Kelebeğin rüyası ve Şêrko Bêkes'siz dört yıl
Hep zirvede yaşayan ve zirvede kalan gülün, ekmeğin, devrimin ve mücadelenin şairi Şêrko Bêkes, dört yıl önce ardında dev bir külliyat bırakarak aramızdan ayrıldı.
Hep zirvede yaşayan ve zirvede kalan gülün, ekmeğin, devrimin ve mücadelenin şairi Şêrko Bêkes, dört yıl önce ardında dev bir külliyat bırakarak aramızdan ayrıldı.
"Bir kelebeğin rüyasını gördüm. Ağlamıyorum ve gözüm Diyarbakır’da" gülün, ekmeğin, devrimin ve mücadelenin şairi Şêrko Bêkes, dört yıl önce ardında dev bir külliyat bırakarak aramızdan ayrıldı.
Şêrko Bêkes'i okuyan herkes onun şiirinde "doğanın soluğunu", "kadının başkaldırısını", "ağacın suskunluğunu", "rüyaları ölen kuşları", "idama yürüyen bir devrimciyi", "tanrıyı Kürdistan'a davetini", "Halepçe'nin saat 11'ini" ya da "mevsimlerin ölümünü" iliklerine kadar duyumsayacaktır.
"Eğer" diyordu, Şêrko Bêkes, "benim şiirimden / Gülü çıkarırlarsa / yılımın bir mevsimi ölür / şiirimden Sevgiyi çıkarırlarsa / iki mevsimim ölür / Ekmeği çıkarırlarsa / üç mevsimim ölür / Özgürlüğü çıkarırlarsa / bütün yılım ölür, bende ölürüm."
Bundan dört yıl önce, 4 Ağustos 2013'te, ardında 41 koca eser bıraktıktan sonra aramızdan ayrılan Şêrko Bêkes, 2 Mayıs 1940'te Süleymaniye'de şair ve edebiyatçı Faîq Bêkes'in çocuğu olarak dünyaya gelir.
Babasının siyasi ve edebiyatçı kimliğinden dolayı siyaset ve edebiyatın başat olduğu bir ortamda büyüyen ve büyüdüğü ortamı "Evimizde çıra ve mum yoktu, şiirle aydınlanıyorduk" sözleriyle tanımlıyordu, Şêrko.
Babasının ölümünden sonra zorlu bir gençlik dönemi yaşadı ve 15 yaşındayken Komünist Parti'de siyasi faaliyetlere başladı. Ancak onun değimiyle, edebiyat ve şiir, "her zaman hem birinci hem de ikinci sırada" geliyordu.
"Eğer üç gözüm olsaydı üçüncüsünü de şiire / eğer üç elim olsaydı üçüncüsünü de yine yoksulluğun bedenine / eğer üç kulağım olsaydı, üçüncüsünü de yine müzik ve strana verirdim" diyecek kadar şiire tutkuyla bağlı olan Şêrko, şiiri de salt şiir için ele almadı, hiçbir zaman.
1958 yılında Ebdulkerim Qasim'in inkılabından sonra Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) içerisinde faaliyet yürüten Şêrko, daha sonrasında ise Komeleyî Azadiya Jiyaneweyî Kurdistan (KAJK) içerisinde siyasi faaliyet yürüttü.
KAJK'tan sonra hiçbir partiye üye olmadığını söyleyen Şêrko Bêkes, ulusal mücadeleyi de hiçbir zaman sadece partilerin işi olarak görmeyip 1964'teki Eylül Devrimi ve 1975'teki Şoreşî Nû'da (Yeni Devrim) bir pêşmerge ve bir basıncı olarak aktif yer aldı.
1965'li yıllarda Balekiyati'deki “Dengê Şoreşê (Devrimin sesi)" radyosundan yükselen “Lêre dengê şoreşêye (Burası devrimin sesidir)" ses, Şêrko'ya aitti.
"Tanrı" diyordu Şêrko Bêkes, "Tanrı dünyanın mayasından / Bir top yaptı / O topu rüzgara verdi / Rüzgar da denize / Deniz onu ormanın ayaklarına kadar götürdü / Orman onu ovaya götürdü / Ve ova onu dağların eline verdi / En sonunda dağ onu / Kuvvetli bir vuruşla / Gökyüzüne savurdu / Yükseldi ve döndü / Aşağı doğru indiğinde / Kürdistan’da yere düştü!”
"Tanrının topu"nun düştüğü Kürdistan'ın çocuğu olan Şêrko,1974'te savaşın yeniden başlamasıyla da yine dağların yolunu tuttu. Ancak 1975'te KDP tarafından alınan "aş betal" (devrime son) kararından sonra Süleymaniye'ye döndü ve Irak'ın güneyine sürgün edildi.
