Bütün kötülükler teknolojiyle mi geldi?

70’nci Cannes’ın ikinci gününe Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev tam anlamıyla damga vurdu.

“Nelyubov” ile Altın Palmiye’ye aday olan yönetmen Andrey Zvyagintsev, kapitalist sistemdeki ilişkileri arasına sıkışmış bir aile portesini çiziyor. Sonuç ise, teknoloji, aldatma ve mutsuzluğun getirdiği dram, parçalanmışlık ve ölüm.

Kısacası filmi böyle okuyabiliriz. Ama gerçekten bu böyle mi, bütün kötülüklerin anası yeni teknoloji gelişmeler ve kapitalist sistemdeki insan ilişkileri mi? Bu tür soruları çoğaltabiliriz. Ancak yönetmen, “Nelyubov” filminin her saniyesinde bu ilişkileri irdeleyerek, insanlar üzerinde yarattığı sonuçları çarpıcı ve sert sahnelerle gösteriyor.

Rus sinemasının yeni kuşak isimlerinden Andrey Zvyagintsev, 6 Şubat 1964 yılında Novosibirskaya Oblastı’nın merkezi olan Novosibirsk’te dünyaya gelir. Oyunculuk eğitimi alan Zvyagintev, yıllarca mesleğini sürdürür, daha sonra reklam ve televizyon dizileri için kameranın arkasına geçer. Ancak yönetmen 2003’te çektiği ilk filmi olan “Dönüş” ile büyük bir çıkış yaparak, sinema piyasasına isminden söz ettirmeye başlar. Daha sonra ilgilendiği ilginç konuları beyaz perdeye taşıyan yönetmen, Venedik’in Altın Aslan’ı, Cannes’ın “En iyi Senaryo” olmak üzere şimdiye kadar bir çok dalda önemli ödüller aldı. Onun için günümüzde dünya sinema camiasında Andrey Zvyagintsev’in ismini duymayan çok az kişi var.

Film biyografisinde, “Dönüş”, “Sürgün”, “Leviathan” gibi baş yapıtlara imza atan yönetmen şimdi de “Sevgisiz” ile tekrar 70’nci Cannes’da Altın Palmiye için en güçlü adayları arasında görülüyor. Yönetmenin filmi dün festivalin en büyük salonu olan Grand Theatre Lumiere’da gösterildi. Eleştirmenler tarafından tam not alan film, tek kelimeyle kusursuz.

Michael Haneke gibi isimlerinin filmlerinin olduğu bu yılki Cannes’da kuşkusuz şimdiden bir şey söylemek güç olsa da “Nelyubov” favorilerinin arasında olacağı kesin.

SAKİN, ŞİİRSEL BİR O KADAR SERT BİR FİLM

Andrey Zvyagintsev’in “Nelyubov” filmi de geçmiş filmler gibi sosyal sorunları irdeleyen bir zincirin halkası gibi. Yönetmen bu filmde de dünyanın beli başlı metropolleri arasında yer alan Moskova’daki bir aile yaşantısını beyaz perdeye taşıyor. Metropol kentlerdeki devasa beton binalar, teknolojiye teslim olmuş insanlar ve zedelenmiş eş ilişkileri ve bunların arasında sıkışmış 12 yaşındaki bir çocuk.

Soğuk bir Moskova günü, gri binalar arasında rahatsız edici bir müzik ile başlayan film, aynı tonda ilerliyor. Zaman zaman daha keskin hatlar ile seyirciyi kendisine bağlayan film, orta halli bir Rus ailenin boşanmak üzereyken yaşadığı sorunlar, anlatıyor. Yönetmen bu aile şahsında, Rus burjuvazisi ve günümüz kapitalist sisteminde aile yapısı ve yarattığı sonuçları anlatıyor. Bunun sorumlusu da teknolojiyle birlikte akıllı telefonlar, yenilen içilen her şeyin fotoğrafının çekilmesi, ellerde düşürülmeyen bu telefonlar aslında bir anlamda hepimizden bir parça anlatılıyor filmde. Sevgisiz bir anne ve babanın hayatlarının başkalarıyla birleştirmeleri bir nevi ortada kalan 10 yaşındaki Alyoşa’nın ağlayışı, kültürler arasında sıkışan ailelerin çocuklarının hayatlarında bir kesinti sunuyor.

Kadın, erkek, devlet, toplum ve kapitalizmi hedef alarak, sorgulayan yönetmen, toplumsal değişimi ve gidişatını, sakin, şiirsel sahneler ve bir o kadar da sert imgelerle anlatıyor. Sovyet sinemasının izlerine rastlanmak mümkün olduğu filmde, sadece bizlere kapitalizmin, teknolojik gelişimin insanları teslim aldığı yozlaşmanın ana kaynağını olduğunu söylemiyor. Aynı zamanda yarattığı tahribatları, çürümüşlüğü ve insanları götürdüğü uçumları da anlatıyor. Bir nevi bu çarkın içerisinde geleceğimizi ve sonumuzu da bize gösteriyor.

Ukrayna krizinin Rusya halkını televizyonlara bağlamasını da filmde veren yönetmen sistemin geliştirdiği milliyetçi duygulara da gönderme yapıyor. Andrey Zvyagintsev, bütün bunları yaparken, sinema estetiğinden de ödün vermeyerek, kullandığı şiirsel sahnelerle filmi kusursuz kılıyor.

YOL’DAKİ DEĞİŞİKLİKLER MERAK KONUSU

Öte yandan Yılmaz Güney’in 1982 yılında Cannes’da “Altın Palmiye” alan “Yol” filmi bu yılkı festivalin “Cannes Classics” bölümünde gösteriliyor. Film, bugün 13:30’da Bunuel Salonu’nda gösteriliyor. Filmin süresi yeni kurgusuyla 1 saat 53 dakika. Kurgu İsviçreli yapımcı Donat Keusch tarafından yapılmış. Cannes Festivalin kataloğunda film için “The Full Version” yazılıyor. Açıkçası bu ifade bizleri merak ve beklentiye sokuyor. Acaba ne gibi değişiklikler yapılmış?

Keusch, Yılmaz Güney’in yapmak istediği ancak zamanında dolayı yapamadığı değişiklikleri yaptığını söylerken, Fatoş Güney ise değişikliklere karşı tepkili. Onun için şimdiden bir tartışma yaratacağına benziyor. Ancak her yıl Cannes’da bir şekilde anılan Yılmaz Güney’in “Yol” filminin 35 yıl sonra tekrar Cannes’da gösterilmesi yönetmen için büyük bir onur. Oda Güney’in önemini gösteriyor.