O kent ve zafer işareti yapan çocukları artık özgür...

Tabqa kenti ve barajı tamamen DAİŞ çetelerinden temizlenerek özgürleştirildi.

Yaklaşık elli gündür özgürlüğü için gece gündüz, yağmur, çamur en çok da çetelerin mayın ile bombalı araçları demeden QSD güçleri özgürlüğü için çatıştı. Kimi zaman köy köy, kimi zaman mahalle mahalle, kimi zaman ev ev, kimi zaman metre metre ilerlediler. Sonunda nihayet önceki gün akşam Tabqa şehri ve barajı tamamen özgürleştirildi.

5 YILDIR BEKLENEN ÖZGÜRLÜK

Tabqa kenti ve barajının özgürleşme haberleri gelince tam beş yıldır özgürleştirilmeyi bekleyen Suriye’nin en büyük barajına sahip kenti ve barajının özgür halini görmek için sabırsızlandım. İmkan olsaydı aynı gece yola çıkardım. İmkan derken ulaşım, araç ve maddi imkanlardan söz etmiyorum. Yol ve güvenlik sorunlarından söz ediyorum. Her ne kadar kentin çevresindeki tüm köyler QSD güçleri tarafından özgürleştirilmiş olsa da DAİŞ çetelerin döşediği çok sayıda mayın hala kurbanlarını bekliyordu. O yüzden QSD güçlerinin açtıkları güvenlikli yoldan gitmek gerekirdi. O yoldan geçmek için de gündüz olması gerekiyordu.

Ertesi gün sabah olunca bulunduğum Rakka cephesinden yola çıktım. Yola çıkarken kentin 2012’de ÖSO çetelerinin eline geçtiği günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sarf ettiği sözler aklıma geldi. Erdoğan işte Savra’da Suriye’de muhaliflerin eline geçti. “Savra Arapça devrim demektir. Tabqa’nın diğer adıdır. Kısa zaman içinde muhalifler Baas rejiminin varlığına son vereceklerini umuyorum” diyordu. Bu sözlerin üzerinden tam beş yıl geçmişti. Daha sonra Tabqa önce Nusra daha sonra 2014 yılında da DAİŞ’in eline geçmişti.

Tam beş yıl önce o kent içinde yaşayan on binlerce insanla özgürlüklerinden alıkonulmuşlardı. On binlerce kişi kenti terk etmişti. Ancak on binlerce kişi de gidecek yerleri olmadığından kentte tutsak bir şekilde yaşamını sürdürmeye mahkum olmuştu.

Büyük acılar yaşamışlardı. Çünkü DAİŞ barbarca onlarca insanı gözlerinin önünde katletmişti. Bazılarının kafalarını keserek, bazılarını direklere asarak, bazılarını günlerce kafeslerde tutarak, bazılarının meydanlarda kurşuna dizerek katletmişti. İnsanlar bütün bu olup bitenleri içlerine atarak büyük bir öfke biriktirmişti. Bazıları küçük çocuklarını bırakarak kaçmayı başarmıştı. Kalan küçük çocuklar halaları, teyzeleri, dayılarına sığınarak özgürleşmeyi beklemişti.

RONAHİ VE İKİ KÜÇÜK KARDEŞİ…

Hamleden sonra özgürleştirilen mahallelerde muhabir arkadaşlarım ve YPG, YPJ, QSD savaşçıları aracılığıyla aileleri ile yeniden bağlantıya geçmeye çalışanlar da oldu. Bunlardan biri 16 yaşındaki Ronahi adındaki kız çocuğuydu. Ronahi’nin annesi iki yıl önce ölmüştü. Babası ve büyük ağabeyi buldukları bir yolla DAİŞ’in infazlarından kurtulmak için kaçarak Afrin’e gitmişti. Ronahi ile 9 ve 11 yaşındaki iki kardeşi halalarının yanında kalmıştı. Rohani muhabir arkadaşım Medya Henan üzerinden akrabalarıyla bağlantıya geçmeyi başarmıştı. Dün yani kentin özgürleştiği gün ilişkiye geçtiği akrabalarına ulaştı. Bugün de Afrin’deki babası ve ağabeylerinin yanına gitmek için o akrabası ile yola çıktı.