Siyasetçilerle her zaman inişli çıkışlı ilişkileri olan Şêrko'nun şiir heybesinde onlar için de nükteli sözler yok değildi: "Bir sepet dolusu stran ve kelebek / Ayışığında özlemli bir kucaklaşma / Çekingen bir öpücük / Ve bir oda dolusu eleştiri" diyordu Şêrko ve ekliyordu, "Hepsini gelecek günler için önüme koydum: / Birincisi çocuklara / ikincisi kadınlara / üçüncüsü sevdalılara / Ve dördüncüsü ise siyasetçilere..."
Şiirleriyle Saddam'ı bile etkileyen ve Saddam tarafından kendisine verilmek istenen Kaddisiye Ödülünü reddeden Şêrko, yine dağların yolunu tutar ve 1986'ya kadar dağda kalır. Ardından İsveç'e giden Şêrko, burada, 1987 yılında Kurt Tuckholsky Ödülü'nü dönemin İsveç başbakanı Ingvar Carlson’ın elinden alır.
Şiirlerinde toplumsal olaylara ve kadın cinayetlerine de bigane kalmayan Şêrko’nun, bir şiirinden şu mısralar dökülüyordu: "Bir şahinin kanadını kırdılar / gökyüzü bir kanat çırpmasını kaybetti / Bir ceylanın gözünü kör ettiler / ovanın hissesinden bir bakış eksildi / bir kekliğin boğazına bir mermi saplandığında / dağ bir stranını (ezgi) kaybetti / bir gülü ezdiklerinde / bülbül bir nefes kaybetti / ama bir kadını öldürdüklerinde / bütün dünyanın hesabından bir sevda eksildi."
"Halepçe’nin saat 11'i" şiirinde, “Hava öldü, gökyüzü öldü, ilkbahar öldü, anne, baba ve çocuk öldü, saat on birde, Halepçe’nin boş bir odasının tavanı altında, birbirini kucaklayan üç taş heykele dönüştüler” diye yazan Şêrko, 1992 yılında Güney Kürdistan'ın ilk hükümetinden ilk Kültür Bakanı oldu.
Ancak Şêrko Bêkes, dönemin KDP ile YNK hükümetinin "PKK propagandası yaptığı" iddiasıyla Welat gazetesini kapatmasına sessiz kalmayıp istifa etti ve yine göç yollarına düştü.
Yaşadıklarını şiire döken ve şiiri gibi de yaşayan Şêrko'nun bu tavrı beklenmedik bir tavır değildi. Bu kez de "Ülkemde" diyordu, Şêrko, "Gazete lal doğar. / Ülkemde / Radyo sağır doğar. / Ülkemde / Televizyon kör doğar / Ülkemde bunların / sağ doğmasını isteyenler / dilsizleştirilirler ve öldürülürler / sağırlaştırılırlar ve öldürülürler / körleştirilirler ve öldürülürler / Ülkemde..."
Şêrko, sonraki yıllarda hiç görmediği halde şiirinin dizginlerini Kuzey Kürdistan'a çeviriyordu ve kaleminden şu mısralar yankılanıyordu, Dersim gözelerinde: "Kuzeye doğru / Gidiyor şiirim / Ateştir ve gidiyor / Hüzündür ve gidiyor / Ta Van üzerinde duruyor ve bükülüyor / Şafağın turuncu penceresi üzerine yağıyor / Ve Dersim’in gözelerinde eriyor. (...)"
Zekiye Alkan'ın bedenini ateşe vermesinden sonra ise Kürdistan'ın en büyük söz ve eylem ustalarından Şêrko Bêkes'in kalemi, bu kez şu ağıdı yakıyordu: "Bir ağaç yandığında, onun dumanı / gözü yaşlı bir şiir yazdı, bağa / bir bağ yandığında, onun dumanı / acılı bir hikaye yazdı, dağa / Bir dağ yandığında, onun dumanı / gözü yaşlı bir nesir yazdı, köye / bir köy yandığında, onun dumanı / trajik bir tiyatro yazdı kente / Kentte de bir kadın vardı / Ağaç, dağ, köy ve kentin güzelliğini / Yüreği, gözleri ve endamında saklıyordu / O kadın özgürlük için kendini yaktığında / Onun dumanı / Sonu gelmemiş bir destan yazdı, baştan başa ülkem için."
