‘Saraların, Sêvêlerin, özgürlükçü ruhundan korktukları için katlediyorlar’

PAJK Koordinasyonu Üyesi Zılar Stêrk, AKP devletinin tüm imkanları ile halka açtığı savaşın ideolojik bir savaş olduğunu söyledi.

PAJK Koordinasyonu Üyesi Zılar Stêrk, AKP devletinin tüm imkanları ile halka açtığı savaşın ideolojik bir savaş olduğunu söyledi. Kadınlara karşı AKP’nin öfkesini de bu çerçevede değerlendiren Stêrk, AKP’nin eskiden bildiği Kürdü artık Kürdistan’da bulamayacağının altını çizerken, demokratik aydın kamuoyuna da “her gün katledilen, söndürülen, öldürülen yaşamların önüne geçmek için, yüzlerini Kürdistan’a dönmeye, oraya doğru yürümeye ve hükümete ‘dur’ demeye çağırıyoruz” diye konuştu.

ANF’nin sorularını yanıtlayan Kürdistan Özgür Kadınlar Partisi PAJK Koordinasyonu Üyesi Zilar Stêrk, uzun süredir devam eden ve giderek toplumun tüm katmanlarını hedefleyen AKP faşizmine karşı Kürdistan’da ilan edilen öz yönetimler, AKP’nin iktidarcı ve tekçi algısına dur demenin sembolü haline gelen özyönetim alanlarına dönük devlet saldırılarını değerlendirdi.

2015 yılında AKP Kürdistan’da tam anlamıyla bir darbe politikası yürüttü. Katliam, saldırı inkar politikalarını en üst boyuta çıkardı. AKP’nin bu öfkesi neyle açıklanabilir?

AKP’nin Kürtlere duyduğu öfke esasen Kürtlerin demokratik ulus çizgisinedir. Öfkesinin nedeni ideolojik-felsefiktir. Çizgiseldir. Ulus devletçi yapının doksan yıllık imha ve inkar stratejisi temelinde yürütülen askeri işgal ve kültürel soykırım karşısında, yine hükümetlerin yürüttüğü her türlü komplo ve saldırı politikaları, Kürtleri bir türlü teslim alamamanın öfkesini yaşıyor. Eskisi gibi ele geçirememenin, iradesini kıramamanın, özgür yaşam talebini, demokratik siyaset kültürünü yok edememenin öfkesidir AKP’nin yaşadığı. Saraydaki Erdoğan’ı diktatör yaptırmamanın öfkesidir. Zaten tekçi zihniyete dayalı olan merkezi yönetim tarzını daha da diktatörleştirmenin önünü Kürtler kapatmaktadır. Kürtler bunu kabul etmemektedir. Kürtler demokrasi talep etmektedir. Merkezi, tekçi, diktatörlük zehrine karşı adeta panzehir olan yerel demokrasiyi, özyönetime dayalı bir özerklik sistemini savunmaktadır. Akıtmak istediği zehre karşı böylesine etkili bir panzehirle karşılaşmanın öfkesidir yaşadığı.

AKP’NİN YAPTIĞI PKK DÜŞMANLIĞINI AŞMIŞ, ARTIK BİR KÜRT DÜŞMANLIĞIDIR

AKP Kürtlere karşı resmen düşmanlık siyaseti yürütüyor. Halkla devleti resmen savaştırdı düşmanlaştırdı. Elindeki yetkiyi kullanarak devletin parasını, askerini, polisini, memurunu, kanunlarını devletle halkı çatıştırma ve savaştırma temelinde kullandı. Devlet ordusunun ancak ülke dışından gelecek düşmanca bir saldırıya karşı kullanması gereken tank, top, havan, obüs gibi en ağır silahları kendi halkına karşı kullandırttı. Modern devletlerin tarihinde kendi halklarına, kendi toplumuna karşı tank-top, havan obüs gibi en ağır silahları kullanma tarzı yoktur. Bu anlamda AKP hükümetinin yaptığı, Kürtlere karşı savaş açmaktır. Kürtleri, düşman ilan etmiştir. Kürt milletvekilleri şahsında Kürtleri hain ilan etmiştir. Hainliğin cezası ise herkesin bildiği üzere ölümdür. Bu temelde hain saydığı Kürtleri öldürmeyi, meşru sayan gizli talimatları devletin ordusuna, polisine vermektedir. Devletin ilgili kurumları da AKP hükümetinin Kürt düşmanlığı temelindeki bu talimatlarını uygulayarak bu oyuna gelmiştir. Bu yanlış bir devlet politikasıdır. Hiçbir modern devlet, yönettiği halka karşı böylesine bir düşmanlığı yapmaz. Bu iş PKK düşmanlığını çoktan aşmış, artık AKP hükümetinin yönettiği bir Kürt düşmanlığına dönüşmüştür.

