Kod adı Enfal ya da Çöktürme-1

"’...Bombalama sürdükçe, insanlar havada hoş bir koku, tatlı elma, portakal ve sarımsak kokusu alıyor ve dakikalar geçtikçe, nefes almakta güçlük çekmeye başlıyorlardı. Birkaç dakika sonra bazı insanlar hemen orada ölüverdi..."

 ‘’...Bombalama sürdükçe, insanlar havada hoş bir koku, tatlı elma, portakal ve sarımsak kokusu alıyor ve dakikalar geçtikçe, nefes almakta güçlük çekmeye başlıyorlardı. Birkaç dakika sonra bazı insanlar hemen orada ölüverdi. Bazıları ise gülerek can verdi, diğerlerinin ölümü biraz daha uzun sürdü; önce yanarak, vücutları su toplayarak ya da ağızlarından yeşil kusmuklar gelerek öldüler…”

Halepçe katliamını yaşayanların sarf ettiği bu sözler Enfal’in ancak küçük bir kesitini tanımlayabilir. Çünkü geride kalanları kederli bir yaşam, açlık, susuzluk, toplama kampları, infaz mangaları, pazarlarda satılma, topluca kurşuna dizilme bekliyordu. Yüz binden fazla insanın bir mezarı dahi olmayacak, çok sonraları gruplar halinde toplu mezarlara rastlanacak, on binlercesi ise tutanaklara ‘kayıp’ olarak geçecek, akıbetleri bilinmeyecek, ölenlerin yasları dahi tutulamayacaktı. 

Enfal Operasyonu; kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşkelerin sistematik şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, genç kızların diğer Arap ülkelerine gönderilerek kaybettirilmesi, toplama kampları, toplu infazlar, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımını içeren komplike-sistematik bir soykırım harekatıydı.

1986’dan itibaren hazırlıklarına başlanan, 1987-1989 yıları arasındaki süreçte oldukça sistematik olarak uygulanan soykırım harekatının doruğa çıktığı dönem ise 1988 Şubat ve Eylül ayları arasındaki 6 aylık ‘vahşet harekatları’ oldu. “Savaş ganimeti” ya da "yeniden fethetme” operasyonu/harekatı anlamına gelen El-Enfal Emeliyat’ın (Arapçası) genel komutası, Kerkük şehrinde üslenmiş olan Baas Partisi Kuzey Bürosu'ndaydı. Büro’nun başına 1987 Martında Saddam’ın kuzeni olan Ali Hasan El Mecid (Kürtlerin deyişiyle Kimyasal Ali ya da Ali Enfal), bir başbakan düzeyinde ‘özel yetkilerle Kürt bölgesinden sorumlu kılındı ve Irak ordusunun 1. ve 5. kolorduları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Askeri İstihbarat ve bunların yardımcılığını yapan ve ‘Cahş’ olarak bilinen Kürt koruculardan oluşan 200 binden fazla kara gücü ile onlarca uçak, binlerce top bataryası, tank ve ağır silah El-Mecid’in emrine verildi. 

El-Mecid’in göreve getirilmesiyle devreye konulan soykırım mekanizmasının çarkları 1989 Nisanı’na kadar işlemeye devam etti.

BAAS rejimi, başlarda sınırlı bir sayıda askerle ağır şekilde ilerlerken (1987 operasyonları), İran-Irak savaşı sona erince (1988) cephede bulunan bütün askeri birlikleri, teknik araçları, tankları ve savaş uçaklarını Kürdistan’a kaydıracak ve Kürt Enfali başlayacaktı. 

YASAK BÖLGELER İLAN EDİLDİ, CAHŞ OLMAYANLAR ‘TERÖRİST’ SAYILARAK VATANDAŞLIKTAN ATILDI 

El-Mecid’in direktifleri doğrultusunda, soykırım planı kapsamında katliamların başlamasından önce Kürtlerin bulunduğu alanlarda ilan edilen ‘yasak bölgeler’ genişletildi ve buralarda yaşayanlar, 17 Ekim 1987 tarihli nüfus sayımı ile fişlenerek yaşlarına ve cinsiyetlerine bakılmaksızın İran ajanı ('sabotajcı') sayılarak göçe zorlandı, göç etmeyenler vatandaşlıktan atıldı. 

Ayrıca El-Mecid’in talimatı doğrultusunda yasak bölge olarak ilan edilen Kürt yerleşkeleri her türlü tarım üretiminden ve hayvan satışından men edildi, direnişin olduğu bölgelere gıda satışı yasaklandı. 

