PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün damgasını vurduğu 2024 Newrozu’nu, Halk Savunma Merkezi’nin Newroz müjdesini, 21 Mart’tan 28 Mart’a Kahramanlık Haftasını ve DAİŞ’in Rusya’ya saldırısını Dengê Gel radyosuna değerlendirdi.
Gerillanın SİHA’lara karşı savunma sistemi geliştirmesiyle “artık her şey bitti” gibi bir yaklaşım içerisine girilmemesi gerektiğine dikkat çeken Karayılan, “Bu katliam araçlarına karşı intikam alınacak, düşman karşılıksız bırakılmayacak ve halkımızın iradesi bu biçimde devrede olacaktır. Ama halkımızın ve tüm arkadaşlarımız ile çalışanların, düşmanın elinde olan silahlar ve düşman saldırıları karşısında sürekli bir biçimde tedbirlerini güçlendirmesi gerekiyor” diyerek, esas olarak düşmanın tedbirle yenilebileceğini söyledi.
Dengê Gel radyosunun PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan ile yaptığı söyleşinin birinci bölümünü yayınlıyoruz.
Newroz Kurdistan ve yurt dışında coşkuyla kutlandı. "Bijî Serok Apo" sloganları kutlamalara damgasını vurdu ve Kürt halkının çağrısı Rêber Apo’nun özgürlüğüydü. Bu yılki Newroz’u nasıl değerlendiriyorsunuz?
2024 Newrozu en büyük ve kitlesel bir biçimde karşılandı. Büyük bir coşku ve moralle gerçekleşti. Kuşkusuz sizin de belirttiğiniz gibi en önemli yanı, bu Newroz'un Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü çağrı platformu olmasıydı. Hem Kurdistan'ın dört parçasında hem de Japonya'dan Kanada'ya kadar dünyanın her yanında nerede Kürt halkı varsa orada halkımız Newroz'u büyük bir coşkuyla kutladı ve şu an da bu kutlamalara devam ediyor. En önemli yanı Önder Apo'nun özgürlüğü çağrısıdır. Halkımız Önder Apo'nun fiziki özgürlük talebiyle bu Newroz'u karşıladı. Milyonlarca insan bu sloganları haykırdı ve özgürlük istedi. Bu Newroz Önder Apo'nun gerçek bir halk önderi olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Yani halkına önderlik eden ve halkın çoğunluğunun kendisine bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Düşmanın suçladığı ve belirttiği biçimde değil de gerçek anlamda halkın temsilini yapmaktadır. Milyonlarca insanı yüreğinde yaşatıyor ve barındırıyor. Bunun için halkımız da ona sahip çıkıyor. Bu gerçeklik bu Newroz'da bir kez daha bu biçimde netleşmiştir. Kuşkusuz uluslararası kurumlar ve uluslararası kamuoyu, halkımızın bu çağrısını ve tutumunu dikkate almalıdır. Yani bu Newroz bu anlamda çok anlamlı ve önemli bir Newroz'dur.
Yine şimdi tarihi bir dönemdeyiz. Önümüzdeki günlerde Kürdistan'da savaş gelişecek. İşte soykırımcı Türk devletinin kendisi hazırladığı bu savaştan önce halkımızın aynı zamanda savaş konusunda da tavrını ortaya koydu. Taleplerini dile getirdiği gibi hangi destekte bulunduğu da belli oldu. Bunları insanlarımızın Newroz platformlarında gözlerinin önünde serdi. Bu anlamda tam anlamıyla büyük bir ulusal kongre gerçekleşti. Çok yönlü anlamlar barındırıyordu. Yine de insanımızın gerillanın taktikleri ve teknik açıdan başarıya ulaşması sevincini ve kapsamını artırdı.
Kısacası bu Newroz, sıradan bir Newroz değildi. Bu tarihi süreçte gerçekleşen Newroz'u halkımız da beklediği ve ümit ettiği gibi tamamlanıyor. Hareketimizin yönetimi de bunun için Newroz'a katılan herkesi selamladı. Ben de tüm halkımızı ve 2024 Newroz'una katılan halkımızın dostlarını saygıyla selamlıyorum. Bu biçimde Newroz, Önder Apo'nun özgürlüğü ve Kürt sorununun çözüm platformu haline getirildi.
Newroz'dan önce 'bir müjdemiz var' demiştiniz ve 20 Mart'ta komutanlığınızın müjdesini duyurdu. Bu müjde Newroz bölgelerinde yurtsever halk tarafından mutlulukla karşılandı. Bu konuda ne diyebilirsiniz?
