Dirilişin ve direnişin adı: Egîd 

Kürdistan'da baş aşağı gidişe sıkılan ilk kurşunun sahibi, 15 Ağustos atılımının öncü komutanı, dirilişin ve direnişin sembolü olan gerilla komutanı Mahsum Korkmaz'ın (Egîd) şehadetinin 34'üncü yıldönümünde anılıyor.

Kürdistan tarihine yaptığı müdahale ile Kürtler için yeni bir sayfa açan PKK’nin efsanevi komutanı Mahsum Korkmaz (Egîd), Kürdistan’da gelişen gerilla savaşının yaratıcılarından ve öncülerinden oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, komutan Egîd'in şehadetinden sonra yaptığı bir çözümlemesinde şunları dile getirmektedir, "Örgütçülüğü, disiplini, dinamik yapısı, ilkeli yaklaşımı, emekçiliği, mütevazi yaşamı, birleştirici yanları ile O, bir çizgi militanı, Apoculuğun havarisi olarak işe başladı. Binlerce yıllık Kürdistan tarihinin yarattığı umutsuzluk ortamı karşısında hep bir umut kaynağı oldu".

Yıllarca komutan Egîd'e yoldaşlık etmiş, yanında mücadele yürütmüş ve savaşçılığı-komutanlığı O’ndan öğrenmiş PKK’nin efsane komutanlarından Ş. Sarı İbrahim, yıllar sonra Egîd'in kişiliğini ve şehadetini şu şekilde anlatmıştır:

"O bir insan sarrafıydı. İnce, derin ve keskin bir gözlemci, titiz ve kararlı bir uygulayıcıydı. Alışıla gelmişin dışında sade paylaşımcı, eşitlikçi, bütünlükçü bir komutandı. Bir komutan olarak herkese gücüne, imkanına göre yaklaşırdı. Hiçbirimizden gücümüzü aşan bir çalışma, görev istemezdi. Kimi, hangimizi, nerede ve ne zaman değerlendireceğini iyi bilirdi. Hepimizi yeteneğimize, gücümüze göre örgütleyip çalıştırırdı. İnsan onun yanında kendi gücünü görebiliyor, pratikleşip işlev kazanıyor, yaşamda ve mücadeledeki gerçek yerini bularak gerçek rolünü oynayabiliyordu.

DUYGULARI VE MANTIĞI BİRBİRİNDEN KOPUK DEĞİLDİ

Egîd arkadaş yaşamda ve mücadelede ciddiydi. Yaşamda alabildiğine şakacıydı. Koşullar uygunsa bize her fırsatta takılırdı. Kendisine yapılan yerinde şakalara da bayılır, özellikle kendisi hiciv edildiğinde de kahkahalarla gülerek bundan büyük bir haz duyardı. Yaşamın ve mücadelenin her alanında önde ve öncüydü. Her zaman titiz, örgütlü ve planlıydı. Bize inisiyatif tanır, gelişmemiz için hepimize ayrı ve özgün yaklaşımlar gösterirdi. Gelişip irade sahibi olmamızı, bu temelde özgürleşmemizi ister, biz de bu yönde küçükte olsa bir gelişme gördüğünde buna memnun olur, bu alanda beklenmedik gelişmeler olduğunda adeta çocuklar gibi sevinir, gelişme gösteren arkadaş ile daha yakından ilgilenir, ona daha çok güç verirdi. Doğru bildiğini uygulamada ısrarcıydı. Bazen bu yüzden yalnız kaldığı oldu. Fakat doğru bildiğinde ısrar ederek bunu aşmayı başardı.

