Vedat Yıldırım: İnsan hikayelerinden kopuk bir sanat dayatılıyor
Vedat Yıldırım: İnsan hikayelerinden kopuk bir sanat dayatılıyor
Vedat Yıldırım: İnsan hikayelerinden kopuk bir sanat dayatılıyor
1993'te Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü'nde hazırlanan bir konser çalışmasıyla şekillenen projeyle ortaya çıktı. Bu konserin repertuarında Kürt, Türk, Ermeni ve Azeri şarkıları yer alıyordu. Bunlarla sınırlı kalmadı ve sonraki dönemlerde Laz, Çerkez, Roman, Makedon, Alevi, Gürcü şarkı ve danslarını icra etti.
Kardeş Türküler, yirminci yılını dolduruyor. Çeşitli halklardan üyeleri bulunan müzik grubu, sanatını yıllardır bu çeşitliliğe mevzun bir serüvenle sürdürüyor.
Hikayesi, Kardeş Türküler'in meydana gelme hikayesiyle örtüşen bir başka grup ise, Bajar. Vedat Yıldırım da her iki müzik grubunun üyesi. Yıldırım ile müziği ve onun toplumsal mücadeledeki etkisini konuştuk...
Kardeş Türküler'den başlayalım... Grubunuzun bünyesini, yaşamayı istediğiniz bir ülke özlemi mi oluşturuyor? Yani, çeşitliliklerin, özgünlüklerini koruyarak ama herkesle bir arada olma ihtimali...
Yıllardır ‘farklılıklarımızla bir arada nasıl yaşayabiliriz’in kültürel/politik olabilirliği üzerinde duruyoruz. Yani gönüllülük temelinde bir aradalıktan, kültürel hiyerarşinin olmadığı adil bir ortamdan dem vuruyoruz. Özellikle '90’lı yıllarda Kürt hareketinin ivmelendirdiği, kimlik siyasetinin güçlendiği bir ortamda Kardeş Türküler de sanat cephesinden halkların özgürleşmesi iklimine katkıda bulunmaya çalıştı. Bugün ise derenin altından çok su geçti, kimlik siyaseti çok güç kazandı. Ancak biliyorsunuz, bizim memlekette ayak oyunları bitmez. 'Kart-Kurt' söylemi, etnik inkarcılık miadını doldurmakla birlikte bu sefer de üst-kültür/alt-kültür ekseninde yine ahlaki diyemeyeceğimiz ve bunu birçok siyasi partinin de desteklediği başka bir bela ile uğraşıyoruz. Yani ‘efendiler’ ve ‘bahşedenler’in kibirli dili ile hiyerarşisiz özgür bir memleket hayali ile yaşayanlar karşı karşıya.
Bajar'ın ortaya çıkışı da Kardeş Türküler'in hikayesine benziyor gibi. Grubun çalışmaları hangi aşamada?
Doğru, Bajar’ın serüveni de aslında Kardeş Türküler’in serüvenine benziyor. Bir buluşma projesi ve bunu folk/rock bir tarzda yapıyor. Albüm isimlerimizden de (Nêz be-yaklaş/Bi xêr hatî-hoş geldin) anlaşılabileceği üzere, Bajar özellikle '90'larda köy boşaltmaların vesile olduğu zorunlu göçlerle metropollere akın eden Kürtlerin bu metropollerle tanışmalarının, iyisiyle kötüsüyle karşılaşmalarının müzikal dilini kurmaya çalışıyor. Davetkar, mütevazı ama hakikatin olanca açıklığıyla sergilendiği protest bir dil. Tabii, haliyle sadece Kürtleri anlatmıyoruz. Şehir hayatının her durumuna şahit olmaya çalışıyoruz. Özellikle neo-liberalizmin insanları rıza göstermeye zorladığı, "nezaketli" zorbalığını da dillendiriyoruz.