Doğrudur; Halkımızın merakla müjdesinin ne olduğunu bekledi ve o süreçte birçok tartışma gelişti. Müjde açıklandıktan sonra halkımız çok mutlu oldu. Çünkü gerçekten önemli bir müjdeydi. Sıradan bir şey değildi; Kürt halkı açısından yeni bir şeydi. Tarih içerisinde her zaman Kürt bileşenleri, halkımızdan daha çok ve güçlü olmuşlardır. Halkımız bundan dolayı siyasi, ideolojik ve askeri araçlar açısından çok cevap olamamışlardır. Fakat şimdi durum değişmiştir. Düşmanların bilindiği gibi bu silahları veya silahsız kullanımları uçaklarıyla özgürlük hareketini yok etmek istedi. Hatta bu araçların elektriğini sürdürdüğü zaman, hemen, “PKK'nın bir yıllık ömrü kaldı” dediler. Çok bel bağladıkları bu araçlarla katliam yapmak istediler; ki zaten birçok katliamı da bu araçlarla yapılıyor. Düşmanın elinde olan bu araçlara karşı imkan yaratma, bir silah bulma ve füze sistemi sağlama, bizim açımızdan yaratılmasının bir sonucu. Dolayısıyla bu silah sıradan bir silah değil, birleştirici bir silahtır. Zaten kişilerin savaşın yansıması etkisi de olmuştur. Öyle ki, gelecek dönemlerde çok daha fazla etkinin olacağı belirtilebilir. Kısacası düşman, elindeki bu uçakların savaş miktarının tamamıyla kendi faaliyetlerini döndürmek istedi ama bugün bu biçimde temin edilen bu silahla devrimimiz artık de tekrardan dengeyi sağlamak ve düşmanın elindeki parçacıkları elde etme olanağına kavuştu. Biz bunun için Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin önemli bir olanak sağlamasını sağladık. Bu anlamda halkımız da mutlu oluyor ve kutlamalar yapıyor. Bu yerde bir arada ve elimizdeki bu gelişmeler sıradan değil önemli gelişmelerdir.
ESAS OLARAK TEDBİRLE DÜŞMANI YENEBİLİRİZ
Ama sanki her şey çözülmüş ve artık dinlenme uçakları hiçbir şey yapamayan gibi bir yaklaşım da doğru değil. Bu bir savaştır ve düşman yine elinde olan uçaklarıyla insanlarımızı darbelemek, katliamlar yapmak, suikastlar yapmak isteyen ve bunun için çaba başlattı. Doğru; bugün savaşta buna karşı silah var ve çaresizlik yok -ki bu iyi bir belirti-; düşman eskisi gibi her yerde kullanamayacaktır; ama 'artık her şeyi bitirdi' de dememeliyiz. Hayır, tedbirli olmalıyız. Hem savaş içindeki arkadaşlar hem de yurtsever halkımız bu biçimde yaklaşanlar. Yani bilinen performansın zayıflığı gösterilmeden devam ettirilmelidir. Elbette diğer taraftan da bilmeliyiz ki, düşman artık Kürdistan semalarında keyfine göre hareket edemeyecek. Ona karşı da bir durmak olacak. Bu katliam araçlarına karşı intikam alınacak, düşman karşılıksız bırakılmayacak ve halkın iradesi bu biçimde devrede olacaktır. Ama halkımızın ve tüm arkadaşları ile insanların, düşmanın elindeki silahlara ve düşman saldırılarına karşı sürekli olarak bir biçimde eğitilmeleri gerekiyor. Esas olarak biz bu tarzda düşmanı yenebiliriz. Bu ne ifade ediyor? Bu, halkımızın özgürlüğe olan inancını daha da güçlendiriyor. Ayrıca biz yalnızca bir teknoloji elde etmiş değiliz; Bu son 3 yılda biz taktik açılım yapmış durumdaydık ve Kürdistan Özgürlük Gerillası'nın bu taktik açılımı düşmanı durduruldu. Düşmanı bu şekilde yenebileceğimiz de kanıtlanmıştır. Bu teknisyenler ise güçlerimizin inancını daha da perçinliyor, güçlendiriyor; Halkımızın özgürlük stratejisini sağlamlaştırıyor. Yani biz artık düşmana karşı güçlü dayanabilir, direnebilir ve kazanabiliriz. Taktik açılım ve dönemdeki taktiğindeki derinlik ile Önder Apo'nun şifa veren eğitim gören Demokratik Modernite Gerillası, Apocu-fedai ruhla geliştirilen taktik ve teknik ile savaşta dengeyi sağlayabilecek ve Kürdistan Özgürlük Gerillası'nı yenilmez bir güç haline dönüşür. Herkes bu meseleye böyle yaklaşmalı; Ancak yine de devam ediyor.
