Halep’in düşmesi dengeleri bozdu
Halep önce ve hızla düşünce Til Rifet ve Şehba gibi dar alanlar Türk işgaline açık hale geldi. Halep’teki Kürt mahalleleri de öyle. Savaşmalı mı, yoksa çekilmeli mi sorusu gündeme geldi.
Halep önce ve hızla düşünce Til Rifet ve Şehba gibi dar alanlar Türk işgaline açık hale geldi. Halep’teki Kürt mahalleleri de öyle. Savaşmalı mı, yoksa çekilmeli mi sorusu gündeme geldi.
Suriye’de beklenmeyen çok hızlı gelişmeler oldu. İdlib’de El Nusra ve diğer güçler hazırlık yapıyordu. Şam hükümeti de bir ara bölgeye çok güç yığdı. Karşılıklı saldırılar ve çatışmalar oldu. Til Rifet ve Şehba alanları Halep’in tehlikeye girmemesi için korunuyordu. Minbic gibi alanlar da Halep eksenli ele alınıyordu. Türk devleti, Minbic için Ruslar ve Şam’la çok pazarlık yaptı. Bir biçimde QSD’nin oradan çıkarılmasına kafa yoruldu ama Halep tehlikeye girer diye buna yanaşmadılar. Ve olmaması gereken oldu, Halep’in kendisi düştü. Üstelik herhangi bir savaş ve direniş sergilenmeden. Bu da domino taşı etkisi yarattı.
NEDEN SAVAŞMADAN BIRAKTILAR?
El Nusra bundan aldığı güç ve moralle ilerleyişini sürdürdü. Halep’in tümünü kontrole almaya başladı. Şam yolunu kesti. Diğer bölgelere doğru akmaya başladı. Halbuki Halep önlerinde bir hat oluşturabilirlerdi. Yeterli ateş gücü ve cephaneleri vardı, hava desteğine de sahiplerdi. Mevzilerini terk edip gitmeselerdi El Nusra güçleri ilerleyemezdi. Anlaşılmayan; Rusya ve Suriye neden savaşmadan bu stratejik ve geniş alanları bıraktı? Şam yönetimi Halep’i böyle terk etmeyle bir bütün olarak varlığını, iktidarını tehlikeye attı. Şimdi güç topluyoruz, karşı saldırıya geçeceğiz, diyorlar. Bu El Nusra ve diğer güçlerin işgal ettikleri bölgeleri elinde tutmaları için hazırlıklarını yapmalarına zaman tanımak demektir. Şam güçleri, eğer dedikleri gibi hazırlanır ve karşı saldırıya geçerse yıkım ve can kaybı kat kat artacak.
ŞEHBA’YA SALDIRILAR HİÇ DURMADI
Til Rifet ve Şehba gibi bölgelere Efrîn’den sürülenlerin önemli bir kısmı yerleşmişti. Olası saldırılara karşı halkı korumak için Kürt güçleri iyi bir hazırlık yapmıştı. Zaten Türkiye’nin ve elindeki çetelerin tehditleri ve saldırıları bölgede hiç durmadı. Kürt güçleri etkili bir savunma yapıyordu. Araziye hakim olmuş ve deneyim kazanmışlardı. Sözünü ettiğimiz bu bölgeler aslında tümüyle Kürtlerin elinde değildi. Şam güçleri bölgeye hakimdi. Ayrıca Rus ve diğer müttefiklerinin güçleri de vardı. Bu güçlerin tümü bir konumlanmaya gitmiş ve aralarında bir koordinasyon da vardı.
ŞAM, KÜRT MAHALLELERİN KONTROLÜNÜ İSTİYORDU
Halep’te de Kürtlerin yerleşik olduğu mahallelerde savunmayı Kürt güçleri üstlenmişti. Burada Şam hükümeti ile hep bir gerginlik ve çelişki vardı. Şam hep mahallelerin kontrolünü ele geçirmek istedi. Bu mahallelere ve Şehba’ya sık sık ambargo uyguladı. Ancak sorunlar ciddi çatışmaya dönüşmeden hep diyalogla çözüldü. Kürtler, 2012’den beri kendi güçlerine dayanarak kendilerini savunmuş ve hiçbir zaman bölgeyi terk etmemişti. Mahalleleri büyük oranda tahribata uğrasa da görkemli bir direnişle en ağır koşullarda orada tutunmuşlardı. Burada da Kürt güçlerinin hazırlıkları ve savunma önlemleri iyiydi.
