Savaşın en büyük ağırlığı gülmeyi unutturması. Fakat yaşanan tüm bu acının içinde ağız dolusu gülebilmek ya da belli belirsiz de olsa gülümsemek ise umudun yitmediğinin göstergesi...
Sınır Tanımayan Palyaçolar (Clowns Without Borders- CWB) yaklaşık 30 yıldır savaş ve afet bölgelerindeki çocuklar ve kadınlar için gösteriler düzenleyen bir sivil toplum kuruluşu. 15 ülkede faaliyet gösteriyor ve her ülkedeki birim bağımsız bir STK işleviyle çalışıyor. Türkiye de bu ülkelerden biri. 2015’ten bu yana Türkiye’de de çalışma yürüten proje, Güray Dinçol’un girişimiyle İstanbul’dan, Amed’den ve Amerika’dan gelen yaklaşık 20 gönüllüyle başlıyor. 2015 Temmuz’da başlayan ekip birlikte çalışmaya devam ediyor. Ekibin geri kalanı ise yurtiçi ve yurtdışından katılan sanatçılarla sürekli değişiyor.
TÜRKİYE’DE 5 YILLIK BİR PROJE
Sınır Tanımayan Palyaçolar ekibinden olan Ezgi Keskin, projenin Türkiye ayağını şöyle anlatıyor: “Bu uluslararası STK ile Sınır Tanımayan Palyaçolar Türkiye Projesi kapsamında 5 yıllık bir anlaşmamız var. Üç yılı devirdik. Anlaşma gereği her yıl bir eğitim çalışması için eğitmen ve turne için ekip desteği verecek. Beş yılın sonunda ise CWB ile ya da başka bir isimle devam edeceğiz. CWB önemli bir marka, ülke bazında bunu taşımak için belirli bir performans, tecrübe, oyun sayısı, organizasyon yeteneği ve gönüllü deneyimi gibi kriterleri yerine getirmek gerek. İleride Türkiye için de bir temsilcilik açmayı arzu ediyoruz. Türkiye'de 4 projemizi tamamladık.”
Öte yandan felaket ve savaş bölgelerinde çalışmalar yürüten ekip proje kapsamında şu ana kadar Amed, Urfa, Batman, Antep, Elazığ, İstanbul, Hatay ve Adana’da gösteriler düzenlemiş. Fakat bu yıl OHAL nedeniyle mülteci kamplarına girmelerine izin verilmemiş.
GÜLDÜRMEYE ODAKLANINCA İŞ İDEOLOJİK BİR HALE GELİYOR
Üç yıldır Sınır Tanımayan Palyaçolar içinde çalışan Keskin, öncelikli amaçlarının savaş ve afet bölgelerinde yaşayan ya da bu sebeplerle evini terk etmek zorunda bırakılan çocuklara ve kadınlara oyunlar götürmek olduğunu ifade ediyor. Onları yaşam alanlarında ziyaret etmek, onlara yok sayılmadıklarını, var olduklarını hissettirmek ve biraz olsun güldürebilmek için çabaladıklarını dile getiren Keskin, bu amaçları doğrultusundaki yaklaşımlarından bahsederek şunları anlattı:
“CWB’ın eğitmen desteği verdiği ilk projede Tim Cunningham şöyle söylemişti; ‘Oyunlarımızda özellikle herhangi bir ideolojiyle hareket etmemeye, sadece ve sadece güldürmeye odaklanıyoruz. Biz sadece güldürmeye odaklandıkça, yaptığımız iş ideolojik bir hale geliyor.’ Bizim kanımızı kaynatan yanı da burası.”
ONLARIN İLGİSİ NEDEN YAPTIĞIMIZA YANIT OLUYOR
Gittikleri yerlerde çocukların onları nasıl karşıladığı ve oyunlara ilginin nasıl olduğu sorusuna Ezgi Keskin şu yanıtı veriyor:
“Çocuklar çoğunlukla bizimle birlikte ilk kez bir oyun izlemiş, bir oyuna dahil olmuş oluyorlar. İzlemiş olanlar da büyükşehirlerde yaşayan çocuklar kadar çok imkana sahip olamadığı için çok büyük bir şaşkınlık, sevinç ve coşkuyla karşılıyorlar bizi. Onların yaşadıkları yerlere sadece onlar için gittiğimizi duyduklarında inanamıyorlar, birilerinin onların farkında olduğunu düşünmüyorlar çünkü. Büyüklerin de ilgisi çok büyük. Kadınlar oynamaya, katılmaya çok açık. Çocuklar da kadınlar da öyle sıkı sıkı sarılıyorlar, öyle dünyanın en önemli şeyiymişsin gibi davranıyorlar ki, oradan ayrılıp ‘evimize’ geri dönmek suçlu hissettiriyor insana. Bu da bu işe neden devam etmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatan önemli bir güç oluyor.”
TAŞ GİBİ BİR KALBİNİZ OLMALI!
Öte yandan bir de dil etkeni var. Proje kapsamında ziyaret edilen çocuklar ve kadınlar her zaman aynı dili konuşmuyor. Ama Keskin bunun çok da önem arz etmediğini, gülmenin ‘milletleri’ aşan bir eylem olduğunun altını çizerek şunları anlattı:
“Projede yer alan her ülkeden sanatçı kendi dilini konuşabiliyor ya da gittiğimiz yerdeki çocukların anadiline ait bazı kelimeler/cümleler kullanabiliyoruz veya cıbırca denen uydurma bir dil kullanıyoruz. Oyunlarımız hareket temelli ve evrensel konulara dayandığı için, izleyenler dili anlamak zorunda hissetmiyor, zaten hikâyeyi anlıyorlar ve bize aktif olarak katılıyorlar. Böylelikle dilin önemsizliğine de vurgu yapmış oluyoruz.”
Savaşın yıkıcılığı gittikleri yerde ekibi de zorlayan bir etmen. Keskin birçok acı dolu hikâye duyduklarını ama buna rağmen neden orada olduklarını daha iyi hatırladıklarını belirterek “Bu projede yer almak için taş gibi bir kalbiniz olmalı. Çünkü gördüğümüz şeyler, anlatılan hikâyeler insanı insanlığından utandırıyor, bu hayatta ne işe yaradığını sorgulatıyor. Ve yine bu işe devam etmek için çok güçlü bir sebep oluyor.”
Sınır Tanımayan Palyaçolar bir haftadır yine yollarda; Hatay, Urfa, bugün de son olarak Antep’te gülümsetmeye ve “Barış burnumuzun ucunda” demeye devam edecek...