Erdoğan-Bahçeli faşist iktidarının tüm işgalleri dünyanın gündemine girdi. Hem bölgede hem de dünyada bu işgaller sorulduğunda ya da işgal edilen yerlerden çıkılması söylendiğinde, hemen şu cevap veriliyor: Davet edildik!
SOYKIRIMA DAVET!
Bugün İdlib’de, Libya’da Türk sömürgeciliğinin yaptığı işgaller, yaşanan savaşların AKP-MHP faşizmi tarafından tırmandırılması, bölge toplumlarının karşı karşıya kaldığı sorunların, bunca katliam, bunca yıkımın karşısında diktatörlüğün söylemi bu. Davet edilmiş de gelmiş. Tabii uygulamada şöyle söylemiş oluyorlar: Davet edildik ama talan etmeden, egemenlik kurmadan, soykırımdan geçirmeden gitmeyiz. Bu mutabakatın, zirve adı altında yürütülen pazarlıkların Ortadoğu’ya büyük yıkımları getirdiği, egemen devletlerin çıkarlarının pazarlığını yürüttükleri toplanmalar olduğunu herkes bilmektedir.
Türk devletinin işgal ettiği yerler arasında Güney Kürdistan’ın bazı bölgeleri de var. Bu bölgelerde onlara karşı savaşan PKK-HPG güçleri var ve buna rağmen işgal karşısında KDP başta olmak üzere Güneyli güçlerin, Irak’ın karşı koyuşu yok. Bu durum, bu işgal bölgesi için de Erdoğan’ın bir davet almış olup olmadığını düşündürüyor!
“Türkiye tüm askerlerini ve çetelerini çekmeyene kadar ateşkes olmaz” diyen bir Libya var. Ve Türkiye’nin tutumu ise sorun çıkarma, işgal ve talan sistemini süreklileştirerek bölgeyi kaosa sürükleme ve bu kaos durumundan kendi faşist iktidarını sürdürülebilir kılma endekslidir. Aynı tutum İdlib için de geçerlidir. Mülteci fobisine odaklanan söylemler artık Avrupa ülkelerinin Türk faşizmine verdikleri onayın sistemsel ifadesi oluyor. Mülteci söylemleriyle kendi ülkelerine-kamuoyuna işgalci faşist savaşlara verdikleri desteği kabul ettirmenin yalanını söylerken, aslında kendi vatandaşlarının iyiliğini, rahatını düşünerek hareket ettiklerini vurgulayarak kamuoyu desteği de alıyorlar ve bölgedeki savaşa da milyarlar yatırarak Türkiye faşizminin sürekliliğini sağlayan kaynak adası rolü oynuyorlar. Bu yolla Avrupalı vatandaş da bu soykırımlara, savaşlara onay-vergi-para vermiş oluyor.
Türk devleti çeteleri Rojava’da Efrîn başta olmak üzere insanlık dışı uygulamalarını sürdürüyor. İdlib için yapılan çağrıların Efrîn için yapılmamış olması, Avrupa ülkelerinin Kürt sorununun yaratıcısı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oluyor. Almanya’da Merkel’in sözünü ettiği zehir başta devlettedir. Adı zehir kavramıyla imgeleştirilen faşizm, işgal, ırkçılık Almanya’nın içte demokratik görüntü altında dünya siyasetinde esas aldığı tutumun, Türk faşizminin desteklenmesinin mahcup ifadesi oluyor.
Türk devletinin Rojava’da yaptığı insanlık suçları... İnsan öldürme, soykırımdan geçirme, toplu katliamlar, ekonomik kaynakları tüketme, tarım ürünlerine el koyma ve tarım ürünlerinin kaynakları olan ağaçları yakarak-keserek yok etme, yaşam kaynaklarını kurutma, mal ve mülkleri yağmalama, kadınları kaçırarak tecavüz etme, insan kaçırarak fidye isteme yoluyla sömürme... Daha saymakla bitmeyecek olan bu insanlık dışı suçların tek tek dünya insanlık mahkemesine çıkması gerekiyor. Türk devleti aynı suçları bugün Gire Spi ve Serêkaniyê’de de gerçekleştirmeye başlamıştır.
