Rojava Tev-Çand hareketi eş sözcüleri Dirok Jin ile Selman Abdulhamit İbrahim ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide bir yıllık çalışmalarını değerlendirerek önümüzdeki yıl için önlerine koydukları projelere ilişkin bilgi verdi.
Öncelikle yapacağınız konferansın sloganı ya da şiarı ile başlamak istiyorum. Nedir şiarınız?
Cizire kantonu Tev-Çand konferansımızı, “Em ji bendera çanda pêxember, hozan, dayik û zanyaran berbi netewa demokratik dimeşin” şiarı ile gerçekleştiriyoruz.
Kadınlar olarak konferans nasıl bir hazırlık yaptınız?
Dirok Jin: Genel yapılan çalışmaların içinde zaten kadınlar olarak da yer alıyoruz. Hatta öncü rol oynadığımızı söyleyebilirim. Kültürel tarih içinde kadın emeğiyle, özgünlüğü ve yaratıcılığıyla hep vardı. Bugün de aynı sorumluluk ve çabayla bunu sürdürüyoruz. Her şehir ve ilçede çalışmalar yürüttük, toplantılar yaptık ve sistemin bir ayağı olarak kültürel yaşamı geliştirme konusunda kadınlar olarak merkezi bir rol oynadığımızı söyleyebilirim. Genel çalışmaları zenginleştirecek bir çok özgün çalışmalar yapıldı ve bu halen devam etmektedir.
Rojava’da devrim süreci hala devam ediyor. Bu devrim halklara, kültürlere nasıl etki yaptı? Devrimci kültür bu coğrafyada nasıl bir rol oynadı?
Selman Abdulhamit İbrahim: Devrimden önce zaten halkların bir şekilde sürdürdüğü kültürel yaşamı vardı. Bu topraklar birçok kültürü barındırıyor. Aynı zamanda uzun süren bir direniş ve mücadele kültürü de oluştu. Kültürel, politik hareketler, değerler, şehitler hep vardı. Suriye’de başlayan ve bir muhalefet olarak gelişen toplumsal başkaldırı süreci içinde gerek sanatçılar gerek kültürel kurumlar ve bu temsiliyete sahip arkadaşlarımız yerlerini alarak rollerini oynamaya gayret gösterdi.
Devrimi zeminine oturtmak ve bir rotaya sokmak için kültür ve sanat faaliyetlerinde yer alan arkadaşlarımız bu süreci sahiplendiler. Belki beklenilen öncü rolü yerine getirme ve katkı sunma da bazı yetersizlikler yaşandı ancak hem şahsiyetler hem de kurumlarımız bu sürecin dışında kalmadılar ve olumlu rol oynadılar diyebilirim.
Somut olarak ne yapıldı mesela devrimden sonra?
S. A. İbrahim: Çocuklarla ilgili çalışmalar yapıldı, bölümler açıldı örneğin. Şehit Welat Akademisi kuruldu, eğitim çalışmaları yapıldı. Şehit Yekta Herekol akademisi bu süreçte açılan kurumlarımızdandır. Bu merkezlerimizde müzik ve tiyatro bölümleri vardı. Devrim ilerledikçe diğer bölümler faaliyete sokuldu. Şarkılardan devrim sanatının diğer felsefi, edebi çalışmalarına kadar zamanla üretim yelpazemizi genişlettik.
Amatör başlayan çalışmalar devrim büyüdükçe zenginleşti ve daha profesyonel, daha ustalıklı bir düzeye vardı demek yanlış olmaz değil mi?
S. A. İbrahim: Aynen öyle oldu. Ama tabi yüzde yüz her şey yerli yerine oturdu diyemeyiz. Devrim derinleştikçe çalışmalarımız da o paralelde kurumsallaşıyor ve çoğalıyor. Mesela Araplar “xatel xemsiye” derler. 5 yıllık planlamaları ifade ediyor. Bizler de benzer bir planlamayla çocuk festivalleri yaptık, tiyatro festivali yaptık. Akademiler de eğitim devreleri düzenledik. Şehit Welat Akademisi’nde, kurumlarımızda, kültür hareketinde çalışanların yarısından fazlası eğitimden geçirildi. Senaryo yazımı, enstrümantal eğitimleri (tambur, ut, saz vd.) yapıldı, bu çalışmalar süreklilik arz ediyor şu an. Özellikle çocuk bölümünde önümüzdeki yıllarda çok daha kalıcı ve verimli çalışmalar yapacağız.