Kürt müziğinde de bir tarz çeşitliliğinden söz edebiliriz. Özellikle diasporada kültürel etkileşimin de sebep olduğu hip-hop, blues-rock çalışmaları oldukça artmış durumda. Kürtler de kendilerini, olanaklarını keşfediyorlar. Özellikle sinema, tiyatro ve müzik alanında kültürel bir bahar yaşanıyor. Tabii uzun erimli tarzların oluşması için taşların biraz yerine oturması lazım. Ünlü tiyatro kuramcısı Stanislavski’nin deyimiyle ‘zaman en büyük sanatçıdır.'
Kürtsünüz ama Ankaralısından! Yani, sürgün Kürtlerinden... Çocukluğunuz, Kürdistan'daki çocuklarınkine benziyor muydu?
Tabii, Orta Anadolu Kürdü olmanın da bazı zorlukları vardı. Üçyüz yıl önce Semsur/Ruha’dan yaşanan göçler nedeniyle kadim geleneğimiz ile bağlarımız zayıflamıştı. Bunun üstüne bir de anadile dair yasaklamalar da gelince verili koşulların ötesine geçip, kültürel kodlarımızın peşine düşmek durumunda kaldık. Ankara gibi ulusalcı devlet geleneğinin bütün bir hayata sirayet ettiği bir yerde size dayatılan komplekslerle baş etmeniz gerekiyordu. Düzgün aksanla Türkçe konuşma takıntısı gibi. Tabii bu kompleksin Kürt özgürlük hareketinin güçlenmesi ile yerini daha özgüvenli bir ruh haline bıraktığını da söylemeliyim.
Müzik, sizin için sanata ilginizden ibaret mi?
Çoğu insan sanat-toplum ilişkisini kendi politik tercihine göre yorumlaya çalışadursun, bu ilişki en nihayetinde yumurta-tavuk ilişkisidir. Yani politik meselelere bulaşmadan sadece sanat yaptığını iddia eden bir insanın da politikası vardır. Serdar Ortaç politik şarkı yapmaz ama müziği ile bir yaşam tarzının politikasını yapar aslında.
Sanatın kişisel boyutu yaratıcılık ile ilgili olan boyutudur. Bu bile tamamen kişilerin tümüyle belirlediği bir alan değil. Örneğin, bir toplumda kültür sanat hayatı canlı ise, devletinin bu konudaki politikaları gelişkin ise o toplumdan daha çok sanatçı çıkar ve dolayısıyla sanatsal nitelik de artar...
Kendime gelecek olursam; Kardeş Türküler ve Bajar’da müzisyenliğin ötesinde aktivist- müzisyen kimliği edinmeye çalışıyoruz. Hülyasını kurduğumuz dünyayı kültürel-politik hassasiyetlerle büyütmeye, yaymaya, paylaşmaya çalışıyoruz. Nerede bir mağdur varsa elimizden geldiğince sesi sözü olmak istiyoruz.
Müzikte son yıllarda evrensellik ilkesine uyumlu bir üretimden söz etmek mümkün mü? Ya da müzisyenlerin bu uyumu ciddiye aldığı bir dönemde miyiz?
Aslında evrensellik tuzaklarla dolu bir kavram. Ucu kültürel kolonyalizme (sömürgecilik) kadar gidebiliyor. Peki, evrensellik ölçülerini kim belirliyor? Burada ister istemez kendimizi bir dünya sistemi tartışmasının içinde buluyoruz. Evet, evrensel ölçeklerde bir zeminin yakalanması gerekiyor ama bu kriterlerin demokratik- ekolojik bir toplum modeli içinde adilce yapılması lazım. Yani yukarıdan değil aşağıdan küreselleşmenin halkların yararına olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'deki müzik çalışmalarında, mesela on yıl öncesiyle mevcut durum arasında derin karşılaştırmalara yer açan değişimler gözlüyor musunuz?
Sadece Türkiye’de değil dünyada da genel bir cansızlıktan söz edebiliriz. Cansızlıktan kasıt, hayattan, insan hikayelerinden, hakikatlerden kopuk bir sanat pratiği. Amerika’da yaşayan ve oradaki caz müzisyenlerle ortak çalışmalar yapan dostum Arto Tunçboyacıyan, Amerika’da artık alternatif müzik kulüplerinin kalmadığından ve dolayısıyla ortamın tümüyle müzik piyasası endüstrisine bırakıldığından söz ediyordu. Çok büyük şirketler sadece albüm piyasasını değil bütün kültürel ortamları belirlemeye başlamış. Dolayısıyla ana akımın dışındaki alternatif ortamlar yok olmaya başlamış. Türkiye’de bazı istisnalar dışında bu tür bir renksizlikten söz edilebilir. Yani neo-liberalizm ve ulus-devlet kardeşliği kalp gözlerini kör etmeye devam ediyor.