HDP’Lİ VEKİLLERE, ONU SEÇEN HALKIN TALEPLERİNİ GÖZ ARDI ETMESİ DAYATILAMAZ

Gerilla alanlarından tutalım kitlelere kadar, AKP’nin imha temelinde geliştirdiği hiçbir saldırı politikası sonuç almadı. Şimdi de demokratik siyasete yönelmiş durumda. Bu yönelimin arkasında nasıl bir siyasi hesap var?

AKP, topyekün saldırı konsepti geliştirerek Kürtleri bitireceğini ve sorunu öyle çözeceğini sanıyor. Gerilla alanlarına dönük imha temelindeki saldırıları hala devam etmekte. Amed’de, Suruç’da ve Ankara’da halkın ve demokratik kitlelerin toplu olduğu büyük mitinglere imha temelinde saldırarak, sonra da işi, işbirlikçi dostu DAİŞ çetesine yıkarak sonuç almak istedi. Tabi istediği sonucu alamadı. Şimdi de Kürdistan’da tam bir OHAL ve sıkıyönetim uyguluyor. Amed’in Sur ilçesinde günlerdir sokağa çıkma yasağı uyguluyor. Cizre’de de hakeza öyle. Her türlü insanlık dışı uygulama devrede. Hastasını, yaralısını, hastaneye beyaz bayraklarla yetiştirme çabasına giren sivil insanları tarıyor. Kadın, çocuk, yaşlı demeden tarıyor. Daha üç aylık olan Miray bebek örneği var. On yaşındaki Cemile, yine Taybet ana örneği var. Bu insanlar insanca yaşamak istedikleri için katledildiler. Kendilerini yönetmek, savunmak ve insan gibi yaşamak istedikleri için öldürüldüler. 5 Ocak Silopi katliamı var. Dün Van’da 12 genci resmen infaz ettiler.

Devleti ele geçiren AKP, tüm bu savaş ve saldırı konseptine rağmen sonuç alamayınca şimdi de halkın seçilmişlerine yönelmeye başladı. Bu halkın seçtiği insanlara diyorlar ki bu direnişi sonlandırın. Halkın yükselttiği direnişi halkın seçtikleri nasıl sonlandırsın. O direnişi geliştiren de o halk milletvekilini seçen de o halktır. Halkın seçtiği milletvekilinden onu seçen halkın taleplerini göz ardı etmesi dayatılamaz. Halkımız HDP’nin demokratik siyaset çizgisinin kendilerini ifade ettiğini söylüyor. Bu yüzden de siyasi temsilcisi olarak görüyor. Seçimde oylarını bu yüzden ona veriyor. HDP’de bana oy veren seçmenimin yanındayım diyor. Seçmenimin talepleri üzerinden şekillenmiş bir partiyim diyor. HDP’nin çizgisi böyle demokratik siyaset çizgisi olmasaydı Kürt halkı da onu bu düzeyde kendi siyasi temsilcisi olarak görmezdi zaten. Şimdi HDP, kendisine oy veren halk tabanının taleplerine kulak veriyor diye, halkının yanında yer alıyor diye hükümet onu hain ilan ediyor. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını neredeyse kaldırdı kaldıracak. Çünkü AKP’nin atını istediği gibi koşturmasına tek engel HDP’dir. Türkiye’de gerçek anlamda bir muhalefeti sadece HDP yapıyor. Şimdi demokratik siyasete, HDP’ye yönelerek bu gerçek muhalefeti saf dışı, devre dışı bırakmak istiyor. HDP’li belediye eş başkanlarını, meclis üyelerini tutuklayarak, görevden alarak, Kürdistan belediyelerine el koymak istiyor. Seçimle elde edemediği belediyeleri bu şekilde emrine almak istiyor. Kürt siyasetçilerini ve seçilmişlerini teslim almaya dönük çok çabaladı, ancak teslim alamayınca şimdi devre dışı bırakmanın yollarını arıyor. AKP’nin demokratik siyasete bu kadar yönelmesinin altında bunlar var. Özcesi Kürdistan’da kaybettiği hakimiyeti yeniden elde etmenin hesabını yapıyor. Ancak topyekün savaş ve saldırı konseptine rağmen başarılı olamıyor ve olamayacak da.