Newroz ile birlikte Kahramanlık Haftası'na girdik. Kahramanlık Haftası hakkında neler söylersiniz? Kürt halkı Kahramanlık Haftası'na nasıl yaklaşmalı?
Öncelikle Kahramanlık Haftasını tüm yoldaşlara ve tüm halkımıza kutluyorum. 21 Mart Mazlum Doğan yoldaşın büyük eylemini gerçekleştirdi. 28 Mart ise Mahsum Korkmaz (Egîd) yoldaşın şehadet günüdür. PKK Üçüncü Kongresi, devrimin bu iki öncüsünün şehit düşen haftayı Kahramanlık Haftası olarak ilan etti ve o zamandan beri böyle karşılanıyor. Bu hafta içerisinde birçok direniş ve şehadet yaşanmıştır. Cûdî'de Sadık Kobanê yoldaşın 5 arkadaşıyla birlikte, Garzan'da Arjîn yoldaşın 13 arkadaşıyla birlikte, yine Amed'e bağlı Mûş Güney'de Êriş yoldaşın 12 arkadaşıyla birlikte gösterdiği direnişler bu haftada yaşanmıştır. Bu haftanın içerisinde bunlar gibi birçok kahramanlık destanı yazılmıştır. dolayısıyla bu haftanın tarihimizde önemli bir yeri vardır. Kahramanlık Haftasında şehadete ulaşan tüm yoldaşlarımızı Çağdaş Kawa Mazlum Doğan ve ölümsüz komutanımız Egîd yoldaş şahında anlıyor, onların sözü bir kez daha yineliyorum. Her gün onların takipçisi olacak, özgürlük ve başarı kadar onların çizgisinde yürüyeceğiz ve bu biçimde onların hayallerini sistemlere dönüştüreceğiz.
Elbette Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz öğrencilerinin da kullanabileceği bağları vardır. Heval Mazlum, Batman'da ilk çalışmaya başladığı zaman, ilk toplantıda, ikna ederek ve harekete geçtiği arkadaşlardan birisi Mahsum'la arkadaştır. Birbirleriyle böyle bağları vardır. Aynı kişiler ve ideolojik gruplardaki güçlü kardeşlikler böyle başlıyor. Zaten Egîd yoldaş da Mazlum Doğan arkadaşa ve zindan direnişindeki yoldaşlara çok bağlıydı. O da ona zindan şehitlerinin intikamını almayı ve onların çizgisini sürdürmeyi kesin bir amaç edindi. Bu konuda çok kararlı ve kayıtsız bir yoldaştı. Direniş çizgisine bağlı olan bu duruş ile Egîd yoldaş çok zor şartlarda gerilla savaşının öncülüğünü yaptı; Kürdistan'da gerilla taktiğinin oturtulmasında rol ve misyon üstlenerek halk savaşının başlangıcı oldu. Bu, onların duygusal, ideolojik ve katılımlarını ifade ediyor.
PKK'DE KAHRAMANLIK GELENEĞİ DEVAM EDİYOR
Bir ülkenin ve bir toplumun mutlaka kahramanları vardır ve bu biçimde ülke ve toplum olmuşlardır. Yani hiçbir ülke veya toplumsal kahramansız olmaz. Varlıklarının bir yerde mutlaka bir kahramanı vardır. Belki kimileri farklı olabilir ama kültürel ve ruhani olabilir. Ancak hangi uzunlukta olursa olsun kahramanlar, toplumların devamlılığında temel bir rol oynamışlardır. Böyle toplumlar olmadığı sürece kendini savunamaz. Eğer bugün bir yerde bir toplum varsa mutlaka onların tarihinde kahramanların da bir yeri vardır. Kürt toplumunun da kahramanları vardır ve bu kahramanların halkımızın içinde bir yeri söz konusudur. Eğer toplumumuz bugünlere kadar gelmişse bu kahramanların oynadığı rol ile mümkün olmuştur.
