Cannes Film Festivali, bu yıl 69’uncu yılını kutluyor. 68 yıldır aralıksız devam eden Festival, birçok ilke imza attı. Mostra de Venise'deki film seçimine müdahale eden İtalyan ve Alman faşizmi bu görkemli film şenliğini doğurdu.
ALİ GÜLER
CANNES
Pazartesi, 9 Mayıs 2016, 10:04
Cannes Film Festivali, bu yıl 69’uncu yılını kutluyor. 68 yıldır aralıksız devam eden Festival, birçok ilke imza attı. Mostra de Venise'deki film seçimine müdahale eden İtalyan ve Alman faşizmi bu görkemli film şenliğini doğurdu. Cannes, bugün dünyanın en saygın festivallerinden.
Cannes Film Festivali, dünyanın en büyük üç film festivalinden biri, en gözdesi ve en prestijlisi. Kısacası dünyanın sinema merkezi. Mutlaka herkesin hakkında bir şeyler bildiği bir yer; Cannes.
Akdeniz kıyısındaki bu şirin kasaba, aslında festival öncesi kendi halinde küçük bir yerleşim alanıydı. İki yüz yıl önce haritada yeri bile olmayan bu balıkçı sahili hiçbir özelliğe sahip olmayan küçük bir Akdeniz köyüydü. Tıpkı St Rapael, Antibes, St Maxime ve diğer onlarca kıyı kasabaları gibi. Ancak Cannes’ın kaderi 1938 yılında değişir. O yıllarda Orta Avrupa’da değişen her şey gibi. Bu küçük balıkçı kabasının günümüzde dünya sinema başkentine dönüşmesi kuşkusuz bir mucize değil; yılların birikimi, emeği ve büyük çabanın ürünü sonucudur.
FAŞİZMİN MÜDAHALESİ TETİKLEDİ
Cannes, kendi halinde küçük bir balıkçı kasabasıyken 1938 sonunda, Alman ve İtalya faşizmi Mostra de Venise'deki film seçimine müdahale etmesinden sonra birdenbire sinemaseverlerin uğrak mekanı haline gelir. Bu iki faşist iktidarın kararına karşı paniğe kapılan Fransa Milli Eğitim Bakanı Jean Zay ve Philippe Erlanger'in önerisiyle, Cannes’da uluslararası bir festivali başlatma kararı alınır. Festivalin açılış günü Venedik Festivali’nin başlangıç günü olan 1 Eylül 1939 tarihi için planlanır ve bütün hazırlıklar bu yönde yapılır. Festivalin başkanlığına da sinemanın mucitlerinden Louis Lumiere getirilir. Ancak yapılan hesaplar tutmaz. Çünkü aynı gün Nazi Almanyası Polonya’yı işgal eder. Ve 3 Eylül'de de İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş açar. Bu karışıklıklardan dolayı festival, 1946 yılına kadar ertelenir. Nihayet festival bu yılın 20 Eylül ile 5 Ekim günleri arasında düzenlenir. Böylece 1’inci Uluslararası Cannes Film Festivali başlamış olur. İlk Altın Palmiye’yi ise Jacques Becker, “Antoine et Antoinette” isimli filmiyle kazanır. Festival 2 yıl sonra da farklı bir sorundan dolayı engellenir. Bütçe sorunları nedeniyle 1948 yılında gerçekleşemez. Festival, 1949 yılında ise tekrar yapılır. Daha görkemli bir şekilde. Yeni festival sarayın açılışı yapılarak, sinema severlere süreklilik umudunu verir. Ancak 1950 yılında yine parasal sorunlardan dolayı yapılamaz.
