Türkiye ilk 10'da: Soykırım yapabilecek ülkeler!

Türkiye, yüksek seviye soykırım yapabilecek ülkeler kategorisinde ilk 10'a girdi.

ABD Holokost Anma Müzesi desteği ile devam eden Erken Uyarı Projesi, 2019 yılına girerken dünyada süren savaşları, savaşın sürdüğü ülkeleri ve geçmişlerini de baz alarak geniş çaplı değerlendirme yaptı. Değerlendirme sonucu soykırım risk listelerini güncellendi. Buna göre ‘demokrasi ve özgürlük’ ile övünen Türkiye, yüksek seviye soykırım yapabilecek ülkeler kategorisinde ilk 10 ülke arasına girdi!

TÜRKİYE SOYKIRIM POTANSİYELİNDE İLK 10’DA

Proje kapsamında görüş belirten yetkililer, demokrasinin katledilmesi ve otokratik yapıların gelişmesi ile kitlesel zulümlerin arttığına dikkat çekiyor. 

Araştırma, gelecek yılda en fazla 1000 kişiyi öldürmeyi hedeflediği belirlenen 30 ülke arasında yapıldı. 

Yüzde 30.9 oranı ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti ilk sırada yer alırken, Türkiye 8. sırada yer alıyor. Afganistan, Mısır, Güney Sudan, Pakistan, Yemen, Angola gibi ülkelerden sonra gelen Türkiye 2018-2019 verilerine göre yüzde 11,2 ile risk taşıyor. Suriye 15. sırada.

ERKEN UYARI PROJESİ

Erken Uyarı Projesi, 2011 yılında başladı ve ABD-Holokost Anma Müzesi'ndeki Simon-Skjodt Soykırımın Önlenmesi Merkezi ve Dartmouth Koleji'ndeki Dickey Uluslararası Anlayış Merkezi'nin ortak bir girişimi.

Proje, en gelişmiş niteleyici metotları ve geniş çapta mevcut verileri kullanarak dünyadaki ülkelerde toplu vahşet riskini değerlendiriyor. Ayrıca, ilgili ülkelerdeki son darbe girişimleri, otoriterlik düzeyleri, medeni haklar, siyasi cinayetler ve etnik kutuplaşma hakkında veriler toplanıyor. Projeyi yürütenler, “Soykırım ve kitlesel vahşiler üzerinde çalışırken, asla kendiliğinden olmadıklarını öğrendik. Her zaman bir dizi erken uyarı işareti ile gelirler. Bu işaretler tespit edilirse ve onlara yönelik önleyici stratejiler geliştirilirse, pek çok hayatı kurtarabiliriz” açıklamasını yaptı.

SOYKIRIM NASIL TANIMLANIYOR?

Bilindiği üzere tarih boyunca soykırım pratikleri mevcut. Modern dönem diye adlandırılan ulus devlet çağında ise bir iktidar pratiği olarak çok başlılık kazandı soykırım pratikleri. Kürdistan'dan Kambıçya'ya, Avrupa'dan Ruanda'ya, Myanmar’dan Srebrenitsa'ya pek çok yakın dönem örneği sıralamak mümkün. 

Soykırım ya da jenosit (İng. Genocide) kavramı, 1944’te Polonyalı bir Yahudi hukukçu olan Raphael Lemkin tarafından Yunanca ırk, soy anlamına gelen ‘génos’ ile Fransızca’ya Latince’den ‘katletmek’ anlamına gelen ‘cidium’ kökünden geçmiş cide sözcüklerinin birleştirilmesiyle oluştu.

Lemkin’e göre soykırım için doğru tarif şu: “Genel anlamda konuşursak, soykırım milletin tüm üyelerinin kitlesel kırımlarla yok edildiği durumlar hariç, bir milletin anında yok edilmesi anlamına gelmek zorunda değil. Ulusal bir grubun yok olması niyetiyle grubun elzem yaşam kaynaklarının yok edilmesi amacını taşıyan çeşitli hareketlerden oluşan örgütlü bir planı ifade eder. Bu tür bir planın hedefi ulusal gruplara ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, milli hislerin, dinin ve iktisadi varlığın tahrip edilmesi ve bu gruplara dahil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık, onur ve hatta yaşamlarının yok edilmesidir.”

Sadece Lemkin değil, 1948 yılında Birleşmiş Milletler de bir tanıma gitti. 

Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) soykırımın hukuksal bir tanımı var. Sözleşmenin 2. maddesinde soykırım şöyle tanımlanıyor: “Ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması [ve] çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi..."

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da soykırımı Lemkin gibi tanımlar ve aslında tarih boyunca sömürgecilikle atbaşı gittiğinin altını çizer.