GÖRÜNTÜLÜ

TMMOB Sekreteri: AKP Kürdistan'da 'rantsal dönüşüm' ilan etti!

Batman TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Oğuzcan, AKP'nin Kürdistan'daki işgal projelerine tepki göstererek, projeler hayata geçerse halkın bu kentlerde yaşam imkanının kalmayacağını belirtti.

Batman TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Oğuzcan, AKP'nin Kürdistan'daki işgal projelerine tepki göstererek, projeler hayata geçerse halkın bu kentlerde yaşam imkanının kalmayacağını belirtti. AKP'nin savaşın bir diğer yüzü olarak "rantsal dönüşüm"ü dayattığını söyleyen Oğuzcan, "Sur, Cizre ve Silopi kentleri harabeye dönüştürüldü. Devletin Kürdistan kentlerinde yarattığı yıkım ve tahribat planlıydı" dedi.

Batman TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Hüseyin Oğuzcan, AKP/Saray'ın işgal planlarına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

'SAVAŞIN BİR DİĞER YÜZÜ DE RANTSAL DÖNÜŞÜMDÜR'

Büyük yıkıma uğrayan kentlerde incelemelerde bulundunuz. Nasıl bir tabloyla karşılaştınız?

Özellikle son bir yılda Türkiye’de yaşanan kentsel ve toplumsal hak ihlalleri, savaşın kentlerin içerisine sirayet edilecek şekilde tarihi kentlerimiz de savaş alanına dönüşmüş oldu. Buradaki hak ihlalleri, kentsel ve toplumsal dokunun tahribata uğraması, beraberinde sivil ölümleri ile yaşanmaktadır. 2015 yılında işlenen bu süreci devletin sistematik bir şekilde yürüttüğü ortaya çıkmaktadır.

AKP ve Saray'ın son savaş kararı da hem göç hem de yıkımı beraberinde getirdi. Böylelikle "acil kamulaştırma"dan kâr elde edileceği söyleniyor. TMMOB olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Daha önce Türkiye’nin batısında kentsel dönüşüm projeleriyle rant alanına dönüştürülen kentlerimiz söz konusuydu. Ancak Kürdistan’da adına kentsel dönüşüm dedikleri ‘rantsal dönüşüm’, kirli bir savaş yöntemi ile kentlerimiz harabeye dönüştürülüyor. Bu il ve ilçelerde yaşayan yurttaşlarımız göçün en hukuksuz sürecinden geçmiş, 1990’lı yıllarda köyleri yakılarak göç etmişlerdir. Yaklaşık 20 yıllık sözü geçen kentlerimizde kendi kültürlerine özgü bir yaşam alanını kurmuşlar. Entegre oldukları bu mahallerde ikinci bir yıkımla tekrardan mağdur edilmişlerdir. Öyle görünüyor ki, devlet toplumsal dokuyu bozma gayreti içerisindedir. Bu insanların kendi içinde yarattığı hafızayı yok etmek istiyorlar. Onun için ‘rantsal dönüşüm’ü devreye koyarak halkımızı belleksiz bırakmak istiyorlar. İşte savaşın bir yüzü de bu rantsal dönüşüm içindir.

'TARİHE, KÜLTÜRE, BELLEĞE MÜDAHALEDİR'

Sur’dan önce Hasankeyf’i de ‘acil kamulaştırma’ ile sular altında bırakmak için yasa çıkardılar. Kürdistan’daki tarihi mimarinin yok edilmesine dönük bir proje mi bu?

Biz acil kamulaştırmalarda bunu görüyoruz. Olması gereken UNESCO Dünya Kültür Miras Listesinde olan Sur gibi bir yerin onunla eş değer tarihi kent Cizre’nin bir taşına bile dokunmaması gereken tarihi mekanları tanklarla, toplarla imha ediliyor olması, bize bir aklı beraberinde getiriyor. Bu bilinçli, bilerek bir müdahalenin olduğunu akla getirmektedir. Bu tarihe, kültüre, belleğe, hafızaya bir müdahaledir. Özellikle Kürdistan kentlerinde bu yaklaşımı daha önce Hasankeyf’te de yaşamıştık. UNESCO’nun 10’da 9 kriterini sağlayan Hasankeyf, Kültür Bakanlığı'ndan direkt DSİ’ye bağlanarak acil kamulaştırma ile baraj suları altında bırakılması gibi bir süreci yaşıyoruz. Orada da biz yine görüyoruz; askeri, güvenlik amaçlı baraj, tarihsel, kültürel ve bir bütün olarak Dicle havzasının ekosistemini bozacak şekilde müdahalelere getiriliyor. Bugün Sur’da da yaşadığımız aynı şeydir. Biraz da bu devletin sistematik olarak Kürdistan’a yaklaşımını ortaya koyuyor.

AKP, "acil kamulaştırma" ilan ettiği kentlerde halka, belediyelere, STK’lere danışmadan TOKİ vb. kendi projelerini hayata geçirebilir mi?

Acil kamulaştırmalarla orada yaşayan insanların müdahil edilmemesi, yereldeki STK’lerin müdahil edilmemesi, oradaki meslek örgütlerin müdahil edilmemesi, buranın yerel yönetiminin ve halkı işin içine katmadan bir an önce kamulaştırılarak kendi istediği formatı, ya da projeyi oluşturması, zaten beraberinde soru işaretlerini getiriyor. Öncelikli olarak kamulaştırma talebi varsa bu, orada yaşayanların verebileceği bir karardır. Oradaki sivil yurttaşların, meslek örgütünün, yerel yönetimlerin buna karar vermesi gerekiyor. Bunun tamamen üstten, ranta açık bir şekilde olmaması lazım.

'HALKIN YAŞAMA İMKANI YOK'

Kendi mahallesine, kentine entegre olmuş bu halk, AKP’nin inşa ettiği dairelerde yaşama şansı bulabilecek mi?

Şimdi konut fiyatının 300 bin, 500 bin olduğu bir yerde yaşamasının imkanı var mı? Sistem, kamulaştırma ile birlikte bir dizayn yapıyor. Orada yaşayanı çepere gönderiyor, o göçük alanını kendince "temizlemiş" oluyor. Direkt merkez ile bağlantısını koparmış oluyor. Türkiye’deki kentsel dönüşümün mantalitesi; insanları yerinden, yurdundan edip o boşalan yerleri ranta, kapitalizme, sermayeye peşkeş çekmektir. Buna ilaveten Kürdistan’da askeri güvenlik gerekçeleri ile özellikle tarihi kentsel dokuları, sit alanlarını ortak bellek hafızayı ortadan kaldıracak yaklaşımlarla kentleri bir bütünen yok edip onun yerine yine ranta peşkeş çekilecek bir şekilde dizayn edilmeye çalışılıyor. Biz bunu ortaya çıkan sonuçlardan biliyoruz. Ne meslek örgütleri ile paylaşılmış, ne kamuoyuyla paylaşılmış, ne orada yaşayan insanlarla paylaşılmış...

...