TÜRKİYE'DE SİSTEM BAŞTAN SONA ÇÜRÜK
Türkiye’de sistem, siyaset, demokrasi adına ne varsa hepsi çürümüştür. Bugün aklı başında düşüncelerin ortaya çıkmaması bu çürümüşlüğün yaygınlaşmasını, kısmen de faşizmi anlatmaktadır. Muhalefet olduğunu söylese de iktidar olamamanın hıncıyla birlikte AKP'ye payanda olma görevini de iyi yürüten CHP, bu işgallere-sömürüye, insanlıkdışılığa karşı çıkması gerekirken, “Efrîn'de Türk okullarının, PTT şubesinin ne işi var” demesi gerekirken, “Efrîn’den getirilen zeytinyağları vardı, neden kaçak satılmış” diye soruyor. Bu tam bir çürümüşlüktür, insanlıktan düşmedir, insan olmaktan çıkma ve insanlığa hakarettir. Efrîn işgalinin insanlık dışı vahşeti bir yandayken, kendine muhalif diyen CHP "zeytinyağları kaça satıldı" diyor. Ve Efrîn'den çalınıp getirilen milyonlarca dolarlık zeytinyağının Türkiye'de bir kısmının piyasaya sürülmesiyle yerli zeytinyağı fiyatı düşmüş, üretici zarar görmüş. Peki Efrîn'deki üreticiye ne oldu? Üretenler ve ürünlerine el konulanlar, katledilip evlerindeki tüm eşyaları talan edilenler, zeytinyağları çalınan ve zeytin ağaçları kesilip yakılanlar... Bu örnek, CHP'nin muhalefet etme gibi bir niyetinin olmadığını, soykırıma ortak olduğu gibi ganimete de ortak olma davasını gösteriyor.
Bundan dolayı da AKP-MHP faşizmi CHP’ye de dayanarak kayyum gibi bir iç çete sistemini, iç talan sistemini de uyguluyor. Bu sistem, bekçilerle de yaygınlaştırılmak, derinleştirilmek isteniyor. AKP-MHP faşizmi Rojava’da çeteler eliyle yaptığı uygulamaları Bakur'da kayyumlar eliyle yapıyor. Kayyumların tüm uygulamaları çete tarzıdır, talan siyasetidir. Her insani felakette insanların cebine eline atan hırsız, aç gözlü bir sistemdir, kayyum sistemi. AKP'ye, Erdoğan Ailesi'ne ne kadar da benziyor!
HİTLER'E HİZMET EDENLER GİBİ UTANACAKLAR
Efrîn neresi, haritada nerede, Türkiye orada ne yapıyor? Cerablus, Ezaz, Mare, Bab nerede, hangi ülke sınırları içindedir? Bakurê Kurdistan’daki birçok merkeze gidemeyen CNN Türk ekibi başta olmak üzere iktidar basını, bu şehirlerde Ankara’da gezer gibi nasıl hareket etmekte, bu kadar yalanla birlikte nasıl yaşayacaklarını düşünmekte, yarın AKP çöktüğünde nereye dayanacaklarını hayal etmektedir... Bugün Alman demokratik halkının Hitler’den duyduğu utancı, Türkiye halkının Kürtlere karşı nasıl yaşayacağını düşünmemekteler. Zira Almanlar da Hitler’in emirlerine göre hareket ederken utanç yaşayacaklarını düşünmemişti.
Türk sömürgeci sistemin bu şehirlerde işi nedir? Bu şehirlerde TC'nin PTT şubeleri neden vardır? Neden Türk okulları açılmaktadır? Tüm bu soruların cevabının tek ortak noktası vardır: AKP-MHP faşizmi hamiliğinde, uluslararası güçlerin desteğinde insanlık dışı bir bölge yaratılmaya çalışılmaktadır. Burada Kürt özgürlük mücadelesi boğulmak ve bölge çetevari oluşumlarla sürekli tehdit edilerek kontrolde tutulmak istenmektedir. Kürtlerin yaşadığı her yere uzanmak kadar zehrini tüm Ortadoğu’ya bulaştırmak istemektedir.
KARŞI DURABİLECEK TEK GÜÇ HDP
Türkiye’de CHP'nin durumu buyken, HDP, AKP-MHP iktidarına karşı durabilecek tek gücün kendisi olduğunu kongresinde bir daha gösterdi. Kongredeki iddia, ruh, katılım yoğunluğu, tüm Ortadoğu ve dünyadan katılım gösteren ve dünya demokratik konfederalizmi umutlarını dillendirenler tam da bunu anlatmaktadır. HDP’nin tüm saldırılara, kongre öncesi tutuklamalara rağmen sergilediği etkinlik güçlüydü. Tüm sorunların İmralı tecridiyle başladığına dair belirlemeler, orada dile gelen dünya insanlığının sesiydi. HDP’nin aynı etkinlikte devam ederek Türkiye’nin demokratikleşmesinde öncü rol oynayacağı kesindir. Yeni eşbaşkanların da örnek bir siyasi etkinlik göstererek halkın bu sevgisine layık olacak temelde çalışacakları ve bunu fazlasıyla hak edecekleri kesindir.