OSCAR'A NAZARAN DAHA HALKÇI
1968 yılına kadar aralıksız ve sorunsuz her yıl yapılan festival, bu yıl yine engellenir. 19 Mayıs'ta Fransa’da yapılan büyük grevden dolayı kesintiye uğrar. Festivalin jüri başkanı Louis Malle ile yönetmenler François Truffaut, Claude Berri, Jean-Gabriel Albicocco, Claude Lelouch, Roman Polanski ve Jean-Luc Godard, Palais'nin büyük salonunu ele geçirip, öğrenciler ve ülke çapında grevde olan işçilerle dayanışma için film gösterimini durdurdular. Bu olay festival tarihine damga vurarak, tarihçenin en önemli olayları arasına girer. Bu olaydan 3 yıl sonra 1971'de ise 25’inci Cannes Uluslararası Film Festivali'nde, sessiz sinemasının unutulmayan kahramanı Charlie Chaplin'e Fransız Kültür Bakanı M. Jacques Duhamel tarafından 'Legion d'Honneur' verilir. Ekonomik nedenlerden dolayı 1948 ve 1950’li yıllarda gerçekleşemeyen ve siyasi, sosyal sorunlardan dolayı 1968 yılında yapılan grevlerden ötürü yarım kalan yılı saymasak, Cannes, 68 kez ve her seferinde artan bir ilgi ve eşsiz bir başarıyla en başta belirlenmiş misyonunu yerine getirir. Her ne kadar popülist ve Hollywood kokusunu taşısa da Cannes, özünde Oscar’a karşı daha halkçı ve yelpazesi geniş olan bir sinema platformudur. Her dönem Hollywood starların yanında mutlaka dünyanın ücra köşelerinden gelen binlerce sinema gönüllüleri de Cannes’da kendine yer bulabiliyor. Yüzlerce başyapıt film, onlarca yönetmenin buradan ismini duyurduğunun da altı çizilmesi gerekiyor.
10 GÜNDE YÜZLERCE GÖSTERİ
Cannes Film Festivali’nin, 1983 yılında yapılan festival sarayıyla birlikte, ünlü sinemacı Luis Bunuel, Andre Bazin gibi isimleri taşıyan 30 civarında sinema salonu var. Bu salonlarda 10 gün boyunca yüzlerce gösteri düzenleniyor. Altın Palmiye için yarışan filmlerin gösterildiği “Competition-Yarışma” dışında “Yarışma Dışı”, “Un Cartain Regard-Etkinlikler” Cinefondation-Dünya Sinemasından Kısa Film Örnekleri”, Eleştirmenlerin Seçimi” ve Yönetmenlerin On Beş Günü” gibi bölümler bulunuyor.
“Un Cartain Regard” bir bakımdan festivalin vitrinini oluştururken, “Yönetmenlerin On Beş Günü” de 1968 yılında festivalin kapanmasına yol açan grevleri önlemek amacıyla kuruldu. Bu bölüm festivalin en radikal bölümlerinden.
Diğer bir bölüm ise “Marche du Film - Film Pazarı” Sinema dünyasının tüccarları March du Film'in( Film Pazarı) sadık takipçileri. Bu bölümde film alım satışları işleri yapılıyor ve yabancı film yayın hakları satılıyor. Burada sergilenen filmler özel olarak seçilmiyor. Kayıt ücretini ödeyen herkes, film satın alabilir ya da satabilir. 1983 yılında inşa edilen Palais, giderek genişleyen festivale o zamandan bu yana ev sahipliği yapıyor.
Festival boyunca film gösterimlerinin yanı sıra düzenlenen partiler, basın toplantıları, film alım satımları, koşuşturmalar tam anlamıyla kasabaya farklı bir hava katıyor. Smokinli siyah giyimli erkekler, alımlı elbiseler içinde ışıldayan kadınlar, inanılmaz bir kalabalık ve gürültü. Film afişleri, billboardlarda dev sinema ilanları, özel stantlar, her tarafa asılmış star fotoğrafları; yani her şeyiyle sinema kokan bir şehir; Cannes.
CANNES’DAN KÜRTLER DE GEÇTİ
Cannes Film Festivali Kürtlerin ismini ilk kez Yılmaz Güney ile duydu. Güney, 1982 yılında 'Yol' filmiyle ‘Altın Palmiye’yi Costa-Gavras'in 'Missing-Kayıp' filmiyle paylaştı. Güney’den sonra Bahman Ghobadi de 2000 yılında bu festivalde Altın Kamera ve Uluslararası Eleştiri ödüllerini aldı. Hiner Salem ise 2005 yılında “0 Kilometre” isimli filmi ile Altın Palmiye için yarıştı. Salem’e aynı yıl festivalde dünya kültürüne verdiği hizmetlerden dolayı Fransa Kültür Bakanı Renaud Donnedieu de Vabres tarafından “Şövalye Nişanı” ödülü verildi. Yüksel Yavuz, Kazım Öz ve Kudret Güneş gibi Kürt yönetmenlerin filmleri de Cannes’da çeşitli kategorilerde gösterildi.