Fakat son yüz yılda bilindiği gibi Kurdistan’a dönük soykırım saldırıları çok sert bir biçimde yürütüldü. Dört parçaya bölündü; asimilasyon, beyaz soykırım ve fiziki soykırım politikaları çok güçlü bir biçimde uygulandı. Halkımız yok olmanın eşiğine getirildi. Böylesi bir dönemde Önder Apo’nun çıkışı kuşkusuz tarihi bir çıkıştı. Bu dönem de kendisiyle birlikte kahramanlarını yaratmasaydı, düşmanın sert saldırılarına karşı da direnemezdi. İşte bakıyoruz; Amed Zindanı’nda hareketin kadrolarına dönük gelişen işkence ve sert saldırıların olduğu o ağır şartlar karşısında Mazlum Doğan yoldaşın çıkışı ve Newroz günü gerçekleştirdiği tarihi eylemi büyük bir kahramanlıktı. Bu eylem, zindanlarda kahramanlığın önünü açtı. Bilindiği gibi kısa bir zaman sonra 18 Mayıs’ta Ferhat Kurtay yoldaş öncülüğünde Mahmut, Eşref ve Necmi yoldaşların bedenlerini ateşe vererek yaptıkları çok sert bir çıkış olmuştur. Bu biçimde düşmana karşı isyanı ilan etmişlerdir. Yani canlarını ateşe vererek isyanı dile getirmişler, direnişi gürleştirmişlerdir. Daha sonrasında ise bilindiği gibi Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşların öncülüğünde gelişen 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişi yaşandı. Bu biçimde zindanlardaki direnişçilik devam etti. Düşmanın Zulüm Kalesi yaptığı Amed Zindanı, bu çıkışlarla Direniş Kalesi oldu.
Bu gelenek bugün de devam etmektedir. Şimdi de Önder Apo’nun özgürlüğü için ve tecride karşı yüz günü aşkın bir zamandır Mazlum Doğan’ın takipçisi olan yoldaşlarımız açlık grevlerini sürdürüyorlar. Bu vesileyle açlık grevinde olan yoldaşları da saygıyla selamlıyorum.
Özcesi Mazlum Doğan yoldaş, bu çıkışıyla zindanlarda düşmana karşı olan direnişte bir kahramanlık anlayışını geliştirdi. Aynı şeyi Egîd yoldaş da dağlarda geliştirdi. 12 Eylül Askeri-Faşist Cuntası nasıl ki Amed Zindanı’nda zulüm yürüttüyse ve ona karşı değerli yoldaşlar bedenleriyle isyan ettilerse, bu isyan bayrağı Mahsum Korkmaz yoldaşın öncülüğünde artık dağlarda da dalgalandı. Bu temelde Tarihi 15 Ağustos 1984 Atılımı gerçekleşti. Bu biçimde zindanlardaki duruş ve direniş ulusal bir isyan halini aldı; bilindiği gibi bu da kendisiyle birlikte Diriliş Devrimi’ni yaratarak yeni bir tarihsel süreç geliştirdi. Şimdi biz bu tarihi atılımın 40’ıncı yılındayız. 40 yıl önce gelişen o Tarihi 15 Ağustos Atılımı, yalnızca ordulaşmayı geliştirip mücadele eden, başkaldıran bir halkı yaratmadı; aynı zamanda kendisiyle birlikte Bedranlar, Erdallar, Cemşitler, Mahirler, Bêrîvanlar, Bêrîtanlar, Zîlanlar, Kemal Spêrtîler, Xelîl Dêrikler, Cuma Bilîkîler, Rojhat Bluzerîler, Nûjîn Xirbikêbestêler, Çiçek Kiçîler, Piling Kiçîler gibi birçok kahramanı da yarattı. Zelal Botan, Îsa Dersim, Adil Bilikî, Nûda Karker, Reşit Serdar, Kerim Şirnex, Xebat Dêrik, Numan Amed, Cemal Amed ve adları sayarak bitmeyecek olan tüm yoldaşlarımız, bu tarihe mal olmuş kahramanlarımızdırlar. Savaşımız ve mücadelemiz, bu kahramanlar temelinde gelişmiştir.
KAHRAMANLIK OLMAZSA VARLIK DA OLMAZ
Yine son 9 yılda da birçok kahramanımız oluşmuştur. Bu yoldaşlarımızın hepsini de Delal Amed, Egîd Civyan, Atakan Mahir, Çiçek Botan, Doğan Diderî, Gulçiya Gabar, Azad Sîser, Welat Herinkî, Yılmaz Dersim, Çetin Siverek ile Leyla, Yaşar, Dilgeş, Axîn ve Canşêrlerin bu son 9 yılda kendisiyle destan yaratan kahramanlarımız şahsında hepsini saygıyla anıyorum.