Rojava devrimi özellikle kadın hareketinin ve öncülüğünün rol oynadığı bir devrim olma özelliği taşıyor. Neredeyse tüm sahalarda bir kadın temsiliyeti ve üretimi söz konusudur. Peki kültür-sanat alanında kadının rolü nasıl bir fark yarattı?
Dirok Jin: Rojava devriminde YPJ’nin oynadığı rol zaten tüm dünya tarafından takdir ve hayranlıkla karşılanıyor. Tabi askeri ve siyasi başarıları kalıcı kılacak olan esas husus, kültür ve sanat alanında yapılacak çalışmalar ve yaratılacak değerlerdir. Kalıcı olan her zaman kültürdür. Kadınlar işte bu kalıcı olanın temsiliyetini yapmaya çalıştı. Her alanda kadın özgünlüğünü var edip kadınla yaratılacak bir yaşamın ve yapılacak sanatın önemine dikkat çekmek istedik. Neredeyse her merkezde kurumsal inşa ve temsiliyet gerçekleştirdik. Tevgara Kevana Zerin (Altın Hilal) adıyla bir örgütlülük var ettik. Efrîn’den Kobanê’ye kadar konferanslar gerçekleştirdik. Tev-Çand konferansından sonra Cizîr Kantonu’nda da yapmayı düşünüyoruz. Nitelik ve nicelik olarak iyi bir örgütlülük yarattığımıza inanıyoruz. Genel ve özgün çalışmaları önümüzdeki süreçte daha da çoğaltacağız.
Yürüttüğünüz çalışmaların ayrıntıları nelerdir?
Dirok Jin: Akademilerimizde özgün eğitimler düzenledik ve eğitimi bitiren arkadaşlarımız şu an değişik sahalarda çalışmaktalar. Çocuk komiteleri de oluşturduk. Bu çalışmayı önemsiyoruz, çünkü kendi kültürüyle büyüyen çocukların devrime ve yaşama katacağı çok şey olacaktır. Üç kadın müzik grubumuz var. Amude, Qamişlo ve Hesekê’de oluşturuldu bu gruplar. Koma Şehit Berçem, Koma Şehit Sakine ve koma Şehit Elenya… Derik ve Tirbespiye’de de benzer çalışma yürütüyoruz. Şehit Yekta Akademisi’nde eğitim gören arkadaşlarımızı yerellerde çalışma yapmak üzere görevlendirdik. Kadın konferansında aldığımız bir çok karar vardı, onları büyük oranda gerçekleştirdik. Kadın şehitlerimizin anmalarını gerçekleştirdik. Yeni şarkılar üretildi, yerel yemekler, folklor, resim vb. sergileri yapıldı. Bunun gibi bir çok büyük-küçük çalışmalar yapıldı.
Peki devrimden bu yana yapılan çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Rojava devriminin ruhuna, dinamiğine ve de kapsamına eşdeğer düzeyde midir?