HER YIL 40 BİN KİŞİ İZLİYOR
Son yıllarda Cannes Film Festivali’ni dünyadan yaklaşık 1000 gazete, 300 televizyon, 200 ajans, 150 radyoyu temsilen gelen 4500’e yakın gazeteci, sinema yazarı ve eleştirmen ordusu izliyor. 1200 sinema yönetmeni, 10 bin civarında yapımcı, dağıtımcı olmak üzere festival süresince yaklaşık 40 bin kişi akredite oluyor. Fransız Kültür Bakanlığı sponsorlar ve Cannes Belediyesi'nin finanse ettiği festival, 20 milyon Euro'luk bir bütçeye sahip. 10 gün boyunca kasabaya gelen 40 bin sinemacı, 250 milyon Euro bırakıp öyle ayrılıyor. Kasabanın esnafı yıllık yüzde 15’lik bütçesini bu 10 günde temin ediyor.
LÜKS VE MÜTEVAZI YAŞAM İÇ İÇE
68.200 nüfuslu küçük kent Cannes yalnız sinema merkezi değildir. Film festivali dışında araba, moda olmak üzere yılın 300 gününe yayılan 150 kongre, fuar, salon, şenlik ağırlayan bir kenttir aynı zamanda. İki kilometrelik sahil caddesi, 20 bin yatak kapasiteli bir otelcilik yapısına sahip olan Cannes, oldukça kozmopolit bir yapıda. Lüksün ve 5 yıldızlı bir yaşamın yanı sıra mütevazı bir yaşam sürdürmek de olanaklı. Fransız, İngiliz, Rus ve Alman zenginlerin yanı sıra Cannes’da Cezayir, Tunus gibi ülkelerden Fransa’ya göç etmiş Arap yoksullar da yoğunlukta. Burada, özellikle son yıllarda yoksul Kürt göçmen işçilerin izine de rastlanmak mümkün.
DÜNDEN BUGÜNE ’ALTIN PALMİYE’ ÖDÜLLÜLERİ…
İlk ödülün verildiği 1946 yılından bugüne kadar toplam 68 ödül verildi. 1946 yılında “Antonie et Antoinette isimli filmiyle ilk ödülü Jacques Becker aldı. Sırayla Federico Fellini, Henri Colpe, Francesco Rosi, Francis Ford Coppola, Martin Scorsese, Taviani Kardeşler, Emir Kostarika, Yılmaz Güney, Costa-Gavras, Wim Wenders ve Steven Soderbergh, Joel Coen, Abbas Kiarostami, Theo Angelopoulos, Luc ve Pierre Dardenne Kardesler, Lars von Trier, Roman Polanski, Michael Moore, Dardenne Kardesler ve Michael Haneke gibi yönetmenler “Altın Palmiye” ödülleri kazandı. Öte yandan Alf Sjöberg (1946, 1951), Francis Ford Coppola (1974, 1979), Shohei Imamura (1983, 1997), Emir Kusturica (1985, 1995), Bille August (1988, 1992), Luc ve Jean-Pierre Dardenne (1999, 2005) ve Michael Haneke (2009, 2012) yönetmenler de birden fazla kez Altın Palmiye kazandı.
11-22 MAYIS'TA
Bu yapılacak 69’uncu Uluslararası Film Festivali, 11-22 Mayıs günleri arasında gerçekleşiyor. Bu yıl Altın Palmiye için toplam 20 filmin yarışacağı festival, oldukça renkli geçeceğe benziyor. Çünkü bu yıl dünyanın birçok ülkesinden dünya sinemasının usta isimleri festivalin büyük ödülü için kapışıyor: Pedro Almodovar, Ken Loach, Xavier Dolan, Dardenne Kardeşler, Jim Jaramusch gibi yönetmenler, yapıtlarıyla sinema severlerin karşısına çıkıyor. Daha öne Cannes’da filmleri gösterilen bu yönetmenlerin çoğu en az bir kez büyük ödülü kapmış. Jüri başkanlığını George Miller’in yapacağı festival, Woody Allen’in yeni filmi “Cafe Society” ile açılacak. Allen’in filmleri 14 kez yarışma dışı gösterilmiş; üç kez festivalin açılışını yapmış. Amerikalı muhalif Yönetmen Sean Penn ise bu yıl Cannes’da yönetmen koltuğunda oturuyor.
Öte yandan Ruken Tekeş’in Êzidî bir küçük kızın hayatını anlattığı “Hevêrk-Çember” isimli filmi de kısa filmler bölümünde gösterilecek.