5 Temmuz’da Kandil’e yapılan hava saldırısında büyük devrimci PKK Merkez Komitesi ve KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Helmet (Dîyar Xerib Muhammed) şehit düştü. AKP-MHP faşizmi böylesi vahşi saldırılar ile ölüm döşeğinde can çekişen iktidarlarını biraz daha uzatmak istemektedir. Bu tür saldırılar ile PKK’nin zayıflayacağını düşünenler dönüp PKK’ye karşı yürüttükleri savaş tarihine bakmalıdırlar. Elbette böylesi bir saldırı, yaşanan son gelişmelerle de bağlantılıdır. Türk ordusunun gerilla karşısında günlük olarak büyük kayıp verdiği gün gibi açıktır. Her ne kadar asker kayıplarını gizleseler de asker cenazelerini Türkiye gündemine katmadan ortadan kaldırsalar da bu gerçekliği AKP-MHP faşizmi bilmektedir. Hem gerilladan aldıkları büyük darbeler hem de İstanbul seçimlerinde yaşadıkları yenilgi AKP-MHP faşizmini sendroma sokmuştur. Aldıkları ağır darbelerin sözde intikamını almaya, kan emici baskı, terör, işkence ve katliamlarını artırarak faşist-soykırımcı iktidarını ayakta tutmaya çalışmaktadır. Söz konusu faşist-soykırımcı saldırıların küresel güçler tarafından desteklendiği ve işbirlikçi-ihanet tarafından beslendiği de açık bir gerçektir.
Son olarak yaşanan bu vahşi katliam bir kez daha şunu açık bir şekilde göstermiştir: Kürt işbirlikçiliği ve ihaneti de Kürt sorununun bir parçasıdır. Kürt sorununun bu biçimde ortaya çıkartılmasından, Kürt sorununun çözülmesini engelleyen bir güçtür. Böyle olunca Kürt sorununu ayakta tutan güçler kategorisine de giriyor. Dikkat edilirse önemli bir boyut oluyor. Öyle dar, sınırlı bir boyut değildir. Bu durumun tarihsel dayanakları da var, ama günümüzde ulaştığı düzey tarihin hiçbir döneminde yaşanmamış bir düzeydir. Bugün Kürdistan’da işbirlikçilik adına yapılanlar Kürdistan tarihinin hiçbir döneminde yapılmamıştır. Bu kadar satan, pazarlayan dar maddi çıkar için her şeyi pazara çıkaran bir dönem, kişilik, örgüt hiç olmamıştır. Bugün var olan işbirlikçilik ve ihanet bu açıdan hiç de basite alınmamalıdır.
Günümüzde sözüm ona Kürtlük adına yola çıkanlara hangi boyuttan bakacağız? Kürtlük adına yola çıktığını nasıl anlayacağız? Elbette Kürt özgürlüğü için neler yaptığına bakacağız. Peki Kütlük adına arenada olanların hepsi Kürdün özgürlüğü için mücadele mi ediyor, yoksa Kürtler soykırıma tabi tutulurken Kürt’ün çırpınmasını, tepki göstermesini engellemek için zalime, soykırımcıya cellatlık yapan mı oluyor. İşe bu düzeyde bakmak, zihniyet ve siyasetleri bu temelde ele almak, değerlendirmek, irdelemek, anlamak, anlamlandırmak önemli oluyor.
Soykırım, bir kıskaca alma biçiminde sürdürülüyor. Öyle ki herkes bu soruna ortak edilmeye çalışılıyor. Kürde hiçbir yaşam imkanı bırakılmak istenmiyor. Bölünme ve oluşturulan soykırım sistemi kesinlikle bunu hedefliyor. Kürt zaten yok deniliyor. Dolayısıyla yok edilecek, o halde Kürtlük adına yapılan her şey bir başkasının oyunudur. Kürtler o oyunun aracı, aleti dolayısıyla hep suçlu hep hakarete uğraması gereken, hep kötülük içerisinde olan bir konumda tutuluyor. Ne yaparsa yapsın birileri tarafından mutlaka suçlu kılınıyor, suçlu görülüyor.
Mevcut TC sistem yapılanmasının soykırım üzerine şekillendiğini biliyoruz. Ama bunu halklara daha iyi anlatmak ve kavratmak gibi bir görevle karşı karşıya olduğumuzu da unutmamak gerekiyor. AKP-MHP faşizmi güncel olarak da soykırım savaşını yürüten rejim konumundadır. Ortada Türkiye’nin ya da şu toplumun, bu toplumun bir devleti filan yoktur. Kürdü, Ermeni’yi, Süryani’yi, Rum’u soykırıma uğratmak üzere kurulmuş bir soykırım zihniyeti ve siyaseti var. Onun kurumlaşması var. Soykırım da insanlık suçudur. İkinci Dünya Savaşıyla ortaya çıkan uluslararası kurumlaşmalar bunu soykırım ve insanlık suçu sayıyorlar. En ağır suç olarak görüyorlar. Dolayısıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden bu yana bir bütün TC devletinin duruşu, varlığı aslında bir insanlık suçu duruşu ve varlığıdır. Bunu, günümüzde her türlü yöntemi uygulayarak sürdürüyor. Bir de bunu hep sürdürmek istiyor, çünkü biliyor ki, tarih, en ağır suç işlemiş olarak kendisini yargılayacaktır. O nedenle tarihin yargılamasına izin vermemek için dünyayı savaş halinde tutmak istiyor. Kendisini hep faşist-soykırımcı saldırı konumunda tutuyor. ‘Geride durursam, çekilirsem, savunmaya geçersem yakamdan tutarlar, bu yaptıklarımın hesabını sorarlar’ korkusu ve kaygısıyla hep saldırı, daha fazla saldırı, daha çok katliam, daha çok soykırım, daha çok insanlık suçu işleme konumunda bulunuyor. Mevcut durum böyledir.
Kuşkusuz bu katliamı gerçekleştirenlerin sevinçleri kursaklarında kalacaktır. Neden mi? Nedenini insan çok somut olarak kısaca şöyle vurgulayabilir. Yine benzer bir biçimde planlı ve bilinçli olarak Haki Karer’in katledilmesi sonrasında PKK’nin kuruluşu gerçekleştiriliyor. Böylesi bir katliam Özgür İnsanı ve Özgür Kürdü açığa çıkarmanın önemli bir adıma oluyor. Böylesi bir adımın günümüzdeki takipçisi ise büyük devrimci Dîyar Xerib oluyor. Kürt anaları yeni doğan çocuklarına Helmet adını, Diyar adını, Xerib adını verecektir. Gerillaya yeni katılan yüzlerce Kürt genci yine bu adı büyük bir onurla taşıyacaktır. Bir Helmet binler olacaktır. Özcesi Özgür Kürdü yenmek öyle kolay olmayacaktır.