Documentarist 10 yaşında: Belgeselin cesareti arttı
Documanterist İstanbul Belgesel Günleri, bu sene 17-25 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek.
Documanterist İstanbul Belgesel Günleri, bu sene 17-25 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek.
Documanterist İstanbul Belgesel Günleri, 10’uncu yılını kutluyor. Türkiye’nin tek belgesel festivali olan Documentarist ekibiyle geçen 10 yılı, Türkiye’de belgeselin izlediği yolu ve festivalin bu seneki programını konuştuk. 17- 25 Haziran’da başlayacak belgesel günleri, Beyoğlu'nda Aynalı Geçit, Goethe Enstitüsü ve Atlas Sineması’na ek olarak Kadıköy'de de Barış Manço Kültür Merkezi'ne de izlenebilecek. 10’uncu yıl için #BelgeselOlmasaydı hashtagi ile çektiği spot filmleri haftalardır paylaşan Documentarist’te bu yıl filmler de ücretsiz gösterilecek.
Documentarist’ten Necati Sönmez, Emre Serbes ve Melike Ölker’le buluştuğumuzda çalışmalar henüz bitmemişti. Matbaaya yeni yollanan katalog, festival programı ve ekibin çalışmaya devam etmek için hazır bulundurdukları dizüstü bilgisayarları eşliğinde söyleşiye başladık.
Sözü ilk olarak festivalin de kurucuları arasında olan Necati Sönmez’e bıraktık. Sönmez, 10 yıl önce yola çıkmadan kendilerinin de film yaptığını ama hem çektiklerini hem de arkadaşlarınınkini gösterecek yer bulamadıklarını anlatıyor. “Aslında amacımız çok da festival yapmak değildi” diyen Sönmez şöyle devam ediyor: “Festivale başlarken ilk motivasyonumuz buydu. Bu filmleri gösterecek bir alan yaratmak. İkinci olarak da dünyanın çeşitli yerlerinde birçok belgesel film izliyorduk. Bunları Türkiye’de de göstermek istedik.” Bu iki sebebin bir araya gelerek Documentarist’in temel misyonu haline geldiğini belirten Necati Sönmez; yeni kuşak belgeselciler için de bir buluşma noktası ve sevdikleri yönetmenlerin filmlerini paylaşabilecekleri bir alan olarak tanımlıyor festivali.
KOLEKTİF BİR FESTİVAL
Sönmez, Documentarist’in böylesi bir hevesle ve küçük bir ekiple başladığını şöyle anlatıyor: “Kolektif bir çalışma Documentarist, küçük bir ekip ve bütçe ile bir araya gelmiş, ilerlemeye çalışan bir festival. Aslında mevcut olanaklarla en iyisini yapmayı bir şekilde öğrendik bu geçen zaman içinde. Ama yine de örneğin tırnak içinde star bir yönetmen çağırdığımızda gelebiliyor. Fakat bizim bu şartlarımıza da ikna olarak katılıyor aramıza. Mesela bu yılki festivalin onur konuğu, Finlandiya’nın en önemli sinemacılarından Pirjo Honkasalo... Hem belgesel hem de kurmaca alanında filmler çeken yönetmen, iki türdeki yapıtlarından oluşan bir toplu gösteriyle festivalde olacak.”
Genellikle usta yönetmenlerin ve yaratıcı kuşağın filmlerini buradaki seyirciyle buluşturmayı hedeflediklerini belirten Sönmez, son yıllarda büyük festivallerin de artık belgesele alan açtığına dikkat çekiyor. Bu durumun onları artık güncel belgeselden çok “belgesel sinemanın tarihine” doğru bir rotaya yönlendirildiğini de sözlerine ekliyor.
2000’LERDE BELGESEL ALGISI DEĞİŞTİ
Türkiye’de belgesel kavramının ne olduğu sorusuna ise Necati Sönmez şöyle bir yanıt veriyor: “Bu sorunun cevabı aslında 80’lerde ve 70’lerde farklıydı, 2000’lerde ise başka. Türkiye’de belgeselin tarihi çok da eski değil ve maalesef Türk Silahlı Kuvvetleri Foto Film Merkezi ile başlıyor. Bağımsız bir başlangıcı yok. Sonrasında TRT’nin tekelinde devam ediyor. 2000’li yıllara gelindiğinde demin de dediğim gibi festivallerin belgesele de alan açması ve internette online izlemelerin artmasıyla birlikte belgesel kavramı değişmeye başlıyor. 2000’li yıllarda yeni kuşak dediğimiz, yaratıcı belgeseller yapan bir nesil ortaya çıktı. “İki Dil Bir Bavul” buna örnek gösterilebilir. Bunlar geçmişteki belgesel anlayışından çok daha farklı ve ciddi bir kırılmayı da gösteren filmler aynı zamanda. Öte yandan dünyadaki yaratıcı belgesel filmlerin standardına da yaklaşan yapımlar.”
