Bu ‘zenginlik’ nasıl yarım yıl içinde dibe vurdu

İstanbul’dan Güney Kürdistan’a yerleşen bir kadın, “Özellikle son bir yılda çok şey değişti. İlk geldiğimde büyük AVM’ler insanlarla dolup taşıyordu. Hükümet, altı aydır maaş ödemiyor. İnsanlar çok mağdur oldu” diye özetliyor.

İstanbul’dan Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentine yerleşen bir kadın, “2013’te Güney Kürdistan’a geldim. Aradan geçen zamanda ve özellikle son bir yılda çok şey değişti. İnsanlar hızla fakirleşti. İlk geldiğimde büyük AVM’ler insanlarla dolup taşıyordu. Tüm yerlerde her daim insan dolu kafeler, lokantalar, oteller ve mağazalar görülüyordu. Gençler her tür teknolojik araca sahipti. Hatta öyle ki bir değil, iki üç tane son model telefon kullanıyorlardı. Her evde birkaç araba, birçok televizyon ve bilgisayar vardı. Herkes lüks içinde yaşıyordu. Fakat şimdi hükümet, altı aydır maaş ödemiyor. İnsanlar çok mağdur oldu. Kafeler, AVM’ler, lokantalar, oteller ve her yer boşalmış; alışveriş artık neredeyse yapılmıyor. İnşaatlar durmuş. Anlayacağın para yok. İnsanlar öfkeli ve çözüm bekliyor. Yönetim ise çözüm üretmek yerine halkı oyalıyor” biçiminde özetliyor. 

Peki bu nasıl bir “zenginlik” ki, yarım yıl içinde dibe vurabiliyor?

Nasıl bir “sistem” ki bu, sorunlar bu denli açık bilindiği halde bir türlü alternatif geliştirilemiyor?

Nasıl bir “yönetim” ki, hem sorunu yaratandır, hem de çözümün adresi olarak ele alınıyor?

‘GENDALİ’ İLE ‘QEYRAN’ ARASINA SIKIŞMAK…

Güney Kürdistan sınırları içerisindeki 5 milyon 200 bini aşkın nüfusun 1 milyon 400 bininin hükümetten maaş aldığı belirtiliyor. Bunun yarısına yakınının peşmerge, asayiş ve değişik güvenlik birimlerine verildiği tahmin ediliyor. Bu, başlı başına bir sorun olarak dile getiriliyor.

Geçen altı ayda, başta memurlar olmak üzere değişik meslek gruplarından insanlar maaşlarını alamadı; kalanlar da ancak çok az bir kısmını alabildi. Bazı kişiler, bir değil birkaç yerden maaş alıyor. Bu bir sır değil, artık kabullenilmiş bir “hırsızlık” ya da “yolsuzluk”.

Güney Kürdistan’da başka yolsuzluklar da var. Yıllardır elit bir tabakanın, petrol kaynaklarından sağladığı vurguna dayalı gelirlerle yol açtığı büyük yolsuzluk, artık kabullenilmiş durumda. Oysaki krizin temel nedeni de bu.

Güney Kürdistan’da yolsuzluk veya hırsızlığa “gendali”, bunun yol açtığı krize ise “qeyran” deniyor. Bu iki kavram, şimdilerde herkesin diline pelesenk olmuş durumda. Qeyran’sız ve gendali’siz sohbet yürütmek, neredeyse mümkün değil. Yaşanan tüm sıkışmışlığı ve çıkışsızlığı bu iki kavrama indirgiyorlar. Oysa şeffaf olmayan bu “zenginlik”, çoktan sistemleşmiş. Gariptir ama herkesin gündemine de zengin olma hırsı yerleştirilmiş. Paraya tapan ve her şeyi onunla ölçmeye çalışan bir zihniyet yapısı, topluma nüfuz etmiş. Bu yüzden birilerinin her şeyi varken, diğerlerinin hiçbir şeyinin olmadığı adaletsiz bir durum yaşanıyor.

