ANALİZ

Türkiye ateşle oynamaya devam ediyor

24 Ağustos günü Türk devleti Cerablus’u işgal etti. Bahane her ne kadar DAİŞ’e karşı mücadele olsa da bütün dünya, DAİŞ ile Türkiye ilişkilerini ve yanı sıra Cerablus işgalinin asıl nedeninin QSD’nin ilerleyişini engellemek olduğunu biliyor.

24 Ağustos günü Türk devleti Cerablus’u işgal etti. Bahane her ne kadar DAİŞ’e karşı mücadele olsa da bütün dünya, DAİŞ ile Türkiye ilişkilerini ve yanı sıra Cerablus işgalinin asıl nedeninin Demokratik Suriye Güçleri’nin ilerleyişini engellemek olduğunu biliyor.

Bu operasyonun belli pazarlıklar karşılığında Rusya, Suriye, İran’ın onayı alınarak gerçekleştirdiği, yine Amerika’nın da bu pazarlıkları kabul ederek operasyona katıldığı kesin.

Peki, ne oldu da Rusya, Suriye, İran ve Amerika bu duruma onay verdi? Bu planlamalarla gerçekten Efrîn ve Kobanê kantonlarının birleştirilmesi engellenebilir mi?

Bu soruların yanıtları verildiğinde Türkiye’nin Suriye’de yaktığı ateşi daha da derinleştirmeye çalışırken kendini de yakacağını gösteriyor.

ARAP KEMERİ PARÇALANIP DEMOKRASİ KEMERİ KURULACAKTI

Cerablus, Kobonê ve Efrin kantonları arasında Kuzey Kürdistan’da Antep’in Karkamış ilçesine sınır bir kasaba. 2012’de cihatçı grupların 2013 yılında da DAİŞ’in eline geçti. Demokratik Suriye Güçleri’nin stratejik Minbic’i özgürleştirmesi ardından Bab ile birlikte gözlerin en fazla çevrildiği alan oldu. DAİŞ’in atardamarı sayılabilecek Minbic özgürleştirildikten sonra çeteler, Kuzey Suriye’de varlığını sürdüğü iki alan olan Cerablus ve Bab’a yığınak yaptı.

Minbic zaferinin hemen ardından ilan edilen Bab Askeri Meclisi, Bab’ın da Demokratik Suriye Güçleri tarafından özgürleştirilerek Efrin ve Kobanê kantonlarının birleştirileceği sinyalini veriyordu. Bab ve Cerablus’un DAİŞ’ten temizlenmesi Kuzey Suriye Demokratik Federal Sisteminin coğrafik anlamda tüm den tamamlanması anlamına gelecek ve geçmişin Kürt inkarına dayalı Arap kemeri kırılarak terör devleti Türkiye sınırında bir demokrasi kemeri oluşacaktı. Özelde Cerablus’un Demokratik Suriye Güçleri tarafından temizlenmesi Türkiye’nin çete guruplarını besleyerek Suriye ve Rojava’da kaos yaratma planlarını da boşa çıkaracaktı.

ORTAK FOBİ KÜRT VE DEMOKRASİ KORKUSU

Fakat Minbic zaferinin hemen ardından gündeme giren Hesekê savaşı DAİŞ’in bitişinden sadece Türkiye’nin değil Baas Rejimi ve İran’ın da rahatsız olduğunu ortaya çıkardı. Türk devleti İran ve Rejimin tersine geçmişte Sünni bloğun başını çekmişti. Peki, hedef, neden DAİŞ ve çeşitli çete gruplarını besleyerek Suriye’ye açıktan düşmanlık yapmasına rağmen tehdit olarak görülen Türkiye ve DAİŞ değil demokratik güçlerdi?

Çünkü demokratik güçlerin hedefi iktidar değil demokrasi ve halk yönetimi geliştirmekti. İktidar güçleri zaman zaman kapışır, zaman zaman uzlaşır, bazı yerlerde savaşsa da bazı yerlerde uzlaşırdı. Ama halk kendini yönetecek düzeye bir geldi mi hiçbir devletin ve karanlık gücün bu iradeyi yok edemeyeceğini Rojava devrimi ispatlanmıştı. Her biri kendi Kürt sorununa sahip bu üç devlette geçmişte birçok defa Kürt karşıtı konseptle ortak hareket etmiş ve ulus devletlerinin bekaasını sağlamak için Kürtleri ezmeye çalışmışlardı. Ama tüm çabalarına rağmen Kürtlerin temsil ettiği demokratik değerlerin bölge halklarına yayıldığını görmeleri onları bir kez daha eski ittifaklarına yönelten temel bir etken oldu.

