Şeqam, katliamlara karşı bir tepki

Bir grup tiyatrocunun, Kürdistan’da yaşanan katliamlara sanat ile cevap olma arayışıyla yola çıkan sokak tiyatrosu ‘Şeqam’*, her yerde halkla buluşuyor.

‘Ya tarihte bir rol alacağız ya da öylesine yaşamış olacağız’ şiarıyla yola çıkıp köy köy, sokak sokak dolaşarak halkla buluşan bir grup tiyatrocunun Kürdistan’da yaşanan katliamlara sanat ile cevap olma arayışının ürünü ‘Şeqam’. Estetik değil, etik kaygı güden bir sokak oyunu.

‘Şeqam’ sokak tiyatrosunun yazarı özellikle isimlerini kullanmadıklarını söyleyerek, önemli olanın tiyatroda ne anlatmak istediklerini belirtti. İsmini söylemeyen oyunun yazarı ve yönetmeni, ANF’ye oyunlarını ve hangi amaçla yola çıktıklarını anlattı.

BÜYÜK DİRENİŞLER VE KATLİAMLAR YAŞADIK

Sur’dan, Nusaybin’e, Silopi’den, Cizre’ye öz yönetim alanındaki direnişlere değinirken bürünen roller ve söylenen sözlerle seyircinin bilincinde tokat etkisi yaratan oyunda asıl amacın toplumsal vicdanı harekete geçirmek olduğunu belirten oyunun yazarı, “Cizre bodrumları, Sur ve Nusaybin’de büyük bir direnişin yanı sıra önüne geçemediğimiz katliamlar da yaşandı. Belki halk olarak o süreçte eksik kaldık ama ağıt yakıp, yas tutmaya zamanımız yok! Önemli olan andan itibaren ayaklanıp, devrimleşmektir. Devrimin bir parçası olmaktan söz etmiyorum; evde, işte, yaşamın her alanında devrimi yaşamak, devrime dönüşmekten söz ediyorum! Peki, nasıl devrim olacağız? Kendi kültürümüze, dilimize ve zihniyetimize sahip çıkarak. İşte biz de bir grup tiyatrocu olarak üzerimize düşen görevi zamanında yerine getirmek istedik ve bu oyunu ortaya çıkardık. Oyunumuzun adı Şeqam yani tokat, ve biz bu oyunla o tokadı önce kendimize, daha sonra yaşanan katliamlara sessiz kalan kesimlere attık. Ancak amacımız halka ders vermek değildi sadece uyarıda bulunmaktı. Kürtçe bir deyim vardır ‘Eger em taştê bin hun jî firavîn in’ (eğer biz kahvaltı isek siz öğlen yemeğisiniz). İşte anlatmak istediğimiz buydu. Bunu anlatırken şiire başvurduk fakat yumuşak bir dil kullanmayı tercih etmedik. Çünkü böylesi zor bir süreçte yumuşak bir dil kullanmak birbirimizi geçiştirmek olurdu. Biraz kıra döke anlatmaya çalıştık.’’

Sur, Nusaybin, Şırnak ve Cizre gibi öz yönetim alanlarının birer karakter olarak sahneye taşındığı oyunda, cenazesi günlerce sokakta bekletilen Taybet Ana’dan tutun, taş atan küçük bir çocuğa direnişin birçok hali ajitasyona başvurma gereği duyulmadan minik metaforlarla seyirciye sunuluyor.

ÖNEMLİ OLAN İSİMLER DEĞİL, ANLATILMAK İSTENEN

Batman sokaklarında defalarca kez sergilenen oyunu özel kılan durumlardan biri de oyuncuların kimlik bilgilerini paylaşmaması.

“Önemli olan isimler değil anlatmak istediklerimiz o nedenle isimlerimizi gizli tutmayı daha uygun bulduk’’ diyen Oyunun Yönetmeni, şunları ekleri; “Belki yarın bizim dışımızda birileri de hiç isim kullanmadan böyle şeyler yapmak ister.

Biz bu şekilde Batman’ın 6 mahallesi ve birçok köyde bu oyunu oynadık. Gideceğimiz yerleri anlık seçiyoruz. Minibüse binip bir tur attıktan sonra burası bize uyar dediğimiz sokakta inip 20 dakika içinde oyunumuzu oynayıp sokaktan ayrılıyoruz. Böylesi güvenlik açısından da çok uygun. Olası bir ihbar durumuna karşı biz çoktan toparlanıp şehrin başka bir bölgesine geçmiş oluyoruz.

Şehirde birkaç davul sesinden sonra insanlar merak edip izlemek için geliyor ancak köylere gittiğimizde böyle bir şansımız olmuyor. Bütün köylülerin bizi izleyebilmesi için–malum bir köye çok fazla tiyatro gittiği söylenemez hatta belki bizden sonra bir daha hiç tiyatro gitmeyecek o köye-  önceden haber verme gibi bir şansımızın olması iyi olurdu. Çoğunlukla olumlu tepkiler alıyoruz. Hatta bir keresinde köyden dönerken Koçerlere denk geldik hemen aracı durdurup yanlarına giderek size bir oyun oynamak istiyoruz dedik. Önce bize öyle mesafeli yaklaştılar ki deyim yerindeyse kovmaktan beter ettiler ancak bir şekilde oyunu oynadık ve oyunu izledikten sonra bize dair tüm algıları değişti. İşte ‘Kusura bakmayan biz yanlış anlamışız, size bir çay dahi ikram etmedik, bu gece misafirimizsiniz, bir yere gidemezsiniz’ gibi muhabbetler gerçekleşti. Aslında bizim modern dünyadaki karşılığımızın dışında oyundaki rollerimizi halk buluşunca bambaşka bir dünya oluşuyor.”

OYUNDAN SONRA BİR KİŞİ BİLE KENDİNİ SORGULUYORSA OYUN, YERİNİ BULMUŞTUR!

Buna benzer birçok örnek var diyen oyunun yazarı ise şöyle devam ediyor: “Geçen gün bir yerde otururken bir genç yanımıza geldi tesadüf ya onların kapısında oyunumuzu oynamışız. ‘Ağabey ben oyununuzu izledim ve çok beğendim’ dedi. Teşekkür ettim ve hemen ardından şu anki kimliğimden bağımsız olarak sana bir şey sormak istiyorum dedim. Kapınıza bir tiyatro ekibi geldi ve size bir şeyler anlatmaya çalıştı. Sen onlardan ne anladın? Genç henüz oyunun adını bilmiyorken, ‘Tokat yemiş gibi olduk’ dedi. ‘Çünkü biz üstümüze düşeni yapmadık. Akşam ailemle yemek yerken bu konuyu konuştum. Gece yatmadan önce yine oyun aklıma geldi. Vicdanımla yalnız kaldım, kendimi sorguladım’ dedi. İşte o an tamam dedim bu oyun yerini buldu. Bir kişinin bile oyunu izledikten sonra kendini sorgulayıp yaşananları evine, sofrasına taşıyorsa bu benim kazanımımdır ve ben o gece rahat uyurum. Evet, belki bu ateşi söndürmeye gücümüz yetmeyecek ama ateşe su taşıyan kertenkele misali en azından safımız belli olacak. İşte bu oyun biraz da bunun kaygısını taşıyordu. Dediğimiz gibi ‘Ya tarihte bir rol alacağız ya da öylesine yaşamış olacağız.’”

 

Şeqam: Kürtçede Tokat