Yine bu kahramanlık temelinde fedai ruh çok yükseldi. Bu dönemdeki tüm fedaileri Sara, Rûken, Rojhat, Erdal, Bager ve Avzemlerin şahsında anıyor, onların anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Kısacası kahramanlık olmazsa varlık da olmaz. Bir ulusun var olabilmesi için kahramanlara ihtiyacı vardır. Önder Apo’nun çıkışı kendisiyle birlikte kahramanlar yaratmıştır. Önder Apo daha başta kahramanlar olmazsa varlığın da olmayacağını biliyordu; bunun için öncelikle kendi şahsında kahramanlığı geliştirdi. İşte 26 yıldır psikolojik işkenceye karşı Önder Apo’nun gösterdiği direniş, her şeyin üstünde bir direnişi ifade ediyor. Yani halkların tarihi böylesi kahramanlıklarla süslenince o halk varlığını sürdürebiliyor ve geleceğini yaratabiliyor. Bugün halkımız da mücadelesini bu aşamada yükseltiyor ve bu biçimde kazanacaktır. Bu biçimde kahramanları olan bir halk mutlaka başaracaktır. Halkının geleceği ve özgürlük-demokrasi davası uğruna kendini feda eden kahramanları olan bir halkın kazanması kesindir.
Geçtiğimiz günlerde Rusya’nın başkenti Moskova’da insanlık dışı bir saldırı gerçekleşti ve bu saldırıyı DAİŞ üstlendi. Bu saldırı nasıl okunmalı?
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, hareketimizin bu konudaki tutumunu bir bildiriyle kamuoyuna duyurdu. Bütün Rusya halkına başsağlığı, saldırıdan yaralı kurtulanlara da acil şifalar diliyoruz. DAİŞ adı altında yapılan bu vahşi saldırıyı sert bir biçimde kınıyoruz. DAİŞ’e karşı tutum ve mücadele sahibi olan bir örgüt ve bir halkız. Belki bu saldırıyı DAİŞ üslenmiş olabilir ama önemli olan onun arkasında kimlerin olduğudur. Öncelikle bunun bilinmesi gerekiyor. Bugün Türkiye, tüm DAİŞ üyeleri açısından rahat hareket edebildikleri bir yer konumundadır. Çoğunlukla orada kendilerini hazırlıyorlar. Türk devleti zaman zaman basın yoluyla DAİŞ’e dönük operasyon yapıyormuş gibi haberler yapıyor. Bunlar gerçek olmayan sahte haberlerdir. Doğrudur; operasyon yapıyor; DAİŞ’çi olan ve olmayan herkesi tespit ediyor ve istediği kimilerini tutukluyor. Ancak şunun sorulması gerekir: Bu tutukladığı kişileri kaç ay hapiste tutuyor? Biz biliyoruz ki fazla tutmuyorlar. Yani o operasyonlarla kamuoyuna dönük reklamlarını yapıyorlar. Alttan da sahtekarlık yapıp kimseye ağır ceza vermiyorlar. Öncelikle bunun iyi bilinmesi gerekiyor.
İkincisi; o kendisine Horasan Kolu diyenlerin çoğu Türkiye'de kalıyor. Kimsenin Türkiye'de yaşadığını ama MİT'in haberinin olmadığını ve MİT'le ilişkilerinin olmadığını iddia edemez. Ve bunlar da yönlendirilmeye çok uygun bir yapıdır; Onlara yer açan, çıkarlarına yarayan güçler nereyi işaretlerse, bunları da kaydediyorlar. Bunun için Moskova'da olan bu olay, gerçekliğin ortaya çıkmasıyla perdede iyi araştırılır. Bizim kanaatimize göre perde arkasında Türk MİT'i vardır.
Bunun benzeri bir olay İran'da da yapıldı. Orada intihari bir saldırı yapılıyor; Saldırganların imha edildiği için bir sonuç alınamadığı ancak Moskova'daki saldırıyı yapanların yakalandığı ve Rusya'nın elinde olduğu belirtiliyor. Biz, soruşturmada birçok şeyin açığa çıkmasına neden oluyoruz. Eğer Rusya devleti çıkarları açısından hemen açıklamazsa o ayrı bir şey ama zamanında açılırsa bu Salgınların çeşitli arkasında kimin olduğu, bunların Türk devleti ve AKP-MHP rejiminden ayrı olmadığı, onların gençlik güçlerine dayanmak için çok gizli yollardan bu DAİŞ çetelerini nasıl devreye soktukları ortaya çıkıyor. Kısa bir zaman içerisinde bu olayın aydınlanacağını ve gerçeklerin ortaya çıkacağını gösterir. Tekrardan tüm Rusya halkına başsağlığı diliyorum ve bu türden vahşetlere karşı tüm insanlığın el ele tutuşarak tutumun sahibi olmasını temenni ediyorum.