SANSÜRÜN HEDEFİ...
Yeni kuşak deyince bu defa söz sırası Melike ve Emre’ye geliyor. Onların Docunmentarist ile olan hikâyesi çok yeni. İkisi de önceki yılla birlikte başta gönüllü olarak katıldıkları festivale, bu sene ekibin birer parçası olarak devam ediyor. Gerek Emre gerekse de Melike sinemayı bir bütün olarak ele aldıklarını vurguluyor. Onları için ayrım yapmak zor. Fakat Documentarist’le tanıştıktan sonra yine de kafalarından netleşen ve farklılaşan bir belgesel kavramı olduğunu da ekliyorlar. Emre Serbes’in Documentarist’le tanışması sansür ve belgesel üzerine Bakur’un da konuşulduğu bir panelle oluyor.
Konu sansüre geliyor. Son dönemlerde festivaller özellikle belgesellere sansürle gündeme gelmişti. Necati Sönmez bu anlamda “sansürün birincil hedefinin belgesel” olduğunu söylüyor. Reyvan Tuvi’nin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” ile başlayıp “Bakur”la devam eden sansür silsilesinde, bu mekanizmanın en büyük hedefinin belgesel olduğunu ifade eden Sönmez ekliyor: “Yeşim Ustaoğlu’nun “Tereddüt”ü ve yakın zamanda Kazım Öz’ün “Zer” film dışında kurmaca film, belgesel kadar sansüre uğramadı; tabii sansür artık hayatımızn bir parçası olduktan sonra. Belgeseller yönetmelikle zorlanıyor bu süreçte. Öte yandan büyük festivallerin de bunun bir parçası olduğu bir dönemden geçiyoruz. Korkulan bir alan belgesel. Eklemek gerekirse belgeselin dili, estetiği ve kalitesi gelişip kurmacaya yaklaşırken cesareti de arttı. Çayan’ın (Demirel) “Dersim 38” belgeseli sayesinde konu da gündeme geldi ve tartışıldı. Hâlâ da yasaklı ve mahkemelik olan bir film. Ya da Bakur’un anlattıkları, Gezi’yi anlatan Reyhan’ın belgeseli. Bu tür şeyleri işleyen filmler hedef oluyor.”
Türkiye’de belgeselin toplumsal tarihle ya da çözümlenememiş mevzulara değinmesinin sansürü de harakete geçiren bir bağlamda ele alınmasına ise Sönmez şunları söylüyor “Bu dönemin daha önceki yıllara göre çok daha ağır, sinsi ve keyfi sansür uygulamalarına da tanık oluyoruz. Ama yine de belgeseller daha çok tabulaşan konulara dokunuyor. Bunu da bu kuşağın cesaretine bağlıyorum. Kimse Dersim’den bahsetmezken bir yönetmen kalkıp bunun belgeselini yapıyor. Bu biraz da 2000’lerin başında belgeselin dönüşümüne de denk geliyor. Ermeni meselesi de farklı konular da tartışılmaya başlandı biraz da konjektürel. Elbette bu belgesele de yansıyor.”
Belgeselin politikleşmesine Melike Örkel ise şu yanıtı veriyor “Türkiye’de olmak bu sonucu beraberinde getiriyor zaten. Hangi alana dokunsak politik bir meseleye rastlıyoruz.”
10’UNCU YILDA DOCUMENTARIST PROGRAMI
Son olarak bu yıl programda olanları da yine Melike’den dinliyoruz: “Bu yıl daha önce gerek JvdK ve FIPRESCI Ödülü almış filmler var programda. Bir de ustalardan seçme filmlerimiz olaca. Bu kategoriye de daha önce konuk ettiğimiz usta yönetmenlerden filmler aldık. Helena Třeštíková, Heddy Honigmann, Johan van der Keuken, Alan Berliner, Stefan Jarl, Zelimir Zilnik gibi değerli belgesel ustaları birer filmiyle hatırlayacağız. Bunun dışında animasyon yani Türkçesiyle canlandırma belgeseller var. Pirjo Honkasalo’nun bir masterclass’ı ve sinema dersi olacak. Çeşitli atölyelerimiz var yine. Uluslararası Panorama’da aralarında “Radio Kobane”, “Normal Autistic Film”, “Burma Book Story”, “The Promise” ve “Miss Kiet’s Children” gibi önemli belgeselerin de yer aldığı son dönemin öne çıkan yapıtları yer alıyor. Ayrıca Festival kapsamında iki güncel konuda birer Forum düzenlenecek. OHAL Türkiye’sinde Video Aktivizm başlıklı forum halen tutuklu bulunan meslektaşımız Kazım Kızıl’ın çalışmalarına odaklanırken, Yeryüzüne Sahip Çıkmak Forumu ile ekolojik ve alternatif yaşam konuşulacak. Ayrıca bu forum da kısa bir süre önce katledilen Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu'nun anısına adanacak.”