Pavel Korçagin’in evi
Pavel Korçagin’in evi
Pavel Korçagin’in evi
“Sarhoş gibi dizleri tutmayan Korçagin istasyona dönüyordu. Yüksek ateşi vardı bir hayli zamandan beri böyle dolaşıyordu ama bu gün onu saran ateş her zamankinden berbattı.
Bölüğün kanını emmiş olan tifüs Pavel’i tuzağına düşürmüştü. Güçlü vücudu direniyordu ve tam beş gün samanla örtülü beton döşemeden kalkacak herkesle iş başı yapacak gücü bulabilmişti kendinde. Ama ne kürk astarlı ceket ne de fedol’un gönderdiği keçe botlar onu kurtarabildi, hatta artık donmuş ayaklarına geçirilmişti.
Her adımda göğsüne bir şeyler batıyormuşçasına acı duyuyordu. Zaman zaman nöbet gelince gözleri kararıyor ağaçlar atlıkarınca oluyor acayip acayip dönüyordu.
Zar zor istasyona varabildi orada olağan üstü bir gürültü onu şaşkına döndürdü, dikkatle baktı upuzun bir katar istasyon boyunca uzanıyor, raylarda peronlarda ufak tefek lokomotifleri duruyordu. Raylar travesler yüklüydü bunları trenle birlikte gelen adamlar indirmeye uğraşıyorlardı. Bir iki adım daha attı ve dengesini kaybetti. Başının yere çarptığını duydu hayal meyal. Birden ateş gibi yanan yanağını karın serinletici bir dokunmayla ferahlattığını.
Onu ancak birkaç saat sonra bulup barakaya getirdiler.” (Nikolay Alekseyeviç Ostrovskiy-Çelik Böyle Sertleşti )
Üstünde Nikolay Ostrovskiy’nin küçük bir kabartma portresi bulunan Tverskaya’nın köşesindeki eve giriyoruz. Geçmişte Sergiyevskaya ismini taşıyan bu ev 18 yy. mimar Matve Fiodoriviç’in planladığı küçük bir saraydı. Bir süre Çar’ın bir diplomatı kullandı. Daha sonra zengin çocukların kaldığı pansiyon bire süre sonra ise Rus ordusuna ayakkabı üretilen bir atölyeye dönüştürülmüştü.
MOSKOVA’NIN RUHU
Her kentin bir çağı olduğu gibi bir ruhu olduğuna inanılır. O çağ o kentin tüm diğer zamanlarına damgasını vurur. Tıpkı Bağdat’ın doğunun mistik çağlarının, İstanbul’un tüm kiliseleriyle Ortodoks doğunun, Florensa’nın Rönesanslı sanatçıların ruhunu ve izlerini taşıması gibi Moskova eşi görülmemiş bir emek çağının ruhunu taşır. Başka hangi çağ hangi yaşam ve rejim biçimleri gelirse gelsin onun o ruhunun izlerini atamaz. Türkler çağlar boyu Konstantinopolis kiliselerini camiye yapmak için o güzel fresklerin üzerine kaba ve çirkin boyalar sürdü. Ama bunlar asla onların ruhunu değiştirmeye yetmedi.
Moskova da emek çağının ruhunu taşıyor. İçine en yüksek teknolojiyle diktikleri post modern gökdelenler henüz o ruhu öldürmeye yetmedi. Çünkü o ruh olağan üstü dönemlerin içten gelen iradenin ortaya çıkardığı kendine göre çizgilerdir. Moskova emek çağının yani Korçakin kuşağının kentidir. O kuşak hayal ettikleri dünya için hayatlarını ortaya koyan Rusların çocuklarıydı.
Bu eve ün kazandıran ve gelmemize neden teşkil eden 1935-36 yıllarında çalışmaktan hastalanmış ve yatağa düşmüş ama burada da boş durmayarak ünlü eseri “Çelik Böyle Sertleşti” (veya Ve Çeliğe Su Verildi) eserini kaleme alan yazar Ostrovskiy Nikolay Aleksiyeviç...
Bu gün dünyada halen milyonlarca kitabı elden ele dolaşıyor. Başlarda hatta 1932’ye kadar Ostrovskiy’nin sadece Genç Muhafızlar adlı küçük bir kitabı vardı ki bunu da aynı isimdeki dergi bölüm bölüm yayınlamayıncaya dek başta kimse yayınlamayı kabul etmemişti. Aynı Çelik Böyle Sertleşti kitabının ikinci cildini de bölümler şeklinde yayınlıyordu.
GÜCÜMÜZÜN SIRLARINI HATIRLATAN BİR YAŞAM
Onun ismini duyuran Mixail Koltsov ilk anı şöyle anlatır: “Sırt üstü uzanmış hiç hareket etmeden yatıyordu. Üzerindeki battaniye hiç çıkarılmayacak bir kalıp bir mumya gibi duruyordu. Parmak uçlarının hareket etmesi yâda ellerinin terlemesiydi hayat belirtilerinin olduğunu gösteriyordu. Bütün acılar yüz hatlarında görünüyordu. Sesiz sakin ve sesi kısık sıkıldığında ise titrekti. “
Oysa Ostrovskiy tıpkı romandaki Pavel gibi Ukrayna'nın Rovno bölgesinde bir köyde dünyaya gelmiş pek çok işte çalışmış, devrime katılmış, yaralanmış ve durumu giderek kötüleştiği zaman yazmaya başlamıştı. Lenin Nişanı ile ödüllendirilen adam ağır hayatının bedelini 32 yaşında ölerek ödemişti.
Mixail Koltsov 1935’de milyonlarca insanın okuduğu Pravda gazetesine yazdığı yazıda “biz kahramanları göremiyoruz ama bir şey yapmadan gezen insanlar kendi heykellerinin dikilmesi gerektiğini düşünüyorlar.” Diyordu. Kitap daha sonra dünyada büyük üne kavuştu ve 1942’de Mark Donski tarafından filme’ uyarlandı.
Nobel ödüllü Fransız yazar Andre Gide 1936’da Sovyetleri ziyaret ettiğinde Ostrovskiy görüşmüş ve şöyle demişti “Sovyetlerde olmasaydık onun için kutsaldır diyebilirdim. Sadece din kutsalları yaratmaz ispatı bu insandır diyebilirim. Dış dünyadan uzak ama ruhu zengin olan Ostrovskiy’ de umut azalmadı geleceğe umutla bakıyordu.
Andrey Platonov Andre Gide yazarken “aslında Korçagin bize gücümüzün sırrını gösteriyor… O her hücresi öldüğünde bile hayatı ona teslim etmeden muazzam bir ruh haline dönüşüp edebiyatta olmazsa olmazları yarattı ve şunu ispatladı ki küçük bir bedenle büyük hayatları kurabiliriz. Korçagin ruhun beden üzerindeki zaferidir” diyordu.
İçinde yatağı, bir iki parça mobilyası bulunan iki küçük odanın yanında engelli insanların sanatsal yeteneklerini popülize eden bir iki bölümle desteklenmiş bu ev. Kaldığı oda ise 1940’larda memorial müzeye dönüştürüldü. Yazar öldükten sonra de eşi Raisa Polfiriyevna Ostrovskaya müzede 23 sene çalıştı. 1992’de ismi devlet müzesi olarak değiştirildi ve bu gün Moskova’ya gelen insanlara geçmişe ilişkin fikir veriyor.