'Sur’da kamulaştırmanın amacı fakirden alıp, zengine peşkeş çekmek'

Yapıcı, 2012’deki riskli alan kararlarına bakıldığında Sur’da farklı rant beklentileri olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi.

Mimarlar Odası Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Dayanışma Kurulu Başkanı Mücella Yapıcı, hükümetin önce yıkıp sonra “acele kamulaştırma” kararı aldığı Sur ilçesinde tanık olduğu dramı ve tespitleri ANF’ye anlattı.

Sur’da tarihi mekanlar da dahil olmak üzere 145 hektarın kamulaştırıldığını aktaran Yapıcı, ilçede şu anda imar planında olmayan yollar yapıldığına ve yıkımlar gerçekleştirildiğine dikkat çekti. Büyük tabloya bakıldığında Sur’daki kamulaştırma kararının aslında çatışmalar başlamadan çok daha önce alındığı izlenimi doğduğuna işaret eden Yapıcı, 2012’deki riskli alan kararlarına bakıldığında Sur’da farklı rant beklentileri olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi. “Sur tarih olmasın” diyen Yapıcı, “belediyenin, yabancı uzmanların ve bağımsız heyetlerin de içinde yer alacağı çok acil bir kurtarma planı yapılması lazım” dedi.

Harabeye dönen Sur’da 1 Nisan’da tespitlerde bulunan Mimarlar Odası, hükümetin önce yıktığı Sur konusunda sonra Bakanlar Kurulu’nda aldığı “acele kamulaştırma” kararının iptali için Danıştay’a başvurdu. Sur’a giden mimarlardan Mücella Yapıcı, ilçenin tam anlamıyla bir kültür kıyımına uğratıldığına işaret etti. İstanbul’da Sulukule, Tarlabaşı’nda kentsel dönüşüm adı altında yapılan yıkımlara ve en son Gezi Parkı’na yapılmak istenen düzenlemeye karşı mücadelesiyle tanınan Yapıcı, “Sur Sulukule olmasın” dedi. Devlet ablukasının sürdüğü Sur’a birkaç kez giden Yapıcı, son gidişinde dünya kültür mirası kabul edilen surlardaki açıklıkların çok yüksek ve ağır beton bloklar tarafından kapatıldığını gözlemlediğini söyledi. 

‘SUR’DA KORUMA İMAR PLANI’NDA OLMAYAN YOLLAR AÇILMIŞ’

Operasyonların bittiği iddia edilse de gittiklerinde ablukanın sürdüğünü belirten Yapıcı, tanık olduklarını şöyle anlattı: “Sur’da bütün girişler kapatılmıştı. Birkaç mağazanın açık olduğunu gözlemledik ancak yine de esas tespitlerde bulunmak istediğimiz Dört Ayaklı Minare’nin olduğu noktaya sokulmadık. O noktada çok sayıda tahkimat vardı. Bizi rahatsız eden ve hayrete düşüren husus asker, tank ve zırhlı araçlara çok sayıda moloz kamyonunun eklenmiş olmasıydı. Bu moloz kamyonları yıkılan evlerden sürekli bir şeyler boşaltıyorlardı. Bu bizi çok rahatsız etti çünkü operasyonların bittiği söylenmesine rağmen halk mahallelerine dönemezken bir yandan da evleri yıkılıyor ve eşyaları başka bir bölgeye atılıyordu. Mahalle sakinlerinden dahi izin almadan, tespit yapılmadan böylesi tarihi bir sit alanı yıkılıp içindeki eşyalarla birlikte bir yerlere dökülüyor. Bir de Dört Ayaklı Minare’nin yan tarafından güvenlik güçlerinin araçlarının geçebileceği genişlikte bir yolun açılmış olduğunu tespit ettik. Biliyorsunuz Sur’un tarihi dokusu çok önemlidir ve bu doku Koruma İmar Planı’nda da dikkate alınmıştır ancak şimdi bu planda olmayan bir yolun açıldığı görülüyor. Bu durum Sur’daki kültür dokusuna tamamen aykırı. Dünya kültür mirası güvenlik politikalarıyla güvenli kılınamaz. Güvenli kılmanız için çok farklı sosyal, siyasal başka tedbirler almanız lazım. Bir yeri kırarak, yıkarak, dökerek, cadde açarak güvenli olmasını sağlayamazsınız. Her ne kadar bakanlar kurulunda karar alındıysa da Sur’da şu anda yürütülen her faaliyet 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’na da aykırı. Dünya kültür mirasını bir tarafa bırakın, Türkiye’nin en önemli kültür mirası alanlarından olan tarihi sit alanlarından birinde savaş da olsa, çatışma da olsa ne olursa olsun UNESCO’nun da belirttiği gibi, bilimsel olarak nasıl davranılması gerektiği bir takım kurallarla saptanmıştır.” 