KİRLİ İTTFAK HESEKÊ’DE KENDİNİ GÖRÜNÜR KILDI

Bir hafta süren Hesekê savaşı aslında yürütülme tarzı ve bu süreç boyunca rejimin ve Türkiye’nin kullandığı üslup dolayısıyla bölgede statükocu güçlerin ilişkilerinin bütün yıpranmışlıklarına rağmen yeniden Kürt karşıtı bir konseptle birlikte hareket ettiklerini ortaya koydu. Anlaşıldı ki; Türkiye’nin 15 Temmuz darbesi sonrası İsrail, Rusya, Rejim, İran ve Amerika ile yaptığı diplomatik görüşmeler bir düzeyde sonuç alıyor.

Hesekê’de sahada pratik olarak savaşanın İran olduğu görüldü. Yine aynı süreçte Baas Rejiminin Rojava devrim tarihi boyunca ilk defa bu düzeyde hava saldırısı geliştirmesi de dikkati çekti. Çünkü Baas rejiminin hamiliğini yapan Rusya’nın bilgisi dışında hava saldırısı geliştiremeyeceği Rojava Demokratik Özerk yönetim yetkilileri tarafından değerlendirildi.

Yine MSD yetkilileri ve demokratik özerk yönetim yetkilileri Rejim yetkililerinin açıklamalarının Türkiye tarzı olduğuna ve bu saldırılarla belli pazarlıklar karşılığında geliştirildiğini değerlendirdiler. Aynı süreçte MİT Müsteşar Yardımcısının Şam’a giderek rejimin istihbarat yetkilileriyle yaptığı görüşmeler tabloyu tamamladı. Amerika’nınsa uzun süreç bu saldırılara sessiz kalması olaydan çok da habersiz olmadığını gösterdi.

TÜM DÜNYA AKP’NİN DAİŞ OLDUĞUNU BİLİYOR

Hesekê savaşı sürerken Efrin ve Cerablus’a komşu Antep’te Kürtlerin düğününde DAİŞ adına bir saldırı geliştirildi. AKP-DAİŞ hükümeti bu saldırıyla hem KCK’nin deklarasyonuna savaşla yanıt verdi, hem de bunu Cerablus işgaline malzeme yaptı. Hesekê savaşının ateşkesle sonuçlandığı gün Cerablus Askeri Meclisi kuruldu ve birkaç saat sonra komutanı Abdulsetar El-Cadır MİT elemanları tarafından suikastla katledildi ve aynı gece Türkiye Cerablus’a girdi.

Bütün bunlar bilinmeyen ve değerlendirilmeyen durumlar değil. Türkiye’nin kendisinin DAİŞ olduğu, Cerablus işgaliyle Kürtlerin statü kazanmaması temelinde DAİŞ ve diğer çete grupları arasında bir nöbet değişimi yapıldığı biliniyor. Yine rejim, Rusya, İran’ın bu işgale Türkiye’nin Halep’teki ‘muhalifleri’ etkisizleştirilmesi karşılığında razı edildiği de tahmin ediliyor. Özellikle Rusya ikna edilmeden hava sahasından dolayı Türkiye’nin Cerablus’a girmeyeceği biliniyor. Kürt güçleriyle ittifak haline DAİŞ’e karşı ortak koalisyonla mücadele eden Amerika’nın da Kürtler ve Türkiye arasında bir denge politikası izlediği çıkarlarını neyi gerektirirse onu yapacağı bilenen durumlar.

1998 ADNAA ANTLAŞMASINI ANIMSATIYOR AMA…

Mevcut durumun ve bu denge arayışının ne kadar başarıya ulaşacağı tartışma konusu fakat mevcut durumda bölgenin statükocu güçleri arasında yapılan ittifak 1998 Adana Antlaşması’nı anımsatıyor. Bu antlaşma sonrası Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Suriye’den çıkarılarak uluslararası komplo fiilen başlatılmıştı. Burada Amerika ve Rusya’nın rolü uluslararası komplo sürecindekiyle birebir aynı olmasa da Kürt karşıtı geliştirilen bu hareket içinde yer almaları bu süreçteki rollerinin çok da uzağında olmadıklarını gösteriyor. Özellikle KDP’nin buradaki rolü de her dönemden farklı olmamacasına Türkiye’nin yeminli işbirlikçisi olarak yine ortaya çıkıyor ve tablo tamamlanıyor.

Fakat unutulmaması gereken bir şey var ki; Kürtler ve bölge hakları artık eskisinden çok daha güçlü durumda. Bir kere yangın yerine dönüşen Suriye’de ve Irak’ta DAİŞ’i gerileten tek güç Kürtler. Türkiye Cerablus’u kuşatsa da YPG, YPJ’nin de içinde yer aldığı Demokratik Suriye Güçleri mutlaka iki kantonu birleştirip Bab’ı özgürleştirecektir ve Cerablus’taki çete, Türkiye varlığını anlamsızlaştıracaktır. Dün YPG Basın Sözcülüğü’nün “Güçlerimizi Fırat’ın batısından çekmeyeceğiz. Bu noktada hiç kimse bize güçlerimizi buradan çekmemizi söyleyemez” açıklaması bu kararlılığın bir göstergesi aslında.

KÜRT HALKININ İRADESİ KIRILAMAZ

Ayrıca ve belki de en önemlisi bizzat Türkiye ve Baas Rejiminin yangın yerine dönüştürdüğü Suriye’de bölge halklarına dayalı ve uygulanabilir tek çözüm projesi sahibi olan Kürtler ve Kuzey Suriye halkları. Rojava Devrimi’nin Türkiye’nin, DAİŞ’in diğer çetelerin, yine KDP ve ENKS’nin tüm saldırılarına karşın gösterdiği başarı ve yarattığı sistem bunun göstergesi. Ve Kürtler öncülüğünde halklar ve savunma güçleri Demokratik Federalizm projesine inanarak çalışıyorlar.

Bu durumda Türkiye ve rejim her türlü saldırısına karşın bir yandan direnecekler bir yandan da sistemlerini pratikleştirecekler. Türkiye’nin ya da rejimin savaş uçaklarını kullanarak Rojava Devrimi’ni ve halkların bu iradesini yok edeceğini düşünmek saflık olur. Eğer rejim ve Rusya savaş uçaklarıyla bir şeyleri bitirebiliyor olsalardı çoktan muhalifleri bitirirlerdi. Yine Türkiye’de havadan saldırmaya hedefliyse Gazze Örneğini vermekte yarar var. İsrail uzun yıllardır Gazze halkı üzerine Türkiye’nin çok da hevesli olduğu hava saldırılarını geliştiriyor ama sonuç aldığı söylenemez. Kürtlerin düşünsel, askeri ve siyasal açılardan yine direnişleriyle çok daha farklı bir konum arz ettikleri biliniyor.

TÜRKİYE DE SURİYELEŞİR

Yine Türkiye’nin kendi içindeki Kürt sorununa da yaklaşımı Kürt direnişini eskisinden çok daha muazzam yürümesini beraberinde getirecek. Belki 15 Temmuz darbe girişiminden daha büyük bir darbe girişimiyle de yüz yüze gelebilir. Ki şu an gelişen bu ittifaklar her iki uluslararası güç olan Rusya ve Amerika’nın aralarındaki hegemonya mücadelesi de göz önünde bulundurulduğunda çok da kalıcı görünmüyor.

Bu durumda Amerika’dan ve Rusya’dan tavır beklemek yerine Türkiye ve Suriye halklarının yine dünyadaki tüm demokratik çevrelerin geleceği için harekete geçmesi gerekiyor. Bu politikalarla Kürt direnişi ve Rojava devrimi bitirilemeyeceği gibi Suriye’de yangın daha da derinleştirilip, Türkiye her geçen gün biraz daha fazla Suriyelileşir.

Ama bu durumda da Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin kazanımlarının Türk devletinin kazanımlarından çok daha fazla olacağını söylemek birebir aynı olmamakla birlikte Rojava örneğine bakılarak çok rahat anlaşılabilir.