Dicle: Şehitlere sözümüzü tutacağız; direnişi büyüteceğiz

Yakınları devlet tarafından kaybedilen ve katledilenler ile insan hakları savunucuları, Kürdistan'da hesap sormaya devam etti.

Amed'deki eyleme katılan DTK Eşbaşkanı Dicle, direnişi büyüteceklerini ve katledilenlere sözlerini tutacaklarını söyledi.

AMED

İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınlarının "Kayıplar, bulunsun, failler Yargılansın" sloganıyla her hafta düzenlediği oturma eylemlerinin 395'incisi düzenlendi. Koşuyolu Parkı'ndaki oturma eylemi OHAL dolayısıyla son üç haftadır İHD Şube binasında yapılıyor. Bu haftaki eyleme DTK Eş Başkanı Hatip Dicle, Mehmet Sincar'ın eşi Cihan Sincar, oğlu Felat Sincar, kayıp yakınlarının yanı sıra İHD Şube yöneticileri katıldı. Açıklamanın yapıldığı bina önünde polisin TOMA ve zırhlı araçlarla konumlanması dikkati çekti. Eylemde, '90'lı yıllarda kaybettirilen ve akıbetleri bilinmeyenlerin fotoğrafları taşındı. 

Eylemde, "faili meçhul" cinayet ile katledilen DEP PM Üyesi Habip Kılıç'ın cenazesine katıldıktan sonra 4 Eyül 1993 yılında Batman'da esnaf ziyareti yaptığı sırada katledilen DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar'ın akıbeti soruldu. 

İHD Şube Başkanı Raci Bilici, eylemlerinin OHAL gerekçesiyle yasaklanmasına tepki gösterdi.

Cihan Sincar ise eşi Mehmet Sincar'ın ömrünü Kürt halkının özgürlük mücadelesine adayan yurtsever bir insan olduğunu hatırlatarak, iki kardeşinin de Kürt Özgürlük Mücadelesi'nde canını verdiğini dile getirdi. Sincar, şöyle konuştu: "Mehmet Sincar, halkının özgür olmasını istedi. Halkına yapılan zulmü kabul etmediği için katledildi. Bu mücadelenin bedeli bu. Ellerimiz bu cinayetleri işleyenlerin boğazında olacak. Kürtler kendi topraklarında özgür olana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Ömrümüzün sonuna kadar onların mücadelemizi sürdürüp, bunu çocuklarımıza ve torunlarımıza anlatmaya devam edeceğiz. Bu umut ve inançla başarıya ulaşacağız. Onların gözü arkada kalmasın." 

DİCLE, SİNCAR'IN HİKAYESİNİ ANLATTI

DTK Eş Başkanı Hatip Dicle de Sincar'ın hikâyesini anlattı. Dicle, kayıp yakınlarının çok onurlu ve saygın bir mücadele yürüttüğünü ifade ederek, Sincar şahsında özgürlük ve demokrasi mücadelesinde, "faili meçhul" cinayetlerde yaşamını yitiren 17 bin insanı saygıyla andığını söyledi. Sincar'ın katledilişinin üzerinden 23 geçmesine rağmen faili belli katillerinin ortaya çıkarılmadığını vurgulayan Dicle, şunları belirtti:

"1991 yılında Kürt halkının oylarıyla milletvekili olarak seçildik. Parlamentoda bulunduğumuz dönemde, Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü için büyük gayret sarf ettik. Sincar ile birlikte 6 milletvekili olarak, Batman'da öldürülen PM üyemiz Habip Kılıç'ın taziyesine katıldıktan hemen sonra halk ve esnafı ziyaret ettik. 3 Eylül günü otelden çıkıp halk ile buluşmaya giderken polis memuru yaklaştı. 'Hatip Bey biz sizi korumak için önlem alacağız' dedi. Biz de 'tamam, çok yaklaşmayın' dedik. İki gruba ayrılarak Batman'da halk ve esnaf ile görüştük. Mehmet Sincar'ın katledildiği 4 Eylül'de otelden çıktığımızda ilk dikkatimizi çeken şey şu oldu. Hatta birbirimize dönerek galiba bizi kontrgerillaya teslim ettiler. Diyarbakır'a geldiğimizden beri o dönem OHAL Valiliğinin lojmanlarında kalan itirafçıların bizleri takip ettiklerine şahit olduk. 4 Eylül günü yapılan saldırın bu lojmanlarda kalan itirafçılar tarafından yapıldığı Cem Ersever tarafından açıklandı. O da gerçeği açıkladığı için bir ay sonra öldürüldü." 

