GÖRÜNTÜLÜ

Türk işgali altındaki bölgelerde kadına şiddet artıyor

Kadınlar, Türk devletinin işgali altındaki bölgelerde şiddet ve insan hakları ihlallerine maruz kalıyor. Tecavüz, kaçırılma ve katliam gibi suçlarla dolu bu işgal sürecini ciddi psikolojik ve fiziksel sorunlarla geçiriyorlar.

İŞGAL BÖLGELERİNDE KADINA ŞİDDET

Türk devletinin Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniyê’yi işgal etmesi, bölgede ciddi insan hakları ihlallerine yol açtı. Özellikle kadınlar üzerinde artan bir şiddet sarmalı yaşanıyor. İşgal süreci, kadınların yaşamlarını tehdit eden, onları hedef alan pek çok insanlık suçu ile dolu bir dönem haline geldi. İşgal altındaki kadınlar, tecavüz, katletme, kaçırma ve diğer insanlık suçları ile karşı karşıya kalıyor. Bu tehditler, sadece fiziksel şiddetle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda psikolojik, toplumsal ve ekonomik boyutları olan bir dram oluşturuyor. Kadınlar, güvenli bir yaşam hakkından yoksun bırakıldı. Kuzey ve Doğu Suriye’de faaliyet gösteren Kadın Haklarını Koruma ve Araştırma Merkezine göre, Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniyê işgalinden bugüne kadar 164 kadın katledildi, 275 kadın kaçırıldı ve 246 kadın yaralandı.

Kongra Star Demokratik İlişki ve İttifak Komitesi Üyesi Rihan Temo, Türk devletinin işgali altındaki bölgelerde kadınlara yönelik uygulamalarıyla ilgili ANF’ye değerlendirmede bulundu.


Rojava Devrimi'nin kadın öncülüğünde gerçekleştiğini ve bu nedenle Türk devletinin işgali altındaki bölgelerde kadınların sistematik bir şekilde hedef alındığını belirten Rihan Temo, şunları ifade etti: “Arap Baharı sürecinde diğer ülkelerden farklı olarak, demokratik, eşit ve barışçıl bir yaşam inşa edildi. Ancak, özgür kadınları ve öncü kadınları tehdit olarak gören erkek egemen zihniyeti, işgal ettiği bölgelerde kadınları doğrudan hedef alıyor. Bu uygulamalar, kadının iradesine yönelik soykırım uygulamalarıdır ve insanlığa karşı işlenen suçlardır. İşgal altındaki bölgelerde kadınlar, tecavüz, kaçırma, çocuk yaşta evlilik ve öldürme gibi tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Bu uygulamalar; savaş yöntemlerinden bile daha şiddetli olup, kadın özgürlüğüne karşı özel bir savaş politikası olarak görülmelidir. Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniye’de yaşanan her bir şiddet vakası, Kuzey ve Doğu Suriye’deki eş yaşam projesine yönelik bir saldırıdır ve bu şiddet, bölgedeki her bir kadına uygulanmaktadır. Türk devleti ve desteklediği çeteler, özellikle 58 gün direniş gösteren Efrînli kadınlara sistematik şiddet uyguluyor. Ayrıca Efrîn’in doğasını talan ediyor. Her bir ağacın kesilmesi, kadına yönelik şiddetle eşdeğer görülmelidir. Çünkü bu ağaçlar, kadının emeğiyle yeşertilmiş ve meyve vermiştir. Dolayısıyla doğaya yapılan şiddet, kadına yapılan şiddettir. Serêkaniye’de gerçekleştirilen demografik değişim ise kadının kültürüne, kimliğine ve varlığına yönelik bir saldırı anlamına gelmektedir.”