S. A. İbrahim: “Rojava stili” dediğimiz bir türde üretilen şarkıları daha akademik tarzda yeniden düzenlemeye tabi tutmak istiyoruz. Hem sözü hem müziği, hem ritmi ve diğer boyutlarıyla devrim şarkılarımızın devrimin ruhuna uygun olarak üretilmesini önemsiyoruz. Bu haliyle yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Daha kalıcı değerler üretmenin yollarını arıyoruz. Tev-Çand meclisi olarak bu konuyu tartıştık ve “yapılan şarkıları seçme komitesi” adı altında üretilen şarkıları söz ve müziği ile incelemeye tabi tutan bir oluşuma gittik. Amacımız, devrimin ruhunu koruyarak kültürümüzü yansıtan üretimi teşvik etmektir. Tiyatro bölümümüz akademik çalışmalarla hem tiyatro oyunculuğunu, hem devrim sanatını temsil gücünü hem de katılımcı ruhu geliştirmek maksadıyla festivaller düzenledi. Sadece Kürt kültürünü değil tabi, diğer Mezopotamya ve Rojava kültürlerine alan açmak istiyoruz. Bu kültürleri yeniden o kültürün sahipleriyle birlikte canlandırmak istiyoruz. Arap, Süryani, Çeçen, Ermeni halklarının kültürlerin değerlerini de açığa çıkarmak istiyoruz. Örneğin Til Koçer’de 1500 ev 40 gün gibi kısa bir sürede ziyaret edildi. Yüzlerce Arap çocuk akademilerimizde eğitim görüyor. Köyleri ziyaret ediyor ve yerel kültürel değerleri açığa çıkarıyoruz. 33 köyde kültür merkezleri açtık, oyunlar, şarkılar sahneledik birçok yerde. Kültür haftasında bu yoğunluk daha da arttı ve halktan epey ilgi gördüğünü söyleyebilirim.
Ayrıca kültür hareketi çalışanları 1 ay boyunca Rojava’da yaşayan değişik kültürlerin insanlarıyla ev ev dolaşarak ilişki kurdu, onları dinledi, taleplerini aldı ve buna göre çalışmalarını sürdürecek.
Rojava’da çok çeşitli halklar ve kültürler var. Siz de bundan kısmen bahsettiniz. Bu kültürlerle ilişkiniz, onların yaklaşımı, ortak çalışmaları nasıl yürüttüğünüzü biraz daha anlatır mısınız?
S. A. İbrahim: Ulus devlet sistemi içinde özellikle Suriye’de tek bir kimlik ve kültürün hakimiyeti söz konusu idi. Arap kültürü -ki o da milliyetçilik boyutuyla- daha baskın ve tek hakim kimlik olarak iktidar tarafından özünden çıkarılarak bu topraklara dayatılıyordu. Şimdi biz demokratik ulus çizgisi doğrultusunda tüm kimlik ve kültürleri bir arada ve barış içinde yaşatma gayretindeyiz. Tabi öteki kimlik ve kültürler bastırıldı, korkutuldu, sindirildi rejim tarafından. Bizlere ait olmayan her şey zorla bize benimsetilmeye çalışıldı. Şimdi bunu kırmak ve özgür bir yaşam oluşturmak için farklı tüm kültürleri kendi doğası içinde ve elbette demokratik uluslaşma ekseninde geliştirmenin arayışındayız. Süryani halkıyla mesela, kültürel etkileşim iyi bir düzeydedir. Süryani gruplar festivallerde yerini alıyor. Tabi bu dayanışmayı ve ilişkiyi daha fazla büyütmeliyiz. Kültür hareketi olarak daha kapsamlı projeler hazırlığındayız.
Bu projeler kapsamında somut olarak söz edeceğiniz bir çalışma oldu mu?
S. A. İbrahim: Serekaniyê’de Çeçen grupları çalışmalarını kültür merkezlerimizde sürdürüyor. Tıl Temir’de Süryani, Arap ve Kürt şarkılarına klipler çektik. Yüzde 98’i Arap olan Tıl Koçer’de de benzer çalışmalar yürütülüyor. Tüzüğümüzü farklı kültürlere göre gözden geçirdik. Zorluğumuz şu: Savaş halen sürüyor, ambargo var ve her şeyi buna göre düzenlemek zorunda kalıyoruz. Hantal ve ağır bir tempo da söz konusu. Bir de ağır bir baskı süreci yaşamış tüm kültürler. Her şeye rağmen aldığımız kararları hayata geçirip kültürleri özgür ve demokratik bir ortamda ortaklaştıracağız.
Geçen yıl planladığınız ya da karara bağladığınız çalışmaların ne kadarını gerçekleştirebildiniz?