KRİZİN İZAHI…

Kısaca Bağdat ile izah edilen maaş krizini anlatalım: Aralık 2014’te Hewlêr ile Bağdat yönetimleri, Kerkük petrolü de dahil günlük 550 bin varil petrolün Irak üzerinden ihraç edilmesini hükme bağlamıştı. Bunun karşılığında merkezi Irak hükümeti de Hewlêr yönetimine yüzde 17 bütçe payı ile memur maaşlarını göndermeyi kararlaştırmıştı. Fakat Kürdistan ile Bağdat hükümetleri, karşılıklı olarak yükümlülüklerini yerine getirmediler. Kürdistan hükümeti, sahip olduğu doğal kaynakları 1 Temmuz 2015’te merkezi Irak hükümetinden bağımsız satmayı kararlaştırdı. Birçok devlet ile Bağdat’tan bağımsız petrol ve gaz satışına “resmiyet” kazandırması, Bağdat’ın temel itiraz konusu oldu.

YAPISAL KRİZ

Kürdistan petrolü, hayli bir zamandır ABD ve Batılı ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de bölgede “siyaset yapmasına” yol açmış. Batılı ülkelerin yanı sıra birçok Türk şirketi, bölgede petrol arama faaliyeti yürütüyor. Kürdistan Bölgesi, Türkiye ile ABD’nin isteksizliğine ve Bağdat’ın itirazına rağmen geçen yıl, 50 yıllık anlaşma imzaladıklarını ve gerektiğinde sürenin daha da uzatılabileceğini bizzat Başbakan Neçirvan Barzani ağzından kamuoyuna duyurmuştu. Yine hükümetin resmi internet sayfasında ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Norveç, Kanada, Türkiye, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan’ın da aralarında bulunduğu 17 ülkenin firmaları ile petrol, gaz ve enerji alanında anlaşmalar imzalandığı açıklanmış. Kendi kaynaklarını talana uğratmak için bu kadar ülke ile anlaşma yapmak bir yana, altı ay sonrasını göremeyen insanların, geleceğini ilgilendiren bir konuda, 50 yıllık anlaşma sağlaması ve bunun sessiz karşılanması tuhaf bir durum. 

Dolayısıyla kriz, çokça vurgulandığı gibi ekonomik değil yapısaldır, siyasaldır. Bu nedenle toplumsaldır da. “Ekonomiktir” diyorlar, çünkü ekonomiyi toplumun ihtiyacı kaynaklı olmaktan çıkarıp, pazar ve tüketim meselesine bağlamışlar. Yoğun bir savaştan sonra “direndik, savaştık, biraz da yiyelim” yaklaşımının sonuçları kendini dışavuruyor. Mesela sadece tüketmek değil, paralel olarak üretmek gerekiyor. Oysa artık kimse üretmeye ne ilgi duyuyor, ne de bu konuda sorumluluk üstleniyor. Hükümetin köylere yönelik göstermelik yatırım ve üretim girişimleri sonuçsuz kalmış. Kimse herhangi bir zahmete katlanmak istemiyor, çünkü pazarda her şey bulunuyor. Pazar fiyatı oluşturduğu için yerli üretim ile ona rekabet geliştirilmesi de zor görünüyor. Burada oluşturulan pazar, komşu Türkiye ve İran için de bir tür arka bahçe… Kürt’e ise esnaf veya tüccar sıfatıyla gelen malın satışını yapmak kalıyor.

Irak federal statüsü içerisinde yer alan Kürdistan Bölgesi, mevcut birçok sorun ile baş edemiyor ama buna rağmen dünyanın birçok yerinde aşılmaya çalışılan ulus devlet modelini Kürdistan’da büyük bir hevesle gündeme taşıyor. Görev süresini geçen yıl tamamlayan Bölgesel Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin fiiliyatta hala sürdürdüğü görev, KDP dışındaki birçok siyasi parti tarafından itiraz ile karşılanıyor. Buna, diğer tüm sorunlara ve krize rağmen Barzani, yıl içerisinde bir referandum ile Kürdistan’ın bağımsızlığını halka götüreceğini belirtiyor. Birçok çevre ise bunun gerçekçi bir adım olmadığını söylüyor, Barzani’yi yolsuzlukları, krizi ve başkanlığına yönelik itirazları gündemdışı kılmak için bağımsızlığı bir joker olarak kullanmakla itham ediyor. Mevcut durumda siyasetin gündemini meşgul eden tartışmalar da bu eksende.

SUÇLU KİM?

Güney’de artık hakim siyaset ile toplum arasında bir uçurum oluşmuş durumda. Toplumu giderek derinleşen bir umutsuzluk, güvensizlik ve karamsarlık kaplamış. Tüm sohbetler, kriz üzerine. Ama hiçbir yaklaşım, ne katkı sağlıyor ne de çözüm üretiyor. Herkes yalnızca sorunu tespit ediyor; kimse alternatif üretmiyor. Bu da başlı başına bir sorun.

Sistem ise insanları toplumsal bir örgütlülük ile çözüme hazırlamak yerine, siyasi partilerin çıkarları etrafında kamplaştırıyor. Bu kamplaşma, karşılıklı güvensizliğe ve hatta nefrete kadar varabiliyor. Bu durum da toplumsal örgütlülüğün önündeki en büyük engel oluyor. KDP, YNK ve Goran taraftarları, birbirlerini suçlayıp duruyorlar. 

Güney Kürdistan’da bulunduğum süre boyunca üç partiyi de dinleme fırsatı buldum. Üçünün taraftarlarına da hak veriyorum! Üç parti de yürüttükleri siyasetle sorunlara kaynaklık teşkil ediyor. Mevcut durumda tüm partilerin hükümete ortak olduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda, Güney Kürdistan Parlamentosu muhalefetsizdir. Aylardır bu parlamento işlemiyor. Konu hakkında analiz yazan bir gazeteci şöyle demişti: “Parlamentoyu bir şirket gibi yönetmek istiyorlar. Nasıl ki şirkette patron, yönetim ve işçi varsa, bizim parlamentoda da öyledir.”

Toplum ile siyaset arasında derin bir güvensizlik gelişmiş durumda fakat buna rağmen halkın isyan etmemesi şaşırtıcıdır. Zira “bir ayaklanma olabilir” korkusu, tüm siyasetçilerin temel korkusu, kaygısı. Çünkü böyle bir ayaklanma, iktidarlarının yıkılması anlamına gelecek.

PETROL DEVLETİ MODELİ…

Kürdistan Bölgesi, fiili olarak 25 yıldır Kürtlerin yönetimi altında bulunuyor; fakat bu tablo yeni. Özellikle ABD’nin 2003’teki Irak işgali sonrası ortaya çıkan federal statü içinde, bilindiği kadarıyla, 30’dan fazla milyarder ve binden fazla dolar milyoneri ortaya çıktı. Bu, henüz yakın zaman önce statü kazanmış bir bölge için ciddi bir adaletsizlik ve sorun. Bu durum, bugün yaşanan ekonomik ve siyasi sorunların da kaynağı.

Güney’in petrole dayalı zenginliği, zaman içinde toplumun üretimsizliğini de yaratmış. Herkes hiçbir şey üretmeden zengin olmak istiyor! Güçlü bir yerli üretimin koşulları fazlasıyla var; ama kimse buna gereksinim duymuyor. Kürt siyasetçileri, petrole dayalı gelirin sürekli olacağını, Bağdat’a hesap vermeden Kürdistan bölgesinin Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt gibi “petrol devleti” olabileceğini hesapladı; ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ MEVCUT TABLO…

Güney Kürdistan’ın toprağı da siyaseti gibi… Hewlêr, Süleymaniye ve Duhok başta olmak üzere her yer şantiye alanı… Şehit merkezlerindeki gecekonduların yanı başında gökdelenler, plazalar ve lüks konutların inşaatları yükseliyor. Bu inşaatların tamamlanması ise zahmetli bir işe benziyor. Gerekli olan para, tükendi. Para olmayınca insanlar çalışmıyor. Gazeteci Patrick Cockburn, “Tamamlanan görkemli oteller ve alışveriş merkezleri de bomboş. Tüm bu binalar, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Dubai ya da Kuveyt gibi bir petrol devleti olma çabasında başarısız olmasının anıtlarına dönüşmüş durumda” diye özetliyor durumu.

