Değişmeyen aşılır

Türkiye kesin bir biçimde değişim süreci içine girmiştir. Dolayısıyla bu durumu artık görüp de kendini buna göre değiştirmeyi başaranlar yaşayacak, bunu yapamayanlar, yani değişmeyenler yıkılacak ve aşılacaklardır.

DEĞİŞİM SÜRECİ

PKK mücadelesi Türkiye’ye zaten baştan beri bir demokratik değişimi dayatıyordu. Uluslararası komplo saldırısıyla bu dayatma ortadan kaldırılmak istendiyse de Önder Apo’nun direnci ve paradigma değişimi yapan dehası karşısında bu mümkün olmadı. En son 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren uygulamaya koydukları ‘Çöktürme eylem planı’ saldırısı da söz konusu dayatmayı ortadan kaldıramadı. Planın kendisinin çöküp sahiplerini çöküş sürecine getirmesi söz konusu demokratik değişim dayatmasını daha da büyüttü.

Sözkonusu PKK mücadelesinin Türkiye üzerindeki etkisine bir de 1990’ların başından bu yana yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı’ndaki gelişmeler eklendi. Bu savaş Irak’taki Baas iktidarının yıkılmasıyla başladı ve 2024 yılı sonunda Suriye’deki Baas iktidarının yıkılması noktasına ulaştı. Böylece Birinci Dünya Savaşı’nın Arap sahasında yarattığı ulus-devlet sistemi tümden çökmüş oldu. Tabii Irak’ta Kürdistan Federe Yönetimi’ni ve Suriye’de de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni ortaya çıkartarak bu gerçekleşti.

Arap sahasında ve daha çok da Irak ve Suriye’de ortaya çıkan bu durumun İran ve Türkiye üzerindeki etkisi büyük oldu. Ortadoğu’da ulus-devlet statükoculuğunun yıkılış süreci doğrudan İran ve Türkiye’ye gelip dayandı. Bu iki ülkede Kürtlerin yaşadığı durum, özellikle Kürt düşmanlığının öncülüğünü yapan Türkiye üzerinde çok büyük bir etki yaptı. Kürt düşmanı zihniyet ve siyaseti ciddi biçimde teşhir edip çöküş noktasına getirdi.

Dikkat edilirse, Türkiye’ye dayatılan değişim iki yönden geliyordu ve farklılık içeriyordu. Birinci olarak Kürt özgürlük mücadelesi Türkiye’ye demokratik değişimi dayatırken, ikinci olarak da Üçüncü Dünya Savaşı kapsamında küresel tekelci sermaye saldırıları sermaye çıkarları doğrultusunda değişimin gerçekleşmesini istiyordu. Sözkonusu iki değişim dayatması da Suriye’nin yıkılışına kadar esas olarak nicel değişim, yani evrimsel değişim karakterindeydi. Suriye’nin yıkılışı sonucunda ise nitel değişim, yani devrimsel değişim haline geldi.

Söz konusu bu değişim dayatmasını, TC devletinin çok önemli bir kadrosu olduğu için, en önce Devlet Bahçeli gördü ve “Devletin bekası” diyerek 1 Ekim 2023 tarihinden itibaren yeni bir düşünce ve söylem geliştirmeye çalıştı. Oluşan tehlikeleri önlemek için Türk-Kürt birliğinin yaratılması gerektiğini anladı ve bunun da ancak Önder Apo ile sağlanabileceğini görerek, Önder Apo’ya yönelik “Gelip mecliste DEM Parti grubunda konuşma” çağrısı yaptı. Bu çağrıdaki ısrarı ve nedenleri üzerinde yapılan tartışmalar diğer siyasi partileri de buna açık hale getirdi.

Gelişen süreci herkesten daha kapsamlı ve doğru değerlendiren Önder Apo, bu çerçevede yeğeni Ömer Öcalan ile yaptığı 23 Ekim tarihli görüşmede söz konusu çağrıya cevap vererek yeni bir demokratikleşme inisiyatifi geliştirmeye yöneldi. Kamuoyuna ‘Uygun koşullar sağlanırsa yaşanan süreci şiddet ve çatışma zemininden hukuki ve siyasi zemine taşıma gücüm var’ açıklaması yaptı. 28 Aralık tarihinde DEM Parti Heyeti ile yaptığı görüşmede bu çağrıyı daha kapsamlı hale getirerek yedi maddelik bir çözüm açıklaması haline getirdi.

DEM Parti Heyeti, Önder Apo’nun verdiği perspektif temelinde ve oluşturulan plan dahilinde mecliste yer alan siyasi partilerin genel merkezlerini ziyaret ederek bilgilendirmede bulundu ve gerçekten sabırlı bir çalışma yürüttü. Sonunda ziyaretlerinin ‘umut verici’ olduğunu açıkladı ve bu temelde Önder Apo ile ikinci görüşme için başvuruda bulunacağını açıkladı. Bu yazı yayınlandığında ve de sizler okurken belki de ikinci görüşme gerçekleşmiş, Önder Apo üslendiği demokratik değişim inisiyatifini daha da ileri götürmüş olacaktır. Fakat böyle olsa da buraya kadar yazdıklarımız ve bundan sonra da yazacaklarımız değişmeyecektir.