Hemen hemen her konuda bize danışır, görüşümüzü alır bizi yaşamın ve mücadelenin doğrudan içine çekerdi. Hesap alıp, hesap vermeye büyük özen gösterirdi. Duyguları ve mantığı, vicdanı ve aklı birbirinden kopuk değildi. Küçük ya da büyük, basit ya da karmaşık her konuda karar öncesi süreçte duyguları ile mantığını, vicdanı ile aklını iç içe bütünlüklü olarak kullanırdı. Onun kararları her zaman sağduyunun kararları olurdu. Yaşamın ve mücadelenin her alanında ölçü ve ilke sahibiydi. Egîd arkadaşın sahip olduğu ölçüler ve ilkeler Önderliğin ve örgütümüzün ölçü ve ilkeleriydi. 

Bu ilke ve ölçülerin dışına çıkıldığında tamamen katı ve kesinlikle ödünsüzdü. Bu ölçü ve ilkelerin dışına çıkan kim olursa olsun, Egid arkadaşın kararlı duruşuna ve ödünsüz uygulamalarına çarpardı. Ölçülerin ve ilkelerin dışına çıkanlar için ise asla baş edilemez bir karşıt, yenilmez bir savaşçıydı. Her şeyde, her konuda çok doğal ve paylaşımcıydı. Egîd arkadaş için paylaşmak mutluluk ve sevinç kaynağıydı.

KOMUTAN EGÎD'İN ŞAHADETİ

Kayalık bir sırtı tırmanarak ilerliyorduk. Geceydi, hava soğuktu. Mart ayı sonlarında olmamıza rağmen tırmanmakta olduğumuz Gabar’ın yüksekleri hala karla kaplıydı. Kar gecenin ayazından donmuştu. Bir yerde izlere rastladık. Egîd arkadaş eliyle dokunarak izleri inceledi; "Bu izler taze ve düşmana ait izler, dikkatli ilerleyin" diyerek uyardı. Yeniden yürüyüşe geçtik. Yürüyüş kolumuzun öncüsü Deşta Lalalı Abdurrahman’dı. Daha sonra düzenli olarak sıralarda kimler vardı, şimdi anımsamıyorum. Fakat Egîd arkadaş ile aramızda Xırxıla Kemal (Veli Tayhan) ile Selim (Fevzi Aydın) arkadaşların olduğunu anımsıyorum. Tırmandığımız sırtta bir yerde bir anda silahlar üzerimize çalışmaya başladı. Pusuya düşmüştük ve pusudaki düşmanla iç içe girmiştik. Önümüzde büyük bir kayalık yükseliyordu. Düşman önümüzü kesen bu kayalıkta pusuya yatmıştı. Saat gece yarısından sonra 2–3 suları olmalıydı. 

Çatışma sırasında bulunduğum siperden ön hatlara bakarken Selim ile Hayri’nin donmuş karın üzerinde parende atarak aşağı vadiye doğru çekildiklerini gördüm. Bir süre sonra onlardan biraz daha ileride Egîd arkadaşa benzeyen uzun parkeli birinin daha kar üzerinde parende attığını gördüm. Ben grubu korumak için düşmanla bir süre daha çatıştım. Çatışma fazla sürmedi. Sanırım en fazla yirmi dakika-yarım saat sürmüştü. Biz de donmuş karın üzerinden parende atarak aşağı vadiye indik. Vadide arkadaşlar toplanmıştı. Orada Metin (Kalender İlhan) arkadaşın yaralı olduğunu gördüm. 

Bizim de gelmemizle birlikte sayım alındı. Egîd arkadaş ile Lezgin yoktu. Metin arkadaşın dışında başka yaralımız da yoktu. Egîd arkadaşın şahadeti aklımızdan bile geçmedi. Egîd arkadaşın Lezgin ile gruptan koptuğuna ve buluşma noktasına geleceğine inanıyorduk. Akşam BBC haberlerine kadar buluşma noktasında bekledik. Egîd arkadaş gelmedi. Akşam BBC’den haberleri dinlerken radyodan şahadet haberini aldık. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen Egîd arkadaşın yokluğunu bugün daha çok hissediyorum. Onu her zamankinden daha çok arıyorum."