Güney Kürdistan’da, bir sarmaşık gibi her yere yayılan AVM’ler, bankalar, plazalar, siteler, rezidanslar, otomobil galerileri ve dev oteller, tüketim kültürüne dayalı yaşamın sembollerine dönüşmüş adeta. 100 bin nüfuslu Halepçe’de tek bir hotel bulunmasına karşın Hewlêr’de 10’u beş yıldızlı, 60’ı dört yıldızlı olmak üzere toplamda 490 hotel, motel veya pansiyon bulunuyor. Hotel işletmek için Kuzey Kürdistan’dan gelen bir Kürt, “Üç yıl önce hotellerde yer bulmak sorundu. Şimdi birçoğu boş, kimse gelmiyor. Zarar etmeyen hotel kalmadı. 100’den fazla hotel kapısına kilit vurdu” dedi. 200 civarında hotel, motel ve pansiyon ile Süleymaniye’de de onlarcasının, benzer akıbeti yaşadığı tahmin ediliyor.

Fakat düşünün ki, hotelcilik açısından rakamlar böyle uçukken, posta gibi önemli bir kamu hizmeti henüz yok. Düzenli elektrik yok. Musluktan içilecek temiz su yok. Toplu taşıma araçları yok. Kanalizasyon gibi önemli bir yeraltı sistemi yok. Su arıtma sistemi yok. Belediyeye ait çöp hizmetleri yetersiz. Geri dönüşüm sistemi yok. Hava ve çevre kirliliğini önleyecek bir politika yok. Düzgün ve çukursuz yol yok. Bunlar emek isteyen ihtiyaçlar ve belediye gibi kurumlar tarafından acilen örgütlenmesi gerekiyor. Ama kimse bu işlerden zengin olamayacağı için tali görülüyor!

GERÇEKLİĞE UYMAYAN MASAL KONUTLAR…

“Her yer inşaatlarla dolu” dedim ya, mühendisler toplumun ihtiyaçlarına göre konut yapmıyor; konutlara göre bir toplum mühendisliği yapılıyor. Nasıl mı? Örneklendirelim… 

Hewlêr’in göbeğinde yükselen lüks Park View Satış Müdürü Mariam Kahil’in, Türkçe ve Arapça çıkan Exporting Iraq adlı Türk iş ve ekonomi dergisine (bu arada bu derginin arkasındaki “sömürgeci” mantığı mutlaka incelemenizi tavsiye ederim) verdiği röportajından okuyalım:

“Erbil gelişime açık ve hızla gelişen bir şehir. Her sektör için pazar mevcut. Özellikle konut sektöründe çok daha geniş bir pazar var, bu da Erbil’in aldığı göçten kaynaklanıyor. Biz Erbil’de konut sektöründe fark yaratmak düşüncesiyle yola çıktık. Sadece konut değil, ailelerin keyifli vakit geçirebilecekleri bir yaşam alanı yaratmak istedik. Bölgenin bu anlamda kompakt yaşam alanları sunan lüks konut projelerine olan ihtiyacı gördük ve Park View projesini hayata geçirme kararı aldık.”

Mariam Kahil, Park View ile lüks, konfor ve sağlıklı yaşamın bir arada olacağı bir yaşam alanı yaratacaklarını belirtirken, bu projenin “Erbil kültürü ile Avrupa standartlarının birleştiği, masal gibi bir yaşam” vaat ettiğini belirtiyor. Kahil, “Park Club ile konut sahiplerini beş yıldızlı bir spor merkezi ile buluşturuyoruz. Park Club’da son teknoloji ürünü fitness ve kardio aletleri, kapalı yüzme havuzu, squash ve profesyonel eğitmenlerce pilates, yoga gibi özel derslerin verilebileceği stüdyo sınıflar bulunuyor. Günün yorgunluğunu atmak isteyen konut sakinleri için sauna, fin hamamı, masaj odası, güzellik salonu ve cafe olanaklarını da Park Club ile müşterilerimize sunuyor olacağız.” 