1993 YILINA DİKKAT ÇEKİLDİ

Sincar'ın katledildiği 1993 yılında yaşanan siyasal ve toplumsal gelişmelere değinen Dicle, sözlerini şöyle sürdürdü:

"1992 ile 1993 yılı aynen bu günü andırır bir biçimde hani başbakan (Binali Yıldırım) diyor ya 'çözümü mözüm yok.' Bu şu demektir; kanlı süreci her türlü devlet terörünü daha da yoğunlaştıracak anlamına geliyor. O zamanın hükümeti Çiller, Ağar ve Güreş dediğimiz bir klik vasıtası ile Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve onun bütün birimlerine karşı büyük bir saldırı başlatmıştı. Düşünün biz o dönemde legal ve yasal bir parti olarak 400 üye ve yöneticimizi bu faili meçhullerde kaybettik. Yani direkt kayıtlı olanlardan bahsediyorum. Zaten kaybettirilen 17 bin insanın büyük kısmı da böyleydi. Yani dünyada bunun örneği yoktur. Legal ve yasal bir partinin bu kadar büyük bir devlet saldırısı altında bu kadar büyük kayıplar uğratıldığını örneği dünyada yoktur. 1992 yılı şöyle hatırlanır; ilk Cizre Newrozu'nda 102 insan katledildi. '92 Ağustosu'nda Şırnak yakıldı. Arkasından Uğur Mumcu öldürüldü. Yani devlet içinde de büyük bir çatışma söz konusuydu. '92 Newrozu'nda olduğu gibi '93 Newrozu'nda herkes bir kıyım beklerken Sayın Öcalan herkesi şaşırtırcasına 1993 yılının Mart ayında ilk tek taraflı ateş ilan etti. Hepimiz çok rahatlamıştık. Bütün Türkiye büyük umuda kapılmıştı. Bunun altyapısının hazırlanmasında Özal'ın büyük emeği vardı." 

'ŞEHİTLERE VERDİĞİMİZ SÖZÜ UNUTMAYACAĞIZ'

Dicle, Sincar'ın Batman'ın en işlek caddesinde silahlı saldırıda yaşamını yitirmesinin arkasında devletin olduğuna vurgu yaparak, şöyle devam etti:

"Devlet bunu kararlaştırmıştı. Planlamıştı. Bu saldırıyı gerçekleştirdi. Düşünün, bir parlamento üyesi hayatını kaybediyor. Ne parlamentoda soruşturma açıldı ne de yargı kurumları tarafından ciddi bir soruşturma yapıldı. Bugüne kadar Mehmet Sincar'ın katilleri kimdir? Biz biliyoruz. Ama devlet ne yargılama ne soruşturma konusunda görevini yapmadı. Çünkü faili oydu. Mehmet Sincar şahsında da bütün özgürlük ve demokrasi şehitlerini unutmayacağız. Onların mücadelesini mücadelemizde yaşatacağız. Her ne kadar aynı konsepte benzer şekilde bugün de Kürt halkının özgürlük mücadelesini yok etmeye çalışmak istiyorlarsa da 23 yıl nasıl direniyorsa halkımız, bugünden sonra da öyle direnecektir. Halk şehitlere verdiği sözü hiçbir zaman unutmayacak, onların anısını yaşatmaya devam edecektir. Arkadaşları, yoldaşları olarak onlara verdiğimiz şeref sözünü sürekli olarak aklımızda tutacak, mücadelemizi sürdüreceğiz."

BATMAN

İnsan Hakları Derneği (İHD) Batman Şubesi ve kayıp yakınlarının düzenledikleri "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemi 395'inci haftasında devam etti. Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, ellerinde "faili meçhul" cinayetlerde kaybettikleri yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. 

Eylemde, kaybedilen Abdullah Tarım'ın hikâyesi paylaşıldı. Hikayeyi okuyan İHD Şube Başkanı Mehmet Bağatır, şunları aktardı: "Eylül 1994 tarihinde Aydın Aslan Caddesi'nde kendisine ait iş yerinden eve dönerken görgü tanıklarının anlatımına göre beyaz renkli bir arabaya zorla bindirilerek kaçırılmıştır. Yıllardır kendisinden haber alamadığını belirten eşi iki çocuğuyla perişan bir halde olduklarını ve eşinin kaçırılmasından sorumlu kişilerin yargılanmasını istemektedir."

Bağatır, barışın sağlanacağı yerde ülkede her gün gençlerin yaşamını yitirdiğine dikkati çekerek, kalıcı barışın sağlanması çağrısında bulundu. Uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Kurucu Sözleşmesi'ne aykırı olan Cerablus işgalinde onlarca sivil masum insanın yaşamını yitirdiğine vurgu yapan Bağatır, "Cerablus operasyonunu kabul edilemez olduğunu ve şiddetle kınadığımızı belirtmek istiyoruz" dedi.

URFA

Urfa'da da İHD öncülüğünde kayıp yakınları, 71'inci kez Ahmet Bahçıvan İş Merkezi önünde yakınlarının akıbetini sordu. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" pankartı açarak, '90'lı yıllarda kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıyan aileler adına konuşan İHD Şube Eşbaşkanı Atilla Yazar, 1992 yılında katledilen Özgür Gündem Ceylanpınar Temsilcisi Hüseyin Deniz'i anlatarak, bir an önce faillerinin bulunup yargılanmasını istedi.