Tüm bu katliam ve retçi politikalara karşı halkın geliştirdiği öz savunma mücadelesinde, en aktif kesim her yaştan kadınlardır. Bu anlamda katliamlarla en çok yüz yüze kalanlar kadınlar oluyor. Tam da bu noktada geçtiğimiz günlerde Silopi’de üç Kürt siyasetçi kadın, devlet güçleri tarafından katledildi. Siyasi kimlikleri ve kadın olmaları birleşince bu katliamın amacı ve hedefi, mesajı ne oluyor?

Kürdistan özgürlük mücadelesi, toplumun en dip çelişkisi olan cins çelişkisini çözmeyi hedeflerinin en önünde tutuyor. Kadını bin yıllarca yaşadığı karanlıklardan kurtarmayı amaçlıyor. Koyu bir kölelikten özgürlüğe taşıyor. Kadını yeniden düşünce söz ve eylem sahibi yapıyor. İradeleştiriyor, karar gücü haline getiriyor. Kadını örgütlü kıldıkça, güç ve eylem sahibi yaptıkça, halkı ve toplumu da güçlendiriyor. Önder Apo’nun da dediği gibi kadın özgürleşmeden halk özgürleşemez, toplum özgürleşemez. Kadınlar tutsaklıktan kurtulmadan halklar tutsaklıktan kurtulamazlar. Kürt halk mücadelesi bu perspektiften beslendiği için, Kürt kadını bu gün önemli bir aşamaya geldi, her bakımdan önemli bir iradi düzey kazandı. Türkiye’ye yön veren bir kadın hareketinden söz edeceksek bu Kürt kadın hareketidir. Türkiyeli kadınları da etkilemektedir. Öncü bir rol oynamaktadır. Özellikle demokratik siyaset alanında ve toplumsal mücadele alanlarında oldukça öne çıkmaktadır. Kendi savunma sistemini geliştirme konusunda da gündem sahibidir.

KADIN ÖNCÜLÜĞÜ TOPLUMSAL MÜCADELENİN RUHUDUR

AKP, oldukça erkek egemen cinsiyetçi ve tahakkümcü bir partidir. Anti demokratiktir. Özgürlük karşıtıdır. Hatta giderek faşistleşmiştir. Demokrasi ve özgürlükten yana ne varsa kim varsa katlediyor. Kürt kadınlarının yakaladıkları iradi aşamayı da katletmek istiyor. Çünkü kadın öncülüğü, toplumsal mücadelenin ruhudur. Coşku ve moral kaynağıdır. Ruh kazandırıyor. Ahlaklı ve vicdanlı kılıyor. Cesaretli kılıyor. AKP faşizmi bu ruhu katlederek bitirmek istiyor. Tüm mücadele süreçlerinin olduğu gibi yükselmekte olan öz yönetim direnişinin de öncülüğünü yine kadınlar yapmaktadır. İşte bu yüzden AKP faşizmi kadınlara bu düzeyde saldırıyor. Kadınları özel olarak hedefliyor. Faşistleştiği için kıyamayacağı, gözden çıkaramayacağı hiçbir değer kalmamıştır. Cenazelere yaptığı insanlık dışı, kültür dışı muamele ortada. Ailelerin cenazelerini geleneklerine göre gömmesini engelliyor. Hem sokağa çıkma yasağı koyuyor. Hem öldürüyor. Hem de üç gün içinde morgdan alınmamış cenazeleri kimsesizler mezarlığına gömmeye dönük yasa çıkarıyor. Şunu çok iyi bilsinler ki, Kürt halkı sahipsiz değildir. Kürdistan’da sahipsiz tek bir insan yoktur.

KÜRT OLMAK ARTIK ONURLU OLMAK, DİK DURMAKTIR

Kürdistan’da durum artık bildikleri gibi değildir. Kürt olmak artık onurlu olmaktır. Kürt olmak dik durmaktır. Demokrat ve özgürlükçü olmaktır. Ekolojik ve kadın özgürlükçü olmaktır. Kürtlük artık bu değerlerle özdeşleşmiştir Kürdistan’da. Aradıkları eski işbirlikçi ve teslimiyetçi Kürtlüğü ancak can ciğer geçindikleri işbirlikçi KDP’de bulabilirler. Zaten böyle işbirlikçi ve teslimiyetçi bir Kürtlüğü yakında devletleştireceklerini tartışıyorlar. Kürtler buna aldanmamalı ve buna iştahlanmamalıdırlar. Bu büyük bir tuzaktır. Demokratik ve özgürlükçü Kürt çizgisine karşı düşünülen bir komplodur. İlkel milliyetçi teslimiyetçi çizginin devletleşmesi, Kürtlere demokrasi ve özgürlük getirmez. Huzur ve güven getirmez.

