Kendi dilinden Mehmet Tunç kimdi?

Cizre’de artık Mehmet Tunç 'diz çökmedik' diye haykıran tok sesi ile hatırlanacak. Peki, kimdi bu tarihin şimdiden adını ardıllarının yanına yazdığı Botan'ın Mehmed'i?..

Cizre’de artık Mehmet Tunç 'diz çökmedik' diye haykıran tok sesi ile hatırlanacak. Peki, kimdi bu tarihin şimdiden adını ardıllarının yanına yazdığı Botan'ın Mehmed'i? 1915'den 1990'lara katliam, göçlerle coğrafyasının tüm acılarını yüreğinde hisseden Tunç, ablukanın 37 gününde kendi dilinden yaşam hikayesini anlatmıştı.

Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç, devletin soykırım saldırıları sırasında kentin sesi olduğu günlerde tok sesiyle insanlığın vicdanına seslenmişti: "Biz direndik, diz çökmedik, bizimle gurur duyun..."

Kürt siyasal hareketi içinde birçok görevde bulunan Tunç, 2000'lı yıllardan sonra mücadelesine Kürt siyasi partilerinde sürdürür. Demokratik Toplum Hareketi'nin (DTH) çalışmalarına katılan Tunç, bir dönem Demokratik Toplum Partisi (DTP) Cizre İlçe Başkanlığını yapar. 2009 yılında yapılan yerel seçimlerinde Şırnak İl Genel Meclisi Üyesi seçilen Tunç, 2011 yılının Eylül ayında Kürt siyasetine yönelik başlatılan siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanır 4 yıl cezaevinde kalır.

Kısa yaşam öyküsü bu satırlardır ancak tanıyanlar için Mehmet Tunç Cudi Dağı'nın heybetini vücudunda, Dicle’nin narinliğini ise ruhunda taşırdı.  Bu yüzden Mehmet Tunç’u yazmak gerek cesaretini, duygusallığını,  yüksek sesini boğazında düğümlenen sözcükleri yazmak gerek. Baharın müjdesi Mehmet Tunç'a bir demet nergisle veriliyor ve herkes gurur duyuyor, Cizra Botan’ın Mehmediyle.

İçinden geçtiğimiz tarihi günlerde duruşu, sözleri ve yaşamıyla asla unutmayacağı Mehmet Tunç öngörüsüyle mücadelesini kameralara ablukanın 37. gününde anlatmıştı. Efsane ile gerçek arası bir yaşamı olan Mehmet Tunç, Nuh'un gemisinin Tufan'dan sonra durduğu yerde yani Cifane'de dünyaya geldiğini anlatarak başlıyor. Ve sözlerindeki anlam tarihle bu günün birbirini tamamlayan ögeleri gibi. Tunç'un belki de sözlerinin en çarpıcı bölümü, yaşadığı toprakların hikayesini değiştirme çabası.

"Mir Bedirxan isyan etti ve sonradan teslim oldu, biz asla bunu yapmayacağız. Tarih Kürtler için tekerrür etmeyecek" diyor Tunç, dünü bu günü ve yarını görerek.

‘DOĞDUĞUM GÜNDEN BU YANA HEP BİR SAVAŞ VAR’

Doğduğu günden bu yana hep bir savaş olduğunu söyleyen Tunç, 1974 yılında Şırnak’ın Cifane (Cevizdözü) köyünde doğar.  Bu köy Cudiyê Mirade dedikleri bölgeye yakın bir köy. Bir efsaneye göre Nuh’un gemisi Tufan’dan sonra duracak bir yer arar birçok dağ bu yükten korkar ve başını eğer Çiyayê Bêxêr gibi fakat Cudi başını kaldırır ve bu yükü taşır işte o günden sonra insanlık etraftaki köylerden yayılır Cifane’de bu köylerden biridir. Efsanenin gerçeklik payı var mı bilinmez ama Mehmet Tunç, tufanlı topraklarda doğmuştur ve ölümü bir tufanın sonucu olur.

Doğduğu günden bu güne kadar hep bir savaşın içinde olduğunu dile getiren Tunç, “Bize ya korucu olacaksınız ya da ya da buradan çıkacaksınız dediler.  Biz köyümüzden çıkmak zorunda kaldık.  Bu yüzden bu yaşam değişmeli bir daha kimse yerinden edilmemeliydi. Cizre’ye geldikten sonra bir yurtsever olarak üzerimize düşeni yapmak istedik” diyor.