‘BİR TARAFTAN EL KOYMA DİĞER TARAFTAN İNSANSIZLAŞTIRMA’

UNESCO’nun koruma kararlarının sadece binaların, sokakların, yapıların korunmasının çok ötesinde olduğunu, oradaki kültürün, geleneklerin, yemeklerin, yaşam tarzının her şeyi ile korunmasının gerektirdiğinin altını çizen Yapıcı, ancak Sur’un tamamen insansızlaştırılmaya çalışıldığına tanık olduklarına dikkat çekti.

“Bir bölgeyi tamamen insansızlaştırıp, bakın işte biz binaları koruduk, içerisine başka kişileri yerleştirdik anlayışıyla yürütülen bir koruma anlayışı yok dünyada” diyen Yapıcı, “Siz bir mekanı içinde yaşayan insanlarıyla, gelenekleriyle, onların ihtiyacına göre güçlendirebilirsiniz ama bunu yok edip başka bir yaşam tarzını oraya koyamazsınız” diye konuştu.

Sur’da tam da bunun yapılmak istendiğini belirten Yapıcı, 35 bin kişinin Sur’u terk etmek zorunda kaldığını ve şu anda geri dönemediklerini söyledi. Sur’un durumunu görünce bir deprem sonrasını anımsadığını ifade eden Yapıcı, “Hani genzinizi yakan bir koku vardır ve her yer harabeye dönmüştür. Ama buna rağmen insanlar yıkık dökük evlerinin yanına gelirler ve o yıkıntılar içerisinde kendilerine dair birtakım anılar ararlar; bu bir fotoğraf olur, bir çocuğun patiği olur. Ama Sur’da hiçbir insan dönüp evlerinin ne durumda olduğuna bile bakamıyor. Yaşananların kültür varlıklarına aykırı olmasını bir tarafa bırakın çok insanlık dışı bir durum. Mesela yeni evli bir çift ile dertleştik, yasaklı mahallelerden birinde oturuyorlardı ve yeni aldıkları eşyalarının taksitlerini dahi ödeyememişlerdi, üstelik evlerinin yıkılıp yıkılmadığını bile bilmiyorlardı” dedi. 

‘SUR’DA TARİHİ YERLER DE DAHİL 140 HEKTAR KAMULAŞTIRILDI’ 

Yaşanan dram yetmiyormuş gibi şimdi de acele kamulaştırma kararının ortaya çıktığını hatırlatan Yapıcı, Sur’da 140 hektarın kamulaştırıldığına dikkat çekti. Sur’un yüzde 82’sinin kamulaştırıldığını tespit ettiklerini aktaran Yapıcı, kamulaştırılan yerler arasında Dengbêj Evi, Ulu Cami, Hasanpaşa Hanı, Cemil Paşa Konağı, Deliler Hanı Kervansaray, Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Anzele Parkı, Camide Oyuk Şeyh, Dört Ayaklı Minare, Kurşunlu Cami, Deve Hamamı, Sur Belediyesi’nin yer aldığına işaret etti. Bu tarihi alanların zaten kamuya ait yerler olduğunu belirten Yapıcı, Sur’da dayatılan acele kamulaştırmanın İstanbul Sulukule, Tarlabaşı yıkımlarıyla aynı mantığı taşıdığını kaydetti. Yapıcı, “Sur’dan giden insanlar mülk sahibi değil. Ama kalan kısmı için acele kamulaştırma bir sopa niteliği taşıyor. Birtakım müteahhitler ve farklı çevreler şu anda Sur’da mülkiyet topluyorlar. Acele kamulaştırma kararının amacı mülkiyetin el değiştirmesidir” diye konuştu. Yapıcı, İstanbul Sulukule, Fener-Balat’ta acele kamulaştırma kararları nasıl iptal edilip, Tarlabaşı’nda da nasıl hayata geçirilemediyse, Sur’daki acele kamulaştırma kararının da iptal edileceğini vurguladı. 