2010 yılında Şirîn Elemhûlî, Ferzad Kemanger, Elî Heyderiyan ve Ferhad Wekîlî, İran İslam Cumhuriyeti'nde idam sehpasına yürürken, Şêrko'nun yüreği ve şiiri onlarla birlikteydi. Ve Şêrko 4 devrimci için yazdığı şiirinde, adeta 1936 yılında İspanya iç savaşında faşistlerce kuşuna dizilmeden önce "Özgür olmayan insan nedir? / Söyle bana, Mariana / Söyle seni nasıl sevebilirim / Özgür olmazsam? / Sana nasıl kalbimi açabilirim / Bu yürek benim değilse?" diyerek son şiirini okuyan ünlü İspanyol şair Federico Garcia Lorca'ya, şu mısralarla nazire yapıyordu:
"Biz dağız, yer değiştirmeyiz / Biz şiiriz kurumayız / Bizler rüzgarız eğilmeyiz / Bizler doğum sancılarıyız, sonumuz gelmez / Bizler yaşamın kendisiyiz, erimeyiz. Rojhilat'tan Rojava'ya, Yukarı'dan Aşağı'ya / Dar ağaçları bugüne kadar devrimimizden ne eksiltti. İdam sehpaları gözümüzü mü korkuttu? / Dağlarımızı eğebildiler mi? / Pîremegrun'a çöktürebildiler mi? (...) İran idam rejimi hep ihtiyar / Ama bizler her daim genç (...) Bugün Sinê'nin en büyük caddesi Ferzad Kemanger oldu / Bu sabahtan sonra Mahabad'ın en büyük bahçesi Şirin Elemhulî oldu / Bu şafakta doğan tüm çocuklara Ferhad Wekili adı verildi / Bu şafakta Elî Heyderiyan Kirmanşan'ın Taxwestan'ı oldu / Hadi buyurun Sinê'yi darağacına götürün! (...) Bugünden sonra Şirin Elemhuli'nin gözlerinin aşığıyım / Bugün kaç tane şiirim varsa hepsini Şirîn Elemhuli'ye gül ve stran (ezgi) yapıyorum / Bundan sonra ben onun saçının bir teliyim / Bundan sonra ben onun tırnağıyım / Bundan sonra ben onun son defa giyip idama gittiği ayakkabısıyım / Bundan sonra Şirîn Elemhuli'nin geride bıraktığı bileziğim (...)"
(Şiiri tam metnini Şêrko Bêkes'in sesinden dinleyebilirsiniz:
Ulusal meselelerde hiçbir zaman geri kalmayan Şêrko Bêkes, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 15 Şubat 1999 tarihinde esir düşmesinin ardından ise şu sözleri kağıda döküyordu: "Burası Süleymaniye’dir, birkaç gündür bu kentte büyük bir hüzün almış başını gidiyor. Dünyanın gözü önünde Öcalan’ı aldılar, ama Kürt’ün ruhunu teslim alamazlar. Diyarbakır’ı nasıl Süleymaniye’den ayırabilirler, Newroz nasıl ateşsiz olabilir? Van gölünü nasıl kurutabilirler? Burası Süleymaniye ve bu kentteki bütün yürekler, bir ağacın elmaları gibi titriyor, bir halkın kimsesizliğine üzülüyor. Bu üzüntü ulusal bir üzüntüdür. Bir kelebeğin rüyasını gördüm. Ağlamıyorum ve gözüm Diyarbakır’da."
Ardında Tirîfey Helbest, Derbendî Pepûle, Gulbijêrek ji helbestên, Mêrgî zam, Çirakanî ser helemût, Qesîdey Rengdan, Ezmûn, Jîn û Baran, Ji nav Şêrên min, Xom ew wextey balindem gibi 41 eserlik dev bir külliyat bırakan Şêrko Bêkes'in eserleri, İngilizce, Arapça, Farsça başta olmak üzere Türkçe, İtalyanca, Almanca ve Flamanca gibi birçok dile çevrildi.
Ölümünü "kelebekler boğazına göç" olarak tasvir eden Şêrko Bêkes, Türkçe'ye de çevrilen "Güneyden Şiir Yağmuru" isimli kitabını 2011 yılında Öcalan için imzalamış ve kendisine ulaştırmak istemişti. Şêrko, kendi el yazısıyla Öcalan'a şu şunları yazıyordu: "Sevgili Başkan'ım ve her daim yüreğimizde olan kardeşim Abdullah Öcalan'a hediye... Şêrko Bêkes. 11.07.2011."
"Kimsesizliğim çıplak değil / Ölünceye kadar / Yetiyor ona karanlık giysileriniz. / Susuzluğum ne çeşmesiz / Ve ne de susuzdur / Ölünceye kadar / Yetiyor ona gözyaşlarınızın ırmağı. / Cehennemin rüzgarsız değil / Ölünceye kadar / Yetiyor ona soğuk nefesiniz / Uzundur / Uzundur / Bu gurbetlik ve gurbet mevsimim. / Duruyorum, duruyorum, duruyorum / Servi ağacına dönüşünceye kadar / Can servi ağacım! / Şimdi sen benimsin. / O yüzden ben bunu yaptım / Eğer ben ölürsem / Bana tabut olursun!" diyerek ölümünü de yazan Şêrko Bêkes, 4 Ağustos 2013 sabahı veda etti, Kürdistan'a; merhaba dedi "kelebekler boğazı"na...
"Genç yaşta zirveye çıkan ve hep zirvede kalan Şêrko Bêkes, ölmeden önce kaleme aldığı vasiyetnamesinde ise şunları söylüyordu: "Beni Süleymaniye’deki Azadî Parkı’na, 1983 şehitleri için kurulan anıtın yanına gömün. Orada nefesim kesilmez. Genç kadınlar, erkekler, sevgililer misafirim olur.”