Aslında bütün bu uygulamalar daha başlangıçtı ve Enfal’e hazırlık kapsamında tedbirlerdi. Enfal Harekatı, 8 harekat olarak planlanan(Enfal’in Kuran’ın 8. Suresi olması bakımından dikkat çekici) ve çeşitli aşamalardan oluşan bir soykırım harekatıydı. Nüfus sayımından 4 ay sonra, planlanan Enfal harekatının startı 23 Şubat 1988′de verildi. 

Enfal'ın ana askeri hamlelerini, 1.ve 5. Kolorduların düzenli birlikleri yapıyordu.     Enfal harekatlarında Irak ordusunun Seçkin Cumhuriyet Muhafızlarının yanı sıra Özel Kuvvetler (Quwat al-Khaehs), Komando Kuvvetleri (Maghawir) ve Acil Kuvvetler (Quwat al-Taware) yer alıyordu. Paramiliter güç olarak işlev gören Kürt cahşlarına Enfal operasyonlarında biçilen rol ise düzenli ordunun önünde hareket ederek yerleşim yerlerini yakmak, yağmalamak, kaçak köylüleri takip edip yakalayarak teslim etmek gibi çeşitli destek faaliyetleri şeklindeydi. 

'TEK KÜRT EVİ KALMAYACAK’

Eski bir askeri istihbarat subayının Middle East Watch'a (Ortadoğu Gözlem Merkezi) aktardığına göre; Kerkük'te yapılan ve Erbil, Kerkük, Duhok ve Süleymaniye valilerinin, 1.ve 5. Kolordu komutanlarının ve bölük komutanlarının yanı sıra Baas Partisi üst düzey yetkililerinin katıldığı bir toplantıda Ali Hasan El-Mecid, ‘’Erbil Ovası'ndaki Kürt köylerinde yıkılmamış tek bir ev bile kalmayacak'’ diye emreder. 

GANİMET SİYASETİ: KELLE BİZİM MAL SİZİN 

O Dönemde peşmerge olanların anlatımları, El-Mecid'in Enfal dönemi Kürtlere karşı geliştirilen talanlarda tıpkı DAİŞ çetebaşısı Ebubekir Bağdadi gibi ‘savaş ganimeti’ talimatları verdiği şeklinde. Şahitler, Enfal operasyonları esnasında kullanılan temel sloganın 'kelle bizim, mal sizin' sloganı olduğunu aktarıyor. Tanıkların ifadelerine göre, 'Enfal esnasında, kadınlar da dahil olmak üzere, Kürtlere ait ne ele geçirilirse ele geçirenindi’

DERSİM’İN, ENFAL’İN, SUR’UN ÇOCUKLARI

Bu ruh haliyle hareket eden Irak askerleri tıpkı DAİŞ çeteleri gibi Kürt köylerine vahşice saldırıyorlardı. Ulaştıkları bütün Kürt köylerini yakıp, mallarına ve kadınlarına el koyuyorlardı. Anlatımlara göre, o dönemde götürülen kadınlar tıpkı bugün DAİŞ’in yaptığı gibi oluşturulan pazarlarda Kuveyt ve diğer Arap ülkelerinden gelenlere satıldılar. Halepçe’nin, Enfal’in çocukları ise tıpkı Dersim’in kayıp kızlarıyla aynı akıbeti yaşadı. Bugün Türk devleti ve saray çetelerinin Sur’un çocuklarına yönelik uygulamak istediğini, BAAS rejimi o dönemde yaptı. 

TABANCA KULLANIR GİBİ KİMYASAL SİLAH KULLANILDI

Güney Kürdistan’da tam bir vahşet uygulandı. Irak ordusu adeta tabanca kullanır gibi kimyasal silahlar kullanmaya başladı. En trajik ve korkuncu olmakla birlikte kimyasal saldırıya uğrayan elbette ki sadece Halepçe olmadı. Halepçe kenti, ilk kimyasal saldırıya uğrayan yerleşim yeri olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktı. 

Birinci Enfal olarak adlandırılan saldırıların startı 23 Şubat sabahı Sergeli ve Bergeli (Süleymaniye’ye bağlı yerler) alanlarına yönelik kara operasyonuyla verildi. 22 Mart günü ise Şanexşi köyü kimyasal silahlarla vuruldu. Üçüncü kimyasal silah saldırısı 16 Martta Halepçe’ye yapılırken, 22 Martta ise bu sefer Karadağ’ın Seysenan köyü, 23 Martta Dokan, 24 Mart’ta ise Caferan köyü kimyasal saldırılara maruz kaldı. 3 Mayıs’ta Ekser köyünde, 7 ve 20 Nisan’da Germiyan’da, 24 Ağustos’ta ise Kuzey sınırına yakın Zêwa Şêxan’da zehirli gazlar kullanılacaktı. Güney Kürdistan’ın 6 bölgesinde yüzlerce bombardıman yapılacak, girişilen 8 fetih operasyonunda 200 bini aşkın kara gücü kullanılacaktı. Tank, top, savaş uçağı ve kimyasal silahlarla desteklenen Irak ordusu Germiyan’dan Süleymaniye’ye, Zaxo’dan Behdinan’a kadar Güney Kürdistan’ı bir baştan diğer başa kadar yakıp yıkacaktı. 