‘RİSK ALANI KARARINDAN 1 YIL SONRA RİSK ALANLARI SAPTANDI’

Mimarlar Odası olarak Sur için alınan hem acele kamulaştırma, hem de 2012’de alınan Riskli Alan kararlarının iptali için Danıştay’a başvurduklarını hatırlatan Yapıcı, Sur’un riskli alan olmamasına rağmen, acele kamulaştırma kararının 2012’de alınan riskli alan kararına dayandırıldığına dikkat çekti. Yapıcı, “Diyarbakır’da belediye, TOKİ, vilayet ilişkileri bozulunca, belediye devre dışında bırakılarak 2012’de Sur ilçesi için, üstelik onaylı koruma planı olduğu halde, Riskli Alan kararı alındı. 2013’te ise Çevre Bakanlığı tarafından aynı alana dair özel bir mastır plan hazırlandı ve risk alanları saptandı; yani risk alanı kararından ancak bir yıl sonra risk alanları saptandı. Bakanlığın bu saptaması sonucunda riskli alan ancak yüzde 6 çıktı. Yani bakanlığın kendi yaptığı çalışmalarda dahi, burasının riskli alan ilan edilmesini gerektirecek derecede bir risk bulunmadığı saptandı” diye aktardı. 

‘ARTIK ANCAK SARE HANIM’LAR SUR’DA EV ALABİLECEK’

Büyük tabloya bakıldığında, Sur’da acele kamulaştırma kararının çatışmalar başlamadan çok daha önce alındığı izleniminin doğduğuna işaret eden Yapıcı, 2012’de alınan riskli alan kararlarına bakıldığında Sur’da farklı rant beklentileri olduğunun açıkça görüldüğünü söyledi. Tıpkı Sulukule, Tarlabaşı gibi bu acele kamulaştırmanın arkasındaki esas amacın fakirden alıp zengine peşkeş çekmek olduğunu vurgulayan Yapıcı, sözlerine şöyle açıklık getirdi: “Kentin yoksulları, çalışanları, işçi sınıfı, ötekileri bu kent merkezlerinde istenmiyor. Bu bir bakıma bir kültürel kıyım. Sulukule’de Romanlar binlerce yıllık mahallelerinden atıldılar. Zorla mı atıldılar? Hayır, insanlar korkutuldu ve acele kamulaştırma adı altında kentlerin çok uzağına sürüldüler. Mülkleri varken, mülksüzleştirildiler. Sulukule’deki yerleşimlere Suriyeli zenginler yerleşti. Şimdi aynı yöntemle Sur’u da boşaltmaya çalışacaklar. Bu anlamda Sur’da bir yandan ekonomik rant gayesi var, diğer yandan da en önemlisi bir nüfus ve mülkiyet dönüşümü amaçlanıyor. O nedenle bu aynı zamanda bir nüfus politikası. Bu yapılanlar çok acımasız. Bombalayarak, insanları yerinden yurdundan ederek böyle bir dönüşümü İstanbul’da bir yerde yapabilirler mi acaba? Bu bir sınıfsal durum ve sadece kimlik politikasıyla açıklanamaz. Bugün mesela Başbakan Davutoğlu’nun eşi Sare hanım Sur’da bir ev istediğini söylüyor. İşte Sur’da artık ancak Davutoğlu’nun eşi gibi zengin insanlar ev isteyebilir. Dünyada emperyalist kapitalist savaşların en büyük sonucu budur. Bakın bugün savaşla yıktıkları Bağdat’ta dünyanın en büyük emlak ve gayrimenkul firmaları yapı yapmak için yarışıyor. Bir yandan insanlar ölürken, tarihi yok edilirken, birileri orada bunu nasıl ranta çevirebiliriz diye uğraşıyor. Bu sistemin özünde bu var ne yazık ki.”

‘ÇOK ACİL BİR KURTARMA PLANI YAPILMALI’

Hukuken bu acele kamulaştırma kararının iptal edileceğine kesin gözüyle bakan Yapıcı, ancak bu iptal kararı verilene kadar halkın acilen itiraz etmesi ve Danıştay’a başvurmalarının gerektiğini altını çizdi. “Sur tarih olmasın” diyen Yapıcı, Sur’da devlet eliyle büyük bir suç işlendiğini ve bunun acilen durdurulması gerektiğini vurguladı. Yapıcı, “Meslek örgütleri, üniversiteler, bilim insanlarının gözetiminde Sur’un tespitlere açılması lazım. Onun dışında da var olanın nasıl güçlendirileceğine, toparlanacağına dair karar vermek, hem oradaki hayatı hem oradaki kültürel yapıyı onarmak ve geri kalanı kurtarmak için belediyenin, yabancı uzmanların ve bağımsız heyetlerin de içinde yer alacağı çok acil bir kurtarma planı yapılması lazım” dedi.