Evet, gerçekten de masal gibi... Mariam Kahil, “Park Club, fitness, kardio, squash, pilates, yoga, sauna, fin hamamı” gibi Avrupai tanımlara başvurarak, anlattığı masala cazibe kazandırıyor. Kürdistan koşulları ile ne kadar da örtüşüyor değil mi? DAİŞ gibi bir tehlike 50 kilometre ötedeyken, geleceğin nasıl olacağını kimse bilmiyorken, böylesi masallar ile kim kimi avutuyor bilinmiyor. 

LÜKS HAYATIN ‘HİZMETÇİLERİ’…

Park View’in yanı sıra Hewlêr’de American Village, Italian City, English Village, Swedish Village ve Dream City gibi Süleymaniye’de de Garden City, German Village gibi siteler aynı masallar etrafında inşa edilmiş. Hewlêr’deki “imparatorluk dünyası” anlamına gelen “Empire World” ise devasa gökdelenler ile bir işveren merkezi… Eski bir imparatorluk sarayını anımsatan bu mekanda, yerli üretimin olmadığı bir şehirde neyin işini yapıyorlar, hala merak ederim. 

Tüm bu adı geçen merkezler toplum içerisinde, zenginlerin kaleleri gibi fakire ölçü dayatmaktadır. Yani sınıfsal ayrımın sembolleridir. Bu yüzden özel olan birçok şeyin yanı sıra özel güvenlikçileri ve özel temizlikçileri bulunmaktadır. “Hizmetçi” diye tanımlanan insanların büyük bir kısmı da Uzakdoğu ülkelerinden gelir ve çok ucuza çalıştırılırlar.

TÜRKİYE VE İRAN REKABETİ…

Büyük bir hızla tüm Güney Kürdistan’da açılan City veya Mall olarak adlandırılan AVM’ler Amerikan tasarımlıyken, içindeki malların büyük bir kısmı Türkiye ve İran’dan... Köylerde bile Türkiye’den gelen “Mersin”, “Pınar”, “Yörüksüt” vb. fabrika yoğurdu tüketiliyor. “Kendi yoğurduğumuz için verdiğimiz emeğe değmiyor. Çünkü bakkaldan daha ucuza yoğurt alıyoruz. Bu yüzden kimse zahmete katlanmak istemiyor. Hem üreteceğim yoğurdu kime satacağım ki, herkes marketlerden alıyor” diyor Mawat kasabasından Kamuran Bakir. Sadece yoğurt değil, neredeyse tüm diğer mamüller için de bu durum geçerli. 

OTOMOBİLE DAYALI TAŞIMACILIK…

Otomobil sektörünün başını Japonya’nın Toyota’sı çekiyor. Bunu Japonya’nın Honda ve Nissan’ı ile Güney Kore’nin KIA ve Hyundai markaları takip ediyor. Montaj sanayisi temelinde yapılmış bu otomobillerde kural şu: Göze hitap edecek derecede gösterişli oldu mu, gerisi teferruat! 

Kürdistan Bölgesi Gümrük Müdürlüğü verilerine göre 2012 yılında 165 bin araç ithal edilmiş. İki milyonu aşkın nüfuslu Hewlêr’de 800.000’i aşkın otomobil bulunuyor. Otobüs, metro veya tren gibi gerekli olan toplu taşıma araçları ise yok

PAZARDAKİ YABANCI ÇEŞİTLİLİK…

Elektronik cihazlar ve teknolojik ürünlerin tümü yurt dışından getiriliyor. Bunların ağırlığı, yine Japonya ve Çin gibi ülkelerden. Beyaz eşya ve mobilyaların büyük bir kısmı İses s’den getiriliyor. Yine giyim sektörünün önemli bir kısmı Türk firmalara aittir. Pazarlarda “Polat Alemdar” motifli kotlar satılıyor. Kumaşta liderlik ise Güney Kore’de.

