlık olduğunu kaydeden Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi Koordinasyon Üyesi Mizgîn Çolaq, “Kültür ve sanatla da kadının öz savunması geliştirildi” dedi.
Kültür ve sanatın kimlik, dil ve varlık olduğunu kaydeden Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi Koordinasyon Üyesi Mizgîn Çolaq, “Kültür ve sanatla da kadının öz savunması geliştirildi” dedi.
Sanat, kültür ve öz savunma kavramlarının kesiştiği noktada kadınların güçlü sesi gittikçe yükselirken, kadınların kültürel miraslarını ve sanatsal üretimlerini kullanarak özgürlükleri ve hakları için mücadele ettiği bu çağda, kadınların öz savunma mücadeleleri birbirini besledi. Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi Koordinasyon Üyesi Mîzgîn Çolaq, “Kadın, kültür ve sanat, eğitim, ekonomi ve siyasette kendi kendini yönetmemesi, öz savunmasının olmaması demektir” dedi.
Mîzgîn Çolaq, kadın kültür ve sanatı açısından öz savunmanın önemi, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi ve Rojava Devrimi’yle gelişen kadın kültür ve sanat faaliyetleriyle ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kadın kültür ve sanatı açısından öz savunmanın önemini nasıl belirtirsiniz? Kadınlar kültür ve sanatla nasıl güçlenebilir? Bu anlamda kadının özgürlük ve kimlik arayışına nasıl katkıda bulunabilir?
Kültür; kimlik, dil ve varlığımızdır. Bir halkın hatta bir bireyin kültürünün yok oluşu, bu halkın ve bireyin öz savunmasının olmadığı anlamına gelir. Halkların gelenek ve göreneklerini ifade eden, yüzyıllardır süregelen özelliklerinin, tariflerinin yaşama uyarlanması anlamını da taşıyan kültür, öz savunmanın köküdür. Kültür ve sanatını geliştiremeyen, nesilden nesile aktarmayan halklar, kadınlar savunmasız kalır. Kültürün esas taşıyıcısı, varoluşu kadındır. Toplumun temel taşını oluşturan kadın, kimliğini, varlığı ve dilini yaşattığı kültürüyle himaye edebilir. Kültürel öz savunmasını geliştirmeyen kadın, toplumunun gelişimine de katkı sunamaz. Kültür ve sanatın, kadın eliyle örülmesi, toplumların öz benliğiyle yaşamasının önünü açar. Kültürel öz savunmanın gelişmemesi, toplumun öz savunmasının gelişmemesi demektir. III. Dünya Savaşı’yla gelişen Kapitalist Modernite, halkların kültürünü doğrudan hedef alıyor ve kültürsüzleştirme savaşı yürütüyor. Kadının şahsında topluma yansıyan kültür ve sanat faaliyetleri derinleşmediği sürece kadın ve toplum özgürlüğünden bahsetmek eksik kalacaktır. Kadın, kültür ve sanatla özüne kavuşabilir. Bu bir yazı olsun, bir şarkı olsun, bir tiyatro olsun hakikatini dile getirerek öz benliğini açığa çıkarabilir. Kültür ve sanatla donatılan kadın, her bir adımda yeni arayışlarla kültürel aktarımların gerçekleşmesinin merkezi de olarak, kadın örgütlülüğünü geliştirir.
Yaşanmış birçok devrim, kültür sanatla örülmüştür. Rojava Devrimi söz konusu olduğunda böyle bir gerçeklikten bahsedebilir miyiz?
Rojava Devrimi ne denli Kadın Devrimi olarak yankı bulduysa o denli de kültürel bir devrim olarak çıkış yaptı. Kültür ve sanat faaliyetleri, devrim içerisinde önemli bir rol üstlendi. Rojava Devrimi’yle yaratılan model, yeniydi. Kapitalist Modernite, kültürel soykırımla toplumu, toplum olmaktan çıkardı. Toplumu, toplumsallığına yabancılaştırdı. Özel savaş politikalarıyla özellikle kadın ve gençleri hedef alan kapitalist sistem, kültürsüzleştirme politikasıyla halkların kültürlerini yok ederek, tek tip ulus yaratmak istiyor. Halkların kültürünün yaşatılmadığı bir ortamda sanattan bahsetmek mümkün değildir. Kültür ve sanatla halklar gelenek ve göreneklerini yaşatabildi, koruyabildi. Kültür ve sanat faaliyetleri, toplumun, devrimin, hakikatin aynasıdır. Eğer bugün kültür ve sanat aracılığıyla yeni bir açılım sağlanmış olmasaydı belki de Kuzey ve Doğu Suriye’de olup bitenler sadece burayla sınırlı kalacaktı, dünya halkları haber olamayacaktı. Hakikatin aynası olan kültür ve sanat faaliyetleri, halkların direnişini dünyaya duyurdu. Dolayısıyla kültür ve sanat devrime ve halklara köprü olmuştur.
Rojava Kadın Devrimi kültür-sanat anlamında neleri değiştirdi?
Rojava Devrimi öncesi, tek bayrak, tek dil ve tek adam sistemi vardı. Rojava Devrimi’yle yaşama uyarlanan Demokratik Modernite paradigmasıyla Arap, Kürt, Süryani, Asuri, Çerkes, Türkmen ve Ermeni halkları dili, kültürü ve kimliğiyle yaşam buldu. Yeniden bir doğuş gerçekleşti. Artık halklar, ana diliyle yaşıyor. Demokratik Ulus projesi, tüm ulusların kimliğidir. Önceleri halklar ana dilinde konuşamıyordu. Şu an ise Kuzey ve Doğu Suriye’de halklar ana diliyle konuşuyor, şarkı söylüyor, tiyatro oynuyor, folklorunu sergiliyor, kültürünü temsil eden ulusal elbiselerini giyiyor. Halklar beraber aynı şarkıyı birden fazla dilde seslendiriyor, aynı oyunu birden fazla dilde sergiliyor. Halkların kaynaştığı, kültürel ortaklığın yaratıldığı bir kültür ve sanat devrimi yaratıldı.
Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi olarak Kadın Devrimi’nin neresinde duruyorsunuz? Nasıl bir örgütlenme yapılanmasına sahipsiniz?
Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi, kadın tarihini, hakikatini ve korunması için tarihe ışık tutuyor. Kuzey-Doğu Suriye ve Suriye’de farklı inanç, kültür ve dillere sahip halkları bir araya getirerek, kadın özgürlüğü ve komünal toplum kültürünü teşvik etmek için sanatsal yöntemlere başvuruyor. Kadınların renkleri ve iradeleriyle özgür bir yaşamı inşa etmeleri için faaliyetlerini sürdüren Hîlala Zêrîn, 2016’da Qamişlo’da örgütlenen Kevana Zêrin Kültür Hareketi’ne dayanıyor. Hîlala Zêrîn ismi 2020’deki konferansın kararıyla verildi. 7 kantonda örgütlü olan Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi, ilçe merkezlerinde birçok kültür çalışması yürütüyor; müzik ve aletleri, tiyatro, folklor, resim gibi… Film-sinema ve stüdyo gibi ekiplerin kurulmasıyla da önemli adımlar atıldı.
Siz bu kapsamda ne tür çalışmalar yürüttünüz, hangi değerleri ortaya çıkardınız?
Kadının olduğu her yerde Hîlala Zêrîn bulunuyor. Tüm kadınlara ulaşmak için kapsamlı bir çalışma yürütülüyor. Kültürün korunması için kesinlikle kadına ihtiyaç vardır. Kültürü korumak, savunmak örgütlü kadınlarla olur. Hîlala Zêrîn’e bağlı grupların tüm etkinlikleriyle yakından ilgileniyoruz fakat sadece bununla sınırlı kalmıyoruz. Önceliğimiz kadın örgütlülüğüdür. Hîlala Zêrîn Kültür Hareketi olarak tüm şehirlerde kadınlara ulaşmak ilk hedefimizdir. Örgütsüz ve eğitimsiz kadın, örgütsüz ve eğitimsiz toplum anlamına gelir. Kendi kültürü ile büyümeyen bir çocuk ne toprağını ne de kültürünü koruyabilir. Çocukların doğru gelişim sağlayabilmeleri için kültürel eğitimlerimiz var ve bu eğitimler daha da güçlendirilmeye çalışılıyor. 6-15 yaşları arasında olan çocuklara müzik başta olmak üzere, folklor, tiyatro ve resim eğitimleri veren Hîlala Zêrîn Kadın Kültür ve Sanat Hareketi içerisinde tüm halklar yer alıyor ve kendi kültürlerini koruma şansı elde ediyor.
Kadınların öz savunma konusunu ele alan sanat eserlerinin ve etkinliklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine yansımaları oldu mu? Bu konuda gerek örgütlenmenizden gerekse dış etkenlerden kaynaklı ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz?
Toplum içerisinde kadının yeri ve sınırları, ataerkil zihniyet tarafından çizilmişti. Kadın evinden dışarı çıkamazdı. Hatta evi içerisinde bile sınırları çizilmişti. Bunun ötesine geçemezdi. Böyle bir girişimi olan kadın, toplum tarafından benimsenmezdi. Toplum içerisinde meşhur olan ayıp kelimesi yaygındı. Kadın toplumun temel taşını oluştururken toplum içerisinde en son sıralarda yer alır duruma koyulmuştu. Kültür ve sanat faaliyetlerinin sadece folklor ve şarkı söyleme yeri olduğu algısı yaygındı. Kültür, halay ve şarkıdan ibaret değildir. Kültür ve sanat faaliyetlerinde halay ve şarkılar olabilir ama faaliyetlerimizde bir aracı pozisyonundadır. Devrimi ve devrimle yaratılan kültürü sanat aracılığıyla ulaştırmadır. Erkek egemen zihniyetine karşı büyük bir mücadele yürütüldü. Kadının rengiyle, eliyle ve mücadelesiyle kurulan Hîlala Zêrîn’i gerekli görmüyorlardı. Kültür ve sanat faaliyetlerinin olması yeterli görülüyordu.
Kadının öz savunmasının gelişmesiyle, özellikle eğitimlerle zihniyet değişimi istenen düzeyde olmasa da yaşandı. Öz savunması gelişen kadın, topluma öncülük etme rolünü tekrar kazanarak kültür ve sanat faaliyetlerinde de aktifleşti. Yaşamın tüm alanlarından mahrum bırakılan kadın artık eğitimden sağlığa, ekonomiye ve kültür-sanata kadar yerini aldı. Bir tiyatroda yerini alamayan, bir şarkıda sahne alamayan, bir ekonomi projesinde sözü geçmeyen kadın artık kendini yönetir duruma geldi. Kadın, kültür ve sanat, eğitim, ekonomi ve siyasette kendi kendini yönetmemesi öz savunmasının olmaması demektir. Devrimin en büyük avantajı kadınlarının kendi kendini yönetmesiydi. Kadınlar, örgütlenerek güçlendi ve öz savunmasını geliştirdi. Öz savunmasız kadın, her türlü saldırıya maruz kalır. Kültür ve sanatla da kadının öz savunması geliştirilerek toplumsal cinsiyet eşitliği sağlandı.