S. A. İbrahim: Kültür hareketi olarak asimilasyonu kıracak ve kültürleri doğasıyla buluşturacak çalışmaları stratejik olarak ele alıyoruz. Kadın arkadaşlarımız da özgün çalışmaları genişletiyor. Yeni özgür ve demokratik yaşamı inşa etmek için bir çok karar alıyoruz. Koşullardan dolayı belki bazılarını gerçekleştiremiyoruz ancak demokratik ulus çizgisi gün gün hayat buluyor diyebiliriz. Köylerden başlayarak şehirlere kadar egemenlerin tüm etkilerini giderecek kültürel çalışmaları halklarımızla birlikte yapıyoruz ve bunu sürdüreceğiz. Kuzey Suriye’de demokratik uluslaşma bu anlamda kültürel boyutuyla sinemasıyla, tiyatrosuyla, şarkılarıyla, akademileriyle ve tüm kültürlerin katılımıyla devam etmektedir.
Dirok Jin: Kevane Zerin Hareketi zemininde kadın grupları oluşturduk. Hem enstrüman çalıyorlar hem de şarkılarımızı söylüyorlar. Kadın arkadaşlar üç kısa film yaptı. Özgün çalışmaları daha güçlü örgütlüyoruz, Amude’de sinema salonu inşa edildi. Haftanın iki günü sinema gösterimi var. Bunu diğer şehirlerde de uyguluyoruz.
Kadın festivali başlayacak yakın zamanda. Gruplar, şahsiyetler katılacak. Yine Newroz’a kadınlar olarak ciddi bir örgütlülükle katılma hazırlıkları yapıyoruz. Cizîr bölgesinin konferansı zaten 24 Şubat’ta gerçekleştirilecek ve inanıyorum ki, demokratik uluslaşma hedefi için güzel kararlara ulaşacağız.
Peki çalışmalar sırasında karşılaştığınız engeller, sorunlar nelerdir? Kısaca bunlardan söz eder misiniz?
S. A. İbrahim: Esas sorun zihniyet sorunu tabi. Ulus devlet iktidarları kültürleri sadece baskılamakla kalmamış aynı zamanda asimile ederek büyük bir soykırıma neden olmuş bu coğrafyada. Serekaniyê meclis toplantısında bu sorunları tartıştık ve çözüm yolları tespit ettik. Halen bir korku, bir sinmişlik söz konusu. Ulus devlet rejimi büyük tahribatlar yaratmış. Etkileri sadece halklarda değil, bizlerde de kısmen olmuş. Kültürümüzle buluştuğumuz oranda insanlarımızı da yeni kültür ve yaşamla buluşturmada sonuç alabiliyoruz. O nedenle eğitimleri önemsiyoruz ve bu sorunları olanca açıklığıyla tartışıyoruz.
Konferansa giderken son olarak belirtmek istediğiniz bir şey var mı?
S. A. İbrahim: Önderliğimizin ve şehitlerimizin çizgisinde demokratik ulus paradigması hedefiyle çalışmaları daha nitelikli ve yaygın kılacağımızı söylemek istiyorum. Halklarımızı, kültürlerimizi egemenlerin baskı ve zorundan kurtararak her birlikte bu toprakların tarihine ve ruhuna bağlı kalarak özgür yaşatacağız. Şarkılarımızla, hikayelerimizle, tiyatrolarımızla, sinemamızla, enstrümanlarımızla bize ait olan, Mezopotamya’ya ait olan kültürü yeniden yeşerterek herkese yeni yaşam alanları açacağız. Özgür yaşam ve demokratik ulus çizgisinden şaşmadan konferansımızı gerçekleştirecek ve başarıyla tamamlayacağız.
Dirok Jin: Önderliğimiz “kültürsüz toplum öz savunmasız kalmış toplumdur” dedi. Bu perspektifle kültürleri açığa çıkartan ve devrimci kültürle buluşturan bir perspektife sahibiz. Demokratik ve özgür toplumu kültürel boyutuyla inşa ediyoruz. Önderlik çizgisi ve felsefesinden şaşmadan çalışmalarımızı büyütecek kültürümüzü tüm değerleriyle topluma hakim kılacağız. Yapacağımız konferansın şimdiden halklara, devrime ve tüm arkadaşlarımıza kutlu olmasını diliyorum.