KDP’nin Türkiye ile geliştirdiği politikaların Başur ve Rojava’da olumsuz sonuçlara yol açtığına değinen gazeteci Nihat Kaya, KDP’nin uyguladığı tüm olumsuz politikalarının Türkiye’nin baskılarıyla gerçekleştiğini belirtti. KDP’nin Bağdat hükümeti ile yeni ilişkiler kurarak bu durumdan kurtulabileceğini söyleyen Kaya, ENKS’nin Türkiye ile yaptığı görüşmelerden sonra ittifak arayışlarını zayıflatmasının dikkat çekici olduğunu vurguladı.
Güney Kürdistan, Rojava, Türkiye ve KDP arasında gelişen ilişkileri Gazeteci Nihat Kaya’ya sorduk.
Türk devleti Kürt halkına karşı şiddetli bir savaş ve saldırı yürütüyor. Buna rağmen KDP Türk devletiyle ilişkilerini devam ettirip, saldırılarda Türk devletine yakın bir politika izliyor, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
KDP’nin son günlerde geliştirdiği yeni bir siyaset değil bu. 80'ler ve 90’lara dayanan bir ilişki söz konusu. Molla Mustafa’nın Türkiye ile ilişkilerinizi sürdürün şeklinde vasiyeti dahi var. Bu süreç o zamandan bu yana süregelen bir durum. Bugün de yürütülen siyaset o günlerden bu yana devam bir süreç. Saddam karşısında yürüttükleri savaş sırasında Türkiye’yi geri cephe olarak kullanıyorlardı, Kuzey Kürdistan’da aşiretlerle ilişkileniyorlardı. Bu hala sürüyor. Bugün yürütülen savaş varlık-yokluk savaşıdır. Kürtler kendi ulusal kimlikleriyle olacaklar mı olmayacaklar mı? Bu Kürtlerin kendi ulusal birlikteliğiyle mümkün olacaktır.
KDP’nin bu politikası ne gibi sonuçlara sebep olur?
Bir halkın kaderini herhangi bir dış güce yaslamak gelecek açısından büyük tehlike yaratır. Böylesi bir dönemde en önemli olan husus ulusal birliğin sağlanmasıdır. Diplomatik anlamda herkesle ilişkiler sağlanabilir bu gayet normal. Stratejik ilişkiler vardır, bir de taktik ilişkiler vardır. Farklı halklar, devletlerle taktiksel ilişkiler geliştirebilir.
KDP’nin Türkiye ile ilişkisinin Kürtlerin ulusal birlikteliğinin önünde engel olduğu gerçeği var. Düşünsel anlamda siyaset tarzında KDP sadece bir bölgede belli kazanımlar elde etme arayışı içinde. Bu bölgede bir partinin, aşiretinin siyasi iktidarının sağlanması arayışı var. Bunun için Türkiye ile ilişkileniyorlar, askeri ve ekonomik ilişkiler var. Bu da Güney'de Kürt halkının kendi içinde birlikte olup tüm yönelimlere karşı ortak bir tutum sağlamasını engelliyor.
Peki, sizce KDP bu noktaya nasıl geldi?
1990’lara kadar Barzani aşireti ve Kürtler bir mücadele yürüttüler. Şu an bakıyorsunuz Neçirvan Barzani, Mesrur Barzani dünyanın sayılı zenginleri arasına girdiler. Halkın doğal kaynaklarını dışarıya satarak zengin oldular. Doğal kaynaklar, tamamen merkezi hükümetin güdümünde olması gereken bir şey iken KDP bunu Bağdat hükümetinden bağımsız yapıyor. Halk Bankası'nda KDP’nin parası var ve bunu Türkiye’nin desteği ile yapıyorlar. Türkiye'nin birçok yerinde maddi yatırımları var.
AKP ve MHP hükümeti ile ekonomik ilişki geliştirdiler ve buna karşılık KDP hariç Kürt siyasetine yönelik saldırıları sürdürüyorlar. Bu birlikteliği geliştirdiler. Uzun süredir bölgede çatışmalar yaşadılar. Askeri olarak sırtını Türkiye'ye dayıyorlar. Türk askerleri Hêwler ve Duhok’u neredeyse 82. vilayet olarak kullanmaya başladılar. MİT’i bölgenin tamamına yerleştirdiler. Kürt halkının geleceği bunlara emanet edilemez. Türk hükümeti ile tamamen iç içe geçmiş durumdalar.
Kürtlerin aleyhine olan bu durum nasıl değiştirilebilir?
Bunu değiştirebilmenin tek bir yolu var. Bağdat ile yeni bir siyaset geliştirmedikleri sürece Türkiye’den kopmaları mümkün değil. Bağdat bu konuda bir gerginlik yaşıyor. İran ile ilişkileri yok, Kürtler arasında YNK, PKK ile sorunları var. Rojava bölgesi ile ilişkileri gergin. Sürekli bir çatışma teşvik ediliyor. Türkiye dışında herkes ile bir savaş içinde. Kürtler arasındaki çelişki ve çatışmaları körükleyen değil, dindiren bir pozisyona gelirse Türkiye ile arasına mesafe koyabilir.