Kentin çoban çocukları zafer işareti yaparak savaşçılara kır çiçeklerini uzatıyordu

Tabqa’ya doğru giderken özgürleştirilen köylerinin içinden geçiyorduk. Köylerin içinden geçerken en çok dikkatimi çeken köylerin çoban çocuklarıydı. Kent ve köylerinin çoban çocukları önümüzde giden ve bize eskortluk yapan QSD savaşçılarının arabalarının önüne doğru koşuyordu. Ellerinde topladıkları kır çiçeklerini uzatırken diğer elleri ile ise zafer işareti yapıyorlardı. Bazıları gruplar halinde yol kenarında toplanarak her iki elleri ile zafer işareti yapıyorlardı. Çocukların bu sevinci özgürlük sevinciydi. Ve onları özgürleştirenlere sevgi gösterisiydi.

3 SAATLİK YOLUN SONUNDA BARAJDAYDIK

Üç saat süren yolun sonunda dünyanın gündeminde olan Tabqa barajdaydık. Barajın üstü ana baba günü gibiydi. Gazeteciler, savaşçılar, QSD komutanları ve sözcüleri ile dolup taşmıştı. Her biri ayrı bir cepheden ilerleyen komutanlardan bazıları barajın üzerinde kim birkaç gün ya da ay sonra görüşüyorlardı. Yüzlerindeki acı tebessüm ile birbirlerine sarılarak zaferlerini kutluyorlardı. Açıklama saatini bekledik. Hava aşırı rüzgarlı olduğu için açıklama dün yapılmadı bu güne ertelendi. Dün barajın üzerinde açıklama planlanmıştı. Bugün ise kent merkezine alındı ve orada kent ve barajının özgürleştirildiği tüm dünyaya duyuruldu.

İDAM MEYDANI ŞEHRİN GÖBEĞİNDEKİ PAZAR YERİ

Kentin özgürleştirildiğinin açıklaması Fırat’ın Gazabı Eylem Odası sözcüsü tarafından kentin merkezinde yapıldı. Açıklamanın yapıldığı yerin biraz ilerisinde Arapça pazar merkezi yazılı bir tabela ile altında bir çarmıh duruyordu. Bir Tabqalı bu meydanın adının DAİŞ tarafından “İdam meydanı” olarak değiştirildiğini söylüyor. “Burada onlarca insanı idam ettiler. İdam ettikten sonra da çarmıh gibi duran yere asıp birkaç gün orada bırakıyorlardı” diyordu. DAİŞ adını idam meydanı yapmıştı. QSD sözcüleri ise onlarca kişinin DAİŞ tarafından vahşice idam edildiği meydan da Tabqa ve Barajı’nın özgürleştirildiğinin açıklamasını yapıyorlardı.

HALA HER YER MAYINLI…

Komutan ve sorumlular kentte izin vermedikleri yerlerin dışında dolaşılmasına yasak koymuşlardı. Yasağın nedenini sorduğumda komutanlardan biri “DAİŞ çıkarıldı kentten ancak geride bıraktığı binlerce serseri mayın hala var. Dün tam biz açıklama yapmak için hazırlanırken iki arkadaşımız bir mayına basıp şehit düştü” diye cevap verdi.

Tabqa’nın içinden savaş süreci boyunca çıkmayan ve şimdi artık özgürce sokaklara çıkıp özgürce sigara içebilen yüzlerinde yarım, kırık ve hala kendilerini bir hayaldeymiş gibi his eden insanlar ile karşılaştık. Ağızlarından “Al Tabqa Batıt Muharrara” cümlesi düşmüyordu. Bu cümlenin anlamını sorduğumda “Tabqa artık özgür” olduğunu öğrendim. Ağızlarından sigaraları, yüzlerinden gülüşleri, parmak uçlarında zafer işareti ile bizi karşılayan her Tabqalının ağzından sadece bu sözcük çıkıyordu.

Haklıydılar. Çünkü 5 yıldır baskının, zulmün, işkencenin, yasağın, vahşetin her türlüsünün yaşandığı bir esaret koşulları altındaydı.

Sonunda özgürlüklerine kavuşmuştu. Ve artık özgürlerdi. Zalim, barbar, vahşetten başka bir şey bilmeyen DAİŞ artık Tabqa’da bitmişti…