GÖRÜNTÜLÜ

TUHAD-DER: Tutsakların talepleri acilen kabul edilmeli!

TUHAD-DER'den Salihe Bakır, açlık grevine giren tutsakların taleplerinin kabul edilmesini isteyerek, "Barış ve müzakere sürecine dönülmezse açlık grevleri, ölüm oruçlarına dönüşebilir. Bu durumda yaşanacak kayıpların hesabını kimse veremez” dedi.

Türkiye ve Kürdistan’ın birçok şehrindeki cezaevlerinde 3 Mart’ta başlayan dönüşümlü açlık grevleri 42. gününde devam ediyor. Açlık grevi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, AKP’nin Kürdistan’da yürüttüğü savaş politikalarının sonlandırılması, müzakere kanallarının yeniden açılarak çatışmasızlık koşullarının sağlanması ve Kürt halkının statü talebinin kabul edilmesi gibi taleplerle başladı.

TUHAD-DER Amed Şubesi Eşbaşkanı Salihe Bakır, PKK ve PAJK'lı tutsakların devam eden açlık grevi direnişine ilişkin, ANF'ye değerlendirmede bulundu.

Bakır, “AKP devleti 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’a ağır bir tecrit uygulamakta. Bu tecrit çerçevesinde Sayın Öcalan, yaklaşık bir yıldır avukatları, ailesi ve İmralı Cezaevi’nde bulunan diğer mahkumlar ile görüştürülmüyor. Bu durum Kürt halkının genelinde olduğu gibi PKK’li tutsaklarda da kaygı yarattı. Çünkü söz konusu süre içinde Sayın Öcalan’dan sesli, yazılı ya da görsel anlamda hiçbir mesaj alınamadığı gibi içinde bulunduğu koşullar da bilinmiyor. Dolayısıyla PKK ve PAJK’lı  tutsaklar Sayın Öcalan’a bir yıldan fazla süredir uygulanan ağırlaştırılmış tecridin sona ermesi, AKP eli ile Kürdistan’da yürütülen savaş konseptinin sona ermesi, Kürtlerin statü talebinin demokratik zeminde çözülüp bu anlamda barış ve müzakere yolunun bir an önce açılması için 3 Mart’tan bu yana 10 gün ara ile dönüşümlü açlık grevlerini sürdürmektedirler. Kürdistan ve Türkiye’nin hemen hemen tüm cezaevlerinin katıldığı bu eylem tutsakların istekleri gerçekleştirilinceye kadar devam edecek” şeklinde konuştu.

'SÜRGÜN VE KÖTÜ MUAMELE İLE İRADELERİ KIRILMAK İSTENİYOR'

Siyasi tutsaklar üzerinde zaten var olan baskıların, açlık grevlerine katılmalarıyla arttığına dikkati çeken Bakır, “Açlık grevlerinin başlaması üzerine tutsaklara dönük baskı ve işkenceler de fazlalaştı. Baskı ve işkence yetmezmiş gibi açlık grevindeki tutsaklar daha fazla cezalandırma mantığı ile başka cezaevlerine sürgün ediliyor. Osmaniye, Şakran, Bandırma, Balıkesir ve daha adını sayamadığım birçok cezaevi sürgün yeri olarak kullanıldı. Bu sürgünlerin amacı, kötü muamele ve işkence ile tutsakların iradelerini kırıp grevden vazgeçirmektir. Bu nedenle sürgün yeri olarak kullanılan birçok cezaevinde söz konusu tutsakların yiyecek, içecek, giyecek ve banyo ihtiyaçlarının günlerce karşılanmadığını, darp edildiğini, ziyaret için giden yakınları ile görüştürülmediğini, çıplak aramaya zorlandıklarını biliyoruz” ifadelerini kullandı.

'YÜZLERCE TUTSAK İMRALI'YA SEVK EDİLMEK İÇİN DİLEKÇE VERDİ'

"Açlık grevine giren tutsaklar Sayın Öcalan’ın tecrit altında tutulduğu İmralı Cezaevi’ne tahliye edilmek için dilekçeler verdi" diyen Bakır, şunları da söyledi: "Demokratik istemlerinin bir ayı aşkın süredir dikkate alınmaması üzerine açlık grevindeki tutsaklar ilk etapta 2 ay açık ve kapalı hiçbir görüşe çıkmama kararı aldılar. Öte yandan sizin de bildiğiniz gibi Sayın Öcalan’ın tecrit koşulları altında tutulduğu İmralı Cezaevi’nde onun dışında da PKK’li tutsaklar bulunmaktaydı. Bu tutsakların geçtiğimiz aylarda hiçbir gerekçe gösterilmeden apar topar sürgün edilmesi üzerine Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde bulunan PKK’li ve PAJK’lı bütün tutsaklar İmralı Cezaevi'ne sevk edilmek için dilekçeler vererek resmi başvuruda bulundu."

AKP'YE UYARI: KİMSE HESABINI VEREMEZ!

TUHAD-DER Şube Başkanı Salihe Bakır, son olarak, AKP'ye uyarıda bulunarak, şunları kaydetti:

"Acil bir şekilde barış ve müzakere sürecine dönülmemesi durumunda açlık grevleri ölüm oruçlarına dönüşebilir. AKP hükümetinden isteğimiz Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak bir an önce ailesi ve avukatları ile görüştürülmesi, üç yıl önce başlayan ve bugün dolaba kaldırılan sürecin tekrar masaya taşınması ve Kürt halkının demokratik statü talebinin kabul edilmesidir. Aksi takdirde yaşanacak kayıpların hesabını kimse veremez!"