14 yaşında ailesinin isteğiyle evlenen Mehmet 7 çocuk babası. Küçük yaşta evlendiğini söyleyen Tunç “1989’lu yıllarda askeri bir kanun vardı Kürdistan’da gençler askere alınır gibi gerillaya alınıyordu. Biz de kömüre giderken gerillalar tarafından durdurulduk. O zaman 31 genç gerillaya gitti.  Bir gerilla komutanı beni götürmek istediği diğeri 'bu zaten bizi çocuğumuz bir yere gitmez' dedi. Tabi bu olaydan sonra ailem hemen beni evlendirdi. 'Bu zaten bizimdir' diyen gerillanın lafını hatırlıyorum. Çok haklıydı, ben hep onların oldum, başka türlü bir yaşam istemedim, hayal etmedim."

Mehmet Tunç'un kameralara konuştuğu gün 37. gün ve ondan sonra gelişebileceklerin öngörüsü ile konuşmasını sürdürüyor. Ara sıra birileri gelip bir şeyler soruyor. Onlara cevap verdikten sonra yeniden tüm doğallığı ile anlatıyor: "Şu an her şey olabilir, yasak da kalkabilir her şey bitebilir, biz direniyoruz. Bu halka bir şeyler yapmak istedik. Özellikle Botan halkına bir şeyler yapmak istedik. Yıllarca ezilmiş bu halka hizmet etmek istedik. Kürt Özgürlük Hareketi'nin mücadelesi uzun soluklu. Nasıl ki Mazlumlar zindanlardaki direniş bayrağını Gabar'da Egitlere teslim etti.  Bizim de Cizre’de üzerimize düşen rol ve misyon budur."

AİLESİ SEYFO’DAN KURTULDU

"Büyük bir savaşın içindeyiz her şeye rağmen umutluyuz" diyen Mehmet Tunç gülerek, "Ben yaşamımdan bir şey anlamadım. Bu yüzden yaşam değişmeli" diyor. Ortadoğu'da halklar için yazılan kaderin değişmesi gerektiğini belirten Tunç, ailesinin bir bölümünün Süryani olduğunu ve 1915 Süryani Katliamı'ndan sonra zorla Müslümanlaştırıldığını hatırlatıyor.

1915'ten sonra 1990'larda ise koruculuk dayatmasını kabul etmedikleri için köylerinin yakıldığını hatırlatan Tunç, Mezopotamya'da halklar için köyden şehre katliam ve muhacirliğin dayatıldığını belirtiyor ve "Devlet denen aygıt madem,  köylerde, şehirlerde yaşamın engelleniyor artık muhacirlik bitsin. Benim ailemde 1915 yılında bir Fermandan dönüyor ve zorla Müslüman oluyorlar. Nasıl ki dedelerimiz bir ferman geçirildi 1990’lı yıllarda babalarımız ferman geçirildi. Bugün de aynı fermanı şehirlerde yapmak istiyorlar bu yüzden de kimse bu devlete güvenmesin. Bir bir bu halkı yok edecekler. Nasıl ki Asurileri, Ermenileri, Keldanileri yok ettiler Kürtleri de yok etmek istiyorlar" diyor.

Tarihi biraz okuyan birinin devlete asla güvenmeyeceğini ve kendisinin de hiçbir zaman güvenmediğini dile getiren Tunç şunları anlatıyor:  "Artık gençlerimiz bir sürecin geleceğine inanmasın. Aslında belki biz biraz liberaliz. Nasıl ki dedelerimiz babalarımıza göre daha uzlaşmacıydı biz de yeni nesil gençlere göre daha uzlaşmacıyız. Yeni nesil büyük bir kin ve nefretle büyüyor. Mir Bedirxan isyan etti ve sonradan teslim oldu, biz asla bunu yapmayacağız. Tarih Kürtler için tekerrür etmeyecek."

Mehmet Tunç, Cizre'deki herkesle ağlayıp herkesle gülüyor. Zor günlerde halkın tüm sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyor. Ara sıra gözleri doluyor duygusallaşıyor ve eğilip kamera kapalı olduğunda, "Erkekler çok duygusal zekasını çalıştırmaz, analitik düşünür ve yaşar. Duygusal zeka kadınlarda daha gelişkindir. Ama ben kadınlara daha yakınım, duygusal zekam gelişkin galiba. Her şeyi hissediyorum ve duygularımı olduğu gibi yaşamayı seviyorum. Erkekler ikiyüzlüdür biraz, sistem onları öyle yapmış. Ama bende fazla yok ben kadınlara daha yakınım, duygularıma engel olamıyorum çoğu zaman" diyor.

Mehmet Tunç'un az bilinen bir diğer yönünde dengbêjliğiydi. Tok sesi ile Botan'ı anlatırdı klamlarda ve belki de kendi deyimi ile devrimcilikten sonra en çok sevdiği şey buydu.

Röportajın sonunda "Tüm arkadaşları selamlıyorum" diyerek ayrılıyor yanımızdan ve yine bir soruna çözüm bulmaya gidiyor...