TOPLAMA KAMPLARI VE İNFAZ MANGALARI

Soykırımın ilk aşamasında kimyasal silahlarla, bombardımanlarla ve karadan baskınlarla katledilenler katlediliyordu. Ama operasyonun amacına ulaşması ve pêşmerge alanlarının boşaltılması için bölgede kalan halkın da ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu amaçla da kimyasal saldırıdan ve hava bombardımanlarından kurtulmayı başaranlar, toplanmaya başlandı. 

Üçüncü ve dördüncü Enfal’de Leylan, Şarbajer, Topzava ve Taqtaq’ta toplama kampları kuruldu. İnsanlar burada bir süre bekletildikten sonra bilinmeyen yerlere doğru kamyonlarla götürüldüler ve kendilerinden bir daha hiç haber alınamadı. Şans eseri kurtulanlar, on binlerce insanın infaz mangaları tarafından kurşuna dizilerek, topluca çukurlara doldurulduğunu anlatacaklardı. 

Ali Hasan el-Mecid’in Kuzey Bürosu, Behdinan’a dönük gelişen son Enfal harekatına Kimyasal Silahlar Taburu, Irak Hava Kuvvetleri birimleri ve Milli Savunma Taburlarına (cahşlar) ek olarak sayıları on dört ve on altı arasında değişen ve her biri 12 bin askerden oluşan düzenli ordu tümenlerini de dahil etmişti. 

4 BİN KÖY YIKILDI, BİNLERCE İNSAN KATLEDİLDİ

Sivillere karşı 16 Nisan 1987’de Balisan vadisinde yapılan kimyasal saldırılar, zincirin ilk halkası oldu ve peşi sıra 1987 harekatları sırasında ordu Hewler, Germiyan, Süleymaniye ve Behdinan bölgelerinde en az 703 Kürt köyünü dozerlerle yıkarak yok etti. Binlerce Kürt katledildi. 

Enfal operasyonlarında bazı kaynaklara göre, 100-150 bin, Kürt kaynaklarına göre ise en az 182 bin Kürt katledildi, milyonlarca insan ise yaralandı, yerinden yurdundan oldu, kamplarda açlık ve bakımsızlıkla ölüme terk edildi. 4 bin civarında köy yerle bir edildi. Enfal süreci boyunca bin 800 okul, 300 hastane, 3 bin cami ve 27 kilise yıkıldı. 

NAZİ PLANI KUSURSUZ UYGULANDI

Enfal Harekatı sırasında uygulanan soykırım planı, Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı soykırım uygulamalarıyla birçok benzerlik arz ediyor. Raul Hilberg’in deşifre ettiği Nazi soykırımı projesinin ‘dağınık bir grubu imha etme’ yöntemi Saddam rejimi tarafından kusursuzca uygulandı. Saddam rejimi, yaptığı nüfus sayımıyla önce kurbanlarını tanımladı (ne kadar olduklarını, nerelerde yaşadıkları, eğilimlerinin ne olduğu vb). Bu bölgelerin tamamı ‘yasak bölge’ ilan edilerek kimyasal silahlarla, savaş uçakları, tank ve toplarla vuruldu. 

Sonra ise daha çok kırsal kesimde köylerde yaşayan Kürtlerin toplanması işlemi hayata geçirildi. Çocuk, kadın, yaşlı demeden on binlerce insan kamplara getirildi. Daha sonra ise sistematik bir şekilde bu insanlar toplu mezarların bulunduğu yerlere götürüldü ve infaz edilerek cesetlerinin üstü örtüldü. Kamplarda tutulanların büyük çoğunluğu ise bakımsızlıktan ve açlıktan yaşamını yitirdi.

BAAS rejiminin eli silah tutan bütün Kürt erkekleri özellikle hedeflemesinden kaynaklı olarak Enfal harekatı, soykırım kategorisinde ele alınıyor. 