Önder Apo, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu söylemiştir. Şimdi yüzyıllık TC ulus-devleti de işte böyle bir değişim sürecindedir. Yani Türkiye’ye dayatılan değişim, sonuca ulaşmadan değişmeyecektir. Belirttiğimiz gibi, şimdiye kadar evrimsel birikim halinde olan Türkiye değişimi, bundan sonra nitel, yani devrimsel değişim biçiminde yaşanacaktır. Türkiye kesin bir biçimde böylesi bir değişim süreci içine girmiştir. Dolayısıyla bu durumu artık görüp de kendini buna göre değiştirmeyi başaranlar yaşayacak, bunu yapamayanlar, yani değişmeyenler yıkılacak ve aşılacaklardır.

Söz konusu değişim dayatması sadece bazı güçler için değil, sağı ve soluyla Türkiye’deki tüm ideolojik ve siyasi güçler için geçerlidir. Kuşkusuz dogmatik ve kalıpçı yaklaşımları aşabilirse, söz konusu değişimi en önce yaparak sürece öncülük etmeyi sol demokratik güçler başarabilir. ‘Sağ’ olarak tanımlanan güçlerin böyle bir değişim esnekliğini göstermeleri ihtimali çok daha zayıftır. Fakat onlar da takiyecilik yaparak ya da aşırı pragmatist (faydacı) yaklaşarak kendilerini yeni sürece uyarlamaya çalışabilirler.

Bu konuda da en avantajlı olan aslında Kürtler ve Kürt Özgürlük Hareketi’dir. Çünkü bundan yirmi yıl önce gerçekleştirdiği paradigma değişimi ile Önder Apo Kürtleri böyle bir değişim sürecine yöneltmiştir. Eğer gerçekten Önder Apo’nun ekolojik, kadın özgürlükçü demokratik toplum paradigması şimdiye kadar doğru ve yeterli anlaşılmış ve gerekleri pratikte yerine getirilmiş olsaydı, o zaman Kürtler şimdi gereken değişimi zaten gerçekleştirmiş olacaklardı. Ne yazık ki gerçek durum böyle olmadı, yeni paradigma bu düzeyde anlaşılmadı ve uygulanmadı. Bu nedenle, Kürtlerin de Demokratik Modernite Paradigması temelinde kendilerini değiştirme görev ve sorumlulukları vardır. Hızla bunu yaparak sürece öncülük etme şansları da herkesten güçlüdür.

Geriye söz konusu değişimin hangi yönde yaşanacağı konusu kalıyor. Artık ulus-devlet sisteminin yenildiğini ve aşılacağını herkes kabul ediyor. Yani statükoculuk yenilmiş, değişim zafer kazanmıştır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’ye dayatılan değişim iki yönden olmaktadır: Kürtlerin dayattığı demokratik değişim ile küresel tekelci sermaye güçlerinin dayattığı yeni baskı ve sömürü temelli değişim!

Belli ki bundan sonra Türkiye üzerinde esas olarak bu iki değişim eğilimi ve gücü arasındaki mücadele yaşanacaktır. Zaten şimdiye kadar da bu iki güç arasında belli bir mücadele vardı. Açık ki bundan sonra söz konusu bu mücadele daha açık ve kapsamlı hale gelecektir. Küresel tekelci sermaye sistemi kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi yeniden yapılandırmak ve İsrail hegemonyası altındaki yeni Ortadoğu’ya katmak isteyecektir. Türkiye içinde böyle bir şeyi isteyen epeyce güç mevcuttur. Böylece Türkiye’nin bölgesel hegemonyası sona erecektir.

Türkiye değişiminin böyle olmamasının, tersine Demokratik Türkiye temelinde olmasının da koşulları uygun, imkân ve fırsatları fazla, potansiyel güçleri çoktur. Ama bunların değerlendirilmesi ve söz konusu potansiyelin eğitilip örgütlenerek harekete geçirilmesi gereklidir. Bunun da bir ön şart gibi temelinde Kürt özgürlüğü vardır. Öyle ki, günümüzde Kürt özgürlüğü bütün özgürlükleri kendi bünyesinde birleştirmiştir.

Eğer Türkiye demokratik güçleri Önder Apo’nun başlattığı inisiyatife sahip çıkar ve Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye demokratikleşmesini programlayarak birlik yaratıp emekçi halk kitlelerine etkin biçimde giderlerse ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile güçlü bir ittifak oluştururlarsa, işte o zaman küresel tekelci sermaye güçlerinin çabaları kırılıp Türkiye’deki değişim demokratikleşme yönünde yaşanır. En azından tekelci sermaye güçlerinin başarısı engellenerek, uzlaşmalı bir ara çözümü kabul etmeye zorlanabilirler.

Demek ki Türkiye’nin geleceğinin belirlenmesinde demokratik güçlerin şansı her zamankinden daha fazladır. Ancak bunun için süreci doğru anlamak, doğru programlayıp birlik oluşturmak ve en fazla da kitlelere gidip demokratik örgütlenmeyi ve mücadeleyi geliştirmek gerekir. Yeni sürecin mücadelesi daha karmaşık, çok yönlü ve de yoğun olacaktır. Sonuçta böyle bir mücadeleyi doğru ve etkili yürütebilen kazanacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika