‘Özgür basın sahiplenilmezse tüm halklar lal kalır!’

Halkların Birlik ve Dayanışma Bürosu sözcüsü Şoreş Amed, Kürt televizyonlarının kapatılmaya çalışılmasına karşı kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu.

Türk devlet geleneği ile Kürt basını arasında kıyasıya bir mücadele olduğunu belirten Amed, Kürt televizyonlarının tüm ezilen halklara hitap ettiğine dikkati çekti. Amed, özgür basına saldırıların tırmandırılması planlanan kirli savaş konseptiyle ilgili olduğunu söyledi.

Qamişlo’da bulunan Halkların Birlik ve Dayanışma Bürosu sözcüsü Şoreş Amed, Türk devletinin Türkiye ve Rojava’da özgür basına yönelik saldırılarına ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı...

Türk devletinin geçmişinden bu yana özgür basına yönelik yoğun saldırıları ve bunun karşısında da bir direniş var. Bu mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Qaraçox’da şehit düşen basın emekçileri ve bugüne kadar Rojava’da şehit düşen bütün basın emekçileri şahsında özgür basın şehitlerini saygıyla anıyoruz. Gerçekler devrimcidir. Bu gerçekleri duyurmaya çalışan basın emekçilerinin bu karanlık dönemin temsilciliğini yapan güçler tarafından hedef alınması doğaldır. Özellikle Kürt basını bu gün gerçekleri en yalın, en devrimci, en yurtsever biçimde ezilen haklardan, işçilerden ve emekçilerden yana sürekli duyurmaya çalışan ve bu yolda büyük bedeller ödeyen bir basın geleneğine sahiptir.

Bir basın cephesi var ve bu cephenin karşısında da sürekli karanlığı pompalayan, olumsuzluğu pompalayan, var olan dünya düzenini insanlara dayatan, bugüne kadar yapılan zulmü insanlara dayatan bir basın ve bunun karşısında gerçeklerin peşinden koşmaya çalışan, bu yolda büyük bedeller ödeyen Kürt basını var.

Kürt basını derken de sadece Kürtler için çalışmıyor. Ermenilerin, ezilen Süryani ve Êzidî halkımızın, Türkiye’de ezilen bütün halkların sesi olmuştur. Aynı zamanda böyle bir misyonu da bugüne kadar üstlenmiştir. Kürt basın geleneğinin faşist, sömürgeci Türk devletinin saldırısına uğraması normaldir. Çünkü ortaya çıkardığı gerçekler her şeyden önce var olan rejimi kökten sarsan ve var oluş nedenini ortaya çıkarıp bunu ezilenlere duyuran bir perspektifle ve pratik mücadeleyle yola çıktı, yola devam ediyor. Dogaldır ki bugüne kadar bu kadar baskı, işkence ve on yıllara varan hapis cezalarıyla, sokaklarda infazlarla karşılaşması doğaldır. Ama doğal olması bunu kanıksadığımız anlamına gelmez. Bu Türk devletinin kendi geleneğinden, özellikle hepimizin bildiği Apê Musa geleneğinden bugüne kadar Nujiyanlar'a kadar olan geleneğine kadar sürekli bir mücadele ve gerçeği ortaya çıkarma peşinde koşmuştur. Öncelikle bunu belirtmek gerekir.

Türk devlet geleneğinin özgür basına dönük saldırılarda sabıkası kabarıkken, Erdoğan döneminde eskisini katbekat aşan baskıların olduğunu gördük. Erdoğan iktidarının basın politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Erdoğan iktidara geldiğinde ilk yaptığı şey, basını ele geçirmekti. Çünkü yapacağı şeylerde gerçekleri halktan gizlemek ve manipüle etmek için buna ihtiyacı vardı. Ve bugün Erdoğan cephesi olarak tarif ettiğimiz ciddi bir burjuva basın AKP’nin elindedir. Her zaman saldırıların, katliamların öncesinde basının hedef alınması veya sonrasında basının hedef alınması gerek Erdoğan’ın, gerekse bugüne kadar tüm baskıcı rejimlerin geleneğinde var.

Türk devletinin 25 Nisan’da Rojava ve Şengal’e gerçekleştirdiği saldırıda ilk hedef aldığı basın kurumlarıydı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rojava’nın Sesi Radyo’nun ve Çıra Radyo’nun hedef alınması tesadüf değildir. Bunlar tamamen önceden planlanmış, halktan gerçeği gizlemeye çalıştıkları için bu gerçeği ortaya çıkaran basına yönelik siyasi bir saldırıdır. Bugüne kadar özellikle Rojava basını Bakur’daki geleneğine sırtını dayayarak Rojava’da başta Türk devletiyle DAİŞ arasındaki işbirliğini deşifre eden, binlerce sayfaya varan gerçekleri ortaya çıkardılar. En son Tabqa’da ortaya çıkan DAİŞ-Erdoğan işbirliği oldu. Yine sadece DAİŞ-Erdoğan işbirliği değil, oradan çıkan materyaller bize gösteriyor ki, başka güçler de aslında DAİŞ ile işbirliği içerisinde. İşte bunu deşifre etmesi, bu gerçeği ezilenlere sunması kuşkusuz Rojava basınının da bu güçler tarafından hedef alınmasına neden oluyor.

Bu karar siyasidir. Sadece Türk devletiyle bağı içerisinde ele alırsak ciddi bir darlık yaşarız. Çünkü Rojava Devrimi ezilen halklara umut saçan yapısıyla kurduğu sistemle yeni bir dünya ortaya çıkaran, ezilen halklara sunan, bunun propagandasını yapan bir noktada duruyor. Bu ilişkiler içerisinde emperyalist güçler de vardır. İlginçtir, bu gün Rakka’da sınırlı bir askeri ittifakla DAİŞê karşı mücadele eden emperyalist güçlerin basını bu kanal kapatma girişimlerine ve baskılara karşı sesini çıkarmamaktadır.

Bunun nedeni nedir?

Bunun nedeni, her şeyden önce ideolojiktir. Kürt basınının sahip olduğu ideolojik perspektif bugün bu güçleri rahatsız etmektedir. Bunun için Rojava Devrimi gerçekliğinin çok fazla açığa çıkmasını istemiyorlar. Bu da onların suskun kalmasına neden oluyor. Maalesef Ortadoğu siyasetinde çok kirli ilişkiler dönüyor. Bugün sizin yanınızda görünen, -tırnak içerisinde söylüyorum- sizi destekleyen konumda olan güçler başka kanallardan size karşı mücadele etmektedirler.

Bugün Ronahi, Stêrk, News Channel televizyonlarının kapatılmak istenmesinin, siyasal süreç ve DAİŞ'e karşı mücadele açısından nasıl bir anlamı var?

Bugün Ronahi Tv’nin kapatılmaya çalışılması çok açıktan DAİŞ'e karşı bir destektir. Bugün Ortadoğu’da DAİŞ'e ve DAİŞ propagandasına karşı en açıktan savaşan Ronahi TV’dir. Bunun kapatılmaya çalışılması kuşkusuz DAİŞ'in gerçekleştireceği bütün katliamlara dolaylı olarak destek sunmaktır. Bundan dolayı bu saldırıyı sadece Kürt basını ve Kürtlere yönelikmiş gibi ele almak yanlıştır.

Yine Stêrk Tv, News Channel'ın kapatılmaya çalışılması hem süreçle, hem de önümüzdeki dönemde uygulanmaya çalışılacak kirli savaş konseptinin tırmandırılması ile ilgilidir. Çünkü Erdoğan döneminde her katliam öncesinde her baskının tırmandırılması öncesinde Kürt basını hedef alınmıştır. Özellikle görsel basın hedef alınmıştır. Bu kanalların hedef alınması ne teknik, ne de hukukidir; tamamen siyasal bir karardır. Bunun arkasında başta Türk devleti olmak üzere Avrupa’daki ülkelerdeki şirketlerin elinde bulunan tekeller vardır.

Kürt basının dünya ezilenleri, halkları açısından önemi dile getirdiniz. Bu konuda uluslararası toplum ve ezilen halklar bir mesajınız var mı?

Özellikle duyarlı dünya kamuoyuna şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Bugün hedef alınan sadece Kürt halkı ve sesi değildir. Bir halkın sesinin kısılması demek, diğer halkların da sesinin kısılması demektir. Eğer bir halk kendi gerçekliğini kendi dilinde ve kültüründe yansıtamıyor, dillendiremiyorsa, bilelim ki diğer halklar da lal kalacaktır.

Bunun için bugün birçok dilde yayın yapan bu kanalların kapatılması bugün kesinlikle kabul edilmemesi gereken bir durumdur. Bu duruma karşı özellikle Avrupa kamuoyunun kendi devletlerine ve o şirketlere baskı yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Kendilerine “biz objektif, bağımsız yayın yapıyoruz” diyen gazete, radyo ve televizyonların buna karşı ciddi bir tepki ortaya koymaları gerekiyor. Ve bu yönde başlatılan bütün eylem ve kampanyalara güçlü bir şekilde katılmaları; sadece beyanla yetinmemeleri gerekiyor.