'Sur’da yitip giden benim çocukluğum'

Sur Belediyesi Sanat Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliği yapan Mehmet Sait Alpaslan, Sur’da devlet kuşatması altında sadece insanlığın, kültürün, sanatın değil, çocukluğun da yitip gittiğini vurguladı.

Sur Belediyesi Sanat Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliği yapan Mehmet Sait Alpaslan, Sur’da devlet kuşatması altında sadece insanlığın, kültürün, sanatın değil, çocukluğun da yitip gittiğini vurguladı. Üç aydır yasaklı olan Hasırlı mahallesinde doğup büyüyen Alpaslan, bugün mahallesinin görüntüsünün 1945 Polonya’sını anımsattığına dikkat çekti. “İnsanların demokratik hakları, talepleri gözetilerek bu iş çok farklı çözülebilirdi” diyen Alpaslan, Sur’da yapılan vahşetle çocukluklarının, anılarının, gençliklerinin, sevdalarının, şiirlerinin ve neşelerinin de çalındığını söyledi.

Sanatçı, çevirmen ve şair Mehmet Sait Alpaslan, 2005 yılından beri Sur Belediyesi Sanat Tiyatrosu’nda sanat yönetmenliği yapıyor. 10 yıl içerisinde tiyatroya yeni nesiller kazandıran ve 500 genç eğitip sahneye çıkartan Alpaslan, bu çalışmaların Sur ilçesiyle de sınırlı kalmadığını, köylerde de birçok çocuk ve gence tiyatro kursları verdiklerini belirtti. Sur’da Dabanoğlu mahallesinde bulunan sanat merkezinde sürekli sinema gösterimlerinden Ramazan eğlence çadırlarına, sokak tiyatrolarından dengbêj dinletilerine kadar pek çok sanat etkinliği düzenlediklerini anlatan Alpaslan, ancak devlet ablukasının başlamasıyla verilen tüm emeklerin birden heba olduğunu vurguladı. Alpaslan, “Üç ayan beri bırakın sanat yapmayı, yıllarca çalıştığımız sanat alanlarına dahi giremiyoruz” dedi.

‘SANAT BİZİM İNSAN OLMA SEBEBİMİZ’

Dabanoğlu mahallesinde bulunan ve Sur Belediyesi’nin etüt merkezi, tiyatrosu ve yönetimi gibi çeşitli kurumları içeren sanat kompleksinin ilk günden beri yasaklanan mahalleler arasında yer aldığına işaret eden Alpaslan şöyle konuştu: “Bugün kostümlerimiz, dekorlarımız ne haldedir? Biz bütün bu eşyaları büyük bir emekle almıştık, Sur halkının alın teriyle biriktirmiştik. Bugün elbette birçok insan hayat hakkımız yok, ekmeğimiz yok, evimiz yok, sanat da nedir, diyerek tepki gösterebilir, ancak sanat da bizim yaşam biçimimiz, sanat olmadan biz yaşayamıyoruz, sanat bizim dilimiz, sanat bizim örgütlenmemiz, sanat bizim insan olma sebebimiz.”

‘SUR’A BAKINCA AKLIMA 1945 POLONYA’SI GELİYOR’

Sur’un Hasırlı mahallesinde doğup, büyüdüğünü anlatan Alpaslan, şu anda Hasırlı mahallesindeki durumu fotoğraflarda gördüğünde, “Piyanist” filmindeki 1945 Polonya görüntülerini anımsadığına dikkat çekti. “Sur’da yapılan vahşetle bizim çocukluğumuzu, anılarımızı, gençliğimizi, sevdalarımızı, şiirlerimizi, neşemizi çaldılar” diyen Alpaslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu barbarlığa, 5 bin yıllık bir tarihi yok etmeye gerek yoktu. İnsanların demokratik hakları, talepleri gözetilerek bu iş çok farklı bir şekilde çözülebilirdi. Zorun rolü insanların yaşamlarına bu kadar kast edici, insanları bu kadar aşağılayıcı olmamalıydı. Zaten son bir haftadır korkunç patlama ve silah sesleri geliyor, bir damla uyku uyuyamadım. Ben kendi yeğenlerimden biliyorum, çocuklar korkunç travmalar içinde ve şu anda bodrum katlarında hala mahsur kalmış insanlar yaşam mücadelesi veriyor. Ancak işgal kuvvetleri böyle bir zulüm yapar, bunun başka mantığı yok. O zaman biz bu kimliği niye taşıyoruz? O zaman kardeşlik eşitlik nerede? Ama ortada öyle barbarca bir yaklaşım, öyle korkunç bir yönelim var ki akla, mantığa, kitaba, kanuna sığmıyor.”

‘BU SÜREÇTE SANATÇILAR SINIFTA KALDI’

Sıkıyönetim olmadan bir ülkede bu kadar ilçede, sokakta sokağa çıkma yasağı uygulanmasının anayasaya aykırı olduğunu hatırlatan Alpaslan, ancak bu vahşet karşısında uluslararası platformun global menfaatler, konjonktür adına Kürtlerin ağır çekim gibi katiline ses çıkartmadığını belirtti. Türkiye’deki sanatçıların da bu toplu yıkım ve katliam karşısında yeterince ses veremediğini vurgulayan Alpaslan, “Elde sayabileceğin 40-50 sanatçı ismi var. Onların dışında hiçbir sanatçı gereken tepkiyi vermedi maalesef. Ne hakka saygı var, ne hakkın gasp edilmesine tepki var” diye konuştu.

Sanatçıların bir yönüyle toplumun kanaat önderleri olduğunu ifade eden Alpaslan, “Eğer sanatçılar bu tepkiyi vermekten acizse o zaman gidip o sarayın merdiveninde asker olarak dursunlar. Onlara böylesi daha çok yakışır” dedi. Alpaslan, bu açıdan akademisyenlerin, sanatçılardan çok daha cesur davrandıklarını söyledi.

Sahnede 30 yılının dolduğunu belirten Alpaslan, sıkıyönetimi de, OHAL’i de gördüğünü, ancak bu kadar baskıyı ilk defa hissettiğini ifade ederek, “Biz Kürtlerin üzerinde sürekli atölye gibi deney yapılıyor” dedi.