KATLİAMIN ETKİLERİ HALA DEVAM EDİYOR

Enfal harekatının kapsamı, çapı ve yol açtığı can kayıpları gözetildiğinde küçük ölçekli katliamlardan birisi olmakla birlikte, en korkuncu olduğu için Halepçe katliamı soykırımın sembolü oldu. Doğu Kürdistan sınırında bulunan Halepçe ili ve çevresi; hardal gazı, sinir gazları sarin, tabun, VX, kan zehri hidrojen siyanür gibi kimyasal gazlarla (kitle imha silahları) bombardımana tutuldu. Bombardımanda en az 5 bin, sonrasında ortaya çıkan komplikasyon, hastalık ve doğum kusurları sebebiyle de binlerce Kürt hayatını kaybetti. Binlercesi hayatlarının sonuna kadar kimyasal silahların yarattığı olumsuz etkilerle yaşamak zorunda kaldı. Soykırımdan canlı kurtulanlar, normalden çok daha yüksek oranlarda sağlık sorunu yaşayarak büyük acılar çektiler. 

Kimyasal saldırıya maruz kalan bölgelerde insanlar, ülkenin geri kalanına kıyasla 24 kat fazla düşük oranı, 10 kat fazla kolon kanseri, diğer kanser türleri, solunum rahatsızlıkları, deri ve göz problemleri, doğurganlık ve üreme sorunları yaşadılar. Bu kimyasal saldırıların kalıcı genetik etkileri oldu ve bu etki, saldırıya uğrayan şehirlerdeki insanlarda görülen doğum kusurlarının oranında açıkça kendini göstermeye devam ediyor. 

SOYKIRIMIN BOYUTLARI HALA BİLİNMİYOR

Katliamlar silsilesinde yaşamını yitirenlerin gerçek sayısı, oluşan maddi ve manevi zarar, insan ve doğa üzerinde yarattı tahribatlar aradan geçen 28 yıla rağmen hala tam olarak bilinmiyor. Bir soykırım olan bu operasyondan kurtulanlar katliamın fiziki ve psikolojik etkilerini hala üzerlerinden atamazken, kimyasal silahların kullanıldığı Halepçe gibi bölgelerde doğa üzerindeki etkiler tıpkı Hiroşima ve Nagazaki’de olduğu gibi devam etmektedir. 

Güney Kürdistan’da Enfal’de yaşananları araştırmak ve mağdur aileleriyle dayanışmak amacıyla ‘Kürdistan Bölgesi Enfal Mağdurları ve Şehit İşleri Bakanlığı’ oluşturuldu. ‘Ayrıca Halepçe Katliamı Kurbanları Derneği’ gibi sivil oluşumlar da soykırım ve mağdurlarına dönük çalışmalar yürütüyor. 

Saddam Hüseyin rejiminin yıkıldığı günden bu zamana kadar yüzlerce toplu mezar bulundu, ancak soykırım uygulanırken kayıtlara geçilmediği için yaşamını yitirenlerin çok azının kimlik tespitleri yapılabildi. Katledilen binlerce kişinin ise cenazeleri dahi bulunamadı. 

14 Nisan tarihi, Enfal-soykırım günü olarak kabul edildi ve milyonlarca Güney Kürdistanlı her yıl 14 Nisan’da Enfal kurbanlarını anıyor. 

22 YIL SONRA SOYKIRIM OLARAK TANINDI

Enfal harekatının birinci derecede sorumlusu olan Ali Hasan El Mecid, ABD’nin Irak’ı işgalinden 5 ay sonra Ağustos 2003’te yakalandı. 2007’de Enfal yargılamalarında mahkemedeki son sözleri, “Köyleri yıkma emirlerini orduya ben verdim. Kendimi savunmuyor, özür dilemiyorum. Ben bir hata yapmadım” şeklinde olan Şiilerin ‘Kasap’, Kürtlerin ‘Kimyasal Ali’ olarak tanıdığı Ali Hasan El Mecid, ‘Halepçe’de kimyasal gaz saldırısında yer alarak insanlığa karşı suç işlemekten’ idama mahkum edildi. Karar, dönemin Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından onaylandı ve 25 Ocak 2010’da El Mecid idam edildi. El Mecid ile birlikte dönemin Savunma Bakanı Sultan Haşim El Tayi ve eski Irak Ordusu Operasyonlar Komutanlığı Başkan Yardımcısı Hüseyin Raşid Muhammed de idam cezasına çarptırıldı. Eski Askeri İstihbarat Doğu Bölgesi Sorumlusu Ferhan Mutlak Salih ile eski Askeri İstihbarat Başkanı Sabir El Duri’ye ise ömür boyu hapis cezası verildi. 

1 Mart 2010’da Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamını “soykırım” olarak tanıdı. Soykırım yapan devletin suçunu kabul etmesinden sonra konuyu gündemine alabilen batılı ülkelerden İsveç ile Norveç’ten sonra 1 Mart 2013’te de İngiliz parlamentosu BAAS rejiminin 1988’de Kürtlere yönelik soykırım uyguladığını kabul etti. 

DEVAM EDECEK 

YARIN: AKP KİMYASAL ALİ’NİN DİREKTİFLERİNİ UYGULUYOR
 

...