KADIN ŞAHSINDA ÖZGRÜLÜK VE DEMOKRASİ RUHU KATLEDİLİYOR

Güney Kürdistan’a demokrasi ve özgürlüklerin ne kadar hakim olduğu gözler önündedir. AKP’nin de KDP’nin de mayası aynıdır. İkisi de kadının özgürleşmesine karşıdır. Kadının köle kalmasından, malları-mülkleri konumunda, hizmetçi konumunda kalmasından yanadırlar. Kadının bu konumdan çıkarılmasını kendilerine karşı en büyük düşmanlık olarak görmektedirler. İşte bu yüzden direnişçi kadını mücadeleci kadını katlediyorlar. Aslında kadın şahsında demokrasi ve özgürlük ruhunu katlediyorlar. Bu ruhtan korkuyorlar. Saraların, Sêvêlerin, Fatma ve Pakizelerin özgürlükçü ruhundan korktukları için hunharca katlettiler. Bu kadın katliamlarıyla kadın hareketini tehdit ediyorlar, teslim almayı, direncini kırmayı hedefliyorlar. Ancak yanılıyorlar. Katledilen her bir yoldaşın acısı ve anısı kadın hareketinin özgürlük iddiasını ve kararlılığını daha da güçlendirmektedir.

AKP TEHLİKELİ OYNUYOR

Yine bu süreçte İmralı tecridiyle başlayan ve Sayın Öcalan’ın yanındaki tutsakların sevki şeklinde gelişen bir saldırıda var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AKP Kürtlerin demokrasi ısrarı karşısındaki yenilgisini kabullenemiyor. Kabullenmede zorlanıyor, bunu askere gönderttiği gizli talimatlara yansıtmıştı. Sivilleri uluorta vurmak istemeyen askerlere “ya savcı karşısına çıkma korkunuzu yeneceksiniz ya da tabutlara gireceksiniz” demişlerdi. Devleti istediği gibi yönetememenin, istediği yöne dümen çevirememenin, yeterli otoriteyi sağlayamamanın yarattığı saldırganlıktır bu. Yaşadığı yenilgi hali, onu daha da saldırgan kılıyor. Onu tehlikeli kılıyor.

Önderliğimize dönük aylardır tecrit uyguluyor. Avukatlarıyla 2011’den beri çok keyfi bir biçimde görüştürmüyor. Ailesiyle aylardır görüştürmüyor. Siyasi heyetin İmralı’ya gidişini zaten 5 Nisan’dan bu yana kesmiş durumda. Önderliğimizin sağlığı ve fiziki durumundan kaygı ve endişe duyuyoruz. Bu durumun bizi adeta ateş üzerinde tuttuğu bilinmelidir. Hükümet Önderliğimize uyguladığı bu tecridi biran önce kaldırmalıdır. Avukatlarıyla görüştürülmelidir. Bu hukuki ihlaldir. Hak ihlalidir. Aile görüşü de sağlanmalıdır. Önderliğimizin yanındaki arkadaşların Silivri cezaevine sürgünleri de Önderliğimiz üzerindeki tecridin bir parçasıdır ve daha da ağırlaştırıldığının göstergesidir. Bu arkadaşlarımız derhal avukatlarıyla görüştürülmelidirler. İmralı ve Silivri’de neler olup bittiğinin biran önce avukatlar kanalıyla, kamuoyuna yansıtılması gerekmektedir. Bu konuda AKP tehlikeli oynamaktadır. Halkımız ve kamuoyu duyarlı olmalıdır.

YPS VE YPS-JİN BOTAN BİRLİĞİNİ SELAMLIYORUZ

Kürdistan özgür kadın partisi olarak bir yandan bu katliam politikaları öte yandan direnişleri temel alırsak sizce Türkiye’yi nasıl bir tablo bekliyor. Bu tabloda kadınlara nasıl bir rol düşüyor?