Siz hem alternatif hem de popüler kategorisinde sayılıyorsunuz. Muhalif konumlanmanıza rağmen tıpkı grup üyelerinizdeki yelpaze gibi kitleniz de yaygın. Bunu neye bağladınız?
Çünkü Kardeş Türküler memleketin kanayan bir yarasına parmak basıyor. Hakkaniyetli, halkçı özgürlükçü bir hayatı savunuyor. Aynı zamanda içinde bulunduğumuz Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu olarak kültürel/sanatsal örgütlenmeye önem veriyor ve ilkeli bir duruş sergilemeye çalışıyoruz. Şunu da söylemek gerekir herhalde; sanatsal üretimde politik/kültürel doğrulardan yola çıkmak yetmiyor. İdeolojik alanın kendine dair bir özgünlüğü var. Dolayısıyla gündelik hayatın politikası, yani gündelik pratiklerimiz, ilişki biçimlerimiz, donanımlarımız çok belirleyici. Örneğin, BGST'te en çok önem verdiğimiz meselelerden bir tanesi ‘özel hayatın da politik olduğu’ ise diğeri de eğitim-araştırma çalışmalarından beslenen bir yaratıcılık süreci yani demokratik üretim. Dolayısıyla imgesel olarak da örgütlenmek gerekir. Bunun için de insanın her şeyden önce kendisi ile mücadele etmesi, kendisi ile uğraşması önem kazanıyor.
Genelleme yapıyorum,, söz yazarlığı basitleştirilmedi mi? Müziğin kendisini bir an için duymadığımızda, işiteceğimiz sözlerle utanacak gibiyiz!
Yukarıda da biraz söz etmeye çalıştım. İnsan öykülerini unuttuk artık. Söz oyunlarına dayalı bir söz yazarlığı hakim dünyamıza. Hayattan uzaklaştık. Bu durum bir yönü ile Kürt müziği için de geçerli ne yazık ki. Örneğin, savaşı ve sonuçlarını bir işportacının, ana dil meselesini yatılı bölge okulları ve Berfinlerin (kardelen projeleri) hikayeleri üzerinden anlatmak gibi; ki imge dünyamızı, hakikati zenginleştirecektir.
Sanat yaşamınız için, müzik veya başka türlerde; henüz erişemediğiniz ama ısrarcısı olduğunuz ne var?
O kadar çok ki… Hemen aklıma gelen; Mardinli rebab orkestraları ile rock enstrümanlarını biraya getiren bir proje yapmak. Tabii bunun için bir bütçe ve destek gerekiyor. Bu alandaki arayışlarımız da zaten devam ediyor.
Şu sıralar hangi çalışmalara hazırlanıyorsunuz?
Kardeş Türküler ile 20.yıl çerçevesinde birçok etkinlik olacak. Hazırlıkları devam ediyor. Bu çerçevede Karadeniz ile başlayan ve önümüzdeki dönemde devam edecek halklar buluşmasına da katkı sunmak istiyoruz. Bunun yanısıra, Bajar’da var olan üslupla dengbêj geleneğini bir araya getiren çalışmaların peşindeyiz.
Son sözünüz...
Son sözüm de son günlerin gündemine, barışa dair olsun... Sanatçılar bütün kalıpları hezimete uğratan cesur açıklamalar yapmalı. Kadir İnanır yaptı. Eğer vicdan sahibi olmak isteyen sanatçılar varsa, onlar da sessiz kalmamalı. Cin şişeden çıktı artık. Gerçeklerle herkes yüzleşecek, isteseler de istemeseler de. Kardeş Türküler ve Bajar olarak hep barış ikliminin içinde olmaya çalışacağız.