Trajikomik bir örnek: Cevizde lider tartışmasız biçimde Amerika. Kürdistan’ın organik cevizi toplanıp başka yerlere satılıyor, karşılığında daha ucuz, tatsız, Türkiye’de bir yıl köşede kalmış, hormonlu Amerikan cevizi getiriliyor ve “gozê Amerikî, derece yek” (Amerikan cevizi, birinci sınıf) etiketiyle satılıyor. Kürdistan cevizini ise arasanız, bulamazsınız!

PAZARDA TÜRK İSTİLASI

Güney Kürdistan’daki yollar, İran ve Türkiye’den gelen tırlarla dolu. Zer Group, Altunkaya Group, Altunsa Gıda, Nurhas Company, Cihan Motors, İnci Holding, Karadeniz Holding, Pet Holding, Türkerler Holding, Gürbağ Grup, Eksen İnşaat, Tepe İnşaat, Genel Energy, Öz Midyat, Ülker, Koç, Arçelik, Beko, Can, İstikbal, Merinos, Enka, Çalık gibi en az 1500 Türk firması, Güney Kürdistan’a girmiş. İnşaattan tekstile, gıdadan mobilyaya, beyaz eşyadan otel işletmeciliğine, petrol ve doğalgaza kadar her alanda Türk firmalarının “istilasını” görebiliyorsunuz. Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank, İş Bankası ve Albaraka bankalarının faaliyetleri arasında “Türk firmalarına finansman sağlamak” var. 

Güney Kürdistan pazarındaki İran etkinliği, Türkiye ile ciddi bir rekabet içinde. Yer yer Behdinan ve Soran bölgelerinde alan “paylaşımına” gidilmiş olsa da, her ikisi Kürt’ün tüketimi üzerine üretim ve ihracatın hesabını yapıyor.

GENÇLER GÖÇ ETMEYE MEYİLLİ

Güney Kürdistan nüfusunun büyük bir kesimi gençlerden oluşuyor. Yaşanan krizli koşullar, üretimsizlik ve yaratmış olduğu işsizlik gençleri umutsuzluğa sürüklüyor. Göç etmeyi düşünenlerin sayısı hayli bir yüksek. Yurtdışına çıkmaya hazırlanan Süleymaniyeli Rebwar, “Okudum da ne oldu? Okuyunca koşullar değişmiyor ki. İş yok. Birçoğu artık zaman öldürmek için okuyor” diyor.

EĞİTİM ALANINDA REFORM İHTİYACI

Güney Kürdistan’daki eğitim sisteminde güzel olan bir şey var: Özel okul ve üniversitelerin dışında tüm eğitim aşamaları ve materyalleri ücretsiz.

İçerik ise eski Baas rejimi alışkanlıklarından etkilenmiş. Eğitim materyallerinin büyük bir kısmı Arapça kitaplardan Soranice’ye aktarılmış. Dolayısıyla kaynaklar yetersiz.

Bağdat’ın tanıdığı üniversitelerin dışındaki birçok üniversitede de uluslararası standartlarda eğitim çabası var, ama diploma kabulünde sorunlar çıkıyor. En eski üniversite, 1968’de kurulan Süleymaniye Üniversitesi (Bugünkü adı Selahaddin Üniversitesi). Geriye kalan 26 üniversitenin 22’si, 2003’ten sonra kurulmuş. 11’i Hewlêr, 8’i Süleymaniye, 6’sı Duhok, 1’i Halepçe’de. Bunlardan 13’ü hükümete bağlı, 13’ü ise özel. Yaklaşık 200 bin öğrencinin devam ettiği, son eğitim yılında kaydolanların sayısının ise 32 bin olduğu söyleniyor.

Görüştüğümüz bir akademisyen, “Eğitimini tamamlamak yetmiyor. Hakim partilerin referansı olmazsa, ki bunun kişisel ilişkilere dayanması lazım, atama veya istihdam meseledir. Dolayısıyla sistemli bir tayinden bahsedemiyoruz.” 

YARIN:

* Güney Kürdistan’da kadın

* Medya var, katkısı yok

* Kültür-sanat

* Rantiye devlet modeli

...