Kürtlerin ulusal birliği 21. yüzyılı kazanıp kazanmayacağını belirleyecek esas durumdur. Dört bir yanda işgal altında bulunan Kürtlerin kendi gelecekleri ile ilgili karar alabilmeleri ancak bu ortak tutumla mümkündür. Hiçbir siyasi parti tek başına hareket edip kazanım elde edemez. İşte referandumda gördük. Bağdadi döneminde ona hakaret eden Erdoğan referandum sonrası onunla da ortaklaştı, İran ile ortaklaştı. Esad'a bile zeytin dalı uzattılar. Bölgede Kürt düşmanları olarak herkesin kendi aralarında farklı çelişkileri var ama bir noktada ortaklaşıyorlar. Kürtler de bu noktada ortaklaşmak zorunda.
Rojava’da süren ittifak arayışlarını yeterli buluyor musunuz?
Rojava'da yapılan ittifak arayışları bütün Kürt siyasi partilerini kapsamadan sonuç alıcı olamaz. Bu konuda özellikle KDP’nin tutumu işi yokuşa süren bir yaklaşımdır. Türkiye'nin de Kürt siyaseti ve bölge devletleri üzerinde etkisi yüzünden KDP bu siyasi birliğin geliştirilmesi önünde engeldir. Rojava’da bu konuda bazı gelişmeler yaşansa da ENKS, Hêwler ve Türkiye’ye gitti. Rusya ile görüştüler ve bu görüşmeler durdu. KDP ve Türkiye’nin girişimleri sonucu görüşmelerin ikinci aşamaya geçmesi engellendi. Sınıra hendek kazılmasının, karakollar yapılmasının, termal kameralarla donatılmasının amacı karşı tarafı kendine düşman görmekten kaynaklıdır.
KDP özellikle Rojava'yı kendisine hala düşman gördüğü için bunları yapıyor. Güney Kürdistan'da PKK ve HPG gerillalarına yönelik operasyonlar, saldırılar var. Buralarda KDP direk rol almış durumda. KDP’nin Zinê Werte'ye yerleşmesi bunun bir sonucudur. Güney Kürdistan hükümetleri tamamen bölünmüş durumda. Bundan ötürü ciddi bir krize sebep oldu. Zinê Werte YNK bölgesidir. Türk askeri buraya giremezdi. YNK’nin denetiminde olacağı için ve İran’ın tepkisinden çekindiğinden dolayı bunu KDP üzerinden yaptı. Bugün KDP Peşmergeleri var ve yarın MİT elemanları girecek buraya. Türkiye’nin orada kara hareketliliği olamadığı için KDP bir çok yerde buna öncülük ediyor.
KDP şu anda Maxmur’a ambargo uyguluyor. Sizce bu Türkiye’den bağımsız bir politika mı?
Değil elbette… Maxmur halkına bir yıldır ambargo uygulanıyor. Türkiye’nin baskılarıyla KDP bunu yapıyor. KDP’nin bu politikaları daha çok çatışmaya neden oluyor. Tüm Kürt siyasi partilerinin bir araya gelmesi lazım.
Rojava'da yaşanan durum ilişkileri nasıl etkiliyor?
Türkiye’nin ne zaman bir saldırı gerçekleştirip, gerçekleştirmeyeceği belli değil. Türkiye'nin bölgenin genelinde yaratmak istediği siyasi değişim her yere yansıyor. Dırbesiye hattında, Girê Spi’de yaptığı saldırılar ortadadır. Serêkaniyê, Girê Spi’nin işgalinin yıl dönümü 9 Ekim komplosunun yıl dönümü ile aynı olması tesadüf değil. Türkiye’nin yayılmacı siyasetinin sonucu Suriye’yi işgal etmek istediği bir gerçeklik. KDP’nin sınır kapıları kapatması gerginliği arttırıyor.
Bölge halklarının direnişi Türkiye'nin saldırılarını nasıl etkileyecektir?
Bölge halkları Türkiye’nin yayılmacı siyasetini görüyor. Bu saldırıları yaparken yaşanan tüm savaşlarda çok farklı askeri strateji izlediği de biliniyor. Yapılan saldırılar, çeteler ve paravan örgütler eliyle yapılıyor. Bugün Azerbaycan’a Suriye’den çetelerin götürüldüğü biliniyor. Cizre, Nusaybin ve Sur'da yine bu çeteler kullanıldı. Uluslararası basın bu gerçeğe kulaklarını tıkadı. Aynı şekilde sadece orası değil, farklı yerlerde, Güney Kürdistan’da Xakûrkê bölgesine yönelik saldırıda Arapça konuşan kişilerin olduğu yönünde haberler yer aldı. Yeni yeni Azerbaycan ve Libya ile bu gündeme gelmeye başladı.
Türkiye dünyanın her yerinde bunu yapıyor. Efrîn’de bu çeteler insanlık suçu işliyor. Ağaçlar kesiliyor, fidye karşılığında insanlar kaçırılıyor. BM raporlarında bu yer alıyor. Bu tarz saldırılara karşı ortak mücadele etmek gerekir. Türk, Kürt ve Arap halklarının birbirine karşı bir düşmanlığı yoktur. Bin yıldır birlikte yaşıyorlar. Bu dönemde Kürtler, Türkler, Araplar ve tüm etnik unsurlar birleşerek savaşa karşı bir duruş gösterilebilir. Halkların ortak mücadelesi gelişmezse farklı kesimler AKP-MHP iktidarını kullanacak. Bu çeteler yarın Somali’ye de götürülebilir. Buna karşı tek çözüm halkların birlikteliğidir.