SAVAŞMALI MI YOKSA ÇEKİLMELİ Mİ?
Halep önce ve hızla düşünce sözünü ettiğimiz bölgelerde yapılan hazırlıklar ve mevzilenmeler bir biçimde boşa düştü. Oyun Halep’in korunacağı üzerine kurulmuştu. Bu olmadı. Dolayısıyla Til Rifet ve Şehba gibi dar alanlar Türk işgaline açık hale geldi. Bölge kuşatmaya girdi. Halep’teki Kürt mahalleleri de öyle. El Nusra başta Kürt mahallelerine karşımayız, Kürtlerle savaşma niyetimiz yok dese de şehri tümüyle ele geçirmek için dayatmalarda bulundu. Kürtlerin orada da savaşmak dışında seçeneği kalmadı. Her taraftan bir kuşatmaya giren bir güç kendisinden kat kat daha büyük bir güç karşısında savaşmalı mı, yoksa çekilmeli mi soruları gündeme geldi.
SMO, TÜRK DEVLETİNİN KENDİSİDİR
Til Rifet ve Şehba’ya saldıran direkt Türk devletinin kendisidir. ‘Suriye Milli Ordusu (SMO)’ denen oluşum, Türkiye’nin uydurmasıdır. SMO ise neden kendi halkına karşı düşmanlık beslesin ve saldırsın? Kürtler bulundukları yerlerde demokratik bir yönetim kurmuş ve diğer halklarla barış ve eşitlik koşullarında yaşıyor. Kimsenin kültürleri ve inançlarıyla bir sorunları yok. Ortadoğu’nun en ileri ve demokratik düşüncesine ve pratiğine sahipler. Türk devleti işgal ettiği bölgelerde Kürt barındırmadı. Etnik temizlik uyguladı. Bu kirli işlerin önemli bir kısmını da SMO denilen çeteler eliyle yaptı.
'MUHALEFET’ DENİLENLERİN İRADESİ YOKTUR
Türkiye’nin emrine girmiş ‘muhalefet’ denen kesimlerin bir iradesi ve siyasi kimliği yoktur. Halep de dahil mevcut saldırılar Türk devletinin desteği ve yönlendirmesiyle olmuştur. Astana süreci denen şeyin Suriye halklarıyla bir ilgisi yoktu. Mevcut devletler arasında bir oyundu. Bu oyun da Suriye’nin daha fazla işgaliyle sonuçlanıyor.
AKIL SINIRLARINI ZORLAYAN KÜRT DÜŞMANLIĞI
Türk medyası ve devleti, El Nusra’ya hiç ‘terörist’ demiyor. Halbuki BM ve ABD, Avrupa onları terör örgütleri listesine koymuş. Türk devleti de sözde bunlara ‘terörist’ demiş ama şimdi hepsi ‘Suriye muhalefeti’ deyip bunları aklayıp paklıyorlar. Bütün Suriye DAİŞ ve El Nusra’nın denetimine girse Erdoğan asla rahatsız olmaz. Sınırlarımızda terör koridorlarına izin vermeyiz, demez ve demiyor. Ne zaman Kürtlere sıra gelse Kürt kelimesini bile kullanmıyorlar. ‘Terör koridoru’ ve onların ülkelerine de ‘teröristan’ diyorlar. Geçmişte Türk sınır bölgeleri DAİŞ’in elindeydi. Erdoğan hiç tehdit ve tehlike altındayız, demedi. Şimdi de demiyor. Çünkü onların akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bir Kürt düşmanlığı var. Ayrıca Erdoğan zihniyet ve ruh olarak da DAİŞ ve El Nusra’dan farklı değildir. Yoksa İdlib’de yılarca El Nusra’ya korumalık ve hamilik yapar mıydı?
Kaynak: Ronahî gazetesi