Son beş ay içinde Kürdistan’da en az 165 sivil insan öldürüldü, katledildi. Bu insanların arasından çocuk ve bebek yaştakilerin sayısı ellinin üzerinde. Kadınlar otuzun üzerinde. Türkiye’yi yöneten hükümetin gözünü kan bürümüş. Kürt sorununu çözmeye niyeti yok. Ancak Türkiye eni sonu bu sorunu çözmek zorundadır. Bu mesele daha uzun yıllar böyle bekleyemez. Buna halkın tahammülüartık kalmamıştır. Halk baktı ki, sadece dağdaki gerillanın savaşmasıyla bu iş çözülmüyor, bu işe direkt kendisi müdahil oldu. Çünkü halk artık bulunduğu yerde katlediliyor. Savaş gelip kapısına dayandı. Evi ailesi tankların topların altında kalıyor. Direk kendi kendini savunma ihtiyacı ortaya çıktı. Dağdaki halk savunma birlikleri, dağdaki gerilla, halkı bir yere kadar savunabiliyor, bir yere kadar koruyabiliyor. Ancak AKP’nin günlük olarak şehir içinde halkın yaşam alanlarına sokak ve mahallelerine ev ve işyerine dönük yaptığı saldırılara karşı, dağdaki mevzilenme tarzıyla cevap olmak mümkün olmamaktadır. Bu bakımdan halk kendi sivil savunma gücünü örgütleme kararı vermiş. Doğru ve yerinde bir karardır. Hatta gecikmiş bir karardır. Kadınlar da kendi sivil savunma birliklerini ilan etmeye başladılar. Botan kadın sivil savunma birlikleri oluştu. Buradan kutluyoruz. Diğer bölgelerin de buna ihtiyacı var. Halk gerçekten kendini savunma yeteneğini kazanmalıdır. Kadınlar da öyle. Kendini savunamayan insan, varlığını koruyamaz, özgürlüğünü sağlayamaz. Bu bakımdan ilanları yapılan YPS ve YPS- Jin Botan birliğini buradan selamlıyoruz.

Kürtler için gün onurlu yaşama günüdür. Onursuzluğun ve teslimiyetin dayatıldığı, direnişin kırılması için her türlü faşist uygulamanın devrede olduğu bu günlerde halkımız ayakta olmalıdır. Kimse evinde oturmamalıdır. Direnişi yükseltmek sadece öne çıkan mahallelerle sınırlı kalmamalıdır. Kürdistan’ın tüm kentlerinde ve kentlerin her yerinde direniş sahiplenilmeli, yayılmalı ve yükseltilmelidir. Halkımız onurlu ve insanca yaşamak için bu güne kadar bedel vermekten çekinmedi. Nice yiğit kızlarını ve oğullarını bu varlık ve onur savaşında bedel olarak verdi. Bundan sonra da vermekten çekinmeyecektir. Onurlu ve insanca bir yaşama kavuşuncaya kadar.

YÜZÜNÜZÜ KÜRDİSTAN’A DÖNÜN, ORAYA DOĞRU YÜRÜYÜN, FAŞİZME ‘DUR’ DEYİN

Kürdistan’a uygulanan bu AKP faşizmine Türkiye halkı ve demokratik kamuoyu da daha duyarlı yaklaşmalıdır. Belli tepkiler var ve değerlidir. Aydın ve sanatçıların, örgütlü kadın yapılarının Kürdistan’a gitmesi oradan belli mesajlar vermesi önemlidir. Ancak bu tepki düzeyi uygulanan faşizmi durduramıyor, kıramıyor, engellemeye yetmiyor. Türkiye demokratik kamuoyunun daha etkili bir tepki sahibi olmasına ihtiyaç var. Bu sorunu kendi sorunu ve bu mücadeleyi de kendi mücadelesi olarak görmesi gerekiyor. Çünkü Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşme sorunudur ve tüm Türkiyelileri ilgilendiriyor. Deniz’lerin Mahir’lerin İbrahim’lerin mirası üzerinden gelişmiş bir mücadeledir bu. Kürt sorunu ve Türkiye demokratik devrimi hakkında kurdukları bağlar bu gün de geçerlidir. Bu temelde Türkiye demokratik güçlerini, örgütlü kadın yapılarını, üniversite gençliğini, aydın yazar sanatçı çevrelerini, emek ve meslek örgütlerini Kürdistan’da yaşanan faşizmi durdurmak için, her gün katledilen söndürülen öldürülen yaşamların önüne geçmek için, yüzlerini Kürdistan’a dönmeye, oraya doğru yürümeye ve hükümete ‘dur’ demeye çağırıyoruz.