ULUSLARARASI KURUMLARIN SESSİZLİĞİ

Uluslararası insan hakları kurumlarının sessizliğine de dikkat çeken Rihan Temo, şöyle devam etti: "Kadınlar, dünya sistemlerinin demokratikleşme mücadelesi ve kadın haklarının elde edilmesi ile 21’inci yüzyıla adım attılar. 21’inci yüzyılı kadın devrimi olarak adlandırdığımız bu dönemde, özgürlüğün sesi yükseldikçe kadınlara yönelik şiddet artış gösteriyor. Kuzey ve Doğu Suriye'de örgütlenen ve direniş gösteren kadınlar, işgalci güçler tarafından hedef alındı. Baas rejimi döneminde özgürlük mücadelesine katılan kadınlar, şiddet ve tutuklamalara maruz kaldı. Rojhilatê Kurdistan'daki Jin Jîyan Azadî devriminde örgütlenen ve sisteme karşı direniş gösteren kadınlar da benzer şekilde şiddet gördü, katledildiler ve idamla yargılanıyorlar. Kadınların demokratik değişim talepleri şiddetle bastırılmak isteniyor. Uluslararası güçler, kadınların özgürlük mücadelesini ve hak taleplerini sistemlerine karşı bir tehdit olarak değerlendiriyor. Bu nedenle, kadınlara yönelik şiddet karşısında sessiz kalmaları, bu uygulamalara dolaylı olarak katkıda bulunmalarına neden oluyor. Uluslararası insan hakları kurumları ve mahkemeler, bu suçlara karşı sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu uygulamaları savaş suçu olarak tanımlamaları gerekirken, kadın direnişi ve mücadelesini varlıklarına tehdit olarak gördükleri için sessiz kalmayı seçiyorlar.”

KADINLAR ÖZ SAVUNMALARINI GÜÇLENDİRİLMELİ

Rihan Temo, Türk devleti tarafından işgal edilen Efrîn, Serêkaniye ve Girê Sipî bölgelerinde yaşayan kadınların öz savunmalarını güçlendirmeleri gerektiğini de vurgulayarak, "Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşanan tecrübeler, kadın direnişiyle mümkün oldu. Birçok dünya devriminde kadınlar önemli roller üstlendiler ancak; öz savunma, kendi kimliğini koruma ve örgütlenme gibi konularda yetersizlikler yaşandı. Bu durum, kadınların işgalci güçlere karşı kendilerini yeterince koruyamamalarına neden oldu. Kuzey ve Doğu Suriye'de Türk devleti işgali altındaki bölgelerde kadınlar, sistematik tecavüz, katliam ve kaçırılma gibi şiddet olaylarına maruz kalıyor. Baskı altında yaşayan kadınlar intihara sürükleniyor ve ciddi psikolojik sorunlar yaşıyor. Korku içinde yaşamaya devam eden kadınlar için huzurlu bir yaşam mümkün görünmüyor. Bu nedenle, işgal altındaki bölgelerde kadın örgütlenmesinin güçlendirilmesi ve öz savunma kapasitelerinin artırılması gerekmektedir" dedi.

Rihan Temo son olarak, Kongra Star Demokratik İlişki ve İttifak Komitesi'nin işgal altındaki kadınlara yönelik uygulamalara karşı mücadelesini de aktardı: "Ortadoğu'da kadın faaliyetleriyle ilgilenen inisiyatifler, NEDA İttifakı ve Meşa Jinê Cihanê’de Kurdistan Koordinasyonu çatısı altında yer alıyoruz. Ortadoğu'da kurduğumuz ilişkilerde ortaklaştığımız birçok konu var.

ORTADOĞU’DA KADIN BİRLİĞİ

Kadına yönelik şiddet ve işkence tüm kadınlara uygulanıyor. Bu bağlamda, direniş ve mücadelenin de uyumlu olması gerektiğini düşünüyoruz. Mısır, Sudan, Tunus, Irak, Lübnan ve Filistin gibi Ortadoğu ülkeleriyle kadın birliği ve mücadelesi konularında çalışmalar yapıyoruz. Kadınlara yönelik ekonomik, kültürel ve varlığa dönük saldırılara karşı örgütlenme ve öz savunma geliştirme tartışmaları yürütüyoruz. Kadın Demokratik Konfederalizm çatısı altında örgütlenme çabalarımız, şiddete maruz kalan kadınlara ulaşmayı hedefliyor. Aynı zamanda, işgal altında yaşayan halkımızın ve kadınların sesi olmayı, Kuzey ve Doğu Suriye'deki insan hakları ihlallerini belgelemeyi ve uluslararası platformlara taşımayı amaçlıyoruz. Bu hedeflerle BM Danışmanlığına